Sinemamızda Türk - Yunan İlişkileri

43. Selanik Film Festivali'nde sergilenen Melina Mercouri film afişleri, bizi alıp eskilere götürdü...

Sinemamızda Türk - Yunan ilişkileri, 1919'dan bu yana üç ayrı çizgide gelişir: Ortak yapımlar, Türk filmlerinde olmayan Yunanlı yıldızlar ve Yunan filmlerinde rol alan Türk oyuncular. Bu genel saptamadan yola çıkıp yıllar öncesine dönersek, bir Türk filminde oynayan ilk Yunanlı kadın 0yuncuyu görürüz. 1919 yılında Osmanlılar döneminin ünlü tiyatrocusu Ahmet Fehim'in (1857 - 1930) 62 yaşında yönettiği "Binnaz"daki "Rum güzeli" Blanş'ı...



Bir Türk filminde "Binnaz"ı ilk oynayan Yunanlı Matmazel Blanche



Hem de bir Türk filminde baş kadın oyuncuyu oynar. Yani "Binnaz"ı. Tırnak içine aldığımız" Rum güzeli" deyişi, matmazel Blanş'ı (Mlle Blanche) o yıllarda yakından tanıyanların anlatımlarıyla geçerli elbette. Bakınız dönemin ünlü kalemleri Blanş'tan nasıl söz ediyor:
"Mütareke sırasında İstanbul'da ünlü bir kadın vardı: Blanş! Harp zenginleri onun geçeceği yollara banknotlar dizer, sigarasını yüz liralıklarla yakarlardı".

Erenköy'deki Sefa Bahçesi'nde temsiller verirken, istanbulluların bu "güzel Blanş" a ne kadar "tutkun" olduğunu da öğreniyoruz eskilerden...

İlk Ortak Yapımlar...
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün Atina ziyareti ve Atatürk'ün Başbakan Venizelos ile yaptığı işbirliği sonucu, Türk - Yunan ilişkileri iyileşip yeniden kurulur. Bu iyileşme iki ülke sinemasına da yansıyacak ve birbiri ardına ilk Türk - Yunan ortak yapımları gerçekleştirilecektir. Bir bölümü Atina'da çekilen 1931 yapımı "İstanbul Sokaklarında", bu sıcak kucaklaşmanın ilk filmi sayılır. Muhsin Ertuğrul'un yönettiği filmin bir üçüncü ortağı da Mısır sinemacılarıdır. Mısırlı Azize Emir ile Yunanlı Periklis Gavrilidis, Türk oyuncularıyla başrollerini paylaşırlar. "İstanbul Sokaklarında" filminin bir diğer özelliği ise, Türkiye'de ilk özgün film müziğinin Ferit Alnar tarafından bestelenmesidir. Yer yer Arapça, Fransızca ve Rumca konuşmaları içeren bu çalışma, bazı sahneleri sesli olarak çekilen, sessiz bölümleri de sonradan seslendirilen bir "ilk film" olarak Türk sinema tarihine geçecektir.

1933 yılında ikinci" ortak yapım" çalışmasını yine Muhsin Ertuğrul gerçekleştirir. Dış sahneleri Yunanistan'daki Zante Adası'nda çekilen "Fena Yol"un (O Kakos Dhromos) üçüncü bir ortağı yoktur. Ve yalnızca Türk - Yunan ortak yapımıdır. Ünlü kameraman Theodoridis'in görüntülediği, Sotiri Yetrudi'nin müziklerini yaptığı filmin baş kadın oyuncusu da Marika Kotopouli'dir. Ülkesinde adına pullar yapılan ve Yunan Tiyatrosu'nun ünlü sanatçısı Kotopouli ile diğer rolleri Kiveli ve Giorgios Bapas adlı Yunanlı oyuncular paylaşır. Rumca sözlü ve şarkılı olarak çekilen filmin Türk oyuncusu da, bugün 94 yaşını süren Necdet Mahfi Ayral'dır.

Aynı yıl İstanbul sinemalarında iki ayrı dilde (Türkçe ve Rumca) gösterime giren, müzikli komedi (operet) türündeki" Cici Berber" de operet sanatçısı Zozo Dalmas'ı görürüz. Eleni adlı Rum kızını oynar. Uzun bir aradan sonra ufukta bir Türk - Yunan ortak yapımı görülmese de 1953 - 55 arası Yunanlı oyuncular afişlerdedir. Keti Dalmas peşpeşe 2 filmde oynar: "Curcuna" ve "Her yerde Tehlike". Atina'da bir tiyatro sanatçısı olan 21 yaşındaki Kat ya Linda da "Beyoğlu Güzeli"nde rol alır. Filmin yönetmenliğini Vedat Örfi Bengü ile 0risti Laskos, müzik düzenleyiciliğini ise Yani Vela yaparlar. Kimon Spathopulos adlı Yunanlı sanatçı da Muharrem Gürses'in "Şarıo İstanbul"unda oynamak üzere İstanbul'a gelir.



Yunanlı yönetmen Alekos Sakalarios'un filminde Orhan Günşiray ve Vuyuklaki başrolleri paylaşır. Ama Yunanistan sinemalarındaki kopyada Günşiray yoktur. Film iki ayrı versiyon olarak çekilir. Türkiye'de gösterime giren kopyasında Günşiray, Yunanistan'daki versiyonunda ise Yunanlı bir erkek oyuncu oynar. Bu sıralarda silahlı Rum örgütü EOKA, Kıbrıs'taki Türklere saldırılar düzenleyince ilişkiler gerginleşir ve film de yasaklanıp Türkiye vizyonundan kaldırılır.



6-7 Eylül Sonrası
1955'te Türk - Yunan ilişkilerine siyasal açıdan bir gölge düşer. Nedeni 6 - 7 Eylül olaylarıdır. iki komşu ülke arasında bu soğukluk sürüp giderken, Kıbrıs'ta Türkler' e yapılan baskılar nedeniyle Kıbrıs olaylarını konu alan filmler gündeme gelecektir. 1959'da çekilen "Kıbrıs Şehitleri" ve "Kıbrıs'ın Belası Eoka" gibi...

1962 yılına dek bazı Rum oyuncular Türk filmlerinde görünseler de, bu dönemde bir Türk - Yunan ortak yapım çalışmasına rastlanamaz. 1960'11 yılların başlarında İstanbullu bir Rum yapımcı olan Yuvakim Filmeridis'in girişimleri sonucu, bir dizi Yunan filmi ülkemiz sinemalarında gösterime girer. Yunan filmleri modasına yol açan ve özellikle de İstanbul'da yaşayan azınlıkların yoğun ilgisiyle karşılaşan" Dayak Cennetten Çıkmadır" adlı Aliki Vuyuklaki'li yapımdır. Filmin beklenmedik bir gişe hasılatı elde etmesiyle, Filmeridis'in ardından Yunan sinemacılarıyla ilişkiler kuran Türk yapımcı Muharrem - Şevket Aktunç kardeşler harekete geçer. Birbiri ardına ithal edilen Yunan filmlerinin en ünlü iki oyuncusu Zoi Laskari ile Aliki Vuyuklaki'dir. Vuyuklaki, tipolojik açıdan bizim Filiz Akın'a benzer. Sempatik, sıcak ve havası olan Vuyuklaki'nin "Aliki Bahriye" de adlı komedi filmi iş yapıp, Zoi Laskari'nin "Uçurum"u da üç hafta vizyonda kalınca, tüm dikkatler Yunan yapımları ve Yunanlı kadın oyuncular üzerinde yoğunlaşır.

Gösterime giren Yunan film!erinin gişe başarısı üzerine bu kez de Süreyya Duru, Atina'dan getirttiği Gisel la Dali ile şansını deneyecektir. Daha sonraki yıllarda Dimitri Dadiras gibi Yunanlı yönetmenlerin desteğiyle ülkesinde üne kavuşacak olan Dali, masum yüzlü Vuyuklaki'nin tersine kışkırtıcı bir vamp kadındır. Fikret Hakan ile karşılıklı oynadığı "İstanbul'da Aşk Başkadır"ın kumsal sahnelerinde çırılçıplak soyunarak sınırsız ve kışkırtıcı bir cinsellik sergiler. Ama Süreyya Duru "sınırlı" dır ve 1960'11 yılların "sansür belası" ndan korkarak bazı sahneleri makaslar.

Orhan Günşıray var mı? yok mu?
Uzun bir aradan sonra 1963 yılında Türk - Yunan ortak yapımları, iki ülke sinemacılarının kurdukları yeni ilişkiler sayesinde tekrar gündeme gelecektir. Yorgo Dizikrikis'in yönettiği, Mara Kondu'nun Fikret Hakan ile oynadığı "Kibarlar" ve Aliki Vuyuklaki'li "Sıralardaki Heyecanlar" n. Bu ortak yapımların asıl ilginç olanı ikincisi. Yunanlı yönetmen Alekos Sakalarios'un filminde bizden Orhan Günşiray, onlardan Vuyuklaki başroıleri paylaşır. Ama Yunanistan sinemalarında oynayan filmin Rumca kopyasında Günşiray diye biri yoktur. Bu nasıl bir ortak yapımsa, dünyada da bir ikinci benzeri yoktur. "Bu nasıl oluyor?" sorusuna gelince, "Sıralardaki Heyecanlar"ın birçok bölümü iki ayrı versiyon olarak çekilir. Filmin Türkiye'de gösterime giren kopyasında Günşiray, Yunanistan'daki Rumca sözlü versiyonunda ise Yunanlı bir erkek oyuncu oynar. Bu sıralarda silahlı Rum örgütü EOKA adadaki Türklere saldırılar düzenleyince ilişkiler gerginleşir ve film de yasaklanıp Türkiye vizyonundan kaldırılır. Sonuç olarak Orhan Günşiray bu ilginç ve olayıı ortak yapımda hem vardır hem yoktur.

Türk - Yunan ilişkileri inişli çıkışlı bir politika izledikçe iki ülkenin sinemacıları arasında, zaman zaman bir diyalog kopukluğunun yaşanması kaçınılmazdır. Yine de karamsar olmamak gerekir. Bir Rum kızıyla bir Türk balıkçının aşk öyküsü üzerine kurulan 1970 yapımı "Şeytan Kayaları"nda Yunanlı Tina Ross, Yılmaz Güney ile karşılıklı oynar. 1992'de Ali Özgentürk, Eurimages destekli "Çıplak" ile Türk - Yunan ortak yapımlarının yolunu yeniden açar.

24 Avrupa ülkesinin üye olduğu Eurimages adlı bu kuruluşun desteği altında üç ortaklı Türk - Yunan" co production" lar 1990'11 yıllara damgasını vurur. Erden Kıral'ın "Mavi Sürgün"ü (1992), Tunç Başaran'ın "Sen de Gitme Triyandafilis"i (1995), Biket ılhan'ın "Kayıkçı" sı (1998), Lakis Papastathis'in "Hayatının Tek Yolculuğu", Nesli Çölgeçen'in "Oyun Bozan"ı (2001) ve Vangelis Serdaris'in "Aşkın Yedind Günü" (2001) gibi...

Bir yanda Türk - Yunan ortak yapımları, diğer yanda Selanik ve Drama Film Festivalleri'ne davet edilen Türk filmleri: Bu dostluk ilişkilerinin politikacılara inat, iki komşu ülke halklarına barışçıl mesajlar içermesi öylesine anlamlı ki... İki ülke politikacılarının arasındaki "Kıbrıs Sorunu", yıllarca gündemde kalsa da...




Gisella Dali, Fikret Hakan ile başrolü paylaştığı 'İstanbul'da Aşk Başkadır''da anadan doğma soyunur ama bu sahneler makaslanır.



Agah ÖZGÜÇ
Milliyet Sanat, Sayfa 28 - 30