Sanat Tarihinde Gölge

Dilde mecazları sözlük anlamlarıyla değerlendirmek kadar tehlikeli bir şey olamaz. Bir sanat tarihçisinin "Sanatçı Gözü" başlıklı bir sergiler dizisine katkıda bulunmasını istemek onu onurlandırıcı bir şeydir, ama sanatçıların da, sanat tarihçilerinin de, gözlerinin ya da bakışlarının niteliği açısından etkili olamadıkları konusunda okuru uyarmak isterim. Göz bir araçtır (harika bir araç), milyonlarca yıl süren evrimi sonunda, hareket eden organizmaların dünyada yollarını bulmalarını, düşmanlardan ya da çevredeki tehlikelerden kaçmalarını, kısacası hayatta kalmalarını sağlamıştır. Bunu yaratan başlıca etken, gözle görülebilir uzaklıktaki nesnelerin üstlerine düşen ışık olmuştur. Işığın çeşitliliği ve yüzeyde yarattığı tonlar, bize onların biçimlerini; yüzeydeki yansıması, dokularını; spektrumun dalga uzunluklarına tepkileri de renklerini göstermektedir. Altta yatan mekanizmayı fark etmeden, edindiğimiz bilgiyi kullanır, aynı dünyayı görür, onunla elimizden geldiğince boğuşuruz.

Ama gözlerin beyinlerimize ilettiği bilgi o kadar çeşitli, o kadar karmaşıktır ki, dış dünyadan gelen bütün mesajlara kulak verseydik hemen boğulur giderdik. Görüşümüz her zaman seçici olmalıdır, zaten öyledir. Böylece, gözümüzden kaçan birtakım şeyleri fark edebilir, bu konuda kendimizi eğitebiliriz. Dikkatimiz belirli bir işlev, belirli bir amaç uğruna kullanılıyorsa, özellikle bunu yapmamız gerekir. İlk avcılar ormanlarda bizon izleri için belirli bir "göz" kullanırlardı, ilk hekimler hastalarının davranışlarını yine belirli bir "göz"le tartmaya çalışırlardı. Görünüşleri aktarmaya çalışan ressamlar, eski dünyada ışığın değişimlerini duyarlı bir gözle izlerlerdi. Cicero, ressamların gölgelerde, kuytularda bizlerden daha çok şey gördüklerini belirtmişti. Bunu, ressamların düz yüzeylerde ya da duvarlarda renkli figürler yaratmakta ustalaştıkları bir çağda söylemişti. O dönemlerde resim yapmayı öğrenmek, yabancı olmayan bir imge yaratmak için çevredeki belirli şeyleri gözlemlemekle başlıyordu.

Sanat tarihçisi, kendini ressam gözünün seçiciliği ile görmek konusunda eğitir, değişik çevreler, okullar ve dönemlerde sanatçıların ilk bakışta görünen dünyada kendi imgelerini kurmak için neler seçtiklerini anlamaya çalışır. Serginin bu seçicilik yanına dikkat çekmeye çalışırken, ressamların yapıtlarına yansımayanları görmediklerini düşünmeyelim. Sözgelimi Çinliler düşen gölgeler yapmadılar hiç, o gölgeleri görmemiş olmaları elbet düşünülemez; ay ışığının yarattıkları gölgeleri resmetmekten kaçınmadılar, çünkü resimledikleri şiirlerde o gölgelerden söz ediliyordu.

Bu gibi ayrıcalıkların kitapçığımızın ilgi alanına girmediğini belirtmek gerekiyor. Amaç, düşen gölgelerin nasıl ve neden yansıtıldığı konusunda okurun düşünmesini sağlamak. Gerek doğal, gerek yapay aydınlatmada, okur ışığın değişimlerini başka bir gözle görmeye başlarsa, amacımıza ulaşmış olacağız.



Çerçeve / E.H. Gombrich
Düşen Gölgenin Özellikleri / Filippo Baldinucci, Vocabulario Toscano dell'Arte del Disegno isimli yapıtından, Floransa 1681 kaynak gösterilmiş.
Çeviren - Ülkü Tamer


Kaynak
Sanat Dünyamız / Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık
ykykultur.com.tr