Hayatın her alanının tahakküm altına alınmaya çalışıldığı rejimlerde, sanat ve
sanatçılar her zaman ilk hedeflerden biri olmuştur. Nazi Partisi daha
1920’lerden başlayarak onaylamadığı sanatçıları ve üretimlerini aşağılamak için
“dejenere sanat” kavramını ortaya atmış, 1937’de onları teşhir etmek üzere bu
başlık altında sergiler düzenlemiştir.
Benzer bir anlayışın yeni örneklerine tanık olduğumuz günümüzde, dünyanın birçok
yerinde sanatçılar yine sansür, tehdit, itibarsızlaştırma, sindirme gibi
yöntemlerle susturulmaya çalışılmakta, susmayanlar cezalandırılıp özgürlüğünden
mahrum bırakılmaktadır.
Böyle olağanüstü zamanlar, sanatın en çok işlev yüklendiğizamanlardır; çünkü
sanatsal üretim artık ortaya konan üründen çok daha fazlasını temsil eder,
totaliter rejimlere ve zorbalığa karşı direnmenin bir aracı haline gelir. Bazen
yeni siyasi tahayyülleri harekete geçiren bir enerji, bazen de sığınılacak bir
liman oluverir.
Depo’nun Documentarist’le ortaklaşa düzenlediği SaturDox Belgesel
Buluşmaları’nın bu yılki teması “Sanat ve Yaratıcı Mücadele” olarak belirlendi.
Dokuzuncu yılına giren etkinlik kapsamında, değişik ülkelerden, kısıtlayıcı ve
zor şartlar altında müzik, resim, çağdaş sanat, edebiyat, sinema yapmaya
çalışanlara dair yedi belgesel yer alıyor. 24 Şubat’ta başlayıp 19 Mayıs’a kadar
sürecek programda iki haftada bir film gösterimleri, son üç gösterimde de
filmlerin temaları etrafında söyleşiler gerçekleşecek.
Sanatın siyasi bir mücadele ve direniş yaratma potansiyeline ihtiyaç duyduğumuz
bugünlerde, yaşanmış çeşitli deneyimleri birlikte izlemek, ilham almak ve
tartışmak dileğiyle…
GÖSTERİM PROGRAMI
24 Şubat Cumartesi 19:00
Yollara Düştük
Yönetmen: Deniz Yeşil
Türkiye, 2014, 56′
Sinema emekçileri 1977’de yeni sansür tüzüğü ve sosyal hakları nedeniyle yürüyüş
kararı aldı. Sinemanın 60 yılı aşan suskunluğuna da bir son verilecekti.
Oyunculardan set işçileri ve yönetmenlere 400’ü aşkın sinemacı 5 Kasım günü
Ankara’ya kadar üç gün sürecek bir yürüyüş başlattı. Halkın şaşkın bakışları ve
desteği eşliğinde yürüdüler. Yollara Düştük, yüz yılı aşan Türkiye sinema
tarihinin unutulan fakat en onurlu dönemlerinden birini işaretleyen bu yürüyüşün
hikâyesini anlatıyor.
10 Mart Cumartesi 19:00
Önce Bizi Öldürmeleri Gerekecek
Yönetmen: Johanna Schwartz
İngiltere, 2015, 105′
Mali’nin cihatçı güçlerce işgal edilip müziğin yasaklanmasından sonra sürgündeki
Mali müziğini takip eden bir belgesel. Mali’de en önemli iletişim araçlarından
biri olan müzik, 2012 yılında İslamcı radikallerin toplamda Birleşik Krallık ve
Fransa büyüklüğünde bir alanı ele geçirmesiyle bir gecede yasaklandı. Ancak
Malili müzisyenler enstrümanlarını bırakmak yerine savaşmayı seçtiler.
Baskı zamanında sanat nasıl hayatta kalır? Stalin döneminde, kendi doğrularından
vazgeçmeyen Sovyet sanatçılar idam edilir, akıl hastanelerine ya da hapishane
kamplarına gönderilir. Sanatçılar üzerindeki bu korkunç baskı, genç Igor
Savitsky’ye ilham verir. Devlet onaylı sanat eserlerini satın alırmış gibi yapıp
40.000 yasaklı sanatçının işlerini kurtarır ve Özbekistan çölünde, KGB’nin
gözlerinden uzakta bir müze yaratır. Savitysky, Rus Avangard sanatının eklektik
bir karışımını toparlar. Fakat en büyük keşfi, 1917 Rus Devrimi’nin ardından
Özbekistan’a yerleşen, tanınmayan bir sanatçı ekolü olur.
7 Nisan Cumartesi 19:00
Dava: Rusya Devleti Oleg Sentsov’a Karşı
Yönetmen: Askold Kurov
Estonya, Polonya, Çek Cumhuriyeti, 2017, 75′
Ukraynalı yönetmen ve Maidan aktivisti Oleg Sentsov, Ağustos 2015’te Sibirya’da
20 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ukrayna’nın bağımsızlığından yana duruşu
nedeniyle Rus yetkililerin öfkesini çeken Sentsov, muğlak ve tartışmalı
iddialara göre bir saldırı planlıyordu. Dava, dünya çapında ses getirir. Wim
Wenders’dan Pedro Almodovar’a birçok ünlü yönetmen, Senstov’un özgürlük
kampanyasında aktif rol oynar. Film, Sentsov’a yöneltilen iddiaları çözümlerken
çocuklarıyla, destekçileriyle de tanıştırıyor. Kuşkusuz filmin yıldızı
Sentsov’un kendisi: Mahkemeye kurulan demir parmaklıkların ardından kendi
masumiyetini kendi savunan bu genç, zeki, esprili insanın, yükselen otoriter
değerlere rağmen dik duruşu, zaman ve mekân tanımayan bir cesaret öyküsü.
21 Nisan Cumartesi 19:00
Ülkesiz Şarkılar
Konuşmacı: Ayat Najafi
Yönetmen: Ayat Najafi
Almanya, Fransa, 2014, 91′
İran’da kadınların (en azından erkeklerin huzurunda) şarkı söylemesi 1979
devriminden beri yasak. Sansür ve tabulara karşı çıkan genç besteci (ve aynı
zamanda yönetmenin kardeşi) Sara Najafi, kadın solistlerle resmî bir konser
organizasyonu yapmak için kolları sıvıyor. Sara ve İranlı şarkıcılar Parvin
Namazi ile Sayeh Sodeyfi projeye katkıda bulunmak üzere, bu mücadelede
kendilerine Tahran’da destek olmaları için Paris’ten üç kadın şarkıcıyı daha
davet ediyor: Elise Caron, Jeanne Cherhal ve Emel Mathlouthi. Böylece, Fransa
ile İran arasında yeniden bir müzik köprüsü kurulması amaçlanıyor. Acaba bu
proje başarıya ulaşacak mı? Tahran’da özgürce, kol kola, kızlı erkekli bir
izleyici kitlesi önünde, yasaklar olmaksızın şarkı söylenebilecek mi? İran’da
kadın sesi için yeni bir özgürlük kapısı açılacak mı? Üç yılda tamamlanan filmle
ilgili olarak, yönetmen Ayat Najafi “Bu projeyle bugünün Tahran’ını, Sara’nın
geçmişiyle yüzleştirmek istediğini” söylüyor.
5 Mayıs Cumartesi 19:00
Beuys
Konuşmacı: Erden Kosova
Yönetmen: Andres Veiel
Almanya, 2017, 107′
2017’de Berlin’de Altın Ayı için yarışan tek belgesel Beuys, yönetmeni Andres
Veiel’in sözleriyle “çok Alman, aynı zamanda mizahı yüzünden çok gayri-Alman”
sanatçı Joseph Beuys’un yapıtları kadar sıra dışı yaşamını ve fikirlerini de ele
alıyor. Ölümünden 30 yıl sonra, bugün hâlâ zamanından ileri kabul edilen Beuys,
New York Guggenheim Müzesi’nde kişisel sergisi yapılan ilk Alman sanatçı iken
ülkesinde yapıtları “pahalı çöp” olarak aşağılanıyordu. Daha önce yayınlanmamış
ses ve görüntü kayıtlarını çarpıcı bir kurguyla birleştiren belgesel, ölü bir
tavşanla sanat tartışıp “kahkahasız devrim mi yapacaksınız?” diyen Beuys’un
sanat, siyaset ve dünya görüşünü de anlatıyor.
* Goethe-Institut’un katkılarıyla
19 Mayıs Cumartesi 19:00
Gönderen: İlhan Sami Çomak
Konuşmacı: İpek Özel
Yönetmen: Çiğdem Mazlum, Sertaç Yıldız
Türkiye, 2016, 68′
21 yıldır cezaevinde olan İlhan Sami Çomak’ın fiilen olmadığı ancak merkezinde
yer aldığı bir hikâye. Film, İlhan’ın cezaevinde, ailesinin ise onsuz geçirdiği
21 yıla odaklanıyor. İlhan’ın yazdığı mektuplarla oluşturduğu anlatı, onun
hayatını, özlemlerini, hislerini kapsayacak şekilde betimleniyor. Bilgi,
belgeden ziyade hislerin baskın olduğu bir atmosferde… İlhan’ın tarihini cezaevi
üzerinden bir kronolojiyle kurarak; salt bir “mahkûmun adalet arayışı” ile
sınırlamadan yıllara yayılan durumların ve hislerin hayattaki gerçek
karşılıklarının hikâyesi.