Okullu bir sinemacı olmanın olumlu ve olumsuz yanları üzerine neler
söylemek istersiniz?
Sinema yapmak için bilgili olmak gerekiyor. Çünkü
teknikle yapılan bir şey. Türkiye'de sinema dilini kuran oluşturan
hemen hemen bütün hocalardan ders ya da seminer aldım. Lütfü Akad,
Halit Refiğ, Metin Erksan, Duygu Sağıroğlu, Atıf Yılmaz gibi...
Onların 40-50 yılda biriktirdikleri ve belli bir süzgeçten
geçirdikleri şeyleri aktarmalarının bir öğrenci için avantaj
olduğunu düşünüyorum. Bir sürü şeyi yap-boz öğrenmektense belli bir
bilgi birikimiyle işin içine giriyorsunuz. Bu da yolunuzu çok
kısaltıyor. Ama sonuçta bu bilgileri edindiğim hocaların hiçbiri de
okullu değildi.
1993 çıkışlısınız ilk sinema filminizi çekmek için neden 12 yıl
beklediniz?
Her şeyi bir araya getirmek biraz uzun zaman alıyor. Daha önce de üç
tane uzun metraj çekme girişimim oldu. Hatta bir tanesi köşeden
döndü. Kayıplar üzerine bir filmdi. Diğer çalışmalarına başladığım
projeler de dönem projeleri olduğu için çok yüksek maliyetliydi ki o
zaman sektör bu kadar gelişmemişti. Ona rağmen biraz Don Kişot'lukla
işe giriştik. Belli paralar da bulduk. Ama bulduğumuz paralar
projenin ancak sekizde onda birini karşılayabiliyordu. O macera
kısmına girişemedik. Çünkü cesaret ötesi bir şey gerekiyordu.
Aslında "Takva" üzerine de beş senedir çalışıyoruz. Beş sene boş
durmadık. Parasını, finans koşullarını aradık. Yapımcımız daha iyi
bilir ama sadece "Takva" için söylemem gerekirse kan kusturdular.
Sanıyorum belli bir ödeme de hâlâ yapılmadı. Bürokrasi çok fazla.
Kültür Bakanlığı'ndan sadece maddi yardım beklemiyorsunuz.
Devletin bir kültür politikası olması gerekiyor. Empoze edici değil
kolaylaştırıcı anlamda... Bu ülkede sanatla, kültürle, sinemayla
uğraşan insanların yollarını açıcı kanallar yaratılmalı. Bu da
sadece para yardımı yapmak değildir. En azından moral vermeleri
gerekiyor. Mesela, Toronto Film Festivali'nde çok önemli bir ödül
aldık. Bizim orada bir kültür ateşemiz olması gerekiyordu, ama
kimseyi göremedik. Bunu bir kenara bırakalım; Kültür Bakanlığı'nın
bizim Toronto'ya gittiğimizden bile haberinin olmadığını
düşünüyorum.
Takva'nın senaristi Önder Çakar'la nasıl bir araya geldiniz?
Önder'le "Yeni Sinemacılar"ın kuruluşundan beri muhabbetimiz vardı.
Çok benzer bir geçmişe sahibiz, aynı yerlerde büyüdük. Birbirine
yakın geleneklerden geliyoruz. Tanışmamız belli bir üretim
içerisinde fikir alışverişleriyle, sinemaya ve hayata bakışla
gelişti. Dünyaya insan merkezli bakmak, bir şeyi empoze etmemeye
çalışmak diyebilirim. Takva'nın senaryosunu değil de hikayesini
okuduğumda çok heyecanlandım. Senaryo defalarca yeniden yazıldı
çünkü. Ve hikayenin özü ancak yirmi yedinci yazımda "tamam bunu
çekebiliriz" dedirtti. Senaryoyla hemen hemen birebir çektik, ama
biraz fazla uzun oldu. Bayağı bir sahne ve hikaye atmak zorunda
kaldık.
Takva'yı çekip kurgusunu yaptıktan sonra perde de izlediğinizde
neler hissettiniz?
Ben 43 yaşındayım 43 yıla değdi dedim.
Antalya'da en çok ödülü sizin yönettiğiniz film kazandı. İlk
filminiz olması nedeniyle bu durum sizi şaşırttı mı?
Çok şaşırmadım. Benim için çok da önemli değil açıkçası. Önemli olan
seyirciyle buluşması... Dünyayla bir derdimiz var. Ve bunu diğer
insanlarla paylaşmak istiyoruz. Altın Portakal'da ve Toronto Film
Festivali'nde bayağı bir insan seyretti. Gösterime girince de bayağı
bir insan seyredecek. Esas ödülün o olduğunu düşünüyorum.
Sinema filmi çekmeye devam edecek misiniz?
Mutlaka. Anlatacağımız başka hikayeler var. Yine aynı şartları bir
araya getirip oluşturabilirsek tabii ki niye olmasın. Dünyayla hâlâ
derdimiz var bitmiyor ki.
Yine `Yeni Sinemacılar'la birlikte mi hareket edeceksiniz?
Orası kürkçü dükkanı. Bu projede bana teknik direktörlük düştü. Bir
başka projede yedek kalabilirim.
Bir başka projede malzemeci olabilirim. Birinde sahada yer alarak
oyuncu olabilirim. Ama sonuçta benim takımım. Bağımsız, dışarından
şeyler de yapabilirim, ama ilk tercihim tabii ki Yeni Sinemacılar...
Özer KIZILTAN
1963 İstanbul doğumlu olan Özer Kızıltan, MSÜ Sinema Televizyon
Bölümü mezunu. `Gülbeyaz', `Kurşun Yarası', `Yağmur Zamanı' gibi
birçok dizi ve televizyon filminin yönetmenliğini yaptı. Altın
Portakal Film Festivali'nden dokuz ödülle dönen ve Toronto Film
Festivali Swarovsky Kültürel Yenilik Özel Jüri Ödülü alan "Takva",
yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi. Uzun bir sürecin ardından
tamamlanan film, dini duyguları çok kuvvetli bir adamın gerçek
dünyada içine düştüğü açmazı konu ediniyor.