Eşek Manifestosu

Sanatın ne olduğunu öğrenci arkadaşlarımıza açıklarken. 6 - 7 maddelik aşamalardan bahsediyorum. bu aşamaların 5. sin de sanat eğitimi başlıyor ve devamı geliyor. Daha önceki aşamalarda sanat adına bir şey yapılmış olmasının mümkün olmayacağını açıklarken en olmayacak olanın 1. madde yani bire bir anlatım olduğundan dikkatle bahsediyorum. Kısacası hayvanı katletmek bire bir anlatımın en zalimce olanı ve bu işin sanatla alakası olmadığı gibi o işi yapanın da insanlıkla alakası yok...


Eşek Manifestosu!

Ünlü yönetmen Lars von Trier'in, Manderlay filminde günlerce oyuncu olarak çalıştırdığı bir eşeği, sırf çektiği sahnenin "daha gerçekçi" (o teatral filmde ne gibi bir gerçeklik duygusuysa artık!) - bunu, filmi izlememiş olsam da çok rahatlıkla söyleyebiliyorum çünkü Dogville'i izlemiş ve Manderlay'le ilgili kritikleri okumuş durumdayım - olması adına çekim esnasında çatır çatır kesip öldürmesi, son derece vahşi ve iğrenç bir eylem olmasının yanı sıra; üstelik bunun "sanat adına" yapılmış olması da hayli düşündürücü ve korkutucu. "Sanata giden yolda her şey mübahtır" tarzı bir vecize eklemlenmeli lügatımıza bu durumda, eğer amaç sanatsa bu katledişte. Eşeğin öldürülmesine sette tepki veren tek kişi ise aktör John Reilly olmuş ne yazık ki. Bu sahne sırasında sinirlenip üzülerek seti terk eden, haftalardır emek verdiği filmle ilişkisini bir çırpıda kopartan ve dolayısıyla "Manderlay'in Delisi" pozisyonuna düşen John Reilly, kuşkusuz takdir edilip saygı duyulmayı hak ediyor.

Yapım şirketi Zentropa sözcüsünün pişkin ve çirkef açıklamalarının yanında; Trier de, konuyla ilgili hiçbir vicdani sorumluluk taşımadığını, ölenin alt tarafı bir eşek olduğunu ve bu olayın filmin başarısına gölge düşürmesini istemediğini belirtmiş durumda. Hayvan hakları derneklerinin tepkisinden korktuğu için de, çekmiş olduğu o sahneyi filmden çıkarmış iki yüzlüce. Manderlay'de "Kölelere demokrasiyi öğretmeye, Amerikalılara insaniyet dersleri vermeye, insanları ikiyüzlülükleriyle yüzleştirmeye" çalışan Trier için de birileri "Şuurunu ve insani değerlerini kaybetmeden, egoyu çok fazla şişirmeden, hayvanları öldürmeden nasıl iyi yönetmen kalınır?" tarzı bir workshop düzenlemeli belki.

İzlemiş olanlar için diyecek ya da yapılacak bir şey yok ama, filmi henüz izlememiş olan vicdan sahibi ve duyguları küntleşmemiş tüm sinemaseverleri, Trier'i ve dolayısıyla Manderlay'i protesto etmeye davet ediyorum. Bu filmi izlememekle ne dünya daha yaşanılası bir yer olur, ne bencil amaçlar uğruna eziyet edilen ya öldürülen hayvanlar kurtulur ne de ne Trier ve Zentropa batar ama; Manderlay'i izlememekle filmsizlikten ölmeyeceğiniz, büyük bir kayba uğramayacağınız, ya da entellektüel birikiminizin zedelenmeyeceği kesin.

Kendi adıma ise ne Manderlay'i, ne de Lars von Trier'in bundan sonraki filmlerini izleme niyetindeyim. Sevdiğim bazı filmleri (Avrupa, Krallık, Suç Unsuru gibi) beynimin sinema deposunda duracak tabii, "delete" edemeyeceğime göre onları hafızamdan. "Aaa! O ayrı o ayrı canım! Trier'i sevmeyebilirsin ama sanatına saygı duyup sevmemek anlamına gelmemeli bu" tarzı düşünenler olabilir. Ben öyle düşünmüyorum. Bir insanın kişiliği, ruh hali, düşünce tarzı ve hayata bakış açısıyla sanatı ve onu nasıl ve ne yollarla icra ettiği birbirlerinden çok da farklı olamaz. Bilakis birbirlerini tamamlar, iç içe geçer, birbirlerinden izler taşır, kişi eğer şizofren ya da iki yüzlü ve yalancı değilse.

Umarım o tatlı eşekçiğin hayaleti, bir ömür boyu kendisini kovalar.


Orkide ÜNSÜR
kisafilm@yahoogroups.com
Sent : Tuesday, November 08, 2005 3:42 PM