Vurun Kahpeye, Damga, Şoför Nebahat ve... Sezer Sezin

Sezer Sezin sinemamızın ilk kadın yıldızı, öncü sinemacılarındandır. Muhsin Ertuğrul dönemi Türk sineması “Tiyatrocular Dönemi”dir. Tiyatrocuların egemenliğinde olan sinemada oyuncular tiyatrocu, oyunlar tiyatrovaridir. Cahide Sonku bu dönemin yıldızlarındandır. Faruk Kenç’le başlayan sinemacılar kuşağının ilk yıldızı, sinema dilindeki oyunuyla Sezer Sezin’dir. Birçok sinemacıda onun emeği vardır. Örneğin Ö. Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, Memduh Ün, Semih Evin, Hüseyin Peyda gibi sinemacılarımızın ilk filmlerinde Sezer Sezin’in payı büyüktür, onun önerileri ve “baskılarıyla” başlamışlardır. Erman Film’in kurulması ve filmciliğe başlaması da Sezer hanımın “diretmesiyle” olmuştur. Lütfi Akad ustamız Sezer Sezin için, “Çok kuvvetli bir kişiliği var. Kişiliğinin kuvvetliliği bedbaht olmasına sebep olmuştur.” diyor. Âlim Şerif Onaran’ın hazırladığı Lütfi Ö. Akad kitabında (AFA yay.), “Sezer’in yetenekli bir oyuncu olduğu hakkında bir fikrimiz var. Bu filmlerde Sezer Hanım bir başarı sağladı mı?” sorusunu Lütfi Ö. Akad hocamız şöyle yanıtlar: “Sağladı, Sezer’in şöyle bir özelliği vardır: Az oyuncuda rastlanan bir özelliktir bu. En kötüsünden en iyisine kadar hangi rolü alırsa, yüklenirse, onun üzerinde elinden geldiğinin fazlasını yapan, her şeyi son derece ciddiye alan bir oyuncu idi. O bakımdan Sezer’e söylenecek, Sezer için söylenecek hiçbir şey yoktur. Yani o filmleri bugün seyretseniz ve Sezer’e baksanız; yönetmenden, görüntü yönetmeninden, diğer oyunculardan, her şeyden farklı bir kişiliği olduğunu far kedersiniz.”

Lütfi Akad’ın sözünü ettiği filmler, Tahir ile Zühre ve Arzu ile Kamber’dir. Filmler başarısız olmuştur. Fakat Sezer Sezin’in yeri ayrıdır. Onun farklı bir kişiliği vardır. Yine aynı kitapta Âlim Şerif Onaran, “Meyhaneci’nin Kızı’nın sizin filmolojinizde nasıl bir yeri var” diye soruyor. Lütfi Ö. Akad’ın yanıtı şöyle: “Hiçbir yeri yok. Yalnız orada Sezer’in üstün bir oyun verişi vardır. Sezer gerçekten iyiydi. Filmde hapishaneden çıkmış bir adam var: Turan Seyfioğlu. İstanbul’un kenar semtlerinde geçiyor film. Sezer’in kuvvetli bir kişiliği, diğer elemanlar işi sevmeseler bile hepsini sürükleyen bir kişiliği vardı. Yani işe dört elle sarılan bir insandır. (...) Çok kuvvetli kişiliği var. Kişiliğinin kuvvetliliği bedbaht olmasına sebep olmuştur.”



Sezer Sezin 1929 yılında Eyüp Sultan'da doğar. Çok küçük yaşta tiyatroya ve sinemaya ilgi duyar. Evden kaçıp kaçıp filmlerde küçük rollerde oynar. İlk ciddi çalışması Atilla Revüsü'ndeki çalışmasıdır. "Daha 14 yaşındaydım Atilla Revüsü'nde oynarken. Balkanların en önemli Revüsü diyorlardı. Daha sonra sinema hayatım başladı. Aslında zaten daha evvel okuldan kaçıp Yayla Kartalı filmine figüran gittik arkadaşlarla, annemizden babamızdan gizli. Daha sonra Sezer Tiyatrosu’nu kurduk. Çok küçük olmama rağmen atılgandım, hâlâ da öyleyim. İlk filmim Köroğlu idi, Necip Erses'le. O filmde oynamaya hiç niyetim yoktu. Gülistan Güzey, Mümtaz Ener, Refik Kemal Arduman vardı. Fakat Necip bey çok ısrar edince '600 lira istiyorum' diye direttim. Necip Bey bana 'hepsi 300 lira alıyorlar' dedi. 'Ben hem oynuyorum hem de dans ediyorum, onlar sadece oynuyorlar' dedim. O sıralar Lütfü Akad, Şakir Sırmalı ve Hürrem Erman'la bir gruptuk. Sinema aşkı çocukluğumdan beri rüyalarımdaydı. İlla film yapalım diye tutturdum. Hürrem' in Adapazarı'nda sinema salonları vardı. Ne kadar direttiyse de ben galip çıktım ve sinemaya geçtik. Damga, Vurun Kahpeye, Lüküs Hayat derken sinemaya adım attık. O zaman Türk filmleri Taksim Sineması'nda 2 ya da 3 gün oynardı. Damga 4 hafta oynadı. Derken arkasından Vurun Kahpeye beni star yaptı."

Sezer Sezin, Vurun Kahpe'ye filmi ile büyük bir başarı elde eder. 1955 yılında Türk Filmi Dostları Derneği'nin 3. kez düzenlediği Türk Filmleri Festival'inde Kaçak filmindeki rolüyle En Başarılı Kadın Artistler ödülünü, 1965'te de 34. İzmir Enternasyonal Fuar'ı 1. Film Şenliği'nde Üç Tekerlekli Bisiklet filmiyle en iyi kadın oyuncu ödülünü alır. Ayrıca festival dışında özel ödülleri de vardır. Sinema Festivali onur ödülünü, 1995'te de Lions Kulüb onur ödülünü alır.



"Sonra yine tiyatro geldi. Dormen'de oynadım, Arena'da oynadım. Eşimle Kadıköy İl Tiyatrosu'nu kurduk. Sonra ben Sezer Sezin Tiyatrosu olarak devam ettim. Televizyon gelince tiyatrolar büyük bir sarsıntı geçirdi. Tiyatroyu kapatmadan önce son kez Muammer Karaca'yla Sezer Sezin Tiyatrosu'nda birlikte oynadık. Perran Kutman, Hüseyin Kutman, Sermet Serdengeçti, Nezih Tuncay, Esmeray, Sevim Çalışgir, Erol Günaydın gibi çok kıymetli, sevdiğim dostlarımla çok güzel bir oyun sergiledik. Bizim için bir şölendi. Ondan sonra sinemaya da, tiyatroya da veda ettim."

Hiçbir zaman sadece oyuncu olarak kalmamıştır Sezer Sezin. Hürrem Erman'la çalışmaya başladığında ilk yıllarda eser seçimini, kadro kurma işini o yapar, senaryoda çalışır. Ardından Duru Film’in prodüktörlüğünü yapar. Orda da aktiftir. "Ben star olarak, sadece oynayıp gitmedim. Oyunculuk kadar sevdiğim işlerdi diğerleride." İlk eşi Kenan Artun'la evliyken, İlhan Filmer ile Maya Film şirketini, Türk Eksport Film olarak kurarlar. Hürrem Erman'la Erman Film’i kurduklarında, Lütfi Akad şirketin muhasebe ve idari işleriyle ilgileniyordur. Damga filmi çekilirken yönetmen filmi tamamlamadan ayrılır, filmin birkaç sahnesini Lütfi Akad tamamlar. Vurun Kahpeye filmini çekeceğimiz zaman Hürrem, 'kim rejisör olacak' diye sordu. Ben de 'Lütfi olacak' dedim. 'Nasıl olur' dedi. 'Lütfi hepsinden bilgili, hepsinden kültürlü. Tiyatro'yu, sinemayı bilir' dedim. Hürrem teklif ediyor, kabul etmiyor."



Sezer Sezin'in ısrarlarına hayır diyemez Lütfi Akad ve Sezer Sezin'in iknasıyla başladığı bu ilk yönetmenlik denemesinde başarılı olur. Sezer Sezin sadece Lütfi Akad'ı kazandırmamıştır sinemaya. Örneğin Memduh Ün'ü ve Hüseyin Peyda'yı da Yeşilçam'a o getirmiştir. Atıf Yılmaz, Semih Evin de Sezer Sezin'in önerileriyle yönetmenliğe ilk adımlarını atmışlardır. "Atıf Yılmaz çok sevdiğimiz bir arkadaştı. O zaman fakülteye gidiyordu. Her gün beraberdik. Ben Hıçkırık filmini yapacaktım Erman'a. Asistan olarak Atıf'ı istedim. Atıf'la senaryoyu yazdık bitirdik. O sırada Kenan Artun'la evlenmek için ayrılmak istedim. Hürrem Erman'la da uzatmalı bir nişanlılık dönemi yaşamıştık. Ben gitmeye kalktım. Hürrem de 'bari filmi yap da git' dedi. Bunu yapsaydım kalacaktım tabi. 'Hayır' dedim. 'O zaman filmi kime verelim, Lütüi'ye mi?' dedi. 'Lütfi benim canım, ciğerim, taptığım insan ama Lütfi'nin tarzı değil, Atıf yapsın' dedim. Daha önce Hüseyin Peyda ile bir çalışma yapmışlardı. 'O çalışmada iyiydi Atıf, bu filmi verirsen onun için de bir istikbal olur' dedim. Hakikaten de Hıçkırık büyük yankılar yapan bir film oldu. Atıf da iyi çalışmıştı, yerini buldu. Bir de yönetmenlerden Semih Evin bizim yazıhanede prodüksiyon yardımcısıydı. Allah Kerim filmini çevireceğiz. Ben dayattım Semih Evin yapsın diye. Hürrem itiraz etti. Benim dediğim dedikti. Sonunda filmi Semih yaptı. Böylelikle o da yönetmenliğe başlamış oldu. Sahne sahne güzeldi ama bütün olarak başarılı bir film değildi."

Tuttuğunu koparan bir yapısı vardır Sezen Sezin'in. Oldukça güleç, neşeli ve candandır. Sinemayı bıraktıktan sonra modacılık, dekorasyon işleri, deri ticareti yapar.

Mesut Kara ile Yeşilçam Hatırası
21 Ağustos 2011