Ölüm : Politik Bir Sinemaya Direnmek

Fantastik edebiyatın en güçlü sol kanat yazarı China Mieville'in 'Foundation' isimli öyküsü, binaların duvar ve temellerini dinleyen bir adamın öyküsünü anlatır. Bakım yapmak isteyen bina sakinleri önce bu adamı çağırarak kendilerini yönlendirmesini isterler. Adam duvarları ve bodrum kata inip temelleri dinler ve bina sahiplerine hangi duvarın çürüdüğünü, nerede tamirat yapılması gerektiğini söyler. Tesbitlerinde bir kere bile yanılmayan adam, aslında tozlaşmış kemik-leriyle binanın temellerini ve duvarlarını oluşturan ölülerle konuşmakta, bina duvar-larıyla ilgili ayrıntıları onlardan almakta, bu hizmetleri karşılığı bazen de onlara kurbanlar sunmaktadır.

Ortadoğu'da temel harcı ölü tozlarının yeni akıtılmış kanla karıldığı bir binanın yapımı için çalışmalar, ne yazık ki tüm hızıyla devam ediyor. Bu sütunda daha önce bir 'cehennem sineması' metaforuyla söz konusu edilen Greenhouse projesi, tuhaf bir duyarsızlık ve umursamazlıkla sürdürülüyor.

Anımsayacaksınız, Greenhouse projesi, özellikle belgesel yapımlarını geliştirmek amacıyla 'The New Foundation for Cinema and Television' adlı bir İsrail sinema kurumunun hazırladığı ve Filistin'den Ramallah Film Enstitüsü'nün de ortak olduğu son derece olumlu ve masum gibi görünen bir adımdı. Ancak çalışmalar ilerlerken projenin Filistin ortağının İsrail güdümünde ve hem Filistinli hem de barış yanlısı İsrailli sinemacıların karşı olduğu bir kurum olduğu ortaya çıkmıştı. Proje, devasa maddi boyutlarıyla belki de geleceğin Ortadoğu sinemasını İsrail'e bağlı ve bağımlı kılacak Tel Aviv merkezli bir sinema kurumsallaşmasının ilk adımıydı. Bunun üzerine projenin Türkiye temsilcisi BSB (Belgesel Sinemacılar Birliği) Filistinli ve İsrailli sinemacıların tepkilerine destek verip AB'nin ilgili kurumlarına raporunu sunarak projeden ayrılmış, bu tepki üzerine Euromed projeyi soruşturmaya başlamış ve ardından askıya almıştı. Söz konusu Filistinli ortağın bile çekilmek zorunda kaldığı projede İsrail, program gereği bu işe tek başına kalkışamayacağı için Türkiye'den yeni bir ortak arayışını hâlâ sürdürüyor. Peki bu arayış karşısında Türkiye ne yapıyor?

Filistinli sinemacı, akademisyen ve sanatçıların başlatmış olduğu "İsrail'e Akademik ve Kültürel Boykot" çağrısı tüm dünyada geniş yankı ve destek bulurken, Ken Loach 'Filistinli sinemacılar ve sanatçıların İsrail devleti destekli kültürel kurumları boykot çağrısını destekliyor ve herkesi bu kampanyaya katılmaya çağırıyorum,' diyerek son filmini Hayfa Film festivali'ne göndermeyi reddederken, Yunanistan Film Merkezi İsrail'de yapılacak film festivaline katılmama kararı alırken, Edinburgh Festivali ile Locarno Film Festivali İsrail sponsorluğunu reddeder ve İrlanda Film Enstitüsü İsrail ile sponsorluk ilişkilerini kestiğini açıklarken, yani herkes sinema-po-litika ikilisinin ayrılmazlığını gözeterek davranırken Türkiye'de çok tuhaf gelişmeler yaşanıyor: Nuri Bilge Ceylan filmini hiçbir şey olmamış gibi rahatça Hayfa Film Festivali'ne gönderebiliyor, Türkiye'nin Eurimage temsilciliğini de üstlenen Ahmet Boyacıoğlu bugün sona erecek olan Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde yoğunlaştırılmış bir 'Greenhouse tanıtım operasyonu' düzenleyebiliyor.

Tüm dünya, finansının 'Filistin ve Lübnanlı sivillerin katliamı ile lekelenmiş para'olduğu gerekçesiyle İsrail'in başı çektiği her türlü etkinlikten tepkisini sunarak çekilirken Türkiye'nin de artık ne idüğü anlaşılmış Greenhouse projesinden tümüyle ve acilen çekilmesi gerekmez mi?

Aksi takdirde bu binanın atacağı çığlıkları kim dinleyecek?


Uğur KUTAY
23 Eylül 2006 Cumartesi
ugurkutay@birgun.net