Resimde Gölgelere İlişkin Gözlemler

Okur, ressam gözünün seçiciliğini anlatmak amacıyla yazılmış bu girişi sanatta düşen gölgelerin bir tarihçesi olarak görmemelidir. Okur, geçmişin yapıtlarında ne kadar çok düşen gölge bulmaya başlarsa, amaca o kadar ulaşılmış demektir. Bazı resimlerde düzenleme kusursuz olabilir, ama gösterilen nesneler ya gölgesizdirler ya da çevrelerine rasgele gölgeler saçarlar.

Doğanın bazı büyük gözlemcilerinin düşen gölgeler yapmaktan bilerek kaçındıklarını görüyoruz. Paletleri ne kadar zengin, ton ve renk ustalıkları ne kadar büyük olursa olsun, bize gölgesiz bir dünya göstermektedirler. Bu ustaların çoğu, uyumlu bir düzenleme içinde gölgelerin tedirgin eden ve dikkati başka yerlere çeken öğeler olduklarını düşünmüşlerdir.

Bu görüş, İtalya'da Rönesans'ın en verimli döneminde ressamlar arasında oldukça yaygındı. Sadece yapıtlardan anlamıyoruz bunu. Leonardo da Vinci'nin Trattato della Pittura olarak bilinen Notları'ndaki bir bölüm bu görüşün açık bir kanıtıdır.

Işığın gölgelerle kesilmesi, ressamlar tarafından kesinlikle benimsenmemektedir. Bu yüzden, açık havada insan bedeni çizecekseniz, figürlerinizin gün ışığı tarafından aydınlatılmasına olanak vermeyin, onları bir sis içine yerleştirin ya da güneşle figürler arasına saydam bir bulut yerleştirin; böylece figürünüz güneşle doğrudan aydınlatılmaz, gölgeler ışığı engellemez.

Dikkat edilmesi gereken bir şey var: Leonardo sadece kendi görüşünü değil, güçlü güneş ışığı altında gölgeler yaratılmasını istemeyen bütün ressamların görüşünü dile getirmektedir. Onlarla görüş ayrılığı içinde değildir; soruna basit bir çözüm getirmektedir - güneşi perdelemek ve puslu bir atmosfer yaratmak. Kuşku yok ki, Leonardo, Quattrocento resimlerinin keskin çizgili berraklığına tepki duyan kuşağının eğilimlerini benimsemiştir. Trattato'nun özgün elyazmasının (Codex Urbinas) 67 sayfasını kapsayan Işık ve Gölge bölümü, gökten yansıyan ışıkla ya da dolaylı ışıktan kaynaklanan ton değişiklikleriyle, mum ya da güneş gibi belirli bir kaynaktan düşen ışıktan daha çok ilgilenmektedir.

Garip olan, chiaroscuro etkilerinin en yenilikçi ustası olan Leonardo'nun, yazılarında o kadar incelediği gölge çeşitlemelerine resimlerinde hiç yer vermemesidir. Bu, daha önceki kuşaklarda da uygulanan bir yöntemdi, gölge kullanılır olmaktan zaten çıkmıştı.

On beşinci yüzyılın ilk dönemlerinde, Alplerin kuzeyinde olsun, güneyinde olsun, bizi ilgilendiren birtakım ayrıntılara rastlayabiliriz. Masaccio'nun, Aziz Peter'in yaşamından bir bölümü anlatan freskinde, Aziz'in bir sakatı iyileştiren gölgesi, öykümüzde bir dönüm noktasıdır. Böyle bir durum, Masaccio'dan öncekiler için söz konusu bile olamazdı. Kuzeydeki bir başka çağdaşının atölyesinde yapılan bir resimde, Bâkire ile Çocuk'ta gözlemlerin zenginliği dikkat çekicidir. Daha da şaşırtıcı olan, aynı usta tarafından yapıldığı sanılan, duvara değişik yoğunluklarda iki gölge yansıtan Teslis heykelidir. Leonardo bunu severdi herhalde, çünkü Fra Angelico'nun Floransa'daki San Marco manastırında Fra Angelico'nun yumuşak ışıkta gölgelerle işlenmiş freskini de mutlaka beğenmiştir.

Sergilenen örnekleri bir yana bırakıp bu konunun tarihçesine ağırlık vermek amacında değiliz, ama önemli bir örneği, büyük bir ustanın Emmaus'da Yemek'ini anmadan geçemeyiz. Caravaggio'nun dramatik yapıtında, işlevi olmayan bir tek gölge bile yoktur; belki de bu yüzden Cinquecento sanatçıları düşen gölgelerle ilgilenmekten kaçınmışlardır. İsa'nın eliyle kolundan düşen gölge, gelenekçiler tarafından, onun varlığını zedeleyen bir öğe olarak görülmüştür; masa örtüsüne düşen gölge ise düzenlemenin yalınlığını bozmaktadır. On yedinci yüzyılın birçok sanatçısı ise, Caravaggio'nun yaklaşımını benimsemiştir; tenebroso (koyu) anlatım, sadece İtalya'nın bazı bölgelerine değil, kuzeye de yayılmış, Rembrandt'ın sanatında doruğa ulaşmıştır.

On sekizinci yüzyılda paletteki renklerin açılması, yaldızın yeniden kullanılmasına bile yol açmıştır; ama Guardi gibi Venedik Vedudisti'si Leonardo'nun güneşi bir perdenin arkasına saklamak konusundaki öğütlerine pek aldırmamıştır.
On sekizinci yüzyılın sonlarından önce bile, açık havada ışık tonlarının değişimi gölgelerin renkleri üstüne yeni ilgiler yaratmıştır, bu konuya özellikle Empresyonistler ağırlık verecektir. Ama on dokuzuncu yüzyıl sonlarında, Japon etkilerinin dalgasıyla süsleme ön plana alınmış, gölgeler bırakılmıştır. Fovlar tonları en aza indirmiş, Kübistler ise gölgeyi seyirciyi hem yöneltmek hem de onun kafasını karıştırmak amacıyla kullanmıştır. Daha sonraları Sürrealistler, peşine düştükleri gizem havasını arttırmak için gölgelerden yararlanmışlardır; De Chirico'nun ıssız kent alanlarını anlatan düşsel yapıtlarında heykellerin, tek-tük insanların sert gölgeleri o ıssızlığı yoğunlaştıran öğeler olarak kullanılmıştır.



Çerçeve / E.H. Gombrich
Düşen Gölgenin Özellikleri / Filippo Baldinucci, Vocabulario Toscano dell'Arte del Disegno isimli yapıtından, Floransa 1681 kaynak gösterilmiş.
Çeviren - Ülkü Tamer


Kaynak
Sanat Dünyamız / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık
ykykultur.com.tr