Yalanı Ayırt Etmek

Godard; Vertov'un filmlerindeki köylü ve işçi kadınların görüntüleriyle, Leni Riefenstahl'ın çektiği Nazi köylü ordusunun kadınlarının yapmacık görüntülerini Nazi ve Sovyet propaganda aygıtları çerçevesinde karşılaştırdığında bizleri uyanık olmaya davet eder. Birincisinde yani Dziga Vertov (örn; Lenin İçin Üç Şarkı) "hayat neyse o" ilkesiyle yarattığı Sine-Hakikat'la kamerasını yaşama döndürürken onların gündelik hayat akışlarına müdahele edecek herşeyden kaçınırdı. Leni Riefenstahl'ın kamerası ise (örn; Berlin Olimpiyat ya da 1933 Nürnberg gösterileri'nde) kurgunun filmden önce yapıldığı, belgesele bence dahil olmayan anlatım biçimine dönüktü. Riefenstahl anlatısı Vertov'daki gibi mekanlar-zamanlar yaratımının hakikate dayalı olması değil de, tam tersi sahnelemeye ait bir düzenleme olması nedeniyle yalandır.

Şimdi tam da ayakkabı kutularının, yolsuzluk dosyalarının, kirli ilişkilerin anca 'tehdit' oluşturacak kadar açıldığı yaşadığımız şu günlerde -anca diyorum çünkü; ötesi gizli ittifaklarla yok olma olasılığı yüksek- temize çıkmanın yolu, kitleleri kandırma mekanizmalarından, yani yalandan geçecek. Nitekim başladı bile. Yalanları; tarihin hileyle yanlış yöne sevk edilişi türünden yalanlar, kurumsallaşmış, kanıksanmış yalanların yeniden üretilerek meşrulaştırılmasını sağlayan derin yalanlar ve imgelerin maniplasyonu yoluyla içimize sindirilmeye çalışılan yalanlar diye ele alabiliriz.

Yalan söyleyene yalancı dendiğini biliyoruz, yalanlama ise inkârdan geçiyor ve biz bu insanlara da yalancı diyoruz. Freud inkâr olarak yalanı, kişinin kendi düşüncesi üzerine vurduğu bir mühür olarak görüyor. "Herr Doctor, nein," gibisinden... Eğer bir hastanız, "rüyamda gördüğüm o kadının annem olduğunu düşünüyorsunuz değil mi doktor, ama sizi temin ederim o değildi..." dediği anda, emin olun ki, o kadın annesinden başkası değildir... Ya da "bu söylediklerimin amacı sizi rahatsız etmek değil" dendiğinde anlayın ki, bunu söyleyenin içinden geçen tam da sizi rahatsız etmektir... Freud'a göre, inkârın süreci, zeka denilen şeyin nasıl işlediğini anlamak için büyük bir önem taşır: Özne, bir an beliren rahatsız edici, katlanılmaz ya da kabul edilemez bir düşünceyi "Nein"nın damgasıyla yeniden bilinçdışına kovar... (Ulus Baker, Beyin Ekran, derleyen: Ege Berensel)

Garip olan bunlar saklanmıyorlar, saklıyorlar... Savaş kaybedilirken 'saklanmaktan çok saklamak', rezilliklerinin kamuoyunun eline/bilgisine geçmesini engellemek, kendilerini kurtarmak anlamına geliyor. Millet hiçbir zaman umurlarında olmadığı kadar umurlarında değil... Hitler'in Stalingrad yenilgisi ufukta belirirken cepheye gönderdiği ünlü telgrafta; "savaş kaybediliyorsa milletimiz yok olsun!" dediğini görür gibi oluyorum...

Godard iki propaganda mekanizmasından bahsedip aralarında birine karşı insanları uyanık olmaya davet ederken 'gösteri'nin nasıl kullanıldığına dikkat çekiyordu. O halde yalanı ayırt etmek için gösteriyi öğrenmek gerekiyor.

26/12/2013
Murat Yaykın