Yalnızlık

Yalnızlık, şüphesiz biz insanoğlunun yaşamaktan en çok korktuğu duygulardan birisidir. Bir çoğumuzun köşe bucak kaçtığı bu duygu,bazen hiçbir engel tanımaz ve hiç umulmadık bir yer ve zamanda ansızın yakalayıverir bizi. Bu korkudan kurtulabilmek için çeşitli çarelere baş vururuz. Bazılarımız, hayatını başkaları ile paylaşarak korunmaya çalışır yalnızlıktan. Bazılarımız da,kendi kendine yeterek üstesinden gelmeye çalışır. Ama, en kötüsü, yalnız kaldığınız hissine kapıldığınız bir anda, çevrenizdekilerin yanınızda olmasını istediğiniz halde, kendinizi bu duygu karşısında yalnız hissetmenizdir herhalde. O an, yalnızlıktan ziyade, yalnız bırakanların burukluğu siner içinize. Her yalnızlık hissine kapıldığımızda,o burukluk daha da derinleşir yüreğinizde. Bu durumda geriye,bir taraftan yalnızlıkla, diğer taraftan yalnız bırakanlarla mücadele etmek kalıyor. İki tarafa karşı kullandığınız silahlar farklı olsa da,yaşadıklarınız,her iki tarafı da "karşıda" görmeye yetiyor.

Sözü, fazla uzatmadan böyle bir yalnızlık duygusu içine itilen bir yapımcı-senarist ve aynı zamanda yönetmen olan Handan İpekçi'ye getirmek istiyorum. İpekçi, son çalışması olan "Büyük Adam Küçük Aşk" isimli film ile ilgili bazı soruları cevaplandırırken, en fazla yalnız bırakılmaktan şikayet ediyor: "Büyük Adam Küçük Aşk'a gelene kadar da yalnızdım aslında. 1993'de Gazi Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu; şimdiki adıyla İletişim Fakültesi'nden mezun oldum. 1987 yılından itibaren televizyon dizilerinde asistanlık yapmaya başlamıştım 1993 yılında da yönetmen olma arzusu ağır bastı ve 'Kemençenin Türküsü' adında bir belgesel yaptım. 1994 yılında 'Babam Askerde' filmi için yapımcılarla görüştüm ama hiçbiri kabul etmedi. Benim ilk uzun metraj sinema deneyimim olacaktı ve bu filmi çekebilmeyi çok istiyordum. Yapımcılar reddettiği için tek bir yol kalıyordu bana. Şirket kurup yapımcılığını da benim üstlenmem koşuluyla yapabilirdim ancak, ben de öyle yaptım. Bu arada o film de yine Kültür Bakanlığından destek almıştı.

Şirketi kurmama ailem çok yardım etti. Sonunda çekmeyi başardım ama bu kez de vizyona giremedi çünkü çok borçlanmıştım ve onları ödemek üç yıl sürdü. Ayrıca sadece yapımcılık yapmakla kalmadım büyük dağıtım şirketleri dağıtımını üstlenmediği için bu işi kendi başıma organize ettim ve dağıtımcılığını da ben üstlendim. Bu çabalarım sonucu yaklaşık 10 bin kişiye ulaştı film. Dağıtımcılar aracılığı ile vizyona giren filmler 2 bin, 3 bin seyircide kalınca benim tek başına 10 bin kişiye ulaşmam büyük başarıymış gibi geliyor bana.

Bir filmin peşine bu kadar gittiğiniz zaman başka bir projeyle ilgilenemez hale geliyorsunuz. Artık yeni bir filmle uğraşmam gerektiğini düşündüm. 'Büyük Adam Küçük Aşk'la da 1998'den beri ilgileniyorum. Bu filmle de benzer şeyleri yaşadım. Yine yapımcılık yapmak istemiyordum ama yine yapımcılar tarafından reddedildim."

Yönetmenin yalnızlığı burada bitmiyor. Asıl yalnızlığı,işte bundan sonra başlıyor. Çünkü film gösterime girdikten sonra,hem sanatsal hem de yasal açıdan bir çok sorunlarla karşılaşıyor. Kültür Bakanlığı filme önce destek veriyor, daha sonra ise Emniyet Genel Müdürlüğü'nü' girişimleri ile yasaklıyor. Filmin yasal süreci hala devam ederken,İpekçi asıl şokunu daha yeni yaşıyor. Zira, film yasaklı olduğu gerekçesiyle bazı festivallere de alınmıyor. İpekçi,en çok da buna üzülüyor: "Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali, 'Büyük Adam Küçük Aşk' yasaklı olduğu için kataloga almamaya karar verdiler. Oysa onların böyle bir yasağa karşı durmaları gerekirdi. Baskılara bu kadar boyun eğildiği takdirde toplum olarak bir adım daha ileriye gidemeyiz."

Bu bağlamda kınanılacaklar, yasal yollarla filmi engellemeye çalışan zihniyet değil, aksine, bu engellemeler karşısında direnen bir meslektaşlarını yalnız bırakanlardır. Filmin yasaklanmasını isteyen ve yasaklayanların konumu zaten ortadadır. Asıl üzerinde durulması ve sorgulanması gereken ,sanatın özgür bir ortamda oluşması için gayret sarf etmeleri gereken kişilerin, yasakçılar ile aynı sırada saf tutmalarıdır. Bu gün Büyük Adam Küçük Aşk isimli film,çeşitli nedenler ileri sürülerek yasaklandı ise,yarın bir başka yapım,yine çeşitli nedenlerle yasaklanmak istenecektir.

Bu durumda,yasaklara karşı direnç göstermeyen,hatta bırakın direnç göstermeyi, yasakları ve yasakçıları alkışlayanlar bu durum karşısında nasıl bir tavır takınacaklar?

Acaba, Handan İpekçi gibi, kendi meslektaşları tarafından bile desteklenmeyen bir kişinin konumu ile karşı karşıya kaldıklarında,ne tür bir tepki verecekler?

Böyle bir durumu düşünmek bile içler acısı kanaatimce. Zira, bir sanatçı için düşünülebilecek en zor şey, olsa olsa büyük emekler sarf ettiği bir eserinin baskılarla sınırlandırılmasıdır herhalde. Bu noktada,sanatçıların yapması gereken daha özgür bir sanatsal ortam için,yasakların ve yasakçıların yanında değil, onlara karşı duranların safında yer almaktır. Handan İpekçi'nin sonraki projeleri için kullandığı şu ifadeler ,özgürlükler için saf tutanların yolunu aydınlatmaya yardımcı olacaktır: "Baştan beri kendi yolumu seçip kendi yolumda gittiğim için şu noktadan sonra da değişen bir şey olmayacak. Ben yine kendi filmlerimi yapmaya devam edeceğim. Başta da yalnızdım bir çokları gibi. Farkım şu olabilir: herkes birtakım şeyler düşünüyor olabilir ama ben düşündüklerimi açık açık ifade ettim. Bundan da hiçbir rahatsızlık duymuyorum çünkü sonuna kadar doğru olduklarını düşünüyorum."

Handan İpekçi