Türkiye’de ki
belgesel sinema çalışmalarını üç ayrı bölümde toplamak mümkündür.
1-) 1914-1950 dönemi
2-) 1950-1960 dönemi
3-) 1960 sonrası
İlk Yılları (1914-1934)
Türkiye’de belgesel filmin başlangıcı konusunda kesin bir tarih vermek oldukça
zordur. Ancak sinematografla kaydedilen ilk görüntülerin belge niteliğine sahip
olduğu kabul edilirse, Türkiye’de çekilen ilk belgesel filmin, Ayastefanos’taki
Rus anıtının yıkılışını gösteren film olduğu söylenebilir. 14 Kasım 1914 yılında
bu görüntüleri kaydeden Fuat Uzkınay da ilk Türk belgesel filmci olarak kabul
edilir. Bu filmin çekiminden 1 yıl kadar sonra 1915 yılında Merkez Ordu Sinema
Dairesi kurulmuş, bunu 1917 yılında yarı askeri bir kurum olan Müdafaa-I Milliye
Cemiyeti izlemiştir.
Merkez Ordu Sinema Dairesi 1915 yılında Çanakkale Savaşlarını yansıtan
“Anagartalar Muharebesinde İtilaf Ordularının Püskürtülmesi, Galiçya Harekatı,
Galiçya’da On dokuzuncu Süvari Müfrezesi” gibi belgeselleri çekmiştir.
1916 yılında çekilen “Sultan Reşat’ın Cenaze Merasimi”, “Vahdettin’in Cülus
Alayı” ve “Vahdettin’in Kılıç Alayı” gibi filmler belgeselden çok haber
niteliğindeki yapımlardır.1918 yılında İstanbul’un işgali üzerine, buradaki
cihazlara el konulacağı düşünülerek hepsi Malul Gaziler Cemiyetine
devredilmiştir.
Kurtuluş Savaşı’nın son yıllarında TBMM bünyesinde kurulan “Ordu Film Alma
Dairesi” 1922 yılında, geri çekilen işgal ordusunun yol boyunca yaptıklarını
görüntülemiştir. 1923 yılında ise Uzkınay, “Ordunun İstanbul’a Girişi” adlı
belgesel filmi yapmıştır.
1922 yılında ilk özel Türk sinema ortaklığı olan Kemal Film kurulur. Muhsin
Ertuğrul’un yönetiminde öykülü filmler çeviren ve Seden kardeşlerin kurduğu bu
ortaklık, 1923 yılında “Zafer Yolları” nı çekmişlerdir.
Kurtuluş Savaşına ilişkin belgesel filmlerin kurgulanmasıyla elde edilen bu
çalışmadan sonra 10 yıl sürecek bir duraklama dönemine girilecektir.
Ne yazık ki gerek 1. Dünya Savaşı, gerek Kurtuluş Savaşı sırasında hem Merkez
Ordu Sinema Dairesi’nin hem de Ordu Film Alma Dairesinin çektiği filmlerin büyük
çoğunluğu hala işlenmeden Ordu Foto Film Merkezi arşivlerinde durmaktadır.
Müdafaf-I Milliye Cemiyeti ile Malul Gaziler Cemiyeti’nin çektiği filmlerin bir
bölümü ise orduya devredilmiş, çoğu ise kaybolup gitmiştir. 1923-33 yılları
arası Türk Belgesel sinemacılığı açısından ölü bir dönemdir. 1928 yılında İpek
Filmin çektiği “Ankara Postası”na kadar bu dönemde öykülü film yapımı da
durmuştur. 1933 yılında Nazım Hikmet Ran’ın çektiği “Düğün Gecesi” ile Hazım
Hörmükçü’nün “Yeni, Karagöz”ü o gün için bir belgesel film olarak
değerlendirilmese bile, bugün belge niteliği taşımaktadır.
1934 yılına Nazım Hikmet yine İpek Film adına “İstanbul Senfonisi” ve “Bursa
Senfonisi” adlı 2 film yapmıştır.
1934 yılında yapılan en önemli çalışma Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından iki Rus
yönetmen, Sergei Yutkevich’le Lev Oscarovich Arnstam’a yaptırılan “Türkiye’nin
Kalbi Ankara” adlı belgesel filmdir.
Aynı yıl Ha-Ka Film, ünlü Rus kurgucu Ester Shub’dan yararlanarak 3 yılda
tamamlanan “Türk İnkılabında Terakki Hamleleri” adlı filmi yaptı.
Bundan sonra Türkiye’de 1950’ye gelininceye kadar belgesel sinema alanında ciddi
tek bir çalışma dahi yapılmadı.
Çoğunluğu haber ve propaganda filmi bile olsa II. Dünya savaşı sırası ve
sonrasında, dünyada çok sayıda belgesel film yapıldığını görüyoruz. Ancak
savaştan uzak kalan Türkiye, belgesel yapımından da uzak kalmıştır.
1950 yılında Kore Savaşına katılan Türkiye, 14 yıl sonra ilk belgesel filmi
gerçekleştirmiştir. Seyfi Havaeri’nin Halk Film adına çektiği ve Kore’deki Türk
askerlerini anlatan “Kore Gazileri” aslı bu belgeseli, yine aynı şirket adına
Kenan Enginsoy’un çektiği “Mehmetçik Kore’de” ve “Kore’de Türk Kahramanları”
adlı diğerleri izlemiştir.
Aynı yıl, İstanbul’un fethinin 500. Yılı için Atlas Film “İstanbul’un Fethinin
500. Yılı Töreni” filmini piyasaya çıkarmıştır. 3 yıllık bir aradan sonra, Türk
sinema tarihinde sanatsal yönü ağır basan, gerçek anlamda bir film çekildiğini
görüyoruz. İlhan Arakon’un renkli olarak çektiği “Bir Şehrin Hikayesi” adlı
çalışmada Bizans’tan bu yana İstanbul’un tarihi özetlenip, çeşitli yönleri
tanıtılıyordu. 1954 yılında gerçekleştirilen ikinci film ise “Atatürk Sevgisi”
adlı, çok zengin görüntü malzemesiyle hazırlanan ancak belgesel bir nitelik
taşımayan bir çalışmaydı.
1956 yılından itibaren İstanbul Üniversitesi Film merkezi faaliyete geçerek,
Edebiyat fakültesi Sanat tarihi bölümünden bir grup bilim adamı, ilk çağlardan
günümüze Anadolu uygarlıklarını ele alıp tanıtmak üzere belgesel film yapmaya
başlamışlardır. İki bilim adamı, bilimsel olduğu kadar sanatsal kaygılar güden
belgeseller yaparak ilk kez Türkiye’de bu anlamda bir çalışmaya imza
atmışlardır. Bu yönetmenlerin çektiği 1956 tarihli “Hitit Güneşi”, o yılki
Berlin Film Festivali belgesel dalında Gümüş Ayı ödülünü kazandı.
1960 yılında, üç yıl süreyle çalışmalarını durduran İstanbul Üniversitesi Film
merkezi 1963 yılından başlayarak 1973 yılına kadar çalışmalarını sürdürdü. Bu
süre içinde 1956-1960 arası 7, 1963-1973 arası 11olmak üzere toplam 18 belgesel
film çekildi.
Aynı yıllarda Eczacıbaşı Fabrikaları, Yapı Kredi Bankası ile Türkiye Turing ve
Otomobil Kurumu çeşitli belgesel filmlerin yapımcılığını üstlendi. Bunların
içinde Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nun 1974-84 yılları arasında, Suha Arın
ile yapılanlar kayda değer çalışmalardır.
Ayrıca M.E.B Film Radyo ve Televizyonla Eğitim Merkezi (FRTEM), TRT ve Turizm
Bakanlığı ilgi alanlarına girecek şekilde belgesel filmler yapmış ya da
yaptırtmıştır.
Bu dönemlerde Lütfi Ömer Akad, Güner Sarıoğlu, Sezer Tansuğ, Artun Yeres, Ali
Habip Özgentürk, Behlül Dal, Nesli Çölgeçen gibi yönetmenler çok sayıda belgesel
üretmiştir. Bunlara eklenecek en önemli ad kuşkusuz Süha Arın’dır. 1964-86
yılları arasında toplam 26 filmin yönetmenliğini yapan Süha Arın, sinemanın
başka bir türüne geçmeden bu çalışmalarını 32 yıl boyunca sürdürmüştür. Adını
1974 yılında yaptığı “Hattiler’den Hititler’e” adlı belgeselle duyuran ve
yaptığı filmlerle yurt içi ve dışında çok sayıda ödüller kazanan Süha Arın’ın
belli başlı belgeselleri şunlardır: “Midas’ın Dünyası” 1975, “Safranbolu’da
zaman” (1977), “Urartu’nun İki Mevsimi” 1977, “İstanbul’un Çağırdığı Su” 1977,
“Likya’nın Sönmeyen Ateşi 1-2” 1978, “Yörük Elif” 1979, “Tahtacı Fatma” 1979,
“40,000 Adım” 1980, “Kula’da Üç Gün” 1983, “Kariye” 1984, “Anadolu’da Konutun
Öyküsü 1-2” 1984, “Camın Teri” 1985.
Bunlardan TRT adına çektiği “Yörük Elif” filmi TRT tarafından sakıncalı
bulunarak negatifleri bir daha ortaya çıkmamak üzere kaybolmuştur. Yine Türkiye
Şişe ve Cam Fabrikaları A.Ş’nin kuruluşunun 50. Yılı için, bu kuruluş tarafından
hazırlatılan “Camın Teri” filmi de yönetimce “sakıncalı” bulunarak gösterime
sokulmamıştır.
1914 yılından bu yana süregelen sinema serüveni içinde, belgesel sinemamızın bir
kaç girişim dışında her türlü destekten yoksun olduğu ortadadır. Belgesel
sineman ın yurt içinde şansı hemen hemen hiç yok denecek kadar azdır. Bu nedenle
de amatör çalışmalar ön plana çıkmaktadır. Devletin sinemaya bakışı bellidir.
Kimi devlet kurumlarınca finanse edilen yapımlar ise, bırakın belgesel olmayı
bir propaganda filmi olmaktan bile uzaktır. Kaldı ki sinema yasa, sansür vb.
uygulamalar ile devlet geliştirici değil, engelleyici bir yapıya sahiptir.
Özerk yapısı elinden alınıp, hükümetlerin bir müdürlüğü durumuna düşen TRT ile
yine YÖK yasası nedeniyle kısılıp kalmış olan Yüksek Öğrenim kurumları da bu
alanda etkili olamamaktadır. Bu nedenle eldeki olanakların birleştirilerek,
bireysel çabaların dışına çıkılmasıyla bir şeyler yapmanın zamanı gelmişte
geçiyor gibi görünmektedir.