Seks Filmlerinin Unutulmaz Yıldızı Behçet Nacar Konuştu...
"Yattıklarımızla Kardeş Gibiydik"
1960'larda doğanlar ergenliklerini onun filmleriyle yaşadılar. Bir dönemin efsane ismi
Behçet Nacar, erotik filmlerin kamera arkasını anlattı
Beyoğlu'nun arka sokaklarında eski bir binanın giriş katı…
Işıksız küçük bir daire…
Duvarlarda, filmlere, dizilere kiralanmak üzere yığılmış asker, polis kostümleri,
aksesuarlar, afiş dolapları, raflarda tozlu film bobinleri…
Salonun köşesinde eski bürokrat makamlarını anımsatan geniş bir masa…
Masanın üzerinde sayfaları sararmış, kenarları kıvrılmış, eski püskü bir kâr-zarar
defteri…
Defterin başında, gözlüğünü burnunun üzerine devirmiş, sarı kağıtlara rakamlar karalayan
70'lik bir yorgun adam:
Behçet Nacar…
Ya da bizim onu hatırladığımız adıyla 'Parçala Behçet…!'
Türk Tipi Erotizm
Başını kaldırdığında, ilk gençliğimizin hafızasına yerleşen simasının iyi bir makyajla
ihtiyarlatıldığını düşündürüyor.
Ama sadece sima değil eski perdelerden kalan adamın farklılığı:
O vuran, kıran, ufalayan; dövdü mü yaman döven, sevdi mi parçalayarak seven adamdan eser
yok.
Torun tosuna karışmış, hesap defterleri arasına gömülmüş, biraz bezgin, ama müşfik bir
dede görüntüsü…
İnsan onun bir dönem 'Türk tipi erotizm'in en popüler kahramanı olduğuna ve bir kuşağın
ergenliğine damgasını vurduğuna inanamıyor.
Porno salgını
'70'lerin ikinci yarısıydı.
Sokaklar içler acısıydı.
Kadınlar sinemalardan çekilmiş, eski aile salonlarının koltuklarına ekşimtrak bir rutubet
kokusu sinmişti.
Daha önce benzeri görülmedik sahneler vardı '3 Film Birden'in perdelerinde…
İşin ilginci daha sonra da benzeri görülmeyecekti.
Sadece o kuşağın gençlerine musallat olacak bir hastalıktı sanki…
Projektörün ışığının düştüğü yerdeki kadınlar, Arzu Okay'lar, Zerrin Doğan'lar, Figen
Han'lar, Dilber Ay'lar, Zerrin Egeliler'ler, Feri Cansel'ler, Melek Görgün'ler, Mine
Mutlu'lar, hiç olmadıkları kadar çıplak ve arzuluydular.
Erkekler iki çeşitti:
Aydemir Akbaş gibiler komikti. Soyundular mı kemikleri sayılırdı, ama nedense kadınlar
onlara bayılırdı. Öttür Kuşu Ömer ya da Hababam Git Gel türünden adlar taşıyan filmlerde
bütün zavallılıklarına rağmen, salonu dolduran benzerlerine cesaret veren bir sefil
cazibeyle o kadından, bu kadına koşarlardı. Seyreden erkeklerde "Bunların peşinde bu kadar
kadın varsa, ben alâsını ayıklarım" duygusu yaratırlardı.
Mete İnselel de, Bülent Kayabaş da öyleydi mesela… Güldürerek severlerdi. Sonraları bu
role Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Sermet Serdengeçti gibi 'komikler' de soyunacaktı.
Sert erkekler
Bir de 'sert erkek'ler vardı:
Kazım Kartal, Tamer Yiğit, Kuzey Vargın gibi…
Bunlar bıyıklı, asık suratlı, kavgacı adamlardı. Öyle sululuk sevmezlerdi. Aslen dövüşür,
ama yeri geldi mi de sevişirlerdi.
İşte onların kralı, Behçet Nacar'dı…
'70'lerde perdelerde tam bir 'Behçet hastalığı' vardı.
1975'te Parçala Behçet filmiyle başrol oyuncusu olmuş ve 5 yıl boyunca perdede eline ne
geçirirse parçalamış atmıştı.
O kadar ki, onun filmi oynadı mı, ekşi kokulu salonlar dolup taşar çıkışta yüzlerce erkek
beyninde bir Behçet imgesiyle sokaklara koşardı.
Evde ezilmiş, okulda sinmiş bir kuşağa sevişmeyi de dövüşmeyi de onlar öğretmişti.
Gençlerine kadını, erkeği, vücudun sırlarını öğretemeyen, arkadaşlığa cevaz vermeyen,
cinselliği lanetleyen bir eğitim sisteminin ürünüydüler; geçimlerini de o sistemden
sağladılar.
Bir kuşak, kadını, erkeği, sevişmeyi, seksi öyle bir şey sandı; yanıldı.
'Parçalanmış', sakatlanmış bir erkekler ordusu, arkalarında ekşimtrak kokulu salonlar
bırakarak ve kafalarında "Tokmakla Beni" diye inleyen kadınlar taşıyarak sokaklara
dökülürken, onlar sessiz sedasız ortadan kayboldular.
Kimi unutuldu gitti, kimi sinema, tiyatro kariyerine -geçmişinde hiç bunlar yokmuş gibi-
devam etti.
Ama ne zaman sahneye, perdeye çıksalar, o ordunun erkekleri, onları hep beyaz donlarıyla
anımsayacaktı.
Neydi o günler?
'60'ların başlarında doğmuşları '70'lerde perdelerde büyüten adama, 2000'lerde "Pişmanmısın"ı sormak istedim.
Nasıl girmişti bu âleme; kaç film çekmiş, çekerken neler hissetmişti? Zengin olmuş muydu?
Aile kurmuş muydu? Huzur bulmuş muydu?
Parçala Behçet, Scognamillo-Demirhan imzalı Erotik Türk Sineması (Kabalcı, 2000) kitabının
sayfalarını çevirirken, bir kuşağın hayata bakışını belirleyen filmlerinden, sıradan bir
'ilik açma, düğme dikme' faaliyetiymiş gibi söz ederek, samimiyetle yanıtladı sorularımı…
Beyoğlu Rüya sinemasının önünde gezinirken, bir dönem her seans 'ful çaktığı' 800 kişilik
salonların yeni müşterileri bu 1.90'lık ihtiyarı kayıtsız gözlerle süzdüler. Pornonun
internete taşınıp tek başına izlendiği çağda artık sadece bayramdan bayrama dolan
sinemanın gişesinde yaşlı adamla "Neydi o günler" muhabbeti yaptılar.
Bir ara ben de parçalanmış ergenliğimi hafızamdan boşaltıp katıldım sohbete:
"Sahi, neydi o günler?"
Avantür Behçet
"Cüneyt Arkın'ın çok dayağını yedim"
Nasıl başladınız sinemaya?
İstanbul'da Sultanahmet'te doğdum. Sanat okulu mezunuyum. Esas mesleğim dökümcülük… Bir
ara şoförlük yaptım. Sonra 1964'te sinemaya bir figüran arkadaşımın davetiyle
figüranlıktan başladım. Günlük işlere giderdik. Kalabalık sahnelerde kalabalığı temsil
ederdik yani…
Sonra nasıl tırmandınız?
Figüranken yardımcı kavgacılığa başladık. İyi bir kavgacı olduk. O zaman figürana 10 lira
yevmiye veriyorlardı. Sonra 25, 50, 100 liraya atladık. Dayak yiyenleri oynuyorduk. Bir
yumruk yiyip devriliyorduk. İş çoktu. Günde 2-3 işe gittiğimiz oluyordu.
Zor muydu kavga rolleri?
Zordur kavga rolü yapmak. Dayak yiyeceksin, kendini yerden yere atacaksın, yumruğu yedin
mi merdivenlerden yuvarlanacaksın; kolay değil yani. Herkes yapamıyordu. Ama ben çabuk
alıştım. Hiç sıkıntı çekmedim. O zamanlar 30 yaşındaydım ve iriydim. Boyum 1.90'dı ve 100
kiloya yakındım.
Nasıl kavga taklidi yapardınız?
Dublajda elimizi şaklatıyorduk, yumruk niyetine… veya sopayla vuruyorduk. Bir ara her
yumruğun karşısına Amerikan filmlerinden alınmış yumruk sesleri döşedik. Efektler güm güm
öterdi. Hatta seyirci, öyle ezberlemişti ki, bana ağızlarıyla o sesleri yaparlardı. Tekme
için ayrı, surata yumruk için ayrı ses koyardık.
Rol gerçek oluyor muydu bazen?
Tabii… Mesela Kuzey Vargın'ın bir kavga sahnesinde kazara kaşım yarıldı. Cüneyt Arkın'ın
da çok dayağını yedim.Malkoçoğlu'nda göğsüme attığı bir tekmeden sonra perende atarken
bayıldım. Allah'tan kendisi doktordu da kurtardı beni… Yine de hoşuma gidiyordu.
Eğlenceliydi. Hep jönün karşısında kötü adamı oynuyordum. Arada sevişme sahneleri de
çekiyordum. Şoförlüğü hepten bıraktım. Ekmeğimi buradan kazanıyordum artık.
Parçala Behçet
"Batırdık bıçağı, gösterdik kanı"
Erotik film salgını nasıl başladı?
Televizyon sinemayı öldürmeye başlamıştı. Erotik ecnebi filmler ilgi görünce, sinemalar da
iş yapmayınca patladı bu iş… Bu tür film yapmayan büyük artistler bir kenara itildi. Çünkü
bir sinemaya erotik film geldiğinde karşısına en iyi film de konsa, o filmi altına
yatırıyordu. Ve o zaman sevişme sahnesi çekmeyen adam kalmadı. Bakma, şimdi hepsi kenara
çekildi; ortada sadece birkaç kişinin ismi dolaşıyor ama bak bakalım afişlere hangisi
çekmedi ki..?Ali Poyrazoğlu da, Hadi Çaman da, Aydemir Akbaş da erotik film çekti,
sevişti. Hepsi yatağa girdi çıktı... ama o yatakta biraz daha abartılı sevişiyormuş, o
biraz daha abartısız sevişiyor, var mı bir fark? Yok.
Siz ne zaman 'dayak atan' rolüne terfi ettiniz?
1972 senesinde Parçala Behçet'le ilk başrolü yaptım. Avantür erotik bir filmdi. Daha
önceki avantür filmlerde de bazı sevişme sahnelerinde oynuyorduk. Stüdyoya gittiğimde
çocuklar "Yırt, parçala" diye takılırlardı. "Parçala" aşağı, "Parçala" yukarı… Sonunda
böyle bir film yapalım dedik. Çok hazırlandık.
Ne yaptınız?
Hususi elbiseler diktirdik. Hiçbir jönün yapmayacağı kavga sahneleri koyduk. Mesela hiçbir
jön, bir satırı alıp da karşıdaki adamın suratına patlatmaz. Öldürse bile gayet kibar
öldürür. Biz yeri geldi sopayla adamın kafasını kırdık. Ne bileyim bıçağı tekrar tekrar
batırıp seyirciye, iyice kan gösterdik falan… Film tuttu.
Kaç para kazandınız Parçala'dan?
Biz o zaman Parçala Behçet'i satmadık. İşletme olarak verdik ama ben sonradan ayrıldım.
Negatifleri onlarda kaldı. Film de sansüre takıldı. Ama sonra çok tuttu. Parçala Behçet'i
6 ay oynatan sinema vardır. Konya'daki galasına gittim yan yana iki sinemada toplam 7.000
kişi izledi.
Sonra?
Ondan sonra Behçet serisi devam etti: Helal Sana Behçet, Namın Yürüsün Behçet, Tipsiz…
böyle Behçet'li 15-20 film olmuştur. Sonra hayvan isimlerine başladık: yok Akrep'miş, yok
Çakal'mış… Ondan sonra Almanya'ya kaset davası çıkınca Müslüm Gürses'le 4-5 film yaptım.
Behçet'ler, hep seks filmleriydi.
Tamam içinde seks vardı, ama avantür filmlerdi. Daha doğrusu ayrıyetten o film için erotik
sahneler çekiyorduk. İsteyen sinema onu koyuyordu, istemeyen koymuyordu. Afişlere de
yabancı seks takvimlerinden kestiğimiz kızların resimlerini yapıştırıyorduk.
Kadın oyuncuları nasıl buluyordunuz?
Figüranlar bizim filmlere gelen kızlardı. Eli ayağı düzgün, birşeyler yapmaya çalışan bir
insan olduğu zaman "Gel" diyorduk, iyi oynarsa bir dahaki sefer "Al bunu sen oyna"
diyorduk, oynatıyorduk.
Hani filmlerdeki gibi, evinden kaçıp artist olmak isteyen kızlar mı?
Katiyen öyle bir şey yok; gelip gidenler hep belli başlı insanlar. Mesela ben hep Nuray'la
Emel Özden'le filmler yaptım. Hep tanıdık yani.
Siz gidip izler miydiniz kendinizi sinemada?
İlk zamanlar giderdim. Nasıl bir etki yaptığını görmek için… Seyirci çok iyiydi. Salonlar
ağzına kadar dolardı. Alkışlarlardı. Çok severdi seyirci beni... Parçala aşağı, Parçala
yukarı… Kimseden küfür falan yemedim. Hepsi sarılıyor, öpüyordu. Anadolu'ya çok giderdik
film çekmeye, her yerde yakınlık gördük. O da bir cesaret verdi yani.
Helal sana Behçet
"Külotlar çıktı, iş yozlaştı"
Sevişme sahnelerini yadırgamadınız mı başta...?
Valla yadırgamıyorsun hepsiyle arkadaş oluyorsun zaten. Yadırgayacak bir şey yok. Zaten
benim filmlerimde aşağı yukarı hep aynı insanlar başrol oynar. İsimli stara lüzum yoktu.
Bütçe de kısıtlıydı, zaten sırf Behçet ismi satıyordu. Sattığı için ben figüranla bile
başrol çektim.
Sevişme sahnesi çekerken kendinizi role kaptırdığınız olmaz mıydı?
Herkesin merak ettiği şey… Ama şimdi bir seti düşünün, bir kameraman var, bunun bir
asistanı var, 3 tane setçi var, 3 tane ışıkçı var, bir rejisör var, bir reji asistanı var,
bir kostümcü var. Yani nerden baksan 15 kişi var etrafında, 2 de misafir olur. 20 kişinin
arasında yatağa gireceksin. Ama alışmıştık biz artık. Oyun gibi gelirdi. Zaten filmlerde
oynayanlarla kardeş gibiydik. Hiç öyle bir art niyetle bakmadık. Kimse kimseye zorla bir
şey yaptırmazdı.
Kadın oyuncu için daha zor değil mi?
Kadınlar da alışmıştı. Zaten sana alışmış kadınlar gelirdi. Alışmışlardı. Hiç tanımadığı
insanla başka, arkadaş gibi insanla yatağa girmesi başka…
Kadınlara da nasıl sevişeceklerini anlatır mıydınız?
Yok, zaten belli kadınlar çalıştığından, sevişmenin anlatılacak yanı yok. Rejisör bile
anlatmazdı, o kadar alışmışlardı yani. Kamera zaviyesini iki sefer değiştirirdi. Kadın
kalabalık istemezse, -ışıklar zaten sabittir-, ışıkçılardan biri kalır, diğerleri dışarı
çıkardı.
Set dışında aranız nasıldı? Hiç gönül ilişkisi olur muydu?
Yok hiç olmadı, ben evliydim o zaman .
Eşiniz ne diyordu bu işe?
Eşim karışmazdı Allah rahmet eylesin… '56'dan beri evliydik. O da biliyordu buradan
ekmeğimizi kazandığımızı...
Filmleri seyreder miydi?
Yok hiç seyretmezdi. Mahallede dedikodu falan olunca "Kocam bilir işini" der çıkardı, hiç
karışmazdı.
Peki sansür de var bir taraftan, nelere dikkat ederdiniz sevişme sahnelerinde?
Valla şimdi bu sevişme sahnelerinde malûm, kadının göğsünün görünmesi bile yasaktı. Eh o
zaman ne yapıyordu, filmden o sahneler ayıklanıp sansüre gidiyordu. Sonra gösterim
sırasında ekleniyordu. Buna da 'parça' deniyordu. Bunu da bilmeyen yoktu. Sansür de
biliyordu.
Ona rağmen takılanlar oluyordu.
Tabii ama açıklıktan falan takılmıyordu. Bir bahane buluyorlardı. Mesela final sahnesinde
polis gelsin suçluyu yakalasın istiyorlardı. O yüzden bizdeki filmlerin çoğunun sonunda
polis gelir.
Genelde öyle çok güzel vücutlu kadınlar değillerdi. Özellikle mi öyle seçilirdi, yoksa
mecburiyetten mi?
O zaman sevişen kadınlar belliydi: Her kadın sevişmiyordu yani. Sonra isimli kadın
olmazsa, dünyanın en güzel kadınını da çıplak oynatsanız seyirci tatmin olmuyor. Belli
isimleri arıyor yani... Zerrin Doğan, Zerrin Egeliler gibiler, isim yapmıştı. Bu işe
kendini adamıştı. Arzu Okay çok çevirmedi. Zor iş: Farzet ki, 20 kişinin içine çıplak
gideceksin. Yabancı birini getirsen çekingen davranır, zorluk çekersin. Ama bu işin içinde
olan, daha rahat oluyor.
Settekiler nasıl izlerdi çekimi?
İçerisi gürültü, patırdı, sigara dumanı bilmem ne… Eh orda sen yatakta film çekerken
burada konuşurlar yani. Artık o kadar alışmış ki, kimseye enteresan gelmiyor.
Tamamen soyunmazdınız pek?
Son zamanda, 1-2 filmde oldu. Ondan önce kadın da, erkek de hiçbir zaman külotunu
çıkartmazdı. Kadınların hepsinin üstünde külotu vardı yani… Bacağının arasına girer,
külotu saklardık. O kızların hiçbiri porno çevirmedi. Bazen külotlarını da çıkarttılar,
ama o işe hiç girmediler.
Sonra ne zaman çıktı külotlar?
Erkekler hiç çıkartmadı.. Kadının yan tarafı gözüktüğü için, o külotu çıkartıyor,
bacağıyla erkeğin külotunu kamufle ediyordu. Böylece erkek de çıplak gibi görünüyordu.
Erkekler niye tam soyunmazdı?
Erkeği kim soyacak? Tamer Yiğit'i soyabilir misin? Beni soyabilir misin? Milyon versen,
milyar versen soyabilir misin?
Ama soyunacak adam bulunurdu?
Sonradan cılkı çıktı. Sonra figürasyondan gelen sokaktaki adam soyundu, onları bile başrol
oyuncusu yaptılar.
Yani külot çıkınca mı dejenerasyon başladı?
Tabii ondan sonra yarış başladı. İşletmeci de para hırsına doymadı. Ne kadar açılıyorsa o
kadar iş yapıyordu. Bu Dilber Ay'la, Zerrin Egeliler'le yapılan filmlerdeki adamlar,
sokaktan alınan insanlardır çoğu yani.
Nerde çekiliyordu filmler?
Platolar vardı eskiden ama çok berbat yerlerdi. Soğuktu. Gerçi yataktaydık ama üstünü
örtmüyorsun ki… Işıklarla, spotlar ısıtırdık.
Sorması ayıp, gerçekten uyarmayı nasıl engellerdiniz? İlaç mı alırdınız?
Hiç öyle bir şey olmazdı.
Ama sonuçta bir kadınla yataktasınız...?
Ne olursa olsun… 22 kişinin arasında ayağa kalkıp, yataktan çıktığın zaman ne olacak,
rezil olursun di mi?
Yatakta da sert bir adamdınız. Hakikaten kadınları hırpalar mıydınız?
Yok yok, ne diyorum ismim öyleydi yani… Yoksa tonla kadın olacak da birinden çıkıp birine
gireceksin, yok öyle bir şey yani...
Peki özel hayatınızı hiç etkilemez miydi? Kavga , dövüş, seks… bunların içinden çıkıp eve
giderdiniz.
Ben normal hayatta asla kavga etmem. Set çıkışı normal eve giderdim. Televizyon seyredip 9
gibi yatardım.
Mağrur Behçet
"Pişman değilim"
İzleyicilerinizin çoğu ergenlik çağında gençlerdi. Sizce Parçala Behçet onlarda nasıl bir
iz bırakmıştır?
Valla Anadolu'ya gittiğimizde, herkes "Sizin sayenizde, bir şeyler öğrendik" diyor.
Anadolulu fazla kadın görmüyordu, kadınlarla belli bir kural dahilinde yatıp kalkıyordu,
göre göre öğrendiler herhalde.
Perdedeki kadınlar çok istekliydi, ama seyreden erkekler sokağa çıktığında hiç öyle
kadınlar görmüyordu. O da bir hayal kırıklığı ya da saldırganlık yaratıyordu. Hiç bunu
düşünüp pişmanlık duydunuz mu...?
Yok hiç...
Çok para kazandınız mı seks filmlerinden?
Allah bin bereket versin, şimdiki her şeyimi sinemaya borçluyum. Çok ekmek yedik, hâlâ da
yemeye devam ediyoruz. Benim aşağı yukarı 100 tane negatifim vardır. Bunlar oynadıkça para
alıyordum bu seneye kadar. Bu sene bütün filmlerin mülkiyetini sattım. Allah'ıma bin şükür
yazlığım da var, kışlığım da… Oğlum çalışmıyor, ona bakabiliyorum, kızıma da
bakabiliyorum,
Sizce bu filmlerin yararı mı oldu, zararı mı?
Valla erotik filmlerin sinemaya hiçbir kötülüğü olmadı. İnsanları bunalıma sokacak bir
zararı dokunmadı. Sinemayı batıran Amerikan filmleri…
Onlar gelince maliyetler arttı, filmler iş yapmamaya başladı. TV'de diziler çoğaldı.
Sinemalar kapandı, çoğu yıkıldı han oldu. Şimdi televizyondaki filmler bile bizim
filmlerden kötü… O zaman "Sinemayı, erotik filmler öldürdü" dediler, oysa sinema çoktan
ölmüştü. Bizim sayemizde sektöre hiç olmazsa para giriyor, insanların karnı doyuyordu.
Ne zaman bitti porno furyası?
1980'e kadar vardı işler. Sonra Almanya işi çıktı. Almanya'ya yönelik şarkıcı-türkücü
filmleri yapılmaya başlandı.