Senaryo Yazmak

Geçen hafta sonu, büyük bir zarfın içine konulmuş yarışma senaryoları Beksav tarafından bana ulaştırıldı. Zarfta beş senaryo vardı. Doğrusu daha çok sayıda senaryonun katılacağını sanıyordum. Sadece beş senaryonun gönderilmesine şaşırdım ve üzüldüm. Oysa MKM yarışmalarına gelen senaryoları okumak günlerce sürüyordu. Ne yapalım, az olsun, öz olsun.

Yarışmaya katılanlar bir uzun metrajlı filmin ortalama doksan dakika olduğunu, senaryonun da en azından doksan sayfa olması gerektiğini bilmiyorlar mı? 15-20 sayfalık senaryo ile uzun metrajlı bir film çekilebilir mi? Olsa olsa 15-20 dakikalık, hadi bilemediniz yarım saatlik bir film yapılabilir bu senaryolarla.

Otuz yıldır senaryo yazarım. Benim ölçüm bir daktilo sayfasının bir dakikalık film süresine eşit olduğudur. Ayrıca bir dakika içinde 85-90 kelimeden oluşan bir metin rahatça okunabilir. Yani yarım sayfalık daktilo metni demektir bu.

Yaşadığımız şu coğrafyada yazarlar için konu bulma sıkıntısı söz konusu olamaz. Gazetelerde her gün birbirinden ilginç haberler yer alır. Otobüse, trene, vapura binseniz öyle tipler ve öyle öyküler bulursunuz ki, anlatmak mümkün değil... Sokakta yürüseniz, pazaryerini dolaşsanız, bir parkta otursanız ne ilginç olaylarla karşı karşıya gelirsiniz... Örneğin 11 çocuklu, Cizreli bir taksi şoförünü dinleseniz öykünüz hazırdır.

Batman'da Süleyman Amca'nın anlattığı "Pervane" öyküsü, traji-komik filme dönüşebilir her an. Geçmiş yıllarda Ağustos sıcağında bir vantilatör satın alan Süleyman Amca'nın başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Karakol komutanı vantilatöre el koyar, Süleyman Amca inatçıdır, vantilatörü vermez ( kendisi pervane diyor bu alete). Önce tuvalete kapatılan Süleyman Amca'nın inadını kırmak zordur. Komutan bu kez onu boş bir su tankının içine atar. Günlerce kızgın güneş altındaki su tankında kalır Süleyman Amca'mız, yine de pes etmez. Bir "İnat" öyküsüdür bu. Sonunda pervanesini alıp evine gider Süleyman Amca...

Böyle traji-komik binlerce öykü yaşandı bu coğrafyada. Hasan Kıyafet'in anlattığı "Diyarbekir'e Gitmek" ile "Diyarbekir'den Çıkmak" öyküleri en çarpıcı örneklerdir.

Diyeceğim şu aslında : Konu bulmak kolay, ama bunu sinema diline aktarmak zor... Öykünün üzerinde çok çalışmak gerekiyor. Bir kez yazmakla olmuyor. Yılmaz Güney gibi usta bir anlatıcı "Yol" senaryosunu sekiz kez oturup yeniden yazmış.

Kaldı ki yazılıp bitmiş senaryolar bile ne değişikliklere uğrar filme aktarılırken. Mekanlar değişir, tipler değişir, konuşmalar değişir... Filmi izleyen senarist kendi öyküsünü tanıyamaz.


Ahmet SONER
19 Eylül 2003 Cuma