Sanatçı, eserini ortaya koyarken hem kendi dünyasını inşa eder hem de müstakbel
olanın inşa ve tasavvur sürecine dâhil olarak onun "iyi" olması yönünde çaba
sarf eder. Bu iki durumda da aslında yerine getirdiği bir görevi vardır
sanatçının: Gerçeğin/hakikatin izahını yapmak. Cennetten kovulmuş olmanın
burukluğunu yaşayan insanın "muğlaklığını" ve insanın hayata ilişkin
tanımlamasında ona refakat eden toplumun "gerçekliğini" izah etmeye çalışan
sanatçı ile sanat eseri arasındaki rabıta değişkenlik arz edebilir: Sanatçı
bazen sanat eserini şekillendirir bazen de -gerçekliği yakaladığı nispette-
eserin kaderine tâbi olur yani sanat eseri sanatçıyı aşabilir. Daha başka bir
durum da sanatçının, kendi kurgusunu aşan bir "kurgu"nun içinde kendisine
biçilen rolü oynamak zorunda kalmasıdır:
Birol IŞIN... 1942 yılında Mersin'de doğmuş. Ana ve babadan yoksun bir çocukluk
geçirmiş. Hayatının ilerleyen safhalarında, hayali olan sinemanın dünyasına
girmeyi başarmış. "Diriliş" filminin sahibi ama daha da önemlisi yaşamı ve sanat
hayatı boyunca yılmadan mücadele vererek dirilişi hayatında
etkin kılmaya çalışmış. Sonrasında ise bir zamanlar -belki bilmeden- izahını
yapmaya çalıştığı gerçek/hakikat ona rol olarak geçmişte filmine isim yaptığı
"eziliş"i seçmiş. Şimdi bu hazin filmin hangi karesinde olduğu bilinmez ama
Darulaceze'nin müşfik duvarları arasında kendisine biçilen rolü oynamaya
çalışıyor. Hem de tek başına...
Birol Bey çocukluğunuzdan başlayalım isterseniz. Aileniz hakkında da bilgi
vermiş olursunuz aynı zamanda.
Tabi. Babam ben annemin karnındayken vefat etmiş. Annem ise ben 3 yaşındayken
veremden vefat etmiş. Bize bir süre babaannem baktı. Babaannem
Ağrılı birisiyle evlenince dayım beni bir ailenin yanına besleme olarak vermiş.
Tabi bu dönemler zihnimde bir filmin soluk kareleri gibi canlanıyor ancak. Bir
de ablam vardı. Ona annemin halası baktı. Ben dört yaşındayken, ablamdan da
ayrılmak zorunda kaldım.
Çocukluğunuz biraz önce bahsettiğiniz o ailenin yanında mı geçti?
Hayır, besleme olarak gittiğim bu ilk ailenin fertleri yaşlıydı. Ben birinci
sınıftayken öldüler. Beni akrabalardan bir doktor, yanına besleme olarak aldı.
Adam iyi insandı fakat eşi çok sinirli ve aynı zamanda çok titiz bir kadındı.
Ünlülere terzilik yapardı. Modern hayatı ilk orada tanıdım. O aile çok zengindi
fakat ben onların içinin yansımasıydım.
Çoğu sanatçının, sonradan ilgileneceği sanat dalıyla ilgili bir çocukluk anısı
vardır. Sizin de var mı böyle bir anınız?
Benim yeteneğimi ilk keşfeden evinde kaldığım hanımefendidir. Bir gün benden
sucuk- ekmek yapmamı istedi. Yapıp ikram ettim. Az pişmiş, dedi. Tekrar
pişirdim. Yanmış, dedi ve hatta kızıp bir de tokat attı. Tokatla savruldum.
Aslında tokat bana gelmemişti. Refleksle kendimi arkaya atmıştım. Bunu fark
etmiş olacak ki bana "Çok iyi artist olursun." diyerek kızmıştı.
Siz de bu söz üzerine artist olma kararı almadınız herhâlde?
Yok hayır... iki kızları vardı. Onlar tiyatro kursuna gidiyorlardı. Ben de çok
istiyordum ve bir gün gizlice gittim, hocayla görüştüm. Prova edelim, dediler.
Güzel buldular. Doktor kursa başladığımı öğrenince engellemedi fakat ben uzun
süre devam edemedim. Çünkü orta okul birinci sınıfta okulu bıraktım. Ve evden kaçtım.
Sonra?
Bir dönem sokaklarda yaşadım, kümeslerde yattım. Sonra arkadaşım Hüseyin'le
birlikte otostop yapa yapa İstanbul'a geldik.
Neden İstanbul, artist olmak için mi İstanbul'u seçtiniz?
Hayır, İstanbul'da mutluluğu yakalarım diye. Kasımpaşa'da otelde kaldık.
Meşrubatçı dükkanında çalıştım. Sonra bir gün Saltık Kaplangı ve Kerime Lav
"Pamukçu Kızı Halime" adlı filmi çekiyorlardı. Durup onları seyrettim,1 959
yılıydı. işte o gün artist olmaya karar verdim.
Yeşilçam'da artist olmak için, karar vermek yeterli olmasa gerek. Yeşilçam'da
artist olmak kolay mıydı o dönemde?
Hayır, hiç de kolay değildi. Sık sık Yeşilçam'a gider film setlerinde gizli
gizli film çekimlerini izlerdim. Yönetmenin haberi olmadan ara rollerde oynamaya
çalışırdım. Bir türlü artist olamıyordum. O dönemde Yeşilçam yüzüme gülmedi.
Adana'ya dönüp para kazanmaya karar verdim.
Para olmadan artist olunmuyor mu?
Evet, öyle de diyebiliriz. Fakat benim sinema tutkum o kadar fazlaydı ki asla
yılmadım. Artist olamasam da senarist olurum, dedim. Amerikan sinema
dünyasından bazı senaryolar elime geçmişti ve onlardan esinlenerek 1964'te
'Dost' ve 'Şeytan: Benim Arkadaşım' adlı senaryolarımı yazdım. Mümtaz
Alparslan'a sattım.
Azim her şeyin üstesinden geliyor, bunu sizin anlattıklarınızdan da anlıyoruz.
Senaryoyla kalmadı tabii. 1 968'de Türkiye'de fotoroman devri başladı, ilk yerli
fotoromanı ben yayımladım.1 970'li yıllarda Gençlik Yayınevi'ni kurdum. "Yıkılan
Dünya, Aşkımız Ölmesin, Kürtaj" gibi birçok yerli cep fotoroman yayımladım.
Fotoğraf stüdyosu açarak fotoğrafçılık yaptım. Artist olamadım diyerek kendimi
sokaklara tekrar bırakmadım yani, mücadeleye devam ettim.
Peki o dönemde yalnız mı yaşadınız? Evlenmediniz mi?
Askerlik dönüşü Adana'da sinemada bir bayanla tanışmıştım. 22 yaşındaydım. O da
14 yaşındaydı. Bu bayanla Adana'da evlendik.
Eşiniz sinemaya olan tutkunluğunuzu destekliyor muydu?
Tabi, beni Yeşilçam senaryolarımdan sonra kabul etti. Daha sonra filmlerde
oynamaya başlamıştım. Senaryosunu yazdığım, yapımcılığını, yönetmenliğini ve
başrolünü üstlendiğim 'Diriliş' isimli filmimde eşimi de oynattım. Eşimin de
oyunculuğa ilgisi vardı. Türkan Şoray, Sibel Egemen, Seyyal Taner eşimin
arkadaşlarıdır.
Çocuğunuz var mı ?
Evet 2 oğlum ve 1 kızım var. 1971 'de İlkay isimli bir oğlum oldu. 1973'te
ikinci oğlum Evren bir de 1975'te bir kızım oldu. Bu arada, Yılmaz Güney oğlum
İlkay'ın kirvesidir.
Yılmaz Güney'le sinema da mı tanıştınız?
Hayır, Yılmaz Güney benim Adana'dan, ortaokuldan arkadaşımdır. Daha sonra da
birlikte hem Adana'da hem de İstanbul'da filmler çektik.
Şimdiki sanatçılar evliliklerini çok uzun sürdüremiyorlar, sizin evliliğiniz
nasıldı, mutlu muydunuz?
Evet, ben çok mutlu bir evlilik yaptım. Fakat 1985'te bazı nedenlerle boşandık.
Çocuklar anneleriyle yaşadılar ve benden koptular.1994'te 24 yaşında bir bayanla
tekrar evlendim, bir yıl sonra ayrıldım. 1995'te 17 yaşında bir bayanla
tanıştım, onu da trafik kazasında kaybettim. 1999'dan beri bekâr yaşamaktayım.
Çoğu sanatçının evlilik hayatı uzun sürmüyor. Demek ki mutluluğu
yakalayamıyorlar.
Sanat hayatınıza tekrar dönelim isterseniz.
Senaristlik, aktörlük, yönetmenlik derken 1975'te Adana'da sinema okulu açtım.
Burası bir yıl faaliyet gösterdi. 1990 yılında İstanbul'da Sinevizyon Kültür
Sanat Merkezi'ni açtım. Aynı zamanda "Son Durum" isimli yerel gazetede
kültür-sanat bölümünde yazdım.
Ve filmleriniz...
Evet.
Çok güzel, peki neden bıraktınız sinemayı ?
Evlilik hayatımın düzensiz olması, eski sanatçılara iltifat edilmemesi ve bazı
nedenlerle mal varlığımı kaybetmem sinemayı yavaş yavaş bırakmama neden
oldu. Sanatçının kaderi maalesef bu...Televizyon dünyasını tamamen bırakmış da
değilim aslında. Son zamanlarda belgesel filmlerde yönetmenlik yaptım. Ama
bunlar sinemanın yerini tutmuyor.
Genelde, sinema sanatçılarının yaşlılığı, sinema dünyasından uzakta ve yalnız
geçmekte, bunun sebebi nedir?
Şöhretli günlerin parıltılı ışıkları sönmeye yüz tutunca varabileceğiniz
zirvenin sınırlarını geç de olsa fark etmiş oluyorsunuz. Artık kaderin size
biçtiği rol gereği teslimiyet içinde yaşlılığa doğru adımlarınız hızlanıyor.
Maddi imkânlarınız da sınırlıysa tüm çevreniz sizden uzaklaşıyor. Bir de,
bulunduğunuz ortamlardaki insanlar dayanışma duygusundan yoksun ise yaşlılıkta
yalnızlığa mahkûm oluyorsunuz.
Tabii, bu genel durum sizin için de geçerli galiba.
Evet, benim durumum da aynen böyle oldu. Yalnız kaldım, yersiz kaldım,
Darülaceze'ye sığınmak suretiyle sokakta donarak ölmekten son anda kurtuldum.
Ama buna da şükür.
Peki herhangi bir sosyal güvenceniz yok muydu veya devlet sanatçı geçmişiniz
dolayısıyla bu noktada bir imkân oluşturmadı mı?
Maalesef ülkemizde ikinci söylediğiniz hususta, yani sanatçıların sıkıntılarına
çözüm üretme konusunda bir çaba yok. Sosyal güvencem ise yoktu, ki sanatçıların
geneli için durum aynıdır.
Darülaceze'ye kendiniz mi başvurdunuz?
2005'in ilk şiddetli karı İstanbul'a yağınca bir polis arkadaşım "Hava çok soğuk
sakın sokaklarda kalma, donar ölürsün, belediyeye başvur." dedi. (O söz hep
kulaklarımda yankılanır.) Sonrasını pek hatırlamıyorum. Kendimi Alibeyköy Spor
Salonu'nda muhtaçlar, özürlüler, yersiz yurtsuz insanlar içinde buldum. Her biri
tipik tikler ve refleksler sunar gibiydiler.Sanki bir filmin setinde rol sahibi
olmuşlardı ve çok zengin bir oyuncu kadrosunu oluşturuyorlardı.Ben de onların
içerisinde şaşkın şaşkın bakınırken Darülaceze'den gelen yetkilileri fark ettim.
Uzaktan göz ucuyla süzdükleri kişilerin bazılarına yaklaşıyor, sorular soruyor,
yanıtlarında tatmin oldukları kişilere teklifte bulunuyorlardı. içlerinden
birinin gözü bana ilişti: "Bizimle Darülaceze'ye gelmek ister misiniz,
misafirimiz olur musunuz?" dedi. Bu soru sanki aylardır beklediğim soruydu.
Evet, dedim. O günden beridir Darülaceze'de yaşamaktayım.
Darülaceze Büyükşehir Belediyesi'nin bir sosyal hizmet yeri, nasıl buluyorsunuz
buradaki hizmetleri?
Fiziki imkânları da diğer imkânlar da çok güzel. idarecilerimiz genellikle
bayan. Bayan anadır; ana hassastır, fedakârdır, merhamet abidesidir. Burada, biz
yaşlılara ana yüreğiyle kol kanat oluyorlar. Sanki bizleri öz çocuklarından
saymaktalar. Kurumaya yüz tutmuş çiçeklere yeniden hayat vermeye çalışan
bahçıvan gibi davranmaktalar. Çok düzenli ve sistemli kurulmuş. Tabiri caizse
biz düşkünler, mağdurlar için yaşadığımız son günlerin cennetidir burası.
Birol Bey, bir yazıdan şöyle bir hikâye hatırlıyorum: Cuang Cou, bir gece
rüyasında, kendini çok mutlu bir kelebek olarak görmüş. Uyandığında tereddütle
kendine şöyle sormuş: Şimdi ben, rüyasında kelebek olduğunu gören bir insan
mıyım yoksa bir kelebeğim de rüyamda insan olduğumu mu görmekteyim? Söyleşimizin
sonunda buna biraz benzeyen ama cevabını sizden beklemediğimiz bir soru sormak
istiyorum.
Tabi buyurun.
Birol IŞIN geçmişte bazı filmlerde rol almış olan eski bir sinema sanatçısı mı
yoksa hayat denilen beyaz perdede kaderin küçük lütuflarıyla yetinmesini bilen
kanaatkâr bir münzevi mi? Bu güzel söyleşi için teşekkür ediyorum.
Ben teşekkür ederim.
Ayşe ÖZDEMİR
Sosyolog, İstanbul İBB Darülaceze Md.
sosyalpolitikalar.com.tr