İngilizce 'mock' kelimesi alay, eğlenme, dalga geçme, sahte, taklit, 'documentary'
kelimesi ise belgesel, belge film olarak kullanılmakta. İki kelimenin birleşimi
olarak kullanılan 'Mockumentary'nin dilimizde yerleşik/kullanılan bir karşılığı
yok ancak Woody Allen pseudo-documentary diyor, yani sahte-belgesel.
Kurgu belgesel/kurgulanmış belgesel, gerçek olmayan, kurgudan ibaret, içerisinde
oyunculuk ve çarpıtılmış gerçeklerle süslenmiş avangard iş çıkartmaya yönelik
bir girişim, belgesel yoluyla gerçeği eğip bükmek. Menfaatleri için gerçeği
örtmeye, değiştirmeye çalışan medya haber-belgeselleri bu türe girebilir.
Sinemanın “gerçeklik algısı”nı sarsıntıya uğratan türü olarak
nitelendirilebileceğimiz mockumentary; pek çok yönetmen tarafından tercih edilen
bir tür olarak karşımıza çıkıyor. Sahteyi gerçekmiş edasıyla vererek; “yapay bir
gerçeklik” formu ortaya koyuyor.
Mockumentary, hikayelerini anlatırken; tıpkı bir belgesel film gibi konularıyla
ilgili uzman görüşlerine başvurulabiliyor, kimi kaynaklar refere edebiliyor,
önemli arşiv belgeler ortaya koyabiliyor. Kullanılan dil açısından ise küfür,
argo sözcükler ve sokak ağzı terimlerine sıklıkla rastlanıyor.
Belgesel sinema yaşadığımız dünyaya dair bir gerçeklik taşır, mockumentary ise
imgesel bir dünya içersinde var olur ve tamamıyla yönetmeninin, metin yazarının
yaratım gücüne dayanır…
Bir mockumentary seyrettiğinden önceden haberdar olmayan izleyici, sunulan
'yapay gerçekliği' gerçek olarak algılayabilir. Mockumentary’nin esas derdi de
budur zaten; belgesel sinemayla olan biçimsel akrabalığını kullanıp, izleyiciyi
seyrettiklerinin gerçek olduğuna inandırmak. Sahte belgesellere şöyle de bir
tanımlama getirebiliriz: Sahteliğin yaratıcı bir şekilde gerçekmiş gibi
yorumlanması.
Son yıllarda dünyada mockumentary filmler epeyi popüler olmaya başladı.
Mockumentary veya sahte belgesel, film ve televizyonun bir türü ya da komedi
türleri olabilmesine rağmen, ciddi mockumentaryler var. Genellikle parodi ve
hiciv kullanıp güncel olayları anlatarak analizler yapıyor.
Ancak “yapay gerçeklik formunu” yalnızca mockumentary rafine etmiş değil. Kitle
iletişim araçlarının tarihine baktığımızda; karşımıza kitlelerini “gerçeklik”
yoluyla şaşkına çevirmiş iki örnek program çıkıyor. Bunlardan biri sinemanın
dahi çocuğu Orson Welles'e ait. Ünlü yönetmen 1938 yılında bir radyo programında
dinleyicilerinin gerçeklik algısını yıkan “War of The Worlds-Dünyalar Savaşı”
adlı eserini sıradışı bir kurguyla, haber formatında sunuyor. Dinleyenler,
anlatılanların gerçekten yaşandığına inanıp sokaklara dökülüyor. Ülkede büyük
bir kaos başlıyor, yağma olayları yaşanıyor hatta evlerini terk edip ailelerini
sığınaklara götürenler dahi oluyor.
Hayalin gerçekmiş edasıyla sunulduğu bir başka program da 1 Nisan 1957'de BBC
ekranlarında yayımlanıyor. 'Panorama' isimli programda Richard Dimbleby,
İsviçre'nin güneyinde spagetti yetiştirildiğini iddia ediyor ve dallarından
spagetti sarkan ağaçlar ve spagetti toplayan köylüler gösteriliyor. İngilizler
bunun 1 Nisan şakası olduğunun farkına varamıyorlar ve televizyon kanalının
telefonları kilitleniyor. Herkes spagetti tohumunu nereden bulabileceğini
soruyor.
İlginç ama bunu iddia eden bir başka sahte belgesel William Karel imzalı “Ayın
Karanlık Yüzü” (Dark Side of the Moon- Operation Lune) insanoğlunun kritik
dönemeçlerinden biri olan Ay’a seyahatin, CIA tarafından uydurulmuş bir yalan
olduğunu, konuyla ilgili fotoğrafların sahte olduğunu, diğer görüntülerin ise
Stanley Kubrick tarafından stüdyoda çekildiğini iddia ediyor. Üstelik bu
iddiasını da kimi önemli tanıklardan aldığı bilgilere dayandırıyor. Filmde
Richard Nixon, Donald Rumsfeld ve polaroid kameranın mucidi Jeffrey Hoffman gibi
isimlere yer veriliyor. Ayın Karanlık Yüzü’nün bir mockumentary olduğunu fark
etmeyen izleyiciler, gerçekten de Ay’a hiç ayak basılmadığına inanabilirler.
Şimdi dört sorum var; biri, Orson Welles'in Dünya Savaşı çıktı haberi yerine MŞ
(malûm şahıs)'ın argo ağızla, farklılıkları birbirine kırdıran demeçlerini
koysak ya da spagetti ağacı yerine, yardım paraları dediği para dolu ayakkabı
kutularından meyvası olan ağacı ve son olarak Ay'a ayak basılmadığı haberi
yerine, camiye içki şişeleriyle ayak bastılar söylemlerini ve bunlarla
yetinmeyip dahi yaratıcı buluşlarını koysak (paralellik, 17 Aralık darbesi vb.)
şu an bulunduğumuz duruma bir mockumentar film içinde yaşıyoruz diyebilir miyiz?
Diğer soru, bu filmin yönetmeni halkını inandırıyorsa başarılı bir
mockumentarist olabilir mi ya da zaten öyle mi? Hayatının en büyük
filmi/başyapıtı 'fantazi lobisi' mi? Peki ama bu 'boş yapıt'a kanmayanlar da
var. Asıl soru onlar için; kanmayanlar kafayı yememesi için ne yapmalı?