Geleneksel hale gelen Strasbourg Türk Film Festivali’nin bu yılki gözde filmleri
“Abuzer Kadayıf” ile “Güle Güle”
Türkiye dışındaki en büyük Türk sinema etkinliği olma özelliğini taşıyan
“Strasbourg Türk Film Festivali”nin 12’ncisi bu yıl 6-19 Aralık tarihlerinde
düzenlenecek. Festival çerçevesinde bu yıl 9 Türk filmi gösterime giriyor.
Geleneksel hale gelen festival için Metin Akpınar ve Mustafa Altıoklar da
Strasbourg’a geliyor.
Festivalde gösterilecek filmler şöyle : Güle Güle (Zeki Ökten), Mayıs Sıkıntısı
(Nuri Bilge Ceylan), Abuzer Kadayıf (Tunç Başaran), Melekler Evi (Ömer Kavur),
Asansör (Mustafa Altıoklar), Eylül Fırtınası (Atıf Yılmaz), Salkım Hanım’ın
Taneleri (Tomris Giritlioğlu), Kaç Para Kaç (Reha Erdem), Duruşma (Yalçın
Yelençe).
Festival için her yıl olduğu gibi çok sayıda Türk sinema sanatçısı, yönetmen ve
yapımcı da Strasbourg’da hazır olacak. Strasbourg’a beklenen ünlüler arasında
Metin Akpınar, Sibel Turnagöl, Ömer Kavur ve Mustafa Altıoklar da var. Yine her
yıl olduğu gibi, filmlerin ilk gösterimleri sonrasında yönetmen ve başrol
oyuncularıyla birlikte hem film hem de Türk sineması üzerine bir açıkoturum da
düzenlenecek. Festival kapsamında bir de Türk müziği gecesi düzenlenmesi
gündemde.
Türk Sinema Festivali, Strasbourg merkezinde bulunan ve Türkiye’nin Avrupa
Konseyi Sinema Fonu (Eurimages) nezrindeki temsilcisi olan Faruk Günaltay’ın
yöneticisi olduğu “Odyssée” sinemasında düzenlenecek. Festival büyük ölçüde
Avrupa Konseyi, Strasbourg Belediyesi ve Fransız Kültür Bakanlığı tarafından
finanse ediliyor.
Festivalin ana hedefi, “Hollywood’a karşı Avrupa’nın sinema alanındaki
yaratıcılığını sergilemek ve bu amaçla Türk sinemasını Avrupalılara tanıtmak”.
Festival sayesinde son 12 yılda yaklaşık 100 Türk filmi Strasbourg’da gösterime
girerken, çok sayıda Türk yönetmen ve yapımcı da Eurimages’la tanışarak,
yapıtlarına maddi kaynak olanağı sağlıyor.
28 Kasım 2001
Odysseia'da Yolculuk...
Gerçekle sanalın birbirine karıştığı bir gemi yolculuğu gibi Birkaç yönetmen,
birkaç film yıldızı, bir iki gazeteci ve yolculuğun mimarı Türkiye'nin "Euroimages"
temsilcisi Faruk Günaltay'la birlikte her yıl sinema üzerinden yapılan bir film
yolculuğu.
"Strasbourg Türk Sinema Günleri"nden söz ediyorum. Her yıl aralık başında
İstanbul'da başlayan bir yolculuk bu.
Gazetecisi yönetmeni, sinema sanatçısı Strasbourg'a kafile olarak indiğinizde üç
dört günlüğüne sabah akşam birlikte hareket eden "anca beraber, kanca beraber"
bir ekibin ayrılmaz parçasına dönüşüyorsunuz. Daha gümrükten geçerken kimlerin
geride bırakıldığı bir "yol arkadaşlığı" başlıyor.
Gösterimdeki filmleri birlikte izliyor, öğlen, akşam yemeklerini gemi
yolculuklarında olduğu gibi "kaptan" Faruk Günaltay'la birlikte, bir masa
etrafında yiyorsunuz. Sinema konuşuyor, sinema soluyor, hayatları sinema olan
insanlarla diz dize, dirsek dirseğe dört gün sinema yaşıyor, atışıp tartışıyor,
takılıp şakalaşıyorsunuz Bu yılki "yol arkadaşlarım" Müjde Ar, Okan Bayulgen,
Nesli Çölgeçen, Ömer Uğur ve Semih Kaplanoğlu idi. Müjde ve Okan bildiğiniz
gibi. Nasıl biliyorsanız, aynen öyleler Müjde delikanlı Okan "her daim" muzip.
Nesli Çölgeçen, Ömer Uğur ve Semih Kaplanoğlu ile ilk kez Strasbourg'da
tanıştım. Çölgeçen'le "merhabamız" "Iran Türk Sineması" üzerinde üç gün suren ve
çıkmaz sokakta sona eren bir tartışmayla start aldı. Köy öğretmenliği ardından
kendisini yetiştirerek sinema okuyan ve daha sonra yönetmenlik serüvenine atılan
Ömer Uğur'dan "masalvari" ve çok zengin bir Anadolu deneyimi dinledim.
Dünya sinemasını heyecanla izleyen genç yönetmen Semih Kaplanoğlu ile
festivalleri, Cannes'ı, Venedik'i ve yeni Asya sinemasını konuştuk. Filmlerin
gösterildiği sinemanın adı, başlı başına destan olan bir "yolculuk" Homoros'un "Odysseıa'sından
alıyor ilhamını. İnsanlık serüveninin simgesi olan bu isim, evren ve keşif
etrafında dönen yolculuk anlamına geliyor. Odysseıa'nın kendisi de öyle Tekdüze,
sıradan "multıplex" salonlara kafa tutan küçük bir sinema mabedi burası.
Dünyanın en eski beş kütüphanesi, gençlerin uğrak yeri olan bir "cafe"sı ve
sinema tartışmalarının yapıldığı bir toplantı salonu var. Strasbourg'lular,
Strasbourg ve sınır ötesi Alman kentlerinde yaşayan Türk işçileri yıllar
öncesinde arkada bırakmış oldukları Türkiye gerçeğini burada, bu sinemada
yeniden keşfediyor, hasret gideriyor, modern Türkiye ile bağlarını tazeliyorlar.
Mujde Ar'dan, Okan Bayulgen'e düşlerinde yaşattıkları beyazperde kahramanlarıyla
tanışıyor, "Odysseıa"da onları görüp onlara dokunuyor, onlarla fotoğraf
çektiriyor, onlara soru soruyor ve bunu gerçek bır şenlik gibi yaşıyorlar.
Sorular naif oluyor bazen "Hemşo "nun yönetmeni Ömer Uğur'a, sözgelimi tutup
"Filminiz çok güzel ama müstehcen sahneler koymasanız olmaz mıydı" şeklinde bir
soru soruyorlar. Veya tam tersi artık son surat "modernleşen bir Türkiye" imajı
beklediklerinden "Filminizdeki Türkiye yan feodal ülke görünümünde Modern
Türkiye'yi niye göstermiyorsunuz" sorusunu yöneltiyorlar. Bazen de hayret verici
derinlikte, olgun film eleştirileri geliyor seyirciden. İzleyicilerin fıkır
birliği ile beğenisini alan "Dar Alanda Kısa Paslaşmalar"ın ardından yöneltilen
"Nasıl olur? Bu film niye Türkiye'de iş yapmadı? "sorusuna, elinde otlar tutarak
filmi izleyen bir işçi şak diye şu tespitle yanıt verdi örneğin. "Yapmaz, Çünkü
içinde soytarılık yok"
'Odyssya" yönetmeni Faruk Gunaltay "sinema üzerinden yapılan bu Türkiye
yolculuğunu" Brüksel, Lüksemburg, Lozan, Cenevre, Paris, Lyon, Marsilya ve
Tunus, Rabat, Casablanca, Quebec'e uzanan "seyyar bir festivale" dönüştürmeyi
arzuluyor şimdi. Strasbourg'dan frankofon dünyaya açılan Türkiye penceresini
2002'den itibaren aşama aşama genişletmek istiyor. İlk hedef AB merkezi Brüksel,
Fransa'nın diğer kentleri ve İsviçre "Strasbourg'da bunun için yıllar önce
oluşturduğumuz bir altyapı var" diyor. Gunaltay "Ek broşür basılacak Gidilen
yerlerde birer sinema salonu kiralanacak. Ve festival heyetlerinin giderleri
karşılanacak "Kültür Bakanlığı'ndan gereken destek sağlandığı takdirde,
Strasbourg'da bu organizasyonu üstlenecek bir Türkiye Avrupa sinema bürosunun
kurulmasını talep ediyor Euroımages temsilcisi. Dünya tarafından "keşfedilmeyi
bekleyen" Türkiye için gerçek bir 'Odysseıa" fırsatı bu.