Rıza Kıraç
De Ki Yayınları / Yayınevi Genel Dizisi
Türkçe, 192 s. -- 2. Hamur-- Ciltsiz -- 14 x 20 cm
ISBN : 9789944492263
Hikâye Anlatıcıları, sizden kendisine inanmanızı beklemez, yalnızca kendisini
dinlemenizi ister. "Modern çağın" bütün hikâyeleri inandırmak üstüne kurulur,
sizi inanmanız için zorlar, sıkıştırır görsel malzemeyle ikna etmeye çalışır;
büten enformasyon biçimleri ve "sanat ürünleri" için de geçerlidir bu.
Gördüklerinizi, duyduklarınızı, hissettiklerinizi bir çırpıda tüketmek
zorundasınız, çünkü sırada tüketilmeyi bekleyen başka enformasyonlar veya "sanat
ürünleri" vardır. Durup düşünmenize, hikâyeyi yorumlamanıza, "gerçekliği"
yaratmanıza-kurgulamanıza izin yoktur.
(Tanıtım Yazısından)
Roman ve öyküleriyle tanınan Rıza Kıraç’in 186 sayfalık Film İcabı: Türkiye
Sinemasına İdeolojik Bir Bakış adlı ilk sinema kitabı De Ki Yayınları tarafından
piyasaya çıkarıldı. Kitapta, 1950’lerden günümüze Türkiye sinemasının edebiyat,
politika, ideoloji ve estetik ilişkisi irdeleniyor. Sinemacılar Dönemi’nden
2000’li yıllara Türkiye sinemasındaki film üretim biçimlerinden yönetmenlerdeki
politik, ideolojik, estetik farklılaşmalara, sinemamızda aydın entelektüel
ayrımına dek birçok konuya değinen kitap aynı zamanda geleneksel hikâye anlatma
kültürüyle sinema arasında ilişki kurmaya çalışıyor.
Rıza Kıraç: “Sinema yazarının eksikliğini duyduğu şey yazdığı yazıların sadece
dergilerde kalması.”
Roman, öykü ve sinema yazarı, kısa film ve belgesel yönetmeni Rıza Kıraç‘ın Türk
sinemasına ideolojik bir bakış attığı ‘Film İcabı’ adlı kitabı De Ki
Yayınları’ndan çıktı. Rıza Kıraç Tersninja.com’un sorularını yanıtladı.
Kitapta 1950’lerden günümüze Türkiye sinemasının edebiyat, politika, ideoloji ve
estetik ilişkisi irdeleniyor.Sinemacılar Dönemi’nden 2000’li yıllara Türkiye
sinemasındaki film üretim biçimlerinden yönetmenlerdeki politik, ideolojik,
estetik farklılaşmalara, sinemamızda aydın entelektüel ayrımına dek birçok
konuya değinen kitap aynı zamanda geleneksel hikâye anlatma kültürüyle sinema
arasında ilişki kurmaya çalışıyor. Ömer Kavur ve Yavuz Turgul sinemasına ayrı
bir yer ayrılan kitapta 12 Eylül sonrası Türkiye sinemasındaki değişimle
birlikte, Yeşilçam sonrası Yeni Kuşak Sinemacılar’ın ürünleri, “Yeni Yapım
Olanakları, Şiddet, Oryantalizm, Minimalizm, Post-modrenizm ve 1990’lara
Yansıması” bölümünde değerlendiriyor. Yaklaşık on yıllık bir çalışmanın ürünü
olan Film İcabı roman ve öykülerinden tanıdığımız Rıza Kıraç’ın ilk sinema
kitabı.
Bir sinema yazarı olarak ilk sinema kitabınızı ortaya çıkardınız. Dört roman iki
öykü kitabı yayınlanmış bir yazar olsanız da bu tür bir kitabın eksikliğini
duyuyor muydunuz hiç?
Sinema yazarının eksikliğini duyduğu şey yazdığı yazıların sadece dergilerde
kalması oluyor. Benim için de bu geçerli elbette. Yazdıklarınızın bir bütünlük
oluşturduğunu gördüğünüzde onu kitap haline getirmek istiyorsunuz. Film İcabı’da
böyle bir süreç sonunda ortaya çıkan bir kitap. Kendine has bir bütünlüğü ve
derdi var, sanırım bunu okura ulaştırmayı beceriyor. Bunu fark ettikten sonra o
yazıların okurla buluşmasını istiyorsun. Kimi zaman okurlardan da böyle talepler
gelebiliyor. Ankara’dan, İzmir’den hatta Eskişehir’den arayıp, sekiz yıl önce
bir dergide yayınlanan yazıyı isteyebiliyorlar. Bunun için ne kadar mesai
ayırabilirsiniz ki! Şimdi hiç değilse kitabı referans gösterebiliyorsunuz.
Siz yazdığı kadar, çeken de bir sinema yazarısınız. Filmleri değerlendirirken
bunun bir avantajı oluyor mu? Yönetmenin halinden siz daha iyi anlıyorsunuz
diyebilir miyiz yani.
Sinemanın içinde profesyonel olarak bir şeyler yapmak eleştiri yazarken daha
insaflı olmanıza yol açmıyor. En azından benim için öyle. Sinema yazarlarına en
çok söylenen, “Sen çek de bir de senin yaptıklarını görelim!” gibi sığlıklarla
karşılaştığımda, “Olur,” diyebiliyorum en azından, “Parayı getir, ben filmi
çekerim!” Sinema eğitimi almak, sette çalışmak ve işin teknik boyutuyla
yüzleşmek sizi diğer yazarlardan farklı kılmıyor aslında. Siz sinemanın nesiyle,
neresiyle ilgileniyorsunuz, asıl önemli olan bu. İstediğin filmler, konular
hakkında yazabilmek.
Kitaplarınızı sinemaya taşımayı hayal ediyor ya da planlıyor musunuz?
Henüz öyle bir niyetim yok, ilk romanım Cin Treni’ni filme çekmek isteyenler
olmuştu ama sonra öylece kaldı. Sinemada görmek istediğim hikayenin senaryosunu
yazıyorum ya da belgesel projesi olarak hazırlamaya çalışıyorum. Bu yüzden eğer
romanlarımdan birisi sinemaya uyarlanırsa bunu yapan ben olmayacağım. Ama çok
sık duyduğum bir eleştiri, romanların fazlasıyla sinema kurgusuna sahip olduğu!
Bu iyi mi kötü mü orasını da bilmiyorum.
Sinema severlere bu kitabı okumaları için güzel bir sebep ya da sebepler
söyleyebilir misiniz? Yoksa bu kitap daha çok sinema öğrencilerine mi hitap
ediyor?
Bana kalırsa Film İcabı, ortada hiçbir neden olmadan hem sinema severin, hem
sinema öğrencilerinin, hem de edebi metinlerden haz alanların okuyabileceğ bir
kitap. Daha öncede bu konuda yazmıştım, eleştiriyi edebiyat içinde bir metin
olarak görüyorum. Ama sinemaya özellikle Türkiye sinemasına meraklı kişiler için
kitabın daha çok şey ifade edeceği aşikar. Kitabı bazı niteliklerinden dolayı
cilalamak istemem, zaten zamanı geldiğinde doğru okura ulaşır. Çünkü Film İcabı,
sinema tarihine, yönetmenlere, Türkiye’deki ideoloji algılanmasına dair derdini
söylerken aynı zamanda hikaye anlatmak üstüne de bir kitap.
Ömer Kavur’la birlikte çalıştınız, kendisiyle ilgili bir belgeseliniz var.
Bunlar kitapta kendisine geniş yer vermenizin tek nedenleri mi? Peki neden Yavuz
Turgul mesela? Onun için de benzer şekilde geniş yer ayrılmış kitapta…
Ömer Kavur ve Yavuz Turgul Türkiye’de ideolojik değişimin, farklılaşmanın,
savrulmanın yaşandığı geçiş dönemi insanın psikolojisini filmleriyle
yansıtmışlardır. Eşkıya’nın öfkesi, Zebercet’in şiddeti önemlidir, bir kilometre
taşıdır. Ömer Kavur içe dönüp depresif bir portre çizerken, Yavuz Turgul dışa
dönük, bir portre çizer. Bu yüzden 1980’lerle 1990’lı yıllar arasında sinema
geleneğin bağını kim kuruyor diye sorarsanız, Ömer Kavur’la Yavuz Turgul’dur.
Bazı filmler var ki onları sinema tarihinden çıkarınca koca bir gedik açılıyor,
Kavur ve Turgul’un hemen her filmi bu derece önemli. Ama kitapta yeni kuşak
yönetmenlerle ilgili bölümler de var, özellikle Zeki Demirkubuz üzerine benim
açımdan önemli bir yazı var. Derviş Zaim, Nuri Bilge ve genç kuşaktan diğer
yönetmenlerin filmleriyle ilgili eleştiriler de var.