Senaryo Ustası

Bülent Oran’ın anısına...

Bir zamanlar Yeşilçam’da,
öylesine hızlı ve çok film çekilirdi ki,
Bülent Oran gece gündüz senaryo yazardı.
“Senarist yapımcının kiralık katilidir” sözü onundur.

Evde ve çok sevdiği kahve köşelerinde yazardı.
Zaman olur, yazmaya yetişemez,
senaryo bitmeden filmin çekimine de başlanır,
Bülent Oran bir yandan yazmayı sürdürür,
film bir yandan çekiliyor olurdu.
Aynı anda iki sete birden,
senaryo sayfaları yetiştirdiği çok olurdu.

Eskiden oyunculuk yapmış
ve taktığı şapkayla sürekli Gregory Peck’e benzetilmişti.
O yüzden olsa gerek,
senarist olunca kendine bir kasket edindi
ve bir daha onu hiç çıkarmadı.

Kendisine sorunca,
“bin kadar senaryo yazdım” derdi.
Gerçek öyle olduğu için değil,
Sayısını unuttuğu için böyle derdi.
Geçenlerde öldü!
Ama onun için öldü demek pek mümkün değil,
çünkü “bin kadar” Yeşilçam filminin jeneriğinde hala yaşıyor.

Bir zamanlar Yeşilçam’da...
İki ayrı setten gelip giden adamlar,
onun evi ve film setleri arasında mekik dokurdu.

Bir gün iki adam, onun evinin kapısı önünde karşılaştılar.
Birisi zile bastı.
Üstat pencereden uzanıp baktı,
ve onlara zahmet olmasın diye,
iki ayrı setin senaryo sayfalarını bakkal sepetine koyup aşağı sarkıttı.
Fakat, aksilik bu ya,
esen bir rüzgar sayfaları birbirine katıp uçurdu.
İki adam sokak boyunca oraya ve buraya koşuşturup,
sayfaları yakalamaya çalışıyor,
kendisi yukarıdan bakıyordu.
Aklına o an hızlandırılmış filmler ve Şarlo gelmişti.
Kahkahalarla güldü.

Hüseyin Kuzu