Ulusal Sinemanın Kurucusu Halit Refiğ

Ülkemizde ULUSAL SİNEMA'nın kurucusu Ünlü Yönetmenimiz HALİT REFİĞ (1934) dün aramızdan ayrıldı. Nur içinde yatsın.

Halit REFİĞ'in çocukluk ve gençlik dönemlerimde seyrettiğim filmleri yanında tutkunu olduğum Hareket Dergisi'nin yayınları arasında çıkan ULUSAL SİNEMA KAVGASI adlı kitabı, sinemaya da ilgim olması bakımından bir çırpıda okumuş O'nun ortaya koymakistediği sorunlar ile hemhal olmaya başlamıştım. Çünkü bana göre de sinemamız korkunç bir başıboşlu içinde yüzüyor, sansürün pençesinde yol almaya çalışıyordu.

Bu açıdan O'nun da belirttiği gibi Devlet ile kurumlar ve sinema arasında var olan çatışmalar ortadan kaldırılmalı, yanlış kaynaklardan beslenmekte olan aydınlar halk kültürüne daha yakın olmalı idi. Bilinen kalıpları aşmak, körükörüne Batıcılık yapmamak gerektiğini vurguluyor, büyük bir tarihi olan bu toplumun kültür ve insan ögelerine yönelmek gerekiyordu.

1979 yılında YORGUN SAVAŞÇI dizisinin gerçekleştirilmesi sırasında kendisi ile tanışmıştım. Konuşmalarında karşısındaki kişinin düşüncesine bir sevgi saygı belirtisi olarak Hay ALLAH, demek gibi bir alışkanlı vardı.

İyi bir konuşmacı olduğu kadar iyi bir dinleyici de olan Halit REFİĞ konuşmakta olduğu kişinin kendince görüşleri, yaklaşımları karşısında, onu yüreklendirmek için aradabir Çok Yaşa, demekten de kendisini alamazdı.

Batı'ya karşı TÜRK ve OSMANLI kültür kaynaklarını savunurdu. O'na göre insanımızın duygularını ifade ediş biçimi yanında onun karalarını nasıl verdiği ve davranışlarındaki özelliklerin derinliklerine de inmek gerekiyordu. Bir bütün olarak bilime dayanılmadan sinema yapılamazdı.

Devlet Ana, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Rahmet Yolları Kesti, Yol Ayrımı, Haremde Dört kadın, Karılar Koğuşu, Kurt Kanunu, Göl İnsanları, Bozkırdaki Çekirdek gibi önemli eserleri yazmış olan büyük edebiyatçımız Kemal TAHİR (1910-1973) tutkunu idi. 1979'da özgün bir senaryo olarak yazmış olduğu MİMAR SİNAN adlı bir diziyi TRT için çekmek istemişti; olmadı.

Bilindiği gibi 12 Eylül Gece Baskını öncesinde Yeşilçam ile TRT arasındaki uyum çerçevesinde Halit REFİĞ, Metin ERKSAN, Ömer L. AKAD, Atıf YILMAZ, Sırrı GÜLTEKİN, Osman F. SEDEN, Orhan AKSOY, Yücel ÇAKMAKLI ile Feyzi TUNA kamuoyuna değerleri hiçbir zaman unutulmayacak olan pek çok dizi filmler armağan etmişlerdir.

Ne yazık ki 12 Eylül'ün sinema sanatına sırt çevirmiş olan kadroları TRT'yi de kuşatmış olduğu için o gün bugündür bu alanda bir arpa boyu yol alınabilmiş değildir.

Bana göre bu gibi olumsuz gelişmelerin arkasında bazı TRT yetkililerinin Kan (Cannes) Film Festivali'ne giderek orada ''ucuz pazarlandığı'' ve piyasa şartlarına göre ''duygusal'' anlamları da içerdiği söylenen ''yakın ilişkiler kurulabildiği'' için bilinçsiz bir biçimde binlerce filmler ile televizyon dizileri satın almaları da yatmaktadır.

Rahmetli İsmail CEM'in TRT Genel Müdürü olarak başlatmış olduğu Türk Edebiyatı'ndan uyarlamalar yapılması kararının bir devamı olarak 1979 yılında TRT Genel Müdürlüğü: Ömer L. AKAD yönetiminde Prof. Dr. Faruk EREM'in BİR CEZA AVUKATININ ANILARI ile Sırrı GÜLTEKİN yönetiminde Tarık BUĞRA'nın İBİŞ'İN RÜYASI adlı diziler yanında Atıf YILMAZ'ın yönetiminde Aziz NESİN'in SEYAHATNAME adlı dizilerin gerçekleştirilmesi için hummalı bir çalışma başlatmıştı. O sıralar Tuncay ÖZTÜRK ile birlikte Yücel ÇAKMAKLI ÇOK SESLİ BİR ÖLÜM adlı filmi çekmişler KÜÇÜK AĞA'nın da ön çalışmalarına başlanmıştı.

Halit REFİĞ ile YORGUN SAVAŞÇI'nın çekim öncesinde TRT'nin İstanbul Sıraselviler Caddesi'nde kiralamış olduğu Film Masası adı verilen iki odalı yönetim yerinde, bir anlamda kapı komşu olmak bakımından sık sık karşılaşır, konuşurduk. Sohbetine doyum olmazdı. Engin bir kültürü, kıvrak bir zekâsı vardı. Sami ŞEKEROĞLU'nun kurmuş olduğu Sinema Televizyon Enstitüsü'nden çok sevdiği öğrencisi ve asistanı İbrahim Rakım AYOĞLU dahil çoğu arkadaş kendisine, büyük bir sevgi ve saygı ile ''hocam'' derler; O'nu konuşturarak birşeyler öğrenmeye can atardık.

Gerçekte TRT Tiyatro Şubesi Müdürüm Tuncay ÖZTÜRK ile Yücel ÇAKMAKLI'nın yönlendirmesi ile 1977 yılı baharında Kemal TAHİR'in ARABACI adlı öyküsünün eşinden telif hakkının alınması ve senaryolaştırılması konusunda görüşlerini almak için kendisi ile İstanbul'da tanışmış, değerli görüşlerini almıştım. Anlatımları güçlü, sevgi dolu bir kişiliği vardı. Başka biri yazmış da olsa yönetmenin senaryoya egemen olmasını, kendi kişiliğine göre gerekli değişiklikleri yapması gerektiğini, oyuncu yönetiminin ve edebiyat uyarlamalarının sinema sanatı için vazgeçilemez unsurlar olduğunu anlatmıştı.

Bir senaryo yazmak, bir uyarlama yapmak için yalnızca güzel bir öykü yetmezdi. Temel nedenleriniz olmalı, bazı iddalarınız da bulunmalı idi. Neden Arabacı? Neden Kemal TAHİR? Devlet Ana'yı da okumuştum, büyük bir yazar olduğu için gibi açıklamalar yetmezdi 'ona göre. Dolayısıyla senaryo yazarı uyarlamasını yapacağı eser kadar, o eserin sahibinin düşünce dünyasını, temel fikirlerini de bilmek zorunda idi. O'nun bu gibi yol gösterici öğütleri ile dolu olarak Ankara'ya dönmüş çalışmalarıma başlamıştım. Ne yazık ki TRT'deki çalkantılar yüzünden ne Kemal TAHİR'in Arabacı ne de Ahmet Hikmet MÜFTÜOĞLU'nun Alınız Menekşelerimi, Veriniz Gülümü adlı hikâyesini uyarlama imkânım olabilmişti.

Halit REFİĞ çok sevdiği Kemal TAHİR'in YORGUN SAVAŞÇI adlı önemli romanını 1978'de senoryalaştırmış ancak TRT'nin kılı kırk yaran ve işleri zorlaştıran mevzuatı gereğince yapılması gereken işler bir türlü ilerleyemediği için herşey kör topal yapılabiliyordu. TRT Film Masası'nın iki paylaşanından biri olarak ben de doğal mekanlarda çekilmekte olan yapımcılığını üstlendiğim İBİŞ'İN RÜYASI dizisinin bitirilmesi için TRT yetkilileri ile Yeşilçam'ın koşulları arasında koşturup duruyordum.

Halit REFİĞ ile yapımcı Ömer SERİM o dönemde ve daha sonra pek çok istismara konu olan ''işin hilesine başvurmak'' yerine ''dürüstlük adına'' bürokrasi ile boğuşmayı tercih etmişlerdi. Bu nedenle de işler ne istedikleri gibi ilerliyor ne de çekimlere başlanılamadığı için TRT mevzuatı gereğince Halit REFİĞ dahil dizi için gönül birliği yapılmış olan Yeşilçam emekçilerine her hangi bir ücret ödenebiliyordu. Bu süreçte yaşananların anlatılmasını umarım ileride ayrıca yazmam gerekecek.

Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Yönetmenliğini Sırrı GÜLTEKİN'in yapmış olduğu Tarık BUĞRA'nın ölümsüz eseri İBİŞ'in RÜYASI on bölüm olarak yayınlandığı halde pek çok dekor, kostüm ve dönemin ulaşım araçlarını da kapsayan YORGUN SAVAŞÇI dizisi için 1980'in ortasında bile henüz ''motor'' denilememişti. Film Masası'na uğradığımda Halit REFİĞ ile Ömer SERİM, Erol KESKİN, Evcimen PERÇİN, Can GÜRZAP gibi çalışma arkadaşları yine yoğun bir çalışma içinde idiler.

Kendisine içimden koparcasına, büyük bir sevgi ve saygı ile ''HALİT ABİ'' demekten zevk aldığım o güzel insan, çalışma arkadaşları ile büyük bir uyum içinde çalışır; iş bölümüne büyük bir önem verirdi. Çok titiz bir biçimde ayrıntılı olarak yazdırmış olduğu talimatlarına da bağlı olarak, dizini değişik işleri için bir yere görüşmeye gidecek olan ya da gerekli araştırmaları yapmış olan arkadaşları ile iki üç günde bir toplantı yapar; işin gelişmesindeki sorumluluğu hep birlikte göğüslemeye çalışırdı. Bir toplantı öncesi: Arkadaşlar bu iş, bizim işimizdir. Herkes birbiri ile konuşsun. Ben gelmeden önce de oturup değerlendirin bazı konuları, dediğini duymuştum.

İşte o günlerin birinde Rahmetli Halit REFİĞ o kadar işi arasında yazmış olduğu MİMAR SİNAN adlı özgün dizi film senaryosunu da bitirmiş; YORGUN SAVAŞÇI'dan sonra bu diziyi de TRT'ye önermek istiyordu. Ne yazık ki bilindiği gibi 1982'de bitirilen ancak 12 Eylül Sansürü'nce hiçbir neden gösterilmeden yayınlanmasına izin verilmeyen (yalandan kim ölmüş ki, diyerek resmen YAKILDI denilen; oysa saklanmış olan ve daha sonra yayınlanmadan önce, romana ve özgün senaryosuna rağmen bazı yerlerinin kırpılmış olduğunu bildiğim) YORGUN SAVAŞÇI dizisi ile birlikte Büyük Sinema Ustamız Halit REFİĞ'in çok önem verdiği MİMAR SİNAN dizisi de gündemden düşmüş oluyordu. Usta'nın bu önemli çalışması daha sonra KOCA SİNAN adı ile Dergah Yayınları arasında yayınlandı.


Artık AB Müktesebatı kapsamında bu gibi önemli tarihi konuların çekilebileceğini de hiç sanmıyorum. Bütün bunlara rağmen dönen devran içinde ULUSAL SİNEMA KAVGAMIZ BİTMEYECEK. O'nun Türk Sinema Sanatı için gerçekleştirmeye çalıştığı ve seyretmiş olduğum: Şehirdeki Yabancı, Şafak Bekçileri, Gurbet Kuşları, Şoför Nebahat, Haremde Dört Kadın, İstanbul'un Kızları, Güneşe Giden Yol, Kırık Hayatlar, Üç Korkusuz Arkadaş, Karakolda Ayna Var, Bir Türke Gönül Verdim, Fatma Bacı, Sultan Gelin, Vurun Kahpeye, Aşk-ı Memnu, Köpekler Adası, Kerem adlı filmleri nasıl unutulabilirim? O'nun bu filmleri yanında diğer filmlerini de seyrettikten sonra hangimiz ülkemizdeki çarpıklıklara başkaldırmamış, sevgi adlı muammanın çok boyutlu olduğunu düşünmemiş, kahramanlarımıza daha bir bağlanmamış, yeryüzünde adalet diye birşeyin var olmadığını da görerek hayıflanmamışızdır?

Gerçekte O'nun peşinden gelenler çoğalıyor: Nuri Bilge CEYLAN, Osman SINAV, Fatih AKIN, Ömer UĞUR açık açık ulusal sinema söylemleri olmasa bile, insanımıza yaklaşımları ile onlardan biri değiller mi? Bu önemli çalışma alanı için ancak iki elin parmakları kadar var olabilen bu değerli arkadaşlarımızın saysısı yeterli değildir bence. Pek çok başarıya imza atmış olan bu arkadaşlarımızın gelecek yıllarda HALİT REFİĞ'i de aşacak nitelikte sinema ve televizyon filmleri yapacağına inanıyorum. Herşeye rağmen bu konuda umut doluyum. Ne yazık ki Devletin de sermayenin de sinemayı gözden çıkarmış olduğunu bilelim öncelikle.

NUR İÇİNDE YAT HALİT AĞABEYİM. MEKÂNIN CENNET OLSUN!

Ömer Faruk YILMAZ
Toplum Bilimci Yönetmen
2009