Senaryo Yazmak Öğretilebilir mi?

SEN-DER (Senaryo Yazarları Derneği) Genel Sekreteri Haluk Ünal ‘Hepimiz bir deha olduğumuzu zannediyoruz. Batı öyle düşünmüyor. Senaryo yazmak aslında öğretilemez ama senaryo yazma konusunda bir yöntem öğretilebilir’ dedi.

Senaryo Yazarları Derneği, bir buçuk yılda 210 öğrenciye sertifika verdi. Ünlü yönetmen ve senaristlerin ders verdiği atölyelere yeni dönemde TV Proje Geliştirme Atölyesi de eklendi. SEN-DER Genel Sekreteri Haluk Ünal senaryo ile uğraşanlara şunları söyledi: “İnsanlar Gaye Boralıoğlu, Neşe Şen, Birol Güven gibi senarist arkadaşlarımızın kapısına dayanıp senaryo okutmak istiyorlar. Biz de dedik ki, ‘gel okuyalım senaryonu’. Bunu şimdi dernek olarak yapıyoruz.”

İki yıl önce yola çıkış amacınızla bugün geldiğiniz noktayı nasıl özetlersiniz?
Mütevazı başladık. Türkiye’de senaryo standartlarını uluslararası standartlara ulaştıracak bir odak yaratalım istedik. Bu da olsa olsa senaryo yazarlarının işbirliği ile olur, diye düşündük. Kritik nokta şuydu: şu anda Türkiye’deki trendleri belirleyen senaryo yazarlarının işbirliği edip, uluslararası standartları sektöre egemen kılma konusunda kendilerinin de taraf olmaları. Bir işbirliğine girmeleri çok önemli, kritik bir noktaydı. Bu dışarıdan bakıldığında üçüncü kişilere çok zor görünüyordu. Bunlar birbiri ile rakipler ve bunu nasıl yapacaklar deniyordu. Biz gördük ve gösterdik ki rakip sanılan insanlar müthiş bir dostluk içine girdiler, meslek dayanışması içine girdiler. O rekabeti rekabet olarak değil, yarış içinde yaşayabilecekleri olgunlukta insanlar olduklarını gördük. Üyemiz olan, bir buçuk yıldır atölyemizde eğitmenlik, hocalık yapan arkadaşlarımız çok önemli bir çıkar birliği içinde oldular.

Yeni meslektaşlar, yeni rakip kaygısı yaratmıyor mu?
Hayır, onlar rakip değildir, tersine kalite ne kadar artarsa yeni insan ne kadar çok gelirse, hep birlikte kazanırız. Bence Senaryo Yazarları Derneği ile Türkiye’de genel mücadele içinde şöyle bir konuda taraf olduk: ‘Küçük olsun benim olsuncular, büyük olsun bizim olsuncular”. Biz, ‘büyük olsun, bizim olsun’culardanız. Küçük olsun benim olsuncularla çok sert mücadele ettik.

‘KÜÇÜK OLSUN BENİM OLSUNCULUK’ SEKTÖRE EGEMEN
Öğrencilerinize ilişkin geri dönüşler nasıl?
Şu anda ulaştığımız eğitim formatları açısından 1,5 yılda çok yol kat ettik. En başında çok genel bir öğrenme süreci içindeydik. Bugün ilan ettiğimiz son formatlara bakarsanız ‘TV Proje Geliştirme’, bir ay sonra ilan edeceğimiz ‘Sinema Proje Geliştirme’ ve ‘Senaristin Yolculuğu’ bunlar dünyada know how’ın çok önemli senaristler tarafından insanlara öğretildiği bir şey. Dünyanın çok tanınmış senaristleri, Oscarlı, Altın Palmiyeli yazarları atölyeler yaparlar. Bu atölyelerden bir tanesi ‘Senaristin Yolculuğu’ adı altında yaptığımız model.

HEPİMİZ BİR DEHA OLDUĞUMUZU ZANNEDİYORUZ.
Son 15-20 yıldır Türkiye’de kötü bir gelenek oluştu, ‘küçük olsun benim olsunculuk’ sektöre egemen oldu. Hepimiz bir deha olduğumuzu zannediyoruz. Batı öyle düşünmüyor. Ettore Scola da böyle düşünmemiş, Federico Fellini de. ‘Ben yazdım bitti, biz dehayız’ dememişler. Tersine onlar da senaryolarını götürüp 3.,4., 5. senaryoculara okutmuşlar, eleştirilerini almışlar. Hele hele popüler sinema alanına girdiğinizde başka türlüsünü düşünülemez Biz bunları öğrencilere yapar gibiyiz ama biz meslek içi eğitim de yapmaya çalışıyoruz. Katılım şartnamelerimiz görürseniz, bunlar yarışma ile atölye arası bir metot kullanıyoruz. Uluslararası bir takım standartları göreceksiniz. ‘Şimdi projenizi getirin ama önce bizi bir paragrafta etkileyin’ diyoruz.

Sıfırdan alıp yetiştirmiyor musunuz?
Sıfırdan alıp yetiştirdiğimiz Temel Tasarım Atölyeleri var. Üç ay sürüyor, haftada 4, ayda 16 saat. İnsanlar, Gaye Boralıoğlu, Neşe Şen, Birol Güven gibi arkadaşlarımızın kapısına dayanıp senaryo okutmak istiyorlar. Biz de dedik ki, ‘gel okuyalım senaryonu. Bunu şimdi dernek olarak yapıyoruz. Bunun karşılığında küçük bir bedel öde, karşılığında eleştirel bir rapor al, elenirsen niye elendiğini anla. Eleğin üzerinde kalırsan da sertifikalandırılmış bir projen olsun.’

SENARYO YAZMAK ASLINDA ÖĞRETİLEMEZ AMA...
Senaristler atölyeye ilk başladığımızda bizlere, ‘senaryo yazmak öğretilebilir mi gerçekten, bunu bizler de bilmiyoruz’ diyerek söze başlıyorlardı.
Senaryo yazmak aslında öğretilemez ama senaryo yazma konusunda bir yöntem öğretilebilir. Yetenek açığa çıkartılabilir, fırsat tanınabilir. Bizim atölyelerimiz metot öğretiyor. Bu bir formül değil, bir düşünme biçimi. Soru sorma, dünyaya bakma biçiminin öğrenilmesi lazım.

SEN-DER dışında da senaryo eğitimi veren atölyeler açıldı.
SEN-DER başarıyla bu işleri yapınca geçen sene Diyarbakır Belediyesi bizden eğitimci istedi. Sinema atölyesine bütçe ayırmışlar, kamera satın almışlar, montaj seti satın almışlar. İçlerinde Yavuz Ekinci gibi ödüllü öykü yazarları da var. Kültürel kaymak tabaka geldi atölyelere.

Diyarbakır’a hangi isimler gitti?
Montaj için Ümit Kıvanç gitti, senaryo için ben gittim. Belgesel yönetmeni Ahmet Soner gitti. Dört senaryo çıktı ve kısa film olarak çekildi. Diyarbakır’daki kısa film atölyesinden çok güzel hikayeler çıktı. Öğrencilerime öyküleri anlattığımda, ‘hocam biz ne kadar sığ kalmışız? dediler.

MAHKUMLAR ‘EN İYİ FİLM’İ SEÇECEK
‘Hayal Kurmak Serbest’ projesi nasıl gidiyor? Cezaevlerinden de ilginç hikayeler geliyor mu?
O projenin basın iletişimine 7 Kasım’da başlıyoruz. Haziran’da atölyeler başladı. Paşakapısı Kadın Tutukevi ve Bayrampaşa Erkek Tutukevi. On hoca her hafta dönüşümlü olarak tutukevlerinde ders veriyor. Aralık sonuna kadar bu devam edecek. 15 Kasım’da da festival ayağı başlıyor. 2006’da vizyona girmiş filmlerin yarışması yapılacak ve mahkumlar en iyi filmi seçecekler.



Kaynak
Yasemin ARPA, NTV-MSNBC
30 Ekim 2006