4. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali
!F İstanbul

17 - 27 Şubat 2005

!f İstanbul 2005 Kısa Film Yarışması duyurusu

4. senesinde !f İstanbul, yine Türkiye kökenli yönetmenlerin kısa filmleri için bir yarışma düzenliyor.

Yarışma Kuralları

Kurmaca, canlandırma, deneysel veya belgesel kısa filmlerin, 2004 senesinde yapılmış olması ve 20 dakikayı aşmaması gerekiyor.

Katılımcılar kısa filmlerinin bir VCD kopyasını www.ifistanbul.com adresinde bulabilecekleri bilgi formu ile birlikte, en geç 8 Ocak 2005 tarihine kadar AFM Beyoğlu Fitaş Sineması İstiklal Caddesi No:24-26 Beyoğlu adresinde Kemal Gürel'e ulaştırmalılar.

!f İstanbul'da gösterilecek kısa filmler festival komitesi tarafından yürütülecek olan ön elemeden sonra, Ümit Ünal, Derya Alabora, Tan Tolga Demirci, Yeşim Tabak ve Serra Ciliv’den oluşan bir jüri tarafından seçilecek.

!f 2005'de jüri tarafından birinci seçilen filmin yönetmeni, uluslararası bir film festivaline izleyici olarak katılma hakkı kazanacak. Ayrıca, festival boyunca yapılacak oylama sonucunda izleyiciler tarafından en beğenilen filmin yönetmenine de AFM sinemalarında yıl boyu ücretsiz film izleme imkanı sağlayacak.

Başvuru formu: ifistanbul.com




4. !f İstanbul başlıyor...

"!f İstanbul 4. AFM/Uluslararası Bağımsız Film Festivali" 17 ile 27 şubat tarihleri arasında gerçekleşiyor. Festivalde, son 2 yıl içerisinde yapılan en ilginç 43 bağımsız film gösterilecek. Bunların dışında, ünlü Amerikalı bağımsız yönetmen Hal Hartley'nin son filmi olan "The Girl From Monday"in (Pazartesi Günkü Kız) dünya prömiyeri yapılacak.

Gestivalde, ba?ymsyz yönetmenlerin "Sundance Ödülleri"nin ba?yny çekti?i "Hit filmler", korku türü filmlerin yer aldığı "Nöbetçi sinema", gay ve lezbiyen filmlerinin yer aldy?y "Gökku?a?y" ve "Olduğumuz gibi" bölümlerin yany syra bu yyl ilk kez seyirciden gelen istek do?rultusunda "Fantastik filmler" bölümü de bulunacak.

Ayrıca bu yıl, Ortadoğu'daki genç sinemacıların çektiği filmlerin yer aldığı "Ortadoğu şimdi" ve 9 Eylül 2001 sonrası yaşanan olayların irdelendiği filmlerin yer aldığı "Amerika'dan sevgilerle" bölümleri de sunulacak.

Festivalde bilet fiyatları, öğrenci 8.5 YTL, tam 10.5 YTL olarak belirlendi. University Telekard sahipleri, yüzde 50 indirimli olarak filmleri izleyebilecek.

FESTİVALDE HANGİ FİLMLER VAR?

Festivalde gösterilecek filmlerden bazıları şunlar:
"9 şarkı, Eğitmenler, Karşınızda Peter Sellers, Hayali Kahramanlar, Pür Neşe, Makinist, 20 Parmak, Peçenin Arkasından Afganistan, Susuzluk, Bağdatlı Liberace, Bahçe, Buhar Çocuk, İpler, Geri Döndüler, Harika Günler, İzo, Güzel Boksör, Kızların Oyunu, Evlenme Hakkı, Dikenli Yol, Bir Porno Yıldızının Güncesi, Bush'a göre Dünya, Silver City, Top Spot, Uzaktan Gelen Yabancı, Dünyayı Kurtar,Yüreğimde Bir Delik, Can Baz, Daima İleri."

Ayrıca, "!f İstanbul"un düzenlediği "Kısa Film Yarışması"na katılan 176 film arasında seçilen 31 film de 80'er dakikalık 3 gösterimde sunulacak.



!f 2005 Kısa Film Seçkisi

Kara Kutu- 2004 / 1:14dk-Canlandırma / Yönetmen: Denizcan Yüzgül
Köpek - 2004 / 4:14dk-Deneysel / Yönetmen: Güneş Terkol
Katharsis - 2004 / 1:10dk-Canlandırma / Yönetmen: Kubilay Kocaoğlu
İhbar - 2004 / Türkçe; 3:25dk-Deneysel / Yönetmen: Özgür Yaşaroğlu
Huzur - 2004 / 8:21dk-Canlandırma / Yönetmen: Melih Sarıgöl
Argon - 2004 / 2:10dk-Canlandırma / Yönetmen: Hüseyin Kuşcu
Teresa - 2004 / İngilizce; 13dk-Kurmaca / Yönetmen: Mengüç Tanrıseven
Uyku - 2004 / 15dk-Kurmaca / Yönetmen: Deniz Buga
Uyku Sonra - 2004 / 8:30dk.- Kurmaca-Deneysel / Yönetmen: Övgü Gökçe
Umbilical Cord - 2004 / 4:40dk / Yönetmen: Özge Samancı
3 Köfte 25 Koyunu Sevmek-2004 / 2:05dk-Müzik Videosu / Yönetmen: Gürkan Maruf Mıhçı a.k.a. 3Köfte 25
Noci - 2004 / 1:38dk-2D Canlandırma / Yönetmen: Gökhan Okur
Marlis - 2004 / 14dk.- Kurmaca / Yönetmen: Ozan Açıktan
Alt-Matik - 2004 / 2dk-Canlandırma / Yönetmen: Gökçe Sümerkan
The Two Names of A Testimony About The Execution of A Happening and A Suitcase Full of Broken Records - 2004 / 15dk-Deneysel / Yönetmen: Ozan D. Adam




Bağımlısına ‘bağımsız’ filmler

!f istanbul 4. AFM Uluslararası Bağımsız Film Festivali başladı. Sinemaseverlerin ilgisini hak eden festival, son iki yıl içerisinde yapılmış 43 bağımsız filmle Beyoğlu AFM Sinemaları’nda 27 Şubat’a kadar sürecek.

Yapı Kredi Üniversite Bankacılığı ana sponsorluğunda gerçekleştirilecek olan !f İstanbul 4. AFM Uluslararası Bağımsız Film Festivali’nde, University Telecard sahiplerine biletler festival süresince %50 indirimli.

Michael Winterbottom, Stephen Fry gibi tarzlarıyla isimlerini kanıtlamış bağımsız yönetmenlerin, Sundance ödüllülerinin başını çektiği Hit Filmler; sabit bölümlerden önceki yıllarda olduğu gibi korku türünün sınırlarını yeniden çizen yeni Asya kuşağının son örnekleriyle Nöbetçi Sinema; festivallerde ödülleri toplamış, hayatı yaşamanın farklı yollarını anlatan Gökkuşağı; bu yıl eklenen yeni bölümlerden dünya gündeminin ortasında dönen Ortadoğu’ya “ortalama”nın dışında kalan taptaze bakışlarla Ortadoğu Şimdi!; birbirinden etkileyici animasyon ve fantezi sınırlarında gezinen filmlerden oluşan fantastik bir bölüm Fantastik Filmler; 9/11 sonrası sınırların yeniden çizilmeye çalışıldığı, bunun uğruna insan yığınlarının harcandığı bu çağın haline duyarlı yönetmenlerin yorumlarıyla Amerika’dan, Sevgilerle ve Türkiye’den iki filmin yer aldığı Olduğumuz Gibi, Festival’de yer alan bölümler hakkında kısa bir fikir verebilir.

HAL HARTLEY FİLMİ İSTANBUL’DA
Ünlü ABD’li bağımsız yönetmen Hal Hartley’in son filmi olan ‘The Girl From Monday’ (Pazartesi Günkü Kız) Sundance Film Festivali’ndeki ABD gösteriminin ardından Türkiye prömiyerini İstanbul’da yapacak.

!f 2005 Bölümler
HİT FİLMLER
Tanıyıp sevdiğiniz ünlü bağımsız yönetmenlerin son yapıtları ve dünya festivallerinden ödüllerle dönen son dönem hitleri, festivalin belkemiği sayılabilecek bu bölümde buluşuyor.

FANTASTİK FİLMLER
!f 2005’in bu yeni bölümü kural yıkan janr filmlerini ve en çarpıcı animasyonları bir araya getiriyor. Efsanevi anime filmi Akira’nın yönetmeni Katsuhiro Otomo yapımı on yıl süren Buhar Çocuk ile ekranlara şanına layık bir geri dönüş yapıyor. Öte yandan Kore animasyonunu dünyada duyuran Harika Günler, CGI, geleneksel animasyon ve canlı çekimleri olağanüstü başarıyla harmanlayan bir animasyon filmi. Japon üstat Miike hayranları zamanda yolculuk yapan bir samurai’ın kanlı hikayesi Izo’ya bayılacaklar. Danimarka’nın ilk uzun metraj CG animasyonu Terkel’in Başı Dertte, Danimarka tarzı karanlık bir mizah anlayışını perdelere taşırken, Geri Geldiler ise Fransız usulü bir metafizik zombi filmi olarak nitelendirilebilir.

ORTADOĞU ŞİMDİ!
Bir yandan Ortadoğu’nun yeni ve sıra dışı yönetmenlerini yakalamaya çalıştık, bir yandan da değişen dünya düzeninin faturasını en ağır ödeyen bu bölgede yaşananların bir kısmını !f izleyicilerine iletmeyi görev bildik. Ortadoğu ve filmleri hakkında tüm klişeleri kırabileceğini düşündüğümüz filmleri bir araya topladık. Filistin’i ve bölge insanlarının hayata karşı duyduğu arzuyu sessizce ama derinden anlatan Susuzluk, İran sinemasının geleceğini gösteren bir ilk film niteliğinde 20 Parmak. Bir eleştirmen Mania Akbari’nin ilk uzun metraj denemesi için şöyle demiş: “Cinsellik, şimdiye kadar Farsça bir filmde asla bu kadar açık konuşulmadı.” Bahçe, iki genç İsrailli yönetmenin, İsrail devletinin arka bahçesinde, günlük yaşamlarında saygı görmeyen iki arkadaşın umut veren dostluklarıyla ilgili samimi bir belgesel. Peçenin Ardından Afganistan ve Bağdatlı Liberace ise, ateş altında kalmış iki ülkenin bugüne dair resimlerini yakın plan sunuyor. Seçkinin son halkasındaki kısalar ise, işgal edilmiş toprakların insanları tarafından çekilmiş, “çığlık” filmleri olarak adlandırılabilir.

AMERİKA’DAN, SEVGİLERLE
Tıpkı bizim gibi, yönetmenler de 9/11 sonrası hızla değişen dünyada yol yordam arıyorlar; bazen anaakım medyanın dışında kalan tartışmalı konuları merkez alan belgesellerle, bazen bu düzenin gölgesinde geçen kurmacalarla. Ünlü yönetmen Wim Wenders son filmi Bolluk Ülkesi’nde doğrudan Amerika’daki varoluş endişeleri ve yabancılaşmayla yüzleşiyor. Fransız yönetmen William Karel’in Bush’a Göre Dünya’sı kurmaca olmasını isteyeceğiniz bir belgesel. Silver City’de tanınmış bağımsız yönetmen John Sayles şaşaalı bir kadroyu toplayarak politikanın sapkın dünyasına bakıyor. Bol ödüllü Kumanda Odası ise Irak savaşına hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yerden, Arap TV kanalı El Cezire’nin içinden bakan, sürükleyici bir belgesel.

GÖKKUŞAĞI FİLMLERİ
!f Gökkuşağı filmleri yine formda. Yine festivallerde ödülleri toplamış filmler ve yine hayatı yaşamanın farklı yollarına işaret ediyorlar.

NÖBETÇİ SİNEMA
İçinizdeki kurt adam için seçilmiş filmler. Heyecanınıza heyecan katacak, adrenalin salgılatacak, kült olmuş veya olmaya aday filmlerin kuşağı.

OLDUĞUMUZ GİBİ
Bazen bir filmle karşılaşırsınız ve bulunduğunuz yeri, insanlarını ve onların dünyalarını çok iyi anlattığına inanırsınız. ‘Can Baz’ı ve ‘Daima İleri’ seyredildiğinde de aynı şey hissediliyor. Aynı yerlerde yaşayan, ama çok başka tellerden çalan gençlerin hikayelerini ve hayattan beklediklerini arkadaşlarının gözünden anlatıyor bu iki film. Oldukları gibi...

Kısa Filmler
!f bu yıl da başarılı bulduğu Türk yönetmenlerin kısa filmlerine festival boyunca gösterim olanağı sağlayacak. Gösterilecek filmler, festival komitesince yapılacak ön elemeden sonra, Tan Tolga Demirci, Derya Alabora, Ümit Ünal, Serra Ciliv ve Yeşim Tabak’tan oluşan bir jüri tarafından seçilecek.
!f İstanbul’un kısa film yarışmasına bu yıl toplam 176 film katıldı. Gittikçe artan bir sayıyla Türkiye’de rekor sayılabilecek bir katılım bu. Programda bu filmler arasından eleme sonucuyla seçilen 31 filmden oluşan 80er dakikalık üç gösterim hazırlandı.
Yarışmanın 2 ayrı ödülü var;
Birinci ödül yarışma jürisince en çok beğenilen filme verilecek. Bu filmin yönetmeni uluslararası bir film festivaline izleyici olarak katılma olanağı bulacak.
İkinci ödül ise !f izleyicileri tarafından en çok beğenilen filme verilecek, gösterimler sırasında yapılacak izleyici oylaması sonucunda en çok oyu alan filmin yönetmenine de bir sene boyunca AFM sinemalarında ücretsiz film izleme olanağı sunulacak.
Gösterimlerde en çok oy alan yedi filmin gösterileceği ve birincilerin açıklanacağı !f İstanbul Kısa Film Yarışması ödül töreni ise 27 Şubat Pazar günü saat 19.30’da yapılacak.
Kısa film gösterimleri + ödül töreni ücretsiz.!!!

Yan Etkinlikler
“Genç Ortadoğu Sineması: Öyküleri Aktarmanın Yeni Yolları...”
Ortadoğu’da birtakım genç yönetmenler beklenmedik işleriyle, bugüne kadar Ortadoğu sineması konusunda dile gelen tüm klişeleri yerle bir ediyorlar. “Ortadoğu: Şimdi!” programı bunun bir kanıtı. Bu sene !f’teki filmleriyle öne çıkacak olan Tawfik Abu Wael, Mania Akbari ve Ruthie Schatz, yönetmen olarak yaptıkları seçimleri Tül Akbal’ın moderatörlüğünü yapacağı bu konuşmada tartışmaya açacaklar.
Tarih: 26 Şubat, Cumartesi / 15.00 - 17.00
Mekân: Bilgi Üniversitesi, Dolapdere

“Ortadoğu ile Avrupa Arasında: Sinemanın Köprüleri”
Ortadoğu sinema endüstrisinin geleceği, bir bakıma Avrupa’nın Ortadoğu sinemasına bakışıyla belirleniyor. Ortak yapımlar, Avrupa’dan gelen fonlar ve Ortadoğulu yönetmenlerin birlikte projeler üretmeyi seçtikleri Avrupalı ortaklar, bu bölgenin sinemasının geleceğine dair işaretler veriyor mu? Avrupalılar Ortadoğu sinemasında ne arıyorlar? Ortadoğulu sinemacılar bu bakış hakkında neler düşünüyor? Tartışmaya, Ortadoğu’dan Tawfik Abu Wael, Mania Akbari ve Ruthie Schatz; Avrupa’dan ise Momento Prodüksiyon ve dağıtım firmasından Pierre Menahem, Barselona’daki Babylon Arşivleri’nden Abu-Ali Serra ve AİNA’dan Nicolas Delloye katılacaklar.
Tarih: 27 Şubat Pazar / 15.00- 17.00
Mekân: Bilgi Üniversitesi, Dolapdere

“Peçenin Arkasından Afganistan: Zor Yaşamları Dile Getirmek”
Temmuz 2002 ile Ağustos 2003 arasında, bazıları henüz 18 yaşına bile girmemiş olan 14 genç Afgan kadını AİNA Afgan Medya ve Kültür Merkezi’nde kamera ve sözlü tarih teknikleri üzerine eğitim aldılar ve Afgan kadınlarının yaşadıklarını dile getirmek üzere Afganistan’da yollara düştüler. Bu genç kadınlardan bir tanesi olan Mary Ayoubi ve AİNA temsilcisi Nicolas Delloye, kendilerine anlatılanları ve yaşadıkları serüveni anlatabilmek üzere !f istanbul’a katılıyorlar. Konuşmanın moderatörü, Sabancı Üniversitesi’nde antropoloji ve sözlü tarih dallarında dersler veren Leyla Neyzi olacak.
Tarih: Film gösteriminden sonra, 25 Şubat Cuma
Mekan: AFM Fitaş Sineması, AFM 2 Salonu

BİLETLER
Öğrenci 8.5 YTL, Tam 10.5 YTL. University Telecard sahipleri için fuayede özel gişe var.
Filmler ve seanslarla ilgili detaylı bilgiler 2005.ifistanbul.com adresinden takip edilebilir.

!f 2005 Partileri
Bu yıl da !f severleri renkli geceler bekliyor. Bugüne kadar yaptığı film seçimleriyle olduğu kadar partileriyle de öne çıkan !f, şehri festival boyunca üç ayrı partiyle canlandırıyor.
Açılış, 16 Şubat Çarşamba gecesi !f Gala Partisi’yle yapıldı. Indigo’da gerçekleşen partide yer alan isimler Agentorange ve DJs Are Not Rock Stars oldu.
24 Şubat Perşembe akşamı ise !f’çileri fantastik bir parti bekliyor. Festivalde en yeni animasyonların ve en sıra dışı filmlerin gösterileceği “Fantastik Filmler” bölümünün partisi. Tüm görseller ve dekor “fantastik” teması altında Indigo’yu süsleyecek.
27 Şubat Pazar ise !f Kapanış Partisi. !f son gününde bir “soundtracks” partisiyle veda edecek. Film görsellerinin ünlü soundtrack’lerle buluşup miksleneceği partide, daha sonra sahneyi Dinamo Dj’leri alacak. Gecenin görselleri ve soundtrackleri Altyazı dergisi tarafından sağlanacak.

Bilgi için:
Tel: 0212 243 74 32-33
basin@ifistanbul.com

NTV-MSNBC, 18 Şubat 2005




IF İstanbul Bağımsız Filmler Festivali'nden Esintiler

IF İstanbul Bağımsız Filmler Festivali 3 gün uzatıldı. Gitmemişseniz ve fırsatınız olursa son 3 gününde ucundan yakalayın diye yazıyorum.

Bir izleyici olarak festival ile ilgili genel fikrim çok olumlu. Bir avuç insanın, İstanbul'a çok güzel bir katkı sağladığını düşünüyorum. Festival boyunca yüzlerinde gülümsemeleriyle ile genç bir grup festival organizatörünün oradan oraya koşuştuğunu gördük. Kah bir televizyon programında festivali tanıttılar, kah filmlerin başında paralel yapılan etkinlikleri duyurdular. Bu gençliğin etkisi kendisini izleyicilerde de göstermiş olacak ki, diğer sanat etkinlikleri ve film festivallerinden alışık olmadığımız kadar genç bir izleyici kitlesi vardı. O kadar ki, Radikaldeki bir köşe yazarımız 30+ yaşlara İF İstanbul yasak mı? diye soruyor. Umarım bu ilgi Yapı Kredi University Telecardın sponsor olması nedeniyle filmlerin %50 indirimli seyredilebilmesinden dolayıdır. 30lu yaşlara geldikçe bağımsız olma idealizmini kaybetmek dolayı değil :)

40tan fazla filmin bulunduğu festivalde 20 filme giderek kendi çapımda bir rekor kırdım. Filmlere bütün olarak baktığımızda teknolojideki ilerlemenin, maliyetleri düşürerek bireysel sinemayı mümkün kılmaya başladığını söyleyebiliriz. Eğer anlatacak bir hikayeniz varsa, bunun için milyon dolarlık mega prodüksiyonlar yakalamak peşinde koşabileceğiniz gibi, cebinizdeki parayla, dijital çekim teknolojisini kullanarak, kendi hikayenizi anlatabilirsiniz. Yeter ki söyleyecek sözünüz anlatacak bir hikayeniz olsun.

Bağımsız filmler, bir yandan Pür Neşe veya Hayali Kahramanlar gibi filmlerle mega prodüksiyonlarla boy ölçüşürken, bir yandan da Kahrolası, Kapsül ve Daima İleri gibi düşük bütçeli bireysel filmlerle sanat sinemasını mümkün kılıyor. Internet'in hiyerarşileri yıkıcı etkisi gibi, dijital çekim ve bilgisayar montaj programları da seyirci ve gişe kaygısı olmadan bireysel filmler yapmayı mümkün kılıyor. Bu durumun, dünyada ve Türkiye'de bir anlatım türü olarak film türünü yeni denemelerle daha da zenginleştireceğini düşünüyorum.

Geçen gün Türk sineması üzerine yapılan Siyaset Meydanında Atıf Yılmaz'ın da söylediği gibi, Türk sineması diye bir sinemanın varlığından söz ediyorsak, bunun içinde her tipte film olacak, Gora gibi gişe filmleri de olacak, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak gibi sanatsal hikayeler de. Bu listeyi uzatmak mümkün. Ancak Türk yönetmenlerin bireysel filmleri de var oldukça sağlıklı bir sinemadan söz edilebilir sanıyorum. İşte bu festival, bireysel sanat denemelerine seyircisiyle buluşma imkanı verdiği için çok değerli. Umarım önümüzdeki yıllarda daha çok Türk yönetmen kendi filmleri ile ortaya çıkar ve büyük bir bağımsız Türk sinemasından söz edebiliriz.

Sizinle filmlerden bazıları hakkında bende kalanları, düşündüklerimi ve izlenimlerimi paylaşmak istiyorum. Her filmin yanında parantez içinde 5 yıldız üzerinden naçizane kaç yıldız verdiğimi de görebilirsiniz :)

Yüreğimde Bir Delik A Hole in My Heart (**)

Annesini bir trafik kazasında yitiren Eric, babasıyla aynı evi paylaşmaktadır. Babası Rickard, evinde arkadaşı Geko ve muhtelif estetik ameliyatlar geçirmiş Tess adlı bir kız ile birlikte internet için sabahtan akşama porno filmler çekmektedir. Bu arada bir kolu sakat olan Eric de hiç dışarı çıkmadan kendi odasında karanlıklar içinde başka bir alemde yaşamaktadır. Kurgusu ve deneysel ses montajıyla izlemesi oldukça zor bir film.

Film, amatör porno dünyasının kamera arkası olmanın dışında kaçış, yabancılaşma ve şefkat ihtiyacı üzerine üzücü bir ağıt. Filmin yönetmeni Lukas Moodysson, usta yönetmen Ingmar Bergman tarafından kendisinden sonra gelen en iyi İsveçli yönetmen olarak nitelendiriliyor. Yönetmenin diğer filmleri Sev Beni (Fucking Åmål), Birlikte (Tillsammans, 2000) ve Daima Lilya (Lilja 4-ever, 2002).

Yönetmenin usta kimliğinin bu kadar öne çıkmasına karşın, filmdeki kaçış duygusu ve ödipal kompleksin tekrar tekrar anlatıldıktan sonra bir kere de Eric tarafından sözlü olarak açıkça ifade edilmesini, olmadı bir de cenin pozisyonunda çamaşır makinesine girmelerin falan gereksiz bir tekrar olduğunu düşünüyorum. Sinema diliyle bir şeyi tekrar tekrar anlattıktan sonra, yönetmenin hala anlamayan olabilir derdine düşüp bir de bunu sözle söylemesi, filmi biraz kabız kılıyor.

Geri Döndüler They Came Back (***)

Ölüler bir gün geri gelse ne yapardık? Bir Fransız kentinde son on yıl içinde ölen insanlar yavaş yavaş kentin sokaklarında hortlak olarak falan değil gayet normal bedenlerinde evlerine dönmeye başlarlar. Geri dönenlerin toplumla nasıl entegre olacağını çözmeye çalışan kent konseyi ve kentlilerin bu durumda yaşadığı çelişki ve problemleri anlatıyor film. Oldukça yaratıcı bir film olduğunu düşünüyorum. Yönetmen iyi bir damar bulmuş bir madenci gibi ancak onu yeterince işleyememiş, veya daha çok şey üretilebilirmiş gibi bu buluştan..

Geri Döndüler yaşam ve ölümün batı toplumlarındaki algılanışıyla ilgili bir film. Ayrıca ölülerin mezarlıklardan çıkıp yaşama dönmeleri ve daha sonra da dayanamayarak şehrin altındaki tünellere kaçmalarının, Fransız tarihinde salgın hastalık karşısında Fransa kralının mezarlıkların boşaltılarak ölülere ait kemik ve kalıntıların kireç madeninde, tünellere taşınarak burada istiflenmesi kararını vermesi ve bunu takip eden yıllar boyunca, ölü beden ve kemiklerin Paris'in yaşamının bir parçası haline gelmesi ile de bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Aksi takdirde, ölülerin neden şehrin altındaki tünellere kaçtığına bir anlam yüklemek hayli zor.

D.E.B.S. (****)
Festivalin Gökkuşağı filmleri kuşağında gösterilen DEBS eğlenceli bir Charlienin Melekleri parodisi. Ancak Meleklerin bu sefer kovaladığı suçlu bir lezbiyen ve olaylar bu kişi ile meleklerden birinin birbirine aşık olması sonucuna variyor. Charlienin melekleri tarzındaki Holywood filmleri ile sürekli dalga geçen filmde aksiyon, iyi/kötü karşılaşması, lezbiyen aşk konularına değinirken bir yandan da kariyer tercihleri sorgulanıyor. Meslek olarak en iyi olduğumuz alanda mı çalışmalıyız? Bu özgürlük müdür yoksa işlevsel bir zorlama mı? DEBS yönetmenine 2004 Berlin Film Festivalinde Reader Jury of the "Siegessäule" ödülünü kazandırmış.

Hayali Kahramanlar Imaginary Heroes (*****)
Orta sınıf tipi Amerikan ailesi, onların komşuları ve varoluş endişeleri üzerine bir film. Festival süresince en beğendiğim filmlerden bir tanesi.
Ailenin yakışıklı, rekortmen yüzücü büyük oğlunun intihar etmesi ile başlayan filmi, ailenin kendi halinde, abisinin gölgesinde kalmış ergenliğini yaşayan oğul Timin (Emile Hirsch) gözünden izliyoruz. Filmde bir dram anlatısının içinde bol miktarda mizah da bulunuyor. İntihar sonucu derin bir yaş ve krize giren Travis ailesinde baba Ben (Jeff Daniels) dünyadan kopar ve herkese uzaklaşır. Anne Sandy (Sigoruney Weaver) kendi yaşamını sorgulayarak gençliğine dönmeyi dener. Bu arada cenaze ortamında bile dinmeyen bir öfke ile Sandy'nin komşu eve öfkesi ile bazı aile sırlarıyla tanışırız. Sigoruney Weaverin muhteşem oyunculuğu ve iyi kurgulanmış senaryo ve diyaloglarla incelikli bir film Hayalı Kahramanlar.

Film yönetmeni Dan Harris'in henüz 25 yaşında olduğunu öğrendiğinizde işe filme hayranlığınız bir kat daha büyüyebilir. Dan Harris 1979 doğumlu (!), Columbia mezunuymuş. Birkaç kısa film çekmiş X-Men filmlerinden birinin senaryo yazarlığını yapmış. Bu da ilk uzun metrajlı filmi. Festival dokümantasyonundan halen Süperman filminin senaryosunu yazdığını öğrendiğimiz Dan Harrisin daha çok güzel filmler çekeceğini tahmin etmek zor değil.
Festival sonrasında Türkiye'de gösterime girer mi bilmiyorum ama gösterime giderse mutlaka gidin. Girmezse, yurt dışından mı satın alırsınız, internetten mi indirirsiniz orasını bilmem. Şimdi telif hakları suçuna azmettiricilik yapmayayım. Ama mutlaka görülmeyi hak eden bir film olduğunu söyleyebilirim.


Pür Neşe Bright Young Things (*****)

Pür Neşe, Ünlü oyuncu Stephen Frynın ilk yönetmenlik denemesi Evelyn Waughnun Vile Bodies adlı kitabından uyarlama. 1930lar Londra'sında savaş öncesinde sosyete eğlenceleri içindeki hayatları anlatıyor. Genç ve parasız yazar (Stephen Campbell Moore) sevgilisi Ninayla evlenebilmek için gazetede sosyete dedikodularını aktaran bir köşe yazmaya başlar. Sosyetenin en üst tabakasından bir çılgın arkadaş grubunu o partiden bu partiye takip eder. Şu günlerde Oskar'a aday olan Aviator filmi ile karşılaştırılabilecek ve her dalda Aviatoru geçebilecek bir film. Sevgi, masumiyet, eğlence ve para üzerine tam bir başyapıt. Fırsatınız olursa kesinlikle bir yerlerde seyredin.

Bir Porno Yıldızının Güncesi Diary of A Porn Star (****)

Festivalin Gökkuşağı filmleri bölümünden bir başka film. Filmin yazar ve yönetmeni Marco Filiberti ayni zamanda baş rol oyuncusu ve gay porno yıldızı Riki karakterini oynuyor. Riki'nin gerçek kimliği ve ismi hayranları tarafından bilinmezken, ailesi de ne iş yaptığını bilmemektedir. Bir gün babasının cenazesinde yıllardır görüşmediği ağabeyi Federico ve diğer aile fertleri ile karşılaşır. Federico, iflasın eşiğinde bir iş adamıdır. Riki'nin etrafındaki gizemi çözmek ve ne iş yaptığını anlamak için birkaç gün kalmak için cenazeden sonra Rikiye gelir. Riki meslegini ilk başta gizlese de,Federico durumu kısa süre sonra öğrenir ve şiddetle ve iğrenerek reddeder.
Ancak daha sonra durumu sorgulamaya ve anlamaya çalışır. Giderek Federico ve Riki arasında yıllardır olmayan bir akraba sevgisi gelişmeye başlar. Sevgilisinden ayrılan Federico, Rikinin komşusu, biraz uzaylı bir kadın gibi görünen heykeltraş Luna'yı beğenmeye başlar. Federiconun Riki'de kaldığı dönemde Federico, Riki ve Lunanin kendi yaşamlarını sorgulamalarına ve anlamlandırmalarına şahit oluruz. Federico ve Riki bir gün tesadüfen genç ve tek başına çocuk büyüten bir annenin ölümüne tanık olurlar. Riki öksüz kalan altı yaşındaki çocuk ile arkadaş olur ve onu evlat edinmek ister. Ancak çocuğun akrabaları Riki'nin mesleğini öğrenince, bu arkadaşlığa engel olmak isterler. Film sevgi, samimiyet ve aile olmak kavramına değinen güzel bir film. Filmi izlerken, yine de bir Ferzan Özpetek veya Pedro Almadovar filmi çekseydi nasıl çekerdi diye düşünmeden edemedim. Yönetmen, hikayenin gücünün bir miktar arkasında kalmış gibi. Yine de festivalin başarılı filmlerinden.

Eğitmenler The Edukators (***)

Festival broşürlerinden bu filmin 11 yıldır Cannes Film Festivaline davet edilen ilk Alman filmi olduğunu öğreniyoruz. Bir grup genç, huzursuz etmek için kapitalist zengin insanların evlerine alarm sistemlerini etkisiz hale getirerek girip, eşyaların yerini modern sanat enstalasyonları şeklinde kafalarına göre değiştirip, evlerinin mahremi dışında bir şey çalmamakta ve arkalarında Bolluk Günleriniz Bir Gün Bitecek, Çok Fazla Paran Var gibi sloganlar bırakarak çıkmaktadırlar. Bir gün tam iş sırasında ev sahibi geri dönünce, ev sahibini, ne yapacaklarını bilmeden kaçırmak ve dağlara kaçmak zorunda kalırlar. Tesadüfe bakın ki, kaçırdıkları adam, gençliğinde komünlerde yaşamış, 1960 kuşağından eski bir devrimcidir. Adama ne yapacaklarını bilemeyen gençler bir süre sonra adamın da bu işten keyif almaya başlaması ile neredeyse adamın esiri haline gelirler.

Film, 28 yaşındaki yönetmen Hans Weingartner'ın gençlik, muhalefet, yaşlanmak ve sistemle barışmak üzerine oluşturduğu yaratıcı ancak klişelere takılma tehlikesini zaman zaman yaşayan bir hikaye. Esprili bir film olsa da, insana Batı Avrupa'da bir merkez ülkesinde toplumdaki sınıfsal çelişkilerin zayıflamasından mıdır nedir, oldukça naif bir solculuk tutturduğunu düşündürüyor. Zira gençlerin toplumlarına baktıklarında tepki duydukları temel sorun, kişilerin günlük rutin içinde makineleşmesi ve akşamları evlerinde sürekli aptal kutusu televizyon seyretmeleri! Türkiye gibi görece çevre ülkelerinde, ekmek ve özgürlük hala temel bir sorunken hem sinemanın hem sol siyasetin nasıl olup da çevresinden daha zengin ancak klişe olmayan sonuçlar çıkaramadığını yine anlamıyor insan doğrusu.

Kapsül Primer (*)

1990-2000lerin ABDsinde gündüz işlerinde çalışan dört mühendis, evlerinin garajında kurdukları start-up şirketi ile zengin olmayı hayal etmekte ancak yarattıkları fikir ve ürünler pek de başarılı olmamaktadır. Bir gün gruptan Abe ve Aaron grubun dışında kendi kendilerine geliştirdikleri bir fikri denerken kazara yerçekimini azaltmayı denerken zamanda geri gitmeyi sağlayan bir cihaz keşfederler. Önce bu cihazı kullanarak borsada çok kazançlı işlemler yaparak zengin olmaya çalışırlar. Ancak bir gün şahsi bir meseleyi çözmek için ortaya atılan bir fikrin peşine takılıp bir sarmalın içinde zamana dayalı anlaşılmaz bir problem yumağının içinde bulurlar kendilerini

Festival broşüründe zekice işlenmiş kurgusuyla kendi gerginliğini ve izleyenin merakını sonuna kadar ayakta tutan bu bilimkurgu hikâyesi dense de bu yorumu paylaşmak mümkün değil. Bir kere kurgusu zekice değil, filmi takip etmek mümkün değil, bu konu ve bu sorular üzerine en popülerinden en sanatsalına çekilmiş çok film olduğu için film yeni bir şey söylemiyor.
Kurguda eğer yapmaya çalıştığını bize daha iyi anlatabilse, kurgusal denemelerinde bir yenilik olduğunu söyleyebiliriz. Ancak mevcut kurgu filmi saçma ve anlaşılmaz kılıyor. Pi ve Memento filmlerinde olduğu gibi teknolojinin beraberinde etik ve metafizik bilmeceler getireceği konusuna değinen film, ben beğenmesem de Sundance festivalinden ödül almayı başarmış.
Yönetmen Shane Carruthun ilk uzun metraj filmi ve toplamda 7,000 dolar gibi bütçeye çekilmesiyle de ünlü.

Susuzluk Thirst (***)

İsrail'de bir köyün dışında terk edilmiş çorak bir vadide yaşayan ve geçimini kaçak kestikleri ağaçlarla odun kömürü yaparak kazanan beş kişilik bir ailenin hikayesi. Ailenin buraya, ailenin büyük kızının tecavüze uğraması nedeniyle köydeki alaycı ve mütecaviz tavırlardan kaçarak 10 yıl önce geldiğini anlıyoruz. Sadece baba köye kömür satmaya ve evin oğlu okula gitmektedir. Zamanla babanın baskıları ve diğer çocukların alay etmeleri nedeniyle oğul da okulu bırakmak zorunda kalır. 28 yaşındaki genç Filistinli yönetmen Tawfik Abu Wael, bu beş kişilik ailenin yaşamında Arap toplumunda güç, itaat ve öfke ve özgürlüğü tartışıyor. Filmin şaşırtıcı sonu, Arap toplumunda değişimin engellerini ve statükonun sürekliliğini ortaya döken ümitsiz bir son gibi görünse de kendi içinde taşıdığı eleştiri oldukça çarpıcı. Yönetmenin ilk uzun metraj denemesi görüntüleri ve hikayesi ile birey ve aile düzeyinden giderek politik bir söylem geliştiriyor.

Kahrolası Tarnation (****)

Filmin bu yıl Sundance ve Cannes film festivallerinin en çok konuşulan filmlerinden biri olduğu söylenen bu film bir oto-portre çalışması. Şizofren olup yeterli ilgi görmeyen bir annenin oradan oraya savrulan çocuğu yönetmen Jonathan Çaouette, 11 yaşında komşusunun video kamerasını ödünç alarak başladığı ve yaşamı boyunca sürdürdüğü çekimlerini, aile fotoğrafları ile bir araya getirmesiyle çıkan bir çalışma.Kamera kullanarak giderek kendi yaşamına da dışarıdan bakabilen, bence bu sayede bir ölçüde kendi gerçekliğinin de dışına çıkmaya çalışan (kaçan demeye dilim varmıyor) yönetmen oldukça cesur
bir dille ve gerçek çekimlerle bir anlatı sunuyor. 2003 yılında tedavi gören annesinin aşırı lityum alarak zihinsel hasar da görmesiyle Texas'a evine dönen yönetmenin, ailesi ve kendi geçmişi ile yüzleşmesi. Çok sıkıcı ve iç karartıcı olabilecek böyle bir hikayeyi bile seyirciyi sıkmadan ve kaybetmeden anlatabilmiş olması çok önemli bir başarı.

Aynı ölçüde bir başarı da 20 yıllık bir dönem boyunca bunca görsel malzemeyi toplamış olması. 13 yaşında kameraya yaptığı evli kocasından dayak yiyen, kasabalı amerikan kadını taklidinden, kendi gençliğindeki anılarına pek çok anıyı kamera ile kayıt altına aldığını ve ustaca sakladığını görüyoruz. Bütün bunları daha sonra Apple'ın iMovie montaj programıyla çalışarak aile portreleri, evde çekilen videolar, ses kayıtları, video günlükler, telefon mesajları, film klipleri harmanlayarak toplam 300 dolar masrafla kendi yaşantısının filmini oluşturuyor yönetmen. Yönetmen aynı zamanda bir eşcinsel.
Kendi cinsel kimliği ile yaşananlar arasında doğrudan bir bağ kurmuyor olması olumlu sayılabilir. Zira film eşcinsellik üzerine bir film değil. Hal böyleyken, filmden sonra okuduğum bir yorumun filmi eşcinsel yönetmenin hayat hikayesi diye sınıflandırması, filmi bir kutuya yerleştirip sınıflandırarak rahat etmek isteyen ortalama insan aklını deşifre ediyor.

Film bana, o kişilerin (özellikle anne, anneanne ve dedenin hayatlarına) izinsiz bir bakış olmaktan dolayı biraz pornografik ve rahatsız edici geldi.
Neticede seyrettiğimiz bir film değil, o insanların hayatı. Biz bu hayatı bir iddia penceresinden seyrediyoruz. Bu his özellikle, dedenin karısının kızlarına (yönetmenin annesine) çocukluğunda cinsel tacizde bulunup bulunmadığının tekrar tekrar sorulmasına verdiği tepki ile tavana çıkıyor. Hem izleyicinin, hem sinema çevresinin hikayenin bu kısımlarında oyuncu değil gerçek kişilerin kullanımı ile gelecekte nasıl bir mahremin ortaya dökülmesine yol açıldığını iyi düşünmesi gerekiyor.


Bahçe The Garden (***)

Film, Tel Aviv'in fuhşun, uyuşturucunun ve kanunla çatışmaların açık açık sürdüğü Bahçe adı verilen bir kenar mahallesinde geçen belgesel niteliğinde bir film.Bahçeye yolu düşen düşmeyen herkes mahallenin ününden oldukça haberdar. Filmi çeken genç yönetmenler Schatz ve Barash, Bahçede fuhuş ve uyuşturucu satıcılığı yaparak yaşayan Dudu ile Nino ile birlikte bir yıl boyunca yaşıyor ve bu filmi oluşturuyorlar.

Nino Filistinden kaçıp gelen ve geri dönerse öldürüleceğini düşünen, oturma iznini kaybetmiş ve bedenini satarak geçinen 17 yaşında bir Filistinli. Dudu ise, fuhşun yanı sıra uyuşturucu ve eroin işine bulaşmış bir satıcı / kullanıcı bir Arap-İsrailli.

Bu iki dost, yönetmenlere yaşamlarını tüm detayıyla açmışlar ve ortaya oldukça
açık sözlü, sarsıcı bir sonuç çıkmış. Film Dudu ve Nino'yu bir daha sömürmek yerine oldukça dürüst ve samimi. Kamera karşısında oldukça rahat olan Nino ve
Dudunun hikayesi ile İsrail'in bir bahçesinde ev, aile, sevgi, umut, yarin
kaygısı üzerine bir belgesel oluşmuş.

Daima İleri (****)

Bir klasik müzik bestecisi olan Mehmet Demirtaş, Bodrum Gümüşlük Akademisinde bir konser organize etmektedir. Projesini anlattığı yönetmen arkadaşı Emre Akay bu organizasyonun bir belgeselini çekmeye karar verirler. Film boyunca, konseri için sponsor ararken, MESAM'da telif hakları ile ilgili yasal süreçlerle uğraşırken, basınla ilişkiler kurmaya çalışırken ve hatta Bodrumda konserin promosyonunu yapmaya çalışırken yaşananları izlemektedir. Buralarda oldukça eğlenceli sahnelere de şahit oluyoruz. Özellikle "Neden Klasik Müzik?" gibi anlamsız bir sorunun yerel radyo ve televizyonlarda tekrar tekrar sorulduğu yerde gülmekten gözümden yaş geldi. Sonunda bütün zorluklara rağmen konser gerçekleşir. Ancak masrafları çıkaracak kadar seyirci gelmemesi nedeniyle, iş zararı paylaşmaya gelince Gümüşlük Akademisini kuran ve işletenlerle çarpıcı bir sözlü kapışma yaşanır.

Burada özellikle akademi yetkilisi birisinin bir miktar da tüccar ağzıyla önce vermeyi öğreneceksin. Ver ki benim yaşıma geldiğinde almayı öğren gibi dayılanması veya akademinin kurucusu ünlü bir yazarın, siniri bozulup ağlamaya başlayan Mehmet Demirtaş'ı teskin ederken, belgesel ekibini kapı dışarı etmesiyle film son bulur. Festival broşürlerinde filmin Emre Akay'ın bitirme tezi olduğunu ve tezin asıl konusunun belgeselde etik olduğunu bize bildiriyor.

http://2005.ifistanbul.com/tr/

27 Şubat 2005






ZİYARET
2004, Kurmaca, DV, 18’40’’
Yönetmen:Didem Erayda
Senaryo:Didem Erayda
Kamera:Ulaş Zeybek
Kurgu: Münire Armstrong
Müzik: Tolga Tüzün (Özgün Müzik)
Oyuncular: Şevval Sam, Ayla Algan, Kenan Bal, Tayanç Ayaydın, Nilgün Kaleli
Yapımcı: : Didem Erayda, Münire Armstrong, Şevval Sam

Konu:
Rüya nedir? Genç kadın psikiyatristine rüyasını anlatmaktadır ve rüyası gerçek gibidir. Peki gerçek nedir? Genç kadın en çok bundan korkmaktadır... Gerçekle rüyayı karıştırmaktan.

Yönetmen hakkında:
Didem Erayda, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema TV Bölümü mezunu (1996). Daha sonra aynı üniversitede master yaptı. Öğrenciliği sırasında yönetmen yardımcısı olarak çalıştı. Halen bağımsız bir kısa filmci olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

KARA KUTU
2004, Canlandırma , VHS, 1’14’’

Yönetmen:Denizcan Yüzgül
Senaryo:Denizcan Yüzgül
Kurgu: Denizcan Yüzgül
Animasyon: Denizcan Yüzgül
Müzik: Zen
Yapımcı: Denizcan Yüzgül

Konu:
Gülüyoruz, ekranda gördüğümüz aslında bize ait olan sahte benliklere. Hemen kapımızın dışında kıyametler koparken

Yönetmen hakkında:
Denizcan Yüzgül, 1983 yılında İzmir’de doğdu. İlköğrenimini ve liseyi İzmir’de bitirdi. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Çizgi Film Bölümünü kazandı. 2003 yılında ilk filmi Mutlak Doğru’yu yaptı. 2004 yılında Baran Bayburt ile Türkiye’nin ilk ve tek öğrenci tabanlı çizgi film atölyesi Animatölye’yi kurdu. Aynı yıl Anadolu Üniversitesi çizgi film kulübünü kurdu. Halen Animatolye’de çalışmakta ve Anadolu Üniversitesinde öğrenimini sürdürmektedir





1943
2004, Performans Videosu, DV, 8' 23"

Yönetmen:Çiçek Kahraman
Senaryo:Tuna Erdem, Seda Ergül
Kamera:Özge Samancı, Çiçek Kahraman, Ayşem Ergin, Alex Melli
Kurgu: Çiçek Kahraman
Performans: Seda Ergül, Tuna Erdem
Yapımcı: PCFE

Konu:
Prag'da Imperial Kafe'de dünden kalan bir kase çörek diğer müşterilere fırlatılmak üzere menüde 1943 Kron’a yer almaktadır. Ve bu bir şaka değildir.

Yönetmen hakkında:
1977 İstanbul doğumlu Çiçek Kahraman, lisansını sosyoloji üzerine aldıktan sonra, yüksek lisansını Sinema-TV üzerine tamamlamıştır. Şu anda İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır.






KOŞ BABA KOŞ
2004, Kurmaca, DV, 4’

Yönetmen:Togan Gökbakar, İsmet Kurtuluş
Senaryo:Togan Gökbakar
Kamera:Togan Gökbakar, İsmet Kurtuluş
Kurgu: Togan Gökbakar, İsmet Kurtuluş
Müzik: İsmet Kurtuluş
Oyuncular: Toygur Arat, Volkan Özer, Emir Onganer

Konu:
Kırmızı bir eşofman giymekte olan bir adam, takım elbiseli, elleri silahlı iki adam tarafından kovalanmaktadır. Bir karışıklık olur ve takım elbiseli adamlar bir başka kırmızı eşofmanlı adamı kovalamaya başlarlar.

Yönetmen hakkında:
Togan Gökbakar ve İsmet Kurtuluş İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema-TV Bölümü 4. sınıf öğrencisidir.

TURNING POINT
2004, Canlandırma, DV, 04’ 16’’

Yönetmen:Boran Güney
Senaryo:Boran Güney
Kurgu:Boran Güney
Müzik: Doruk Öztürkcan
Yapımcı: Cha!Cha!Cha!

Konu:
Aşkın tabiatına ve neticede ölümcüllüğüne sevecen bir bakış.

Yönetmenler hakkında:
Boran Güney 1977’de İzmir'de doğdu. On yıldır grafik tasarımla, son 1 yıldır ise animasyonla uğraşıyor.





BEKLEYOLU
2004, Belgesel, DV, 11’

Yönetmen:Elif Refiğ
Kamera:Hakan Tezer\Refik Öpertepe
Kurgu: Kıvanç Ilgüner
Yapımcı: Elif Refiğ

Konu:
İnsan trafiğinin durmadan aktığı İstiklâl Caddesi, pek çok kişi tarafından ait olunan bir mekân olarak benimsenmiştir. Fakat aslında devamlı akıp geçen insan selinin içinde kimsenin bu caddede sabit bir yeri yoktur. Gezicilerin bu caddeyle kurduğu ilişki genellikle görmek ama gözlemlememek üzerinedir. Bekleyolu, Istiklâl caddesinde sabit yerleri olan dört karakterin, bu caddeyle kurdukları ilişki ve gün boyunca pek çok kere oradan gelip geçenlerin bu caddeyle kurdukları ilişkinin farklılıklarıyla ilgileniyor. Bu karşılaştırmayı yaparken, 'geçen' ve 'kalan' kişilerin birbirlerini nasıl algıladıklarını, birbirlerine nasıl baktıklarını da merak ediyor; sabit karakterleri caddeyle konuşturmaya gayret ediyor.

Yönetmen hakkında:
Elif Refiğ 1978 Istanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi'ni bitirdi ve Bilgi Üniversitesi'nde Sinema Yüksek Lisans’ına başladı. Altyazı aylık sinema dergisinin yayın kurulunda 3 yıl görev aldıktan ve çeşitli kısa ve uzun metrajlı projelerde çalıştıktan sonra, Columbia Üniversitesi'nde sinema eğitimine devam etmek için New York'a taşındı.





SEX FEAR
2004, Deneysel, DV, 1’3’’

Yönetmen:Özgür Erman
Senaryo:Özgür Erman
Kamera:Özgür Erman
Kurgu: Özgür Erman
Müzik: Özgür Erman
Oyuncular: Özgür Erman

Konu:
Bir erkeğin karşı cinsle ilişkiye girmekten korkması üzerine bir deneme.

Yönetmen hakkında:
Özgür Erman Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi resim bölümü mezunu. Şu an Anadolu G.S.F Animasyon Bölümü’nde 3. sınıfta. Şu ana kadar 6 kısa filmi var. Bunlardan 3’ü animasyon, diğerleri kurmaca.





Orror
2004, Kurmaca , DV, 5’ 30’’

Yönetmen:Selin Zafertepe
Senaryo:Selin Zafertepe
Kamera: Atilla Akan
Kurgu: Atilla Akan
Müzik: Selin Zafertepe
Oyuncular: Selin Zafertepe, İrem Kahyaoğlu

Konu:
Yapay dünyaya zorla getirilen bir insanın kurtulma çabası ve yüzüne örülen duvarların arasında sıkışan gölgeler olduğumuzun anlaşılması.

Yönetmen hakkında:
Selin Zafertepe 2001 yılında girmiş olduğu M.S.Ü. Konservatuarı Tiyatro Bölümünde eğitimine devam etmektedir. Yönetmenin ilk kısa film denemesidir.





KÖPEK
2004, Deneysel, DV, 4’14’’

Yönetmen:Güneş Terkol
Senaryo:Güneş Terkol
Kamera: Güneş Terko, Güçlü Öztekin
Kurgu: Güneş Terkol
Müzik: Özgür Erkök, Mert Öztekin

Konu:
Öncelikle arabalardan oluşmuş bir dünyada çarpışma yaşanır. Ardından ürkek, kuşkulu ve biraz da şaşkın iki göz belirir. Bir uçak kazası, tuhaf askerler, uçan bir şemsiye ve futbol maçı hep bu alamet arayan gözlerle izlenir.

Yönetmen hakkında:
Güneş Terkol, 1981’de Ankara’da doğdu. 2004’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden mezunu oldu. 2004 Akbank Animasyon Günleri’nde “Bitimsiz Yangı” filmi finale kalıp gösterime girdi. 2004 Londra Türk Film Festivali’ nde “Good Bye” gösterildi.





POST - ALİ
2004, Canlandırma, DV, 3’ 35’’

Yönetmen:Gökhan Süsler - Alper Erhan
Senaryo:Gökhan Süsler
Kamera: Gökhan Süsler-Alper Erhan
Kurgu: Alper Erhan
Müzik: Yusuf Miletli
Oyuncular: Ali Özmen - Böcek
Yapımcılar: Gökhan Süsler- Alper Erhan - Yusuf Miletli

Konu:
Bir oyuncu ve yazılar kullanılarak dönüşümü anlatma çabası.

Yönetmenler hakkında:
Gökhan Süsler, 1978 İstanbul doğumlu. YTÜ Sanat veTasarım Fakültesi Fotoğraf ve Video öğrencisi. Reklam ve basın dalında fotoğraf çekiyor. Sinema ile ilgilenmeye üniversite yıllarında başladı.“Performans“, „Öpücükten Kavanoza“ ,“Post-ali“ , „Proje x“ kısa filmlerini çekti, Roxy, Kargart, Art-istanbul' da film gösterimlerine katıldı.
Alper Erhan, 1979 Istanbul doğumlu YTÜ Sanat ve Tasarım Fakültesi Fotoğraf ve Video Öğrencisi. Küçük yaşlardan beri karikatür ve sinema ile ilgileniyor. Sosyal reklam ve deneysel kısa film çekiyor. „Kıyısındayım hayatın“ ,“Farkında mısın“, „Post-ali“, „Kadın ve şiddet“ filmlerini çekti. Roxy, Kargart, Alman Kültür’de kısa filmleri gösterildi.





TOZ
2005, Kurmaca, 35mm, 13’ 55’’

Yönetmen:H. Fatih Kızılıgök
Senaryo:H.Fatih Kızılgök
Kamera: Robbie Ryan
Kurgu: H. Fatih Kızılgök
Müzik: Duman
Oyuncular: Güçlü Yalçıner, Tatjiana Mul

Konu:
Toz farkında olmadan fevkalade ama mükemmellikten uzak bir yaşam kuran bir çiftin hayatından sıradan detaylar sunuyor. Osi ve sevgilisi hayatla bir toz bulutu içinde boğuşurken biz de dışarıdan bakış açımızla kazandığımız kavrama avantajımızı kaybedip aynı toz bulutunun içinden görüyoruz onları.

Yönetmen hakkında:
H. Fatih Kızılgök, Colorado Üniversitesi Ekonomi ve Serbest Sanatlar mezunudur. 1999 yılından beri deneysel video ve film ile çalışmakta ve son dönemde bu filmlerin içine anlatıyı ve dramayı yerleştirdiği senaryolar yazmaktadır. Toz ilk anlatısal filmidir