Özbekistan Buhara’da doğmuş, burada ve İsfahanda çalışmıştır . Çok ünlü bir
doktor olmasının yanında filozof, matematikçi ve astronomdu. Çocuk yaşlarda Hint
hesabı, felsefe ve mantık öğrenmiş sonra fizik, astronomi, matematik ve tıp
konularında bilgi edinmiştir.
Fiziğin hareket, kuvvet, ışık ve ısı konularında eserler vermiştir. Aristo
fiziğinin eksikliğini görerek, O’nun sürekli zorunlu hareketinin süreksiz
zorunlu harekete dönüşümü hakkındaki görüşüne karşı çıkmıştır. Başlangıçta
uygulanan kuvvetin ortadan kalkması ile cismin hareketini sürdürmesini “nesneye
kazandırılan hareket etme isteği” (kasrî meyil) olarak düşünmüştür. İbn-i Sina
bu kasrî meylin, cismin özelliğine (ağırlığına) bağlı olduğunu söylemiştir. Ağır
olan cisimler hafif olanlara göre fırlatıldıkları noktadan daha uzağa giderler.
Buna göre kasrî meyil ağırlık ve hızla orantılıdır: kasrî meyil = hız x kütle,
bu da modern fiziğin momentum kavramıdır.
Çok eski dönemlerden beri görmenin, gözden çıkan ışınlarla gerçekleştiğini
savunan “göz ışın kuramı”nı reddetmiştir. İbn-i Sina’ya göre, eğer ışığın
algılanması kaynak tarafından yayınlanan bir çeşit parçacığın salınması
nedeniyle ise, ışık hızı sonlu olmalıdır.
İbn-i Sina ile aynı yıllarda yaşayan İbnü’l-Heysem (965-1039) optik konusunda
çalışmaktaydı ve görme esnasında ışınların gözden çıkmadığını kanıtladı:
Işınlar gözden çıksaydı, karanlıkta da görebilirdik.
Karanlık bir odanın tavavına delik açsak sadece oradan gelen ışığı görürüz. Eğer
ışınlar gözümüzden çıksaydı, her tarafı görebilirdik.
Kuvvetli bir ışık kaynağına baktığımızda, gözlerimiz kamaşır. Eğer ışınlar
gözden çıksaydı böyle olmamalıydı.
Yıldızlara ne zaman baksak onları anında görürüz. Eğer ışınlar gözden çıkmış
olsaydı, yıldızları görmemiz için (uzak olduklarından) belli bir zaman geçmesi
gerekirdi.
Harzem’de Biuni ile tanışma imkanı bulan İbn-i Sina yer çekimi ile ilgili bir
teori ortaya atmıştır. Biruni gibi ölçümlerin duyarlığı üzerinde durmuştur.
Astroloji ve simyaya itibar etmemiştir.