Kültür Üniversitesi’nde çizgi sinema dersleri veren Dr. Selçuk Hünerli ile
sinemanın bu büyülü alanı ile ilgili konuştuk. Hünerli, bugün çocuklardan çok
büyüklerin ilgisini çeken çizgi sinemanın, “aslında biraz yetişkin işi” olduğunu
belirtiyor…
“Bir ülkede “Köpekbalığı Hikayesi” oynamaya başladığında bir fast food
zincirinde oyuncakları, tişörtleri, kitapları satılır. Ancak öncelikli olarak
büyükleri sinema salonuna getirmek gerekir. Film beni ikna edecek ki çocuğumu
sinemaya götüreyim…”
“Sinema teknolojisi çok hızlı gelişiyor. Ve bu gelişim animasyonun çok işine
yarıyor. Animasyon geleceğin ve bugünün sineması için vazgeçilmez bir unsur.”
“Dısney, ilk uzun metrajlı animasyon olan ve halen ilgiyle izlenen “Pamuk
Prenses ve Yedi Cüceler”i 1937’de çekmiş. “Bambi” filmi 1942’de çekilmiş. Bu
filmleri öğrencilerime izletilyorum, şok oluyorlar.”
Dilerseniz, dünyada çizgi sinemanın durumuyla başlayalım…
Son on yılda animasyon filmlerine ilgi büyük. Bu, bilgisayar teknolojisinin
gelişmesiyle bağlantılı. İnternet ve bilgisayarlardaki programlar dolayısıyla
daha çok sayıda insan animasyonla tanıştı. Artık isteyen çok basit animasyonları
yapabiliyor. Bu teknoloji insanların animasyonları izlemelerine de yol açıyor.
Teknolojinin gelişmesi, ortaya çıkan ürünlerin kalitesini de artırdı. Örneğin,
“İnanılmaz Aile” filmini izlerken, onun gerçek bir aksiyon filmi olduğunu
düşünebilirsiniz. Bu, sadece üç boyutlu yapımlarda değil, tüm animasyonlarda
böyle.
Çizgi sinema ile yetişkinler arasında nasıl bir ilişki var?
Tüm dünyada genel kanı şudur: Çizgi film çocuk içindir. Oysa bugün çizgi
sinemada çocuklar bir araç. Asıl hedef ise yetişkinler. Bir örnek: “Köpekbalığı
Hikayesi” Türkiye’de oynamaya başladığında bir fast food zincirinde oyuncakları
satılmaya başlar, tişörtleri piyasaya çıkar, kitapları yayınlanır. Ancak
öncelikli olarak büyükleri sinema salonuna getirmek gerekir. Film beni ikna
edecek ki çocuğumu sinemaya götüreyim… Ben bu süreci gerçekleştirdikten sonra
çocuk, mesela oyuncak isteyecek. Orada da ben önemliyim. Çocuğa oyuncağı seçecek
olan benim.
4 yaşında bir çocuğun uzun metrajlı bir filmi sonuna kadar takip etmesine imkan
yok. Onun içinden detayları yakalar, komik sahneler tespit eder, oradaki
karakterlerinin birinin iyi diğerinin kötü olduğunu anlar ama tamamını
kavrayamaz. Önemli olan büyüktür. Eğer büyük sıkılmadan oturur izlerse, film
başarılıdır.
Öte yandan, bir de sadece büyüklere yönelik filmler var. O filmleri çocukların
izlememesi gerekir. Bunların çeşitli örneklerini televizyonlarda görüyoruz.
Gerçek çekimli sinema ile animasyon birbirlerini destekliyorlar mı?
Sinema teknolojisi çok hızlı gelişiyor. Ve bu gelişim animasyonun çok işine
yarıyor. Animasyon geleceğin ve bugünün sineması için vazgeçilmez bir unsur.
Efektler hep animasyon teknikleriyle gerçekleşiyor. Örneğin artık bir otopark
patlatmak için onlarca araca ihtiyacınız yok. Çektiğiniz bir filmin sonuna doğru
oyuncunuz bıraktı, ne yapacaksınız? 3 boyutlu modelleme yaparak filmi
bitirebilirsiniz. Animasyon karakterinin kaprisi yok.
Yüzüklerin Efendisi filmlerini düşünün, Gollum karakteri bir animasyon karakter.
Sizin favori yönetmenleriniz kimlerdir?
Tim Burton’ın ciddi bir hayranıyım. Uğraştığı teknik, stop motion denen çok zor
bir teknik. Miyazaki en beğendiğim yönetmenlerden biri. Bunun dışında firmaların
da belirli ekoller yarattığını görüyoruz. Pixar’ın üç boyutlu animasyon alanında
yaptığı filmler benim favorim. Üç boyutlu bilgisayar animasyonuna farklı bir
sıcaklık getirdiler. Ben aynı sıcaklığı “Shrek” filmlerinde göremiyorum.
“Nemo”daki sıcak yapıyı “Köpekbalığı Hikayesi”nde göremiyorum. Bu, Disney’in
etkisinden kaynaklanabilir. Dreamworks aynı yolda gitmiyor. Onlar biçimsel
olarak hayvanları insanlaştırıyorlar. O zaman yabancılaştırma faktörü daha fazla
devreye giriyor. Tabii bu tamamen kişisel bir tercih.
Animasyon başka hangi alanlarda karşımıza çıkıyor?
Bir arkadaşım kumar makinelerindeki animasyonları yapıyor. Cep telefonlarında
animasyon kullanılıyor. Bilgisayar oyunları aslında etkileşimli birer film.
İnternette animasyon kullanımı inanılmaz boyutta. Kısacası animasyon birçok
iletişim alanında karşımıza çıkıyor.
Türkiye’de çizgi sinemanın nasıl bir geçmişi var?
Nasreddin Hoca, Dede Korkut, Aesop masalları uyarlamaları gibi pek çok örnek
var. Örneğin Yalçın Çetin bence gelmiş geçmiş en iyi canlandırma sineması
sanatçılarındandır. Tonguç Yaşar’ın “Amentü Gemisi Nasıl Yürüdü” filmi Türk
sinemasının yüz yılının en iyi animasyon filmi seçildi. Türkiye’de canlandırma
sinemasıyla ilgili bir potansiyel var fakat bu alan henüz ekonomik düzlemde
oturmamış durumda. Daha doğrusu sinema içersinde bir alan, henüz bir sektör
haline gelememiş. Tarihte yaşanan birtakım sıkıntılar yatırımcıyı korkutmuş.
Özellikle 1980 sonrasında yatırımlar olduğunu görüyoruz ama biraz hoyratça
harcanmış bu destekler. Ürünler gerekli aksiyona ve akışkanlığa sahip değil.
Sinema dilinin öğelerinden yeteri kadar iyi yararlanılmamış. Türk sinemasında
canlandırma şöyle bir sorun yaşıyor: Canlandırmada daha çok karikatürcüler yer
almış. Karikatürcüler elbette çizgi anlamında iyiler ama onlar sinemacılara bu
işi pek yanaştırmamışlar.
Siz eğer bir çizgi film yapıyorsanız, bunun sinema anlatımı için bir yönetmenle
çalışmak zorundasınız.
Tüm dünyanın izleyeceği bir film yapacaksanız, öykünüzün evrensel değerler
taşıması lazım. Bu evrensel değerler içerisinde, kendi kültürünüzden bugüne
yansıyan unsurlar olabilir. Bugün bir şeyler yapmaya başlarsak 10 yıl içinde iyi
ürünler çıkarabiliriz diye düşünüyorum.
Bugünkü durumumuz nedir?
Son zamanlarda birtakım kıpırdanmalar dikkat çekiyor. Uzun metrajlı çalışmalar
yapılmaya çalışılıyor. Uzun metraj çekmek biraz tehlikeli henüz. Çünkü daha kısa
film geleneğini oluşturabilmiş bir ülke değiliz. Yakında uygulamaya girecek bir
kanunla çizgi film yayınlayan kanalların belirli bir oranda yerli yapımlara yer
vermeleri zorunlu kılınıyor. 1990’ın başından beri Anadolu Üniversitesi’nde
çizgi film bölümü var. Kültür Üniversitesi’nde İletişim Tasarımı bölümünde çizgi
sinema eğitimi veriliyor.
Sizin bölümünüzde nasıl bir eğitim veriliyor?
Modüler bir sistem olarak çizgi sinema eğitimi veriliyor. Biz animasyonun önemli
bir iletişim aracı olduğunu düşünüyoruz. Buradan çıkan öğrenci çizmeyi bilecek,
sinema yapmayı bilecek ve iletişimi bilecek, çok daha donanımlı biri olarak
karşımıza çıkacak. Buradaki eğitim klasik animasyonla başlayarak tüm tekniklere
eğiliyor. Ama hep sinemayla birlikte ilerliyor. Öğrenciler, sinema yönetmenliği
dersleri alıyorlar. Bu işin sinemadan ayrı bir dal olmadığını öğreniyorlar. Son
yıllarında bir dakikalık bir film çekiyorlar. Ancak daha önce de hemen hemen tüm
öğrencilerimizle birlikte ortak projelerle çizgi film üretiyoruz.
Sizi ayrıca kitap çalışmalarınızla da tanıyoruz…
İlk kitabım, Es yayınlarından çıkan “Canlandırma Sineması Üzerine.” Bu kitapta,
canlandırma sinemasının tarihinden bahsettim. Türkiye’deki örnekleri de dahil
ederek ilk örneklerden son döneme kadar geliyor. Ama asıl amacım tarihi
vermekten çok canlandırmanın sinemayla olan bağlantısını kurmaktı. Canlandırma
tarihine baktığınızda bu alandaki çalışmalar başlıyor, sonra fotoğraf bulunuyor
ve sinema başlıyor. Benim için sinema böylelikle ikiye ayrılıyor. Bir noktadan
sonra bunlar tekrar kesişiyorlar. 1970’lerin sonunda “Star Wars” ile başlayan
bir süreç bu.
Bir sonraki çalışmam da baskı aşamasında. Canlandırma sinemasında erotizm
kavramı ile ilgili. Erotizmin canlandırma sineması içindeki anlatım araçlarından
biri olduğunu göstermek istedim. Canlandırma sineması biraz yetişkin işidir.
Konunun genel çerçevesini tartıştıktan sonra, kötü bir kedinin hayatını anlatan
“Fritz The Cat” gibi eserleri bulunan Ralph Bukshi isimli yönetmenle ilgilendim.
Türkiye’de canlandırma sinemasının önemli bir yere geleceğini düşünürsek,
yetişkinlerin onöre edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Selçuk HÜNERLİ
“1963 İstanbul doğumluyum. İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü
mezunuyum ancak kütüphanecilik mesleğiyle pek ilgilenmedim. Çocukluğumdan
itibaren çizgi sanatına çok büyük bir merakım vardı. Bu nedenle bütün yaşamımı
ona göre belirledim. Yine de güzel sanatlar fakültesine girmeyi hedef edinmedim
kendime. Bu ilgim karikatürle başladı. İ.Ü. İletişim Fakültesi Gazetecilik
bölümünde tamamladığım yüksek lisansımın da konusu karikatürdür. Siyasi
karikatürün çözümlenmesi ve Türkiye’deki siyasi karikatürün durumuyla ilgili bir
tez hazırladım. Doktoramı ise aynı üniversitede Radyo Televizyon ve Sinema
bölümünde yaptım. Karikatüre olan ilgi ve yeteneğimi sinema ile birleştirme
olanağı buldum. Burada karşıma çizgi sinema çıktı. Türkiye’deki çizgi sinema
örneklerini, özellikle de edebiyat uyarlamalarını inceledim. Ardından Kültür
Üniversitesi’ndeki çalışmalarıma başladım. Ayrıca çizgi sinemacıları bir araya
getiren Çizgi Filmciler Derneği’nin Yönetim Kurulu Üyesiyim.”
Kendi çizgi sinema çalışmaları da bulunan Hünerli, öğrencilerinin projelerinde
yönlendirici oluyor.