Leyla Özalp
Remzi Kitabevi
ISBN : 975140919-5
Basım Tarihi : Nisan 2003
Çoğu film çekimlerinde, son kareden sonra "stop" sesi duyulduğunda iki öykü
tamamlanmış olur. Negatife kaydedilen "filmin öyküsü" beyazperdede bizlerle
buluşurken, zihinlere kaydedilen "yaratıcıların öyküsü" ekibin anılarında,
sinema tarihinin çekilmemiş filmleri olarak kalır... Oysa bu çekilmemiş filmler,
kamera arkasının renkli dünyasıyla birlikte Türk sinemasına büyük katkısı olacak
binbir deneyimi de içinde saklar.
Leyla Özalp yönetmen yardımcısı, yapım yönetmeni ve yapımcı olarak çalıştığı
otuza yakın filmde, kamera arkasının "gerçek" öykülerini "binbir sinema masalı"
tadında anlatıyor.
Türk sinemasının son otuz yılda ürettiği çok önemli filmlerde, çağımızın önde
gelen yönetmenleriyle çalışmış Leyla Özalp'ten A'dan Z'ye film yapımı. Leyla
Özalp, çeyrek yüzyılı aşan sinemacılık deneyimine 28 film sığdırmıştır. Şimdi bu
deneyiminden hareketle, Türkçe sinema yazınındaki yeri hep boş kalmış yapımcılık
alanını tüm yönleriyle okurlarına ve öğrencilerine aktarıyor.
"Film yapmanın temel ilkeleri aynı olsa da ülkelerin kendine özgü koşulları,
farklı film yapım biçimleri doğuruyor. Bu yüzden kitapta Türkiye'deki pratiğe
özgü uygulamalara özellikle değinmem gerektiğini düşündüm." Leyla Özalp
Hareketli görüntü teknolojileri tüm dünyada gelişir, yayılır ve gündelik hayatın
olağan bir parçası haline gelirken, sinemada gittikçe artan sayıda insan için
kendini ifade etmenin bir yolu ve birçok uzmanlık alanını barındıran bir sektör
haline geliyor. Türkiye'de de yapımlara ayrılan bütçe ortalaması ve gişe
gelirleri yükseldikçe, tüm sektörde ve bu arada yapımda görevli uzman
unvanlarında ve sayısında artış görülüyor.
(Tanıtım Yazısından)
Hayatımız Sinemaydı
Yapımcı ve yönetmen asistanı Leyla Özalp, "Seni Seviyorum Sinema"da Yeşilçam’ın
seçkin filmlerinin çekim öykülerini anlatıyor.
Türk sinemasının en deneyimli yönetmen yardımcısı, yapım yönetmeni ve
yapımcılarından Leyla Özalp film setlerinin heyecanlı, hareketli, bazen de
kavgalı öykülerini "Seni Seviyorum Sinema"ya aktardı. Atıf Yılmaz’dan Sinan
Çetin’e, Türkan Şoray’dan Meltem Cumbul’a sinemamızın önemli kişiliklerine,
çalıştığı 25 filme dair anılarını fotoğraflarla, belgelerle bu kitapta topladı.
"Seni Seviyorum Sinema" bir anılar yumağı gibi görünüyor. Hepsini çözüp tekrar
sarmak nasıl bir duyguydu?
Hepsini çözüp sarmak aslında biraz terapi gibi geldi bana. Sanki o günlere
yeniden dönmek, onları yeniden yaşamaktı. Heyecan duyduğum, çok severek
yaşadığım günlerdi. Hatırladıkça özlem duymaya başladım. Sinemadaki ilk on yılım
çok güzel geçmiş. Ama Odak Film kapandıktan sonra hep acılar ve sıkıntılar var.
Hem politik hem sosyal dönüşümlerin sinemaya yansıması, özel televizyonların
etkisi, art arda yaşanan ekonomik krizler tabii çok zorladı beni. Son dönem
kâbustu. Yazarken bile yoruldum, korktum.
İlk dönemi öyle güzel, keyifli kılan, son dönemi ise kâbusa dönüştüren neydi?
Çalışma düzeninin, çekim ekipleri içindeki uyumun değişmesi. Yazmamdaki en büyük
neden de o. 1978’den 1986’ya kadar o kadar keyifli çalıştım ki! Ekipler
birbirini seven, destekleyen kişilerden oluşurdu. "Abla altına bir sandalye
verelim çok yoruldun, çayını getirelim," derlerdi. Esprili, herkesin kendini
verdiği, o işten başka bir şeyi düşünmediği bir üretim ilişkisi vardı. Bir
sanatsal ürünü üretirken yaşadığın süreç ve çalışma arkadaşlarınla ilişkin çok
önemli.
Artık oyuncular dizilerde çalıştığı için programlarını yapmak çok zor hale
geldi. Yıllarca çok az paralara çalıştılar. Dizilerle sinemadan asla
kazanamayacakları paraları kazandılar, o yüzden eleştirmek mümkün değil. Teknik
ekipler de televizyonda çalışıyor. Piyasada kalifiye eleman kalmadı. İşi
bilmeyenler huzursuzluk yaratıyor.
Sinema çok severek yapılacak bir iştir. Benim bunu anlatmam lazım dedim. Biz
üzülürdük, ağlardık film bitiyor diye. Bu çelişki beni çok yordu. Gençler ‘iş’
diye bakıyorlar filme. "Aman hemen bitirsek de gitsem, kendi hayatımı yaşasam,"
diyorlar. Oysa bizim hayatımız sinemaydı. Özel ilişkilerimiz, sevgililerimiz her
şey ikinci plandaydı. Film çektiğimiz zaman unuturduk her şeyi.
Oysa 1979 - 89 arası Türkiye’nin en sıkıntılı yılları. Darbe, sıkıyönetim,
sansür... Niye şimdiki ekipler sizin kadar sevemiyor sinemayı?
Çok fazla üretildiği için belki... Film üretimi değil ama dizi üretimi çok
fazla. İnsanlar vakit bulamıyor. Eleman bulamıyorsunuz. Sinema filmi çekmek
istediğinde iyi bir kadro kurman çok zor. Herkes çalışmak istiyor ama uzun
metrajlar hep ikinci planda kalıyor. Öte yanda reddedilemeyecek bir sürekliliği
olan ekonomik bir garanti var. Biz daha az para kazanıyorduk, ama dinleniyorduk.
Daha rahat, sakin oluyordu insanlar. İş çıktığı zaman koşa koşa gidiyorduk.
Geçinebiliyor muydunuz?
Hep çok zor geçindik. "Aman paramızı dikkatli harcayalım, ya altı ay daha film
çıkmazsa" diye endişelenirdik. Haftalıklarımızı aylık gibi harcardık ki idare
edebilelim. Yine de kitabı yazarken düşündüm de ben sevdiği işi yaparak yaşama
şansına sahip insanlardan biriyim. Bu şansı biraz da ben kendime verdim. Çok
büyük paralar kazanbilirdim reklamdan. Denedim ama yapamadım. O küçücük reklam
filmi için anlamsız bir çaba sarfedilmesine tahammül edemedim. Ek işler yaptım.
Börekçi açtım, bar - restoran işlettim.
Sizi en çok mutlu eden, iyi ki yapmışım diye gurur duyduğunuz filmler hangileri?
Çekimini asla unutamayacağım, hayatımda çok çok derin yeri olan "Hakkari’de Bir
Mevsim" (Erden Kıral). Köylülerin evlerini paylaşarak, çocuklarla birlikte
yatarak çalıştık. Oradan dönmek istemedim. Dünyanın sonu burası, buradan sonra
yaşamda başka bir şey olamaz, diye düşündüm.
"Adı Vasfiye" çok sevdiğim bir film. Çok keyif aldım çekiminden. Yaratıcı süreç
açısından birbiriyle çok uyumlu bir ekipti: Barış Pirhasan, Şahin Kaygun, Ümit
Ünal, Sevgi Saygı. Orhan Oğuz, Müjde Ar, Macit Koper, Aytaç Arman, Yılmaz Zafer.
Kadro süper, Atıf Bey (Yılmaz) zaten maestro başımızda. Sürekli herkes öneri
üretiyordu. Atıf Bey ekibiyle işini çok güzel paylaştığı için çok iyi performans
alır. Sinemada bu çok önemli, yoksa çok yalnız hisseder yönetmen kendini. Bütün
bir set bir anda yönetmene düşman olabilir. Yapmak istediklerini yapmasına engel
olabilir gönüllü çalışmıyorsa... Çalışmaktan en çok keyif aldığım yönetmen
olduğu için on film yapmışım Atıf Bey ile.
Kitapta uzun uzun anlatmışım bu iki filmi. Bazılarını da geçiştirmişim, ama ne
yapayım izi kalmamış bende. Neden olduğunu düşünmedim, belki rutin çalışmışız.