Alsace Sinema Merkezi tarafından düzenlenen Türk Sinema Gösterisi bugün
Strasbourg'da başlıyor. Odyssee Sineması'nda gerçekleşecek olan Türk Sinema
Gösterisi'nin bu yılki baş yıldızı Türkan Şoray olacak. Şoray'a ayrıca
Strasbourg Belediyesi bir ödül verecek.
Türk Sinema Gösterisi kapsamında Mustafa Altıoklar'ın "İstanbul Kanatlarımın
Altında", Reis Çelik'in "Işıklar Sönmesin", on yönetmenin çektiği "Aşk Üzerine
Söylenmemiş Herşey" ve "Yerçekimli Aşklar" adlı filmler ile Türkan Şoray'ın on
değişik kadını canlandırdığı "On Kadın" filmi gösterilecek. Ömer Kavur'a saygı
bölümünde ise yönetmenin dört filmi yer alıyor.
17 Aralık'a kadar sürecek olan
gösteri boyunca Deniz Türkali ve Yıldız İbrahimova da birer konser verecek.
4 Aralık 1996
Strasbourg'da Türk Sinema Günleri
İçinde bulunduğumuz ayın ilk yarısı Strasbourg'da 8. Türk Sinema Günleriydi.
Her yılın Aralık ayını Strasbourg'lu sinemaseverler heyecanla beklerler İki
haftalık bir sure içinde Türk sinemasının yad edilmeye değer filmleri
seyircilerin önüne tekrar çıkarılırken, yeni eserler de perdeye yansıtılır.
Onlarla ilgili paneller düzenlenir tartışmalar olur, sonunda bir değerlendirmeye
gidilir. Kendine özgü bir kültür şölenidir bu ve Strasbourg'lular doya doya
tadarlar onu. Bu şöleni başlatan ve her yıl özenle düzenleyip sürdüren kişinin,
Faruk Günaltay'ın hakkını unutmamalı. Sinemamızı pek iyi tanıyan bu genç ve
dinamik uzmanın kurucusu olduğu Türk Sinema Günleri, ülkemiz sinemasının Batı'ya
açılan pencerelerinden biridir. Bugün Avrupa ile bütünleşmenin çırpınışı
içindeki bir ülke ve onun sanatı adına yapılmış. -ayrıca alkışlanması gereken-
çok önemli bir girişimdir söz konusu olan. 4-17 Aralık tarihine rastlayan 8.
Türk Sinema Günleri de, başarıyla başladı bitti.
Bu günlerin en büyük olayı olduğu için en başta zikretmeli Türkan Şoray, özel
olarak Strasbourg'a gelip gitti. Türk sinemasının "Sultan"ı, bir iki filminin
gösterilişinde bulundu seyircileriyle sohbet etti ve bu arada Avrupa sinemasını
desteklemek amacıyla Avrupa Konseyi bünyesinde çalışmalarını yürüten ve yığınla
Avrupa ülkesinin üyesi olduğu Eurimage kuruluşunca "Onur Ödülü"ne layık görülen
ilk sanatçı oldu. Türk sinemasına verdiği büyük emeğin karşılığı olan bu ödül
yalnız onun için değil, bizler için de bir onurdur. Türkan Şoray, sinema
sanatımızın baş oyuncudur. İki ayrı günde, Deniz Türkali ile Bulgar ses
sanatçısı Yıldız İbrahimova'nın verdikleri konserler de hep hatırlanacak.
Sinema tarihimize geçen ve sosyal ve siyasal freskomuzu perdeye yansıtan
unutulmaz filmler ve onların yaratıcıları vardır Bu zengin listeden üç film
seçilip gösterildi seyircilere. Ömer Lütfi Akad'ın 1952'de çevirdiği Kanun
Namına ile 1965'te çevirdiği Uç Tekerlekli Bisiklet ve Şerif Gören'in 1979'da
gerçekleştirdiği Almanya Acı Vatan filmleriydi bunlar güç koşullar içinde
yaratılmış uç unutulmaz eser.
8. Türk Sinema Günleri'nde, Ömer Kavur'a bir "saygı" parantezi açılarak onun uç
filmi gösterildi. Bunlar, Kavur'un 1974'te çevirdiği Yatık Emine, 1985'te
çevirdiği Amansız Yol ile 1987'de gerçekleştirdiği Anayurt Oteli idi. Her
üçünden de, "insan ruhundan çehreler" yansıtılıyordu perdeye. Ömer Kavur'un, bu
kez seyrettiğim Amansız Yol'una dayanarak da söylemiş olayım Kavur, bireyi tutup
öne çıkaran, insan kişiliğine apayrı bir yer veren böylece yaşamın akışı içinde
onlardan çok şey bekleyen usta bir yönetmendir. Yaptığıyla, bizi
karamsarlığımızdan da çekip alıyor ki, pek önemlidir.
Tunç Başaran'ın Sen de Gitme Triyandafilis' genç yönetmenin büyük başarısını
gösteren bir eserdir. Dünyada sevgisiz hiçbir şeyin yapılamayacağı temasını
işleyen film, "sevgi"ye söylenmiş en güzel türkülerden biridir sinemamızda. Şu
sevgisizlikler ortamında, nasıl da zamanında yapılmış yerinde bir hatırlatma.
Ama sinema günlerinin yıldızı iki film oldu. Onlardan biri, İstanbul
Kanatlarımın Altında idi. Filmin konusu uçmayı başarmış ilk insanın, Hezaren
Ahmet Çelebi'nın öyküsü ve onun içinde yer aldığı IV. Murat döneminin zorba
yönetimi Mustafa Altıoklar'ın ustaca yönettiği filmde, bireysel özgürlükle
despot iktidar, ilerleme yanlılarıyla tutucular çatışıyor Bu kavga bugün de
sürüyor ve ecdadımızın yönetimine bugün de özlem duyanlar var. Filmin tepkilerle
karşılaşmasının altında bir yatan da bu. Güçlü sanatçıların yarattığı eser,
sinema tarihimizin unutulmaz eserlerinden biri olmaya adaydır. Mutlaka
görülmelidir.
İkinci film Reis Çelik'in yönettiği Işıklar Sönmesin. Konu, Güneydoğu da
yoğunlaşan ve bugün de süren kanlı çatışma. Çok az filmde bu denli
duygulandığımı hatırlıyorum. Güçlü oyuncuların canlandırdığı mesajı sız de
sormadan edemiyorsunuz. Niçin bu savaş? Eser açıkça ortaya koyuyor ki, bu
yöntemle Kürt sorunu çözülemez. Ne kalıyor geriye barışçı ve akılcı çözümler.
Köylerin ateşe verilmediği, ata-baba yurdunun terk edilmediği. ocakların tutup
çorbanın kaynadığı tek kelimeyle ışıkların sönmediği bir çözüm. Türk sinemasının
büyük olaylarından biridir bu eser. Artık yürekten inanıyorum ışıklar
sönmeyecek. Bu filmi görmek en başta bir insanlık görevidir.
Cumhuriyet
20 Aralık 1996
Strasbourg'da yolunu arayan Türkiye...
Son gece Strasbourg'un tipik restoranlarından "Chaine D'Or"da yemek yedik.
Euroimages Başkanı Gaetano Adinolfi ve Türkiye temsilcisi Faruk Günaltay, Atıf
Yılmaz, Deniz Türkali, Türkan Şoray, Mustafa Altıoklar, "Işıklar Sönmesin"in
genç yönetmeni Reis Çelik, Berhan Şimşek'le birlikte.
Türkan Hanım'a baktıkça, aklıma hep "Mehpare Hanım" geliyordu. İstanbul
sinemalarının ekranlarında sessizce bir görünüp bir geçen, sevecen, orta yaşlı
ve etine dolgun "Mehpare Hanım". Atıf Yılmaz'ın son filmlerinden, "Kazandibi,
Tavukgöğsü"nde Ali Poyrazoğlu ile birlikte muhteşem bir oyun çıkartan ve her gün
aramızda yaşadığını hissettiren o hayat dolu, müteşebbis dul.
Şoray, filmden bu yana 23 kilo zayıflamıştı. Ama gene de atmosferden çıkmam o
kadar zaman aldı ki; filmden sonra uzun süre, Şoray'la değil de, "Mehpare
Hanım"la yan yana oturuyormuşuz gibi geldi bana.
Napoli kökenli bir İtalyan olan Gaetano Adinolfi de filme bayılmıştı. "Sıcacık
bir öykü" dedi: "Tam bir Akdeniz hikayesi. Bir İtalyan filmi de olabilirdi. Her
şey öylesine tıpa tıp bizden ki. Dul anasının, yeni sevgilisiyle birlikte yeni
bir yaşama yelken açmasına kızan genç oğlanın kabına sığmayan öfkesine kadar her
şey `bizim'. Bu filmi bizden biri çekseydi, aynı böyle olurdu..."
Gaetano, kısa adıyla "Nino" Adinolfi, krize giren Avrupa sinemasına yardım
amacıyla kurulan "Euroimages"in 6 yıldır başkanlığını yapıyor. Daha önce uzun
yıllar Avrupa Konseyi'nde genel sekreter yardımcısı olarak çalışmış. Türkiye'yi
ve Türk sinemasını iyi tanıyor. Strasbourg'da bu hafta sona erecek olan, Türk
Filmleri Haftası'nda gösterilen "İstanbul Kanatlarımın Altında"yı da çok
sevdiğini söylüyor "Nino". "Çünkü bir filmden beklenecek her şey var içinde"
diyor, "Baskıcı rejime karşı duyulan özgürlük arayışı; özgürlüğün en tipik
metaforu `uçma' tutkusuyla anlatılmış. Sevimli, küçük bir aşk hikayesi de var
içinde..." Euroimages Başkanı, bir İtalyan olarak ayrıca, filmin Ceneviz ve
Venedik bağlantılarından da etkilenmiş.
Sınırlarımız dışına taşabilen, evrensel bir dile sahip olmaları ve Avrupalı
izleyicilere de kolayca ulaşabilmeleri; bu birbirinden çok farklı iki filmin en
güçlü yanıydı. Oysa, Reis Çelik'in, Türkiye'de de yeni vizyona giren "Işıklar
Sönmesin"i farklı. Bu açıdan farklı bir yerde duruyor. Çelik çünkü, içimizde
halen kanamakta olan bir yaraya parmak basarak, Kürt sorununa el atıyor.
Bu yüzden Fransız izleyicilerden çok, Strasbourg'da yaşayan Türkler ilgi
göstermişti filme. Strasbourg'un yüzyıl başından kalma, nostaljik sineması "Odyssee"yi
hıncahınç dolduran izleyiciler, yönetmen Çelik ile başroldeki Berhan Şimşek'i
gerçek anlamda soru yağmuruna tuttular.
Herkesten önce, yıllardır Strasbourg'da yaşamakta olan Server Tanilli aldı sözü:
"Böyle bir filmin yapılmış olması başlı başına Türk sinemasına ve kültür
yaşamına hizmettir" dedi; "Çünkü, bir yol açılmıştır. Türkiye'deki tartışma
ortamına, zengin katkıları olabilecek bir yolun önü açılmıştır..."
Kürt kökenli yurttaşlardan geldi soruların çoğu. Kimi filmde "Güneydoğu
sorununun ardındaki halkın" hiç görünmediğinden dem vurdu, kimi sorunun ekrana
hiç gelmeyen 15 yıllık geçmişinden. Kimi de filmde "Türk askerinin aşırı
derecede sevecen, babacan ve yumuşak" gösterilmiş olmasından yakındı. "Bu portre
gerçek değil" dediler.
Ama sonuçta herkes, böylesine açık bir yaraya yaklaşmaya cesaret etmesi
açısından, filmin yapılmış olmasından duyduğu memnuniyeti ifade etmekten geri
kalmadı. Öyle ki, Avrupa Kürt organizasyonlarından birinin sözcüsü: "Biz, derin
bir barış özlemi dile getiren filmin son sahnesi için, sözü edilen tüm
eksiklikleri sineye çekmeye hazırız" dedi.
Yani "Mesajı onaylıyoruz. Kabul ediyoruz" dediler bir başka deyişle.
"Yolunu Arayan Türkiye" idi; Strasbourg'daki Türk filmleri gösterisine verilen
isim.
"Yolunu Arayan Türkiye"nin Avrupa'daki izdüşümünde, yoğun ve iç dünyamı
zenginleştiren bir üç gün geçirdim. Kültür ve tartışma dünyamızın üzerine çöken,
o örtülü ve örtüsüz baskıların kalkması halinde, anlatacak çok şeyi olan bu iç
evrenimizin, yaşlı ve durağan Avrupa'ya büyük katkılar yapabileceğini düşünerek
ayrıldım "Odyssee"nin sihirli salonundan.
Ve ister istemez bir burukluk hissettim.