Yeni Kuşak Türk Sineması

Yazı dizisi
Hazırlayan : Ulaş EMRE

Seyirci desteklerse devamı gelir...
Aytan GÖNÜLŞEN

Sinema-TV bölümünde okumak size neler kazandırdı?
Sinema okumak her şeyden önce insana bir bakış açısı sahibi olma imkanı yaratıyor. Oradaki öğretmenlerin ya da alt yapının size sağladığı imkanları kullanarak bir bakış açısı geliştirebiliyorsunuz. İşin en önemli kısmı normal şartlarda ulaşamayacağınız pek çok yönetmeni ya da bu işin kuramsal yanıyla ilgilenen pek çok insanın sinemaya dair fikirlerini öğrenmemizi sağladı.

İlk filminiz `Kardan Adamlar'ı yapmaya nasıl karar verdiniz?
Bu filmi çekmeye çok kısa sürede karar verdim. Çünkü benim içinde bulunduğum reklam sektöründe her şey çok hızlı hareket eder. Çabuk olmalısınız çünkü reflekslere dayalı bir sektördür. Bir haftada karar verdik ve ikinci ay çekimlere başlamıştık. Elimizdeki imkanlar doğrultusunda yaptık. Buradaki amacımızı bir filmi bitirip bitiremeyeceğimizi görmekti. İyi kötü filmi bitirdik şu anda vizyonda, insanlar izliyorlar.

Filminiz iki kişi üzerine kurulu ve ilk film olarak oldukça zor bir konu. Nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Türk sinemasında da dünya sinemasında da çok rastlanan bir yapıda değil. Biz bütçe adına yapabileceğimiz kadarını göze aldık. Daha fazla oyuncuya ve daha fazla mekana dayanan bir yapım gerçekleştiremezdik. Dolayısıyla iki karakterin soyutlandığı bir mekanda filmimizi çektik ve bitirdik. Gelen tepkilerin büyük bir kısmı olumlu. Elbette filmde bizim de gördüğümüz ve bildiğimiz eksik yanlarına işaret eden eleştiriler de oluyor. Ama yüzeyden baktığınızda böyle değişik bir yapımın Türk sineması içerisinde yer almasından insanlar mutlular. Önyargısız gidenler farklı bir film olduğu için memnunlar...
İkincisi oyuncuların performanslarından bir memnuniyet söz konusu. Şu an büyük şehirlerde oynuyor, sonra diğer kentlere de yayılmaya başlayacak. Oldukça uzun bir vizyonu var filmimizin. Altı ay kadar devam edecek ve sinema olan en ücra yerlere kadar gidecek.

İlk sinema filminizle Antalya Altın Portakal Film Festivali'ne katıldınız...
Yarışmaya katılan dokuz filmin dördü ilk defa yönetmenlik yapan kişilerin filmleriydi. Diğerleri ise büyük bütçeli, Kültür Bakanlığı'nın, Euromages'in ve yabancı yapımcıların desteklediği filmlerdi. Bağımsız olan Biray Dalkıran'ın, Murat Şeker'in ve benim filmimdi. Bu filmlerin gerek yapım gerek proje oluşturma anlamında hem ilk film olmaları hem de bu kadar büyük destekleri arkalarına almamış olmaları sebebiyle birtakım eksikliklerin olduğu varsayıldı. Ama değerlendirmeler yapılırken bunlar göz önüne alınmadı. Daha detaylı bir otopsi yapılması ilk filmlerini çeken yönetmenlerin bundan sonra atacakları adımları için daha faydalı olurdu. Sonuçta biz bir yola çıktık. Adım adım yaşadıkça bunu görüp öğreneceğiz.

Son yıllarda sizin gibi yeni yönetmenler ilk filmlerini çekmeye başladı. Türk sinemasında bu değişimi nasıl yorumluyorsunuz?
Bu zaten bir gereklilikti. Çünkü Türk sinemasında bir ara kuşak söz konusuydu. Türk sinemasının ihtiyaç duyduğu toplumsal yapıya dayanan veya Türk sinema seyircisinin sinemaya gitmesini sağlayan toplumsal yan bir şekilde 1990'larla 2000'ler arasındaki dönemde sinemadan uzaklaştı. 2000'lerle birlikte gişede bir patlama yaşandı. Ama bu¸ sinemanın sürekliliğini sağlayan bir patlama değildi. Şimdi, pek çok yönetmen işe adım attı. Bu durum yeni bir film yapım metodunu da Türk sinemasının içine sokacak. Filmlerin iyiliğini kötülüğünü tartışmıyorum. Burada önemli olan şey her yıl 4, 5, 7 ya da 10 tane ilk filmin yapılıyor olması. Şu anda bu filmler Türk sinemasının da laboratuar çalışmasını oluşturuyor. Türk sinemasındaki bu değişimin en önemli iki tane hareket noktası var. Bir tanesi yapımcılardır.
Yapımcıların bu işe daha aktif ve sektöre hakim pozisyonda durmaları gerektiğine inanıyorum. İkinci acil sorun ise senaryo. Yapımcıların ve senaristlerin bir araya gelerek gelenek haline gelebilecek ya da sinemada karşılık bulabilecek projeleri kendilerinin üretmeleri gerekiyor. 2006 yılı bu açıdan çok önemlidir. Sazı eline alması gereken, sahneye çıkması gereken birtakım insanlar var. Aksi takdirde süreç içinde 80'lerde yaşadığımız ve 90'ların başında gördüğümüz benzeri bir çöküş tekrar yaşanabilir. Türk sinemasının kopuşuyla, bireyselliğe dönüşüyle seyirciden uzaklaşması ve gişede takip eden başarısızlık çarkı tekrar bundan sonra da yaşanabilir. Bu belki de benim bir kuruntum ya da korkum. Bir anlamda öngörü de diyebilirsiniz.

Bu dönem açısından ya batarız ya çıkarız diyorsunuz...
Bireysel hareket eden yönetmenlerin gişelerini de göreceğiz. Sektörün bir şekilde mutlaka sinemaya giden insanlarla bir bağlantı kurması gerekiyor. Seyircisi olmayan sinema varlığını sürdüremez. O zaman bu anlamda bir Türk sinemasından da söz edemeyiz. Bu üç-dört yıldır gişede yakalanan başarı, filmlerle devam etmek zorunda. Zaten gişedeki başarı da olmasaydı yönetmenler kendi bireysel yollarında yürümeye cesaret edemezdi. Bu çok hassas bir denge, bu dengenin gözetilmesi gerekiyor. Senarist, yapımcı, yönetmen ayağı oturduğu zaman bu durum sinema sektörünü çok uzun süre besleyebilir. Hem de Türkiye'nin ülke olarak kendini dünyaya tanıtabileceği hem de para kazanabileceği bir alana dönüşebilir.

Aytan GÖNÜLŞEN
1969 İzmir doğumlu. 1989 yılında D.E.Ü. G.S.F. Sinema-TV-Fotoğraf Ana Sanat Dalı Sinema Bölümü'ne girdi. 1993 yılına kadar, yaptığı çok sayıda kısa metrajlı filmle yurtiçi ve yurtdışında festivallere katıldı, çeşitli ödüller aldı, 20'den fazla ülkede gösterildi. Almanya'nın çeşitli kentlerinde araştırma gezileri yaptı; kameraman, kurgucu ve yönetmen olarak çalıştı. İstanbul'da bazı film ve reklam şirketlerinde çalıştı. 2006 yılında, bir yandan serbest yönetmen olarak reklam filmleri çekerken, diğer yandan, yönetmeni ve aynı zamanda yapımcılarından biri olduğu uzun metrajlı ilk sinema filmi "Kardan Adamlar"ı çekti.



Kaynak
evrensel.net