Sinemadaki Derviş: Yücel Çakmaklı



Yücel Çakmaklı milli bir iddia taşıyan sinema ve televizyonun öncü ismi. Kendi yaptığı ve bir çoğu ilk niteliğinde olan çalışmaların yanı sıra yetiştirdiği ve kendilerini duyurma fırsatı buldukları ürünlerine imza atma fırsatı verdiği gençlerle de gurur duyuyor. Kozmopolit ve sol dünya görüşlerinin kendilerini ifade ettiği sinema ve televizyon gibi iletişim vasatında yerli bir vizyon geliştirerek bu vizyon doğrultusunda mesajlar taşıyan eserler üretmesiyle duayen bir sanatçı olan Çakmaklı'nın dervişane tecrübesinden almamız gereken çok dersler var.

1937 yılında Afyon'da doğan Yücel Çakmaklı Baba tarafından Nakşibendi anne tarafından ise Mevlevi bir aileden geliyor. 1944'de henüz yedi yaşındayken dört kardeşiyle birlikte yetim kalan Çakmaklı Afyon'da İlkokula Çocuk Esirgeme Kurumu'na bağlı bir yurtta yerleşerek başlar. Afyon Lisesi'nin orta kısmının son sınıfındayken yaş haddi nedeniyle yurttan ayrılmak zorunda kalan Çakmaklı Kuleli askeri Lisesi'nin imtihanını kazansa da sağlık muayenesinde gözlerinin miyop olduğu ortaya çıkınca askeri okula giremez. 1955'te mezun olacağı Afyon Lisesi'ne geri döner.

Lisedeyken Çakmaklı hem sinemayla hem de ileride geliştireceği 'milli sinema' anlayışının temellerini oluşturacak yerli değerlerle tanışır. Harçlığını çıkarmak için yer gösterici olarak çalıştığı Afyon sinemalarında o zamanlar sadece bir eğlence aracı olarak gördüğü sinemayla karşılaşan Yücel Çakmaklı o yıllarda sadece filmlerdeki başrol oyuncularına dikkat eder. Çakmaklı yaz aylarında ise imamlık yapan dedesine de yardım etmektedir. Yücel Çakmaklı o günleri şöyle özetliyor:

"Dedem o zaman 75-80 yaşlarındaydı. Ona yardım etmek için müezzinlik yapardım. Ramazanlarda dedem İkindi namazından sonra akşama kadar vaaz programı vardı. 1.5-2 saatlik. Orada dedem kıssalar anlatırdı. Ondan çok etkilendim. Kur'anı Kerimden, Mesnevi'den dini kıssaları halk hikayesi anlatma geleneğine benzer bir üslup kullanırdı. Kıssadan hisse verirdi. Dedemden aldığım etkilenmeyi en iyi "Kuruluş" dizisinde yansıttım. Hikayenin anlatımını vesile ederek mesaj vermeyi ondan öğrendim. Eserlerimdeki milli muhtevayı da büyük ölçüde dedemden aldım".

SİNEMADA İLK YILLAR

Yücel Çakmaklı 1955'in Eylül ayında İstanbul'a yüksek tahsil için gelir. İstanbul Üniversitesi'ne bağlı olan İktisat Fakültesi'ne kaydını yapar. O dönemde o zaman metruk bir yer olan Fatih Medresesi'nde yüksek tahsil talebelerinin kurduğu derneğin fakir ve yetimlere barınma imkanı sağladığı mekana yerleşir. Çakmaklı, tıpkı Afyon'da olduğu gibi harçlığını çıkarmak için Elmadağ'daki Şan Sineması'nda ya programcılık ve yer göstericilik yapar.

Yücel Çakmaklı, üniversite günlerinde sinemanın o güne kadar bilmediği özelliklerini keşfeder: "İstanbul'a gelince yönetmen başta olmak üzere perde gerisini keşfettim. Sinemanın aynı zamanda bir sanat olduğunu fark ettim. Önce gazetelerdeki magazin yazılarından sonra da sanat dergilerinden sinemanın sanat yönüyle ilgilenmeye başladık. Sinema eleştirilerini ve yazılarını takip ederdim. Konsolosluklardaki özel gösterimlere giderdim. Sinemaya yakın bir meslek olarak gördüğüm için İktisat Fakültesi yanında Gazetecilik Enstitüsünü de takip etmeye başladım".

1961'de askere giden Yücel Çakmaklı Artvin Borkça'daki 1.5 senelik yedek subaylığını yanında götürdüğü sinemayla ilgili kitapları ve İslamî Temel Kaynakları okuyarak değerlendirir. 1960'larda Türk Sineması'nda gündeme gelen Toplumsal Gerçekçilik akımı dolayısıyla sinema ideoloji ilişkisi üzerine de okumalar yapan Çakmaklı, böylece telkin ve propaganda amaçlı sinemayı düşünmeye başlar.

Yücel Çakmaklı askerden döndükten sonra Yeni İstanbul Gazetesi'nde Tarık Buğra'nın yönettiği sayfada sinema yazılarına başlar. Bir yandan da Erman Film Stüdyoları'nda yönetmen yardımcısı olarak çalışmaktadır. 1968'e dek 50 kadar filmde Dr. Arşevir Alınak, Osman Seden, Orhan Aksoy gibi yönetmenlere yardımcılık yapan Çakmaklı, aldığı yönetmenlik tekliflerini, kendi geliştirdiği milli sinema anlayışını yansıtması mümkün olmadığı için kabul etmez.

Erman Film ona kendi şirketini kurması halinde dağıtım ayağında yardımcı olacağını söyler. Ali Osman Emiroğlu, Mahmut Kış başta olmak üzere pek çok kişi ve grubun desteği ile Elif Film'in kuruluşu için harekete geçilir. Yücel Çakmaklı bu girişimi dini açıdan da araştırır: "Benim çok sevdiğim, çok saydığım bir efendi hazretleri vardı. Ona danıştım. 1968'de. Film şirketi kurmanın arifesinde. Durumu anlattım. Biliyor musun bu işi dedi. Ben de hem teorik hem de pratik olarak öğrendiğimi anlattım. Elindeki elma soyduğu bıçağı gösterip cinayette de ameliyatta da kullanılır. Niyetin hayır olursa inşallah neticede hayırlı olur dedi. Benim filmlerim iyiye, doğruya, güzele vesile oldu. Şerre alet olmadı".

Elif Film'in ilk yapımı Kabe Yolları isimli yarı dramatik bir belgeseldir. Bu çalışmanın gördüğü ilgiden de cesaret alınarak ilk konulu film için kollar sıvazlanır. O dönemin en popüler iki romanı gündeme alınır. Şule Yüksel Şenler'in Huzur Sokağı ve Hekimoğlu İsmail'in Minyeli Abdullah'ı. Huzur Sokağı 1970'de başrollerini Türkan Şoray ve İzzet Günay'ın başrollerini paylaştığı Birleşen Yollar ismiyle filmleşir. Çakmaklı 1975'e kadar Elif Film ve Erman Film'den 9 film yapar. Bu filmler ise şöyledir: Çile, Zehra, Ben Doğarken Ölmüşüm, Oğlum Osman, Kızım Ayşe, Garip Kuş ve Memleketim. Yücel Çakmaklı Milli Sinema adına tek başına yola çıkmış, ancak Üniversite ve Milli Türk Talebe birliği gibi kuruluşların bünyesinde oluşturulan faaliyetlerle pek çok genç de ona katılmıştır ve Mesut Uçakan ve Salih Diriklik bu isimlerden sadece ikisidir.

TRT DÖNEMİ

1975'te Nevzat Yalçıntaş'ın TRT Genel Müdürü olmasıyla Yücel Çakmaklı'da Yönetmen ve Genel Müdür danışmanı olarak TRT'ye girer ve Ankara'ya taşınır. Televizyonun daha öne çıkacağının ilk sinyallerinin verildiği o dönemden itibaren Çakmaklı üretimini televizyona kaydırır ve milli değerlerine bağlı gençliğin ilk televizyon çalışmalarına da öncü olur.

Yücel Çakmaklı TRT dönemini şöyle özetliyor: "1975-1990 arası 15 sene ben TRT'de kaldım. Kısa hikayelerden 30-70 dakika arası kısa TV filmleri yaptım. Mesela Rasim Özdenören'den 1978'de Prag'da televizyon filmlerimiz arasında ödül alan ilk ve tek yapım olan Çok Sesli Bir Ölüm ve Çözülme bu tarz çalışmalardı. Roman uyarlamaları gerçekleştirdim. Tarık Dursun K.'dan Denizin Kanı, Tarık Buğra'dan Küçük Ağa ve Osmancık. TV oyunları yaptım. Tiyatro oyunları bu tarzda tiyatro dekoru yerine mekan kullandım ve tekst olarak tiyatro metnine sadık kaldım. Necip Fazıl Kısakürek üstadın Bir Adam Yaratmak'ı ve Turan Oflazoğlu 4. Murad'ı buna örnek gösterilebilir. Bir de müzik odaklı dramalar yaptım. Hacı Arif Bey'in hayat hikayesi ve bir Rumeli türküsünden yola çıkılarak çekilen Aliş'le Zeynep.

Bir dönem Genel Müdür yardımcılığı da yaptım. Mesut Uçakan (Kavanozdaki Adam), Dr. Salih Diriklik (9. Hariciye Koğuşu), İsmail Güneş ve Osman Sınav ilk çalışmalarını bu döenmde yaptılar. Türk Edebiyatı Vakfı bünyesinde kurulan Sinema Televizyon Kulubü'nde yer alan Sabahat Erir, Sevinç Çokum ve daha sonra yönetmen de olan Mehmet Taşdiken senaryo alanında ürünler verdiler. Bizim en verimli dönemiz Tunca Toskay'ın Genel Müdür olduğu 1984-88 arasıdır. TRT yıllarımda bilhassa Ahmet Bayazıt, Tunca Öztürk ve Şenol Demiröz'le beraber olan mesaimizi yad etmek isterim".

YENİDEN SİNEMA

Yücel Çakmaklı 1988'den itibaren yaşanan yönetim değişiklikleriyle TRT'de daha fazla çalışamayacağını anlar ve tekrar sinemaya döner. Çakmaklı'nın yıllar önce Huzur Sokağı'yla birlikte çekmek için düşündüğü Minyeli Abdullah'ı 1990'da gerçekleştirir ve film büyük bir başarı yakalayarak 500 bin seyirciyi sinemaya toplayarak o tarihe dek gerçekleşmiş olan seyirci rekorunu kırar. Çakmaklı Minyeli Abdullah 2 ve Sahibini Arayan Madalya filmlerini çekerken 1990-1992 arasında Minyeli Abdullah filminin rüzgarıyla Mesut Uçakan, İsmail Güneş, Mehmet Tanrısever ve Metin Çamurcu'da bir dizi filme imza atarlar.

Bu dönem Yücel Çakmaklı'nın geç kalmadan milli değerlere bağlı bir televizyonun kurulması için insanları ikna etmeye çalıştığı yıllardır. Çakmaklı daha sonra TGRT için Kurdoğlu serisinin ilk filmini, Bişr-i Hafi'yi ve 1994'de de Kanayan Yara Bosna'yı yapar. Çakmaklı 1994 sonrasında çeşitli kuruluşlara danışmanlık hizmeti verir. Sonraki yıllarda hem televizyon hem de sinemanın yaşadığı dönüşümü şöyle özetler Çakmaklı: "95-96'dan sonra üretim şartları değişti. Daha büyük bütçeli yapımlar gerekmeye başladı. Şimdi kendimize ait büyük bir yapımevi kurmalıyız. Bu standartları muhakkak yakalamalıyız. Seyirci bunu istiyor. Dağıtım da bir problem. Ancak aşılabilir. Bizim yapmamız gereken profesyonelce çalışan ciddi bir film şirketi".Yücel Çakmaklı 1996'dan bu yana şüphesiz atıl kalmadı. Şimdi yapımcısını bekleyen pek çok projeyi detaylarıyla hazırladı ve şu anda da çeşitli projelerle meşgul.

Aşırı tevazuu yanlış yorumlanıyor.

Bülent Oran (Senarist)

Çocukluğu ve ilk gençliğinde aldığı altın tecrübelerle Türk Sinemasının en otantik yönetmenlerinden biri olmaya hak kazandığı söylenebilir. Yücel Çakmaklı muhafazakar kesimin fedakar ve rakipsiz bir sinemacısıdır. Bir çok ilke imza atan ve çok değişik konuları filmleştiren çalışkan bir yönetmendir. Ne yazık ki büyük orijinalitesinin hiç kimse farkında değil gibidir. Kadir kıymet bilmeyen sağ kesimin yeterince üstünde durmadığı bir sinema adamıdır. Aşırı tevazuu yanlış yorumlanmaktadır. Umarım bu büyük tevazuun ve sabrın mükafatını görür.



Kaynak
Dergibi
Suavi Kemal YAZGIÇ, 18 Ekim 2002