Sinemada dışavurumculuk akımının öncüsü sayılan Kracauer, 1960 yılında
yayınladığı "Theory of Film” adlı eserinde filme bakış açısında ve film
kuramında farklı yaklaşımlar ortaya koymuştur. Rakiplerinden farklı olarak daha
katı ve eğitime yönelik bir yaklaşım sergileyen kitap, özellikle İngiltere ve
Amerika' da oldukça yankı uyandırmıştır. Bunun nedeni o dönemde film
çalışmalarının özellikle bu ülkelerde yaygın olmasıdır. Kracauer'in film kuramı;
düzenli, sistematik ve kolayca anlaşılacak bir biçimdedir. Diğer kuramlardan
daha otoriterdir. Bu kitapta çeşitli film örnekleri, film kuramcıları ve farklı
alanlardan film ile ilgili düşünceler derlenerek farklı bir yaklaşım ortaya
konmuştur
Kracauer, kitabının önsözünde çalışmalarını daha önceki tüm kuramlardan
ayırmıştır. Ve kendi materyal estetiğini bir kapsam üzerine oturtarak kuramını
oluşturmuştur. Diğer kuramcıların kendi çalışmalarını sanatsal biçim üzerinde
temellendirmelerine karşılık Kracauer, farklı film türlerini incelemiş ve
sinemasal gelişimi ortaya koymuştur. Kitabın ilk yarısında sinemanın tam bir
çözümlemesi ve tanımlaması yapılmıştır. Sinemafarklı konu ve farklı araçlar
kullanarak kendi bilinçliliği olgusunu oluşturmuştur. Daha sonraki bölümde
kompozisyon konusu üzerinde durarak çalışmasının temel maddesini ortaya
koymuştur.
Kitabın sonunda, tüm kapsamlarıyla insan eylemlerini, amaçlarını ve olanaklarını
işleyerek kuramını tamamlamış ve bunu ortaya koymuştur.
Kracauer'in kuramında oldukça karmaşık bir yapı bulunmaktadır. Film aracı, konu
maddesi, konu işlemesi, sinemasal hammadde ve sinemasal tekniklerin bulunduğu bu
karmaşık yapı estetik evren içinde tektir. Çünkü, Kracauer bir sanat dünyası
yaratmak yerine, aracı, kendi materyaline geri dönme eğilimi içerisinde
göstermiştir. Soyut ve hayali bir dünya değil, maddesel bir dünya vardır.
Geleneksel sanatlar, kullandıkları özel araçlar ile dönüşüm özelliği taşırlar.
Oysa sinema bir dönüşüm değildir, yaşamı olduğu gibi sunar. Sinema dışındaki
sanatlar, konu maddelerini yaratıcı bir oluşum içinde kullanarak tüketirler.
Oysa sinema bunun tam tersine konu maddesini geliştirir. Bir ressamın eserini
oluştururken kullandığı nesneler bize gerçekte ne olduğunu unutturarak bir sanat
eseri olarak karşımıza çıkar. Ve onu yeniden keşfederiz. Oysa bir film yapımcısı
bir nesneyi kullandığında tüm ilgimizin o nesne üzerinde toplanmasını sağlar.
Film yapımcısı bizi örnek üzerine geri fırlatır, ressam ise bizim örneği
aşmamızı ve onun bir resim yüzeyi olduğunu unutmamızı ister.
Theory of Film kitabının girişinde Kracauer film gelişimi şöyle açıklamaktadır :
"Rahimdeki embriyo gibi fotografik film de kendini oluşturan parçalardan
ayrılarak gelişmiştir. Bu oluşum Muybridge ve Marey'in daha önce kullanmış
olduğu cam üzerine işlenmiş resimleri büyüterek beyaz perdeye aktaran ve magic
lanter adı verilen aygıtın farklı bir cihazla kombinasyonundan doğmuştur. Buna
daha sonraları ses ve editing (sinema filminden ürün çıkarma) gibi fotoğrafik
olmayan öğelerin de katkısı olmuştur.
Bununla beraber fotoğraf, özellikle enstantane fotoğraf, mantığa uygun olarak
fotoğrafik olmayan diğer elemanlara göre bir önceliğe sahiptir. Bir filmin ana
temasının saptanmasında sonuca götüren faktör fotoğraftır ve bu inkar edilemez
bir gerçektir.
Başlangıçta filmin hareket eden resimlere ve fotoğrafa bir gelişme sağlayacağı
tahmin edilmekteydi. Bu arzu aynı zamanda o dönemin yerel yönetiminin de
isteğiydi. Ortaya çıkan yeni buluş “Fotoğraf Sanatı'nda yeni bir devrim” sloganı
ile duyurulmuştu. Ve perdeye yansıyan, rüzgarda kımıldayan yaprakların ve
ağaçların, raylarda parlayan güneşin görüntüsü bu anonsu haklı çıkarıyordu.”
Kracauer'in materyalist estetiği iki bölge üzerinde kurulmuştur:
1- Filmin teknik açıdan yeterlilik bölgesi
2- Gerçeklik bölgesi
Kracauer'in kuramına göre sinema, gerçekliğin belirli tür ve düzeylerini
keşfetmeye yarayan bir araçtır. Ona göre sinema bilimseldir ve bu yüzden kitabı
sinemanın en uygun şekilde kullanılması ve bundan faydalanılması umudunu
taşımaktadır
Uygun konu maddesini bulmaya çalışan ve bu araştırma dönemi sürecinde birçok
sorunla karşılaşan Kracauer, bu soruların yanıtını fotoğraf alanında aramıştır.
Ona göre sinema,
fotoğrafın mirasçısıdır ve varlığı fotoğrafa bağlıdır. Sinemanın konu maddesi,
fotoğrafın hizmet etmek için keşfettiği dünyada bir yerlerde olmalıdır.
Fotoğrafın, fotoğrafçı tarafından konu maddesi alanınca genişletilmesine
Kracauer “Kapsamçıkışlı” olarak adlandırır.
KRACAUER'E GÖRE SANATIN ÖZELLİKLERİ :
Kracauer sinema araçlarını ikiye ayırır:
1- Temel Özellikler
2- Teknik Özellikler
Filmin temel özellikleri tamamen fotoğrafiktir. Sinema, siyah-beyaz ve renkli
olarak dünyayı ve onun eylemlerini kaydetme özelliğine sahiptir. Sinemanın
fotoğrafik temelinin teknik olduğu düşünülmektedir. Ancak Kracauer teknik
sınırlamaları gözönüne almaz. Ona göre, dünya fotoğraflanabileceği şekilde
"fotoğraflanmış" olarak vardır ve bu dünya film yapımcısı için uygun bir
hammaddedir.
Kracauer , biçimci kurama tamamen karşı çıkar. Kurgulama, yakın çekim, optik
efektler vb. sinemanın sahip olduğu özelliklerdir. Kracauer, teknik
özelliklerin, kapsam ile yalnızca dolaylı olarak ilgili olduğunu söylemektedir.
Yani film yapımcısı teknik özellikleri sadece sinemanın işlevini desteklemesi
için kullanmalıdır. Sinemanın temel öncelikli işlevi ise etrafımızda görülebilen
dünyanın kaydedilmesi ve açıklanmasıdır. Sinemasal araçlar, bütünleyici tekniği
ile dünya üzerinde dönüşümlere neden olabilir. Bazı dönüşümler fotoğrafik çabayı
desteklemektedir.
Böylece bize dünyanın görsel kavramlarını sunmaktadır. Ancak pek çok dönüşümler
bize aracın maddesini unutturur. Biz dünyaya değil,filme katılmış oluruz. Bu
durumda sinema,
geleneksel sanatlar gibi hammaddesinin ötesine geçmeye çabalayan bir sanat dalı
haline gelir. Kracauer buna şiddetle karşı çıkarak bu düşünceyi yerden yere
vurmaktadır. Ona göre gerçekçi olmayan sinema oyuncak olarak kullanılan bilimsel
bir araç gibidir. İlginç, eğlendirici ve hoşça vakit geçiriri olabilir, fakat
her zaman için aldatıcı olacaktır.
Kracauer ' e göre tüm sanatlar biçim ile kapsam arasında bir savaşım içindedir.
Sinema da bu savaşın çıkış noktasının kapsam olduğu ilk sanattır. Bu nedenle
biçimsel estetik değil, materyalist gelişim önemlidir.
Kracauer sinemanın özünün ancak seçkin bir içeriğe sahip olduğu takdirde
gelişeceğini öne sürmektedir. Kitabının gövdesi bu konuda yoğunlaşmıştır.
İzleyiciye hangi sinema biçimlerinin önemli olup olmadığı söylenmelidir.
Kracauer çevresel sinemadan merkeze geçerken bazı istisnaları kabul etmiştir. Bu
durum karşısındaki eleştirilere karşı kendini savunmak için de fotoğraf sanatına
yönelmiştir. Uygun sinematografi ancak fotoğrafın ideal ve doğal yöntemleri
geliştirilerek bulunabilir. Sinematografinin diğer tür ve kullanımları
(özellikle tiyatro, resim ve müziğe olan benzerlikleri) çevreseldir. Bu nedenle
siemanın ilk temel karışım maddesi fotoğraftır. Buna rağmen her fotoğraf
sinemaya hizmet etmemektedir.
Doğa, sinemasal hammaddeye karşı açıktır. Doğa görünümleri, sinema dışında
hiçbir sanatta insanoğluna bu kadar yakın değildir. Doğa, fotoğrafın onu ifade
etmesini bekler gibidir.
FOTOĞRAF ÜZERİNDEKİ İNSAN OLUŞUMLARI
İnsanoğlunun doğayı izleme eğilimi yaşatısının akışı üzerine yönelmektedir.
Sinema buna malzeme oluşturabilecek özel bir teknolojiye sahiptir. Kracauer
sinema tarihini inceleyerek sinemasal yaklaşımdan en iyi faydanın ne zaman ve
nasıl sağlanabileceğini ortaya koymaktadır. Ona göre film yapımcısı öncelikle
konu maddesi olan doğanın eğilimlerini incelemeli sonra planlama yapmalıdır.
Film yapımcısının zihninde iki nesne bulunmalıdır:
1- Gerçeklik
2- Gerçekliğin sinemasal kaydedilmesi
Sinemacının iki amacı vardır :
1- Sinemanın temel özellikleri doğrultusunda gerçekliğin kaydedilmesi
2- Sinemaya uygun olan tüm özelliklerin mantıklı kullanımı ile bu gerçekliğin
açıklanması
Kracauer'e göre film yapımcısı bunu gerçekleştirmek için iki olanağa sahiptir:
1- Gerçekçi Hareket Noktası
2- Biçimci Hareket Noktası
Film yapımcısının iki görevi vardır:
1- Gerçekliğin belirlenmesi
2- Gerçekliğin alınması
Film yapımcısı hem gerçekçi hem de biçimsel olmalıdır. Hem kaydedip hem de
açıklayabilmelidir. Tekniği ile hem gerçekliğin içine girmesine izin vermek hem
de onu belirlemek zorundadır.
Kracauer film yapımcısının kendi görüşleri doğrultusunda gerçekliği saptaması
gerektiğini savunur. Yani istediği, doğrunun değil niyetin gerçekliğidir.
Bu konuya Theory of Film adlı kitabında şu şekilde yaklaşmaktadır:
"Film yapımcısı psikolojik varlık parçaları ile izlenimlerini ortaya koyabilir.
Ekrana halüsinasyonlar ve zihinsel görüntüler gönderebilir, kendisini ritmik
örneklere teslim edebilir veya bir insan öyküsü anlatabilir vb. Bütün bu
yaratıcı çabalar sinemasal yaklaşımlar ile ilişkide bulunmaktadır.”
"Herşey gerçekçi eğilim ile biçimci eğilim arasındaki doğru "denge"ye bağlıdır.
Eğer sonraki eğilim öncekini geçmeye çalışmaz, onu izlerse, daha iyi bir şekilde
dengede duracaktır.”
SİNEMA - SANAT İLİŞKİSİ
Kracauer, daha önceki tüm kuramları ve kuramcıları karşısına alarak sinemanın
bir sanat olarak öncelliğini tartışmaya açmıştır. Geleneksel sanatın izinde
gitmek sinemanın kendine özgü karekteristik yapısına zarar verecektir. Sanat,
insan anlamının bir ifadesidir. Sinema, insanoğlunun değil dünya anlamının bir
ifadesi olmalıdır. Sinema belirsiz olmalıdır. Birleşik olmamalıdır. Yapı içinde
kapalı değil, açık olmalıdır. Film yapımcısı sanat dolu olmalıdır. Bir sanatçı
duyarlılığı taşımalıdır. Hem hayal gücü hem de teknik yeterlilik konusunda
sınırlarını zorlamalıdır.
THEORY OF FILM
Kracauer'in kitabının ilk bölümünde, sinemanın konu ve aracının çözümlemesi
yapılmaktadır. İkinci bölümde ise alanlar ve unsurlar incelenmektedir. Ancak
çıkarımlar tamamlanmamış ve
öznel niteliktedir. Kitabın son bölümü "Kompozisyon" başlığını taşır. Film
yapımcısının sinemasal idealleri takip etmesi veya bunlara ihanet etmesi bu
bölümde yer almaktadır.
Kracauer'in bu çalışmaları dönemin sanatçıları tarafından "Sinemasal Üstünlük"
olarak adlandırılmıştır.
KOMPOZİSYON BİÇİMLERİ
Film yapımcısı için madde biçimi iki türlüdür:
1- Görüntü Düzeyi: Film yapımcısı nesneye yönelmiş olabilir ya da fotoğraf ile
ele geçirebilir.
2- Yapım Seviyesi: Film yapımcısı, görüntüleri bir kapsam içinde yerleştirir ve
niyetini açığa vurur.
Filmin farklı türleri, bu şekilde ikinci düzey biçimin amaçları ve kullanım
tarihi ile oluşturulmuştur. Kracauer bu oluşuma "Kompozisyon" adını vermektedir.
Kracauer temel türler olarak öykü filmlerini ele alır. Konulu film olmayan
yapımları “Film of Fact (Gerçek Film)” ve “Experimental Film (Deneysel Film)”
olarak ayırır.
Kracauer, Theory of Film kitabında deneysel film yapımcısının maddesine yönelik
üç niyetini şöyle açıklamaktadır:
1- Çalışmak için seçtiği maddeyi ritmlerine göre düzenler. Böylece içsel itme
gücünün bir ürünü ortaya çıkar. Bu, doğada bulunan örneklerin bir taklididir.
2- Şekilleri kaydetmek veya keşfetmek yerine onları oluşturmak isteği taşırlar.
3- Görüntüler aracılığı ile onları kapsama taşımak isterler.
Kracauer'in kitabının ilk bölümünde bu tanımlama üzerine şunlar yazılmıştır:
"Deneysel film yapımcısı, içsel gerçekliğin sürrealist (gerçeküstü)
projeksiyonlarını veya ritmik soyutlamasını ele alacaktır. Onların biçimsel
istekleri, modern resim veya edebiyat ruhu içinde başarıya doğru çekilecektir.
Onların gerçeklik merakı çok fazladır. Sanatı, sinemaya doğru yaygınlaştırmaya
çalışırlar. 1957 yılında New York yaratıcı film kuruluşu broşüründe” ...
filmin bir güzel sanat biçimi olarak gelişmesine yardımcı olun" ifadesi göze
çarpar. Ancak sanatçının özgürlüğü film yapımcısının sınırlamasıdır.”
Kracauer'e göre film yapımcısı, sanat nesnesini, fiziksel bir nesne olarak ele
almalıdır. Onun zihinsel veya ruhsal bir nesne olarak düşünülmesi yerine uzayda
katı bir şekilde olduğu gözönünde tutulmalıdır. Bu fikirleri Bazin ' in
fikirlerine benzer.
Kracauer 'in geleneksel belgesel alanına diğer türlerden daha çok hoşgörüsü
vardır.
Geleneksel belgesel, soyut hayali bir yaratımın hizmetinde görülen dünyanın
gizemli bir şekilde keşfedilmesi biçiminde olabildiği gibi, didaktik öğreti
mesajları içerisinde de olabilmektedir. Uygun sinemasal belgesellere karşı ilgi
duymaktadır.
Kracauer'e göre dünya görünümü aktarılırken fotoğraf ve resim arasında iki
önemli fark göze çarpmaktadır. Film,gerçeği zamanında oluş sürecinde aktarır ve
bunu yaparken sinemasal
teknik ve öğretilerden faydalanır.
Kracauer, cinema vérité (sinema - gerçek) ve haber-gerçekin radikal gerçekliği
üzerine çalışmıştır. Kracauer daha sonra filmdeki insan dramının merkeziliğini
yeniden ele geçirmek istemiştir. Sinema, konusu olmadan, yaşamın yüzeysel bir
bölümünü sunabilir.
Bu konuya bir açıklık getirmek için Kracauer'in kitabına bir göz atalım:
"Gerçek filmde yalnızca dünyanın parçaları üzerinde durulmaktadır. Haber
gerçellerin belgesel özellikleri vardır. Yaşanılan dünyadaki içsel çatışmaları
ve bireysel konuları ele alırlar. . . .
Öykünün bulunmaması belgesellerin bir noksanlığı olarak görülmektedir.”
Kracauer kitabında film görüntüsünün belirlemelerini yaparken, nesneyi düzgün
bir şekilde kaydetmek isteyen ”gerçekçi itme noktası" ile onu anlamını açıklamaya
çalışan “biçimsel itme noktası” arasında bir denge kurulmasını istemektedir.
Ayrıca doğanın gelişigüzel akışını izlemeye çalışmış ve belgeseller arasında bir
denge olarak “Hazır Film" biçimini bu bölümde göstermiştir.
Kitapta öykülü film konusu, üç alt sınıflamaya ayrılmıştır:
1- Tiyatral Film
2- Uyarlama
3- Öykü veya Epizot (Olay)
Tiyatral film çıkış noktasını sessiz sinemanın Film d'art eyleminden alır.
Yapmacık konuşmaları olan oyuncularla çevrili ve dikkatlice seçilmiş dekorların
bulunduğu kapalı bir biçimdir. Öykü, gerçekliğin bir yedeği konumundadır. Bu tür
filmler klasik sahne sanatını getirmektedirler.
Uyarlamalar romanın kapsamına bağlı olarak yapılırlar. Nesnel gerçeklik özelliği
taşırlar. Kracauer, John Steinbeck'in Grapes of Wrath (Gazap üzümleri) ve Emilé
Zola'nın L'assomoir (Meyhane) adlı romanlarını gerçekçi bulmaktadır. Ve bu
romanların ekrana uyarlamalaya çok uygun olduklarını düşünmüştür.
Kracauer'e göre sinema ilk olarak ve her zaman için görsel bir araçtır. Bir Kır
Papazı filminin çözümlemesini yapan André Bazin, Kracauer'e benzer görüşler
ortaya koymuştur.
Kracauer, en sonunda ideal sinema türünü bulmuş, bunu “Bulunmuş Olan Öykü (The
Found Story)” olarak ifade etmiştir.
Kracauer kitabının bir bölümünde şunları yazmıştır:
"Bir nehrin ya da gölün üzerini yeterince uzun bir süre seyrettiğiniz zaman,
sudaki bazı oluşumları keşfedersiniz. Hafif rüzgar ya da akıntı olduğu zaman
suyun içindeki nitelikler daha iyi fark edilecektir. Onlar, düşünülerek
oluşturulmamış, keşfedilmiştir. Belgesel filmlerde de aynı özelliği görmek
olanaklıdır. Öyküye olan talep, "konulu olmayan filmin rahminde yeniden hayat
bularak “yerine getirilmektedir.”
Kracauer'in bulunmuş öykü tanımlaması yaşantının karmaşık ve öngörülemez
dönüşünü ortaya koymaktadır. Öyküler açık uçlu ve sınırsızdır.
Bulunmuş öykü ile Kracauer, biçimsel doku keşiflerinin sonuna ulaşmaktadır. "Matters
of Content (Kapsamın Konuları)” başlığı altında, kendi kurumsal konumunun
timdengelimci bir özeti ile kitabına son vermektedir.
“Ekran çekimlerinin belli kapsam türlerinin diğerlerine karşı yanıt verici
olmadığı kabul edilebilir" demektedir.
Sinemasal olmayan kapsam, "Kapsamsal Mantıklama” ile en iyi şekilde ortaya
konabilir. "Trajik" sözcüğü bunun için en uygun terimdir. Kapsamsal özdek,
mantığın kapalı sistemleri ile düzenlenmiştir. Bu görsellik ile ifade
edilmektedir.
“Trajedi”, sinema için çok ilgi çekici bir tabudur. Kracauer bunun başlıca
özelliklerini sıralamıştır. Bunlardan herbiri anti-sinemasal bir yapıdadır. O,
trajedinin insan Kracuer'in kitabında yer alan biçimsel kompozisyon kuramı en
iyi bölüm olarak kabul edilmektedir. Çünkü bu bölüm onun sinemanın temel
gerekleri hakkındaki düşüncelerini içermektedir. Somut ve tarihi kanıtlar yer
almaktadır. Film türlerinin tarihsel araştırması onun başlagıç varsayımını
kanıtlamaz. Bu yalnızca gerçekçi bir yaklaşımdır. Ona göre sonuçlar üzerinde
yargıda bulunmak gerekmektedir.
Flaherty'nin filmleri, Alman dışavurumcu filmleri; Hollywood türü filmler, New
York'tan gelen en son avant-garde yapımlardan daha fazla mı sinemasal?
Kracauer'e göre bu yalnızca bir zevk meselesi değil, estetik ilkenin bir
kanıtıdır.
Kracauer, gerçekçiler ve biçimciler arasındaki farkları ortaya koymakla
yetinmez, kendini de ön plana çıkarır. Onun kuramı içinde biçimsel bir itme gücü
vardır. Ancak bu gerçekçi tarafta olmasını gerektirecek derecede katı bir
şekilde ortaya konur.
Kracauer konu hakkında çok sayıda örnek vermektedir. Ancak bunlar onun ilk
iddialarını kanıtlama konusunda yetersiz kalmaktadır:
1- Sinema bir kurgu veya diğer biçimsel oluşumların ürünü olmaktan çok, bir
fotoğraf ürünüdür;
2- Fotoğraf nesnesini dönüştüren bir oluşum olmaktan daha çok, nesnesine bağlı
olan bir oluşumdur ve
3- Sinema nesnesine ve olaylara hizmet etmek zorundadır.
Kracauer'in, filmlerin kompozisyon olarak ayna gerçeğinde olması gerektiği
inancı, sanatın 'taklit' kuramı geleneği içinde bulunmaktadır. Onun en büyük
özelliği gerçekliğin önemine olan tutkusudur.
Kracauer, sinemada gerçekçiliğin büyük tarihini kullanmaktadır Bunu sinemanın
diğer olgularını ayırmak için yapar. Eleştirileri uyarılar içerir.
Ona göre film sanatçısının gerçekçiliği, yazarın, ressamın veya müzisyenin
gerçekçiliğiden farklı değildir.
Kracauer, sinemayı geleneksel sanatlardan ayırarak kendini yargılamaktadır.
Sinemanın ayırım noktası onun hammeddesinin gerçekçi olmasıdır.
KRACAUER'E GÖRE SİNEMANIN AMACI
Kracauer'in “Theory of Film” adlı kitabı tamamen evrene hakim olan yaratıcı
düzeni inceleyen bir evrenbilimdalı olan teleojinin sinemaya uyarlamasıdır.
Kitabın son bölümünde yazarımız tüm dikkatini sinemanın bu amacı üzerinde
yoğunlaştırmıştır. Kitabın en ilgi çekici yönü de budur.
Kracauer modern insanı anlatan yazısında çağdaş yaşantı içerisindeki boşluğu
anlatır. Bu boşluğun sebebi ideolojilerin parçalanması ve kaybolmasıdır. Kültür
artık inanç, din ve başka şeylerle varolmaktadır. Kracauer'e göre bilim bu
konuda yetersiz kalmıştır. Bilim herkesin yararlandığı ve kabul ettiği bir
sistemin varlığını ortaya koyar. Doğanın doğrularına bağlı bir yapıya sahiptir.
Oysa içinde bulunduğumuz yüzyıl yapmacık bir yaşantı sürdürmemize sebep
olmaktadır. Bu da bilimin yetersiz kaldığının göstergesidir. Kracauer bilimin bu
başarısızlığının onun soyutluğa doğru yol almasına neden olduğunu söylemektedir.
Bilim, dünya oluşumları ve nesnelerini kontrol eden yüksek kuralları inceler.
Yeryüzünün dolaylı bir anlatım bilgisi vardır. Bu, bizim onu fenomen olarak
anlamamızı sağlar. Bilim ise soyut bir bakış açısına sahip olduğundan bu
fenomeni yeterince aktaramaz Kracauer bilim öncesi ideolojiler ve dinlerin bir
çözüm olarak sunulmasına karşı çıkmaktadır. Ona göre bilim alanına giderek onun
dünyayı soyutlaması konusunda çalışmalarımız olmalıdır Yeni bir ideoloji
yaratmanın tek yolu nesneler dünyasının bizimle doğrudan doğruya iletişimine
izin vererek tekbencilikten kurtulmaktır.
Yeni ideolojinin her şeyden üstün ve tek olabilmesi için onun tüm düya
görüşlerinden farklı bir yapıya sahip olması gerekir. Böyle bir ideoloji etkin
olabilmek için dünyanın kendi içinden çıkıp oluşmalıdır. Bunun tek yolu da dünya
ile uyum içinde olmak ve onun doğrularına yanıt vermektir. Uyum içinde olma
görevi bugüne dek bir sanat görevi olarak verilmiştir. Ancak Kracauer, kültür
soyutlaması konusunda sanatın bilinçsiz bir rol oynadığı ve başarısız olduğu
düşüncesindedir. Sanat önce hayali bir olgu ile başlar sonra fiziksel bir araç
ile işlevini yerine getirir. Kracauer'e göre sanat üst düzeyde başlar.
Fotoğrafçının ve sinemacının bizi sınırlamalardan koruması gerekmektedir.
Onların çalışmalarındaki gerçeklik geleneksel sanattan daha fazla
sergilenmektedir. Film tabandan yukarıya doğru ilerleyen bir oluşumdur. Yerküre
üzerinde başlar ve dünyayla ilgili hayali modellerimizi şekillendirir. Film,
genel bilimsel bilginin kapsamı içinde dünyayı yeniden keşfetmemizi
sağlayacaktır.
Kracauer geleneksel, demokratik ve liberal bir kuramcıdır. İdeolojilere
güvenmemektedir. Ona göre insanoğlu gerçek deneyim ile daha çok karşı karşıya
olmalıdır. Kişinin yaşantısı
gerçekle şekillenecektir. Bilimin mantıksal eleştirileri yanında şiirsel ve
mistik kuramcıların da varlığı gerekmektedir. Kracauer'e göre bilim nesnelerin
doğru anlaşılması için kullanılmalıdır.
Bilim bunu soyut bir şekilde yapar. Tarih, fotoğraf ve sinema 'aracı'
oluşumlardır. Kısmen sanat kısmen bilim içindir. Dünyanın yerleşim için daha
uygun bir yer olmasını sağlarlar. Bu aracı oluşumlar sayesinde insan yaşantı ile
uyum haline girer. Kendilerini doğruların ve hayalin ikiyüzlülüğüne teslim
etmezler, gerçek bir dünya içinde yaşarlar.
Kracauer, “Theory Of Film” kitabının sonunda insanların dünyanın karşılıklı
deneyim ve bilgisi ile topluluk arkadaşlığı ve barış içinde olmalarını isteğini
belirtir. Geçmişte yaşanan savaş ve
çekişmeler sonucu ideolojiler yıkılmıştır. Dünya deneyiminin doğrularına dayanan
ortak bir ideoloji isteği vardır. Böylece barış ve uyum sağlanacaktır. Film,
uygun bir şekilde
kullanıldığında bu rüyanın gerçekleşebilmesi için bize yardım edecektir.
KAYNAKÇA
1- J. Dudley ANDREW, Sinema Kuramları/İzdüşüm
2- Gerald MAST & Marshall COHEN, Film Theory and Criticism/Oxford
Zehra KAVAME
İ.Ü. İletişim Fakültesi
Radyo-TV ve Sinema Bölümü
3. Sınıf