Yapım Tarihi - 2002
Süre - 00:30:00
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Deniz Çubukçu Yazıcı
Yapımcı - Deniz Çubukçu Yazıcı
Kamera - Cevat Güzeldere, Tahir Ateş, Hayati Aydın, Mevlüt Döner
Kurgu - Nurettin İşsever
Özgün Müzik - Can Atilla
Metin Yazarı - Prof. Dr. Seçil Karal Akgün, Nail Tan
Jenerik - Ahmet Yazıcı
Yönetmen Yardımcısı - Dilek Baylam
Yapım Yardımcıları
Deniz Bükey Koçak
Hikmet Aykut
Bilgen Kuruçim
Köksal Taş
Arzu Öztok
Seslendirenler - Mehmet Atay, Cüneyt Cakova
Resim Kayıt - Hasan Ersoy
Dekor - Derya Şahin Şener
Işık - Önder Kantarcı, Alper Özcan, İlker Akça
Ulaşım - Rıfat Turan
Film Arşivi
Atatürk'ten Anılar
Dolmabahçe Sarayı
Zirvedeki Köşk
Cumhuriyet
Ankara
Dönüşüm
Anılarla Ankara Palas
Katkılarından Dolayı;
Turgut Özakman, Prof. Dr. Agah Çubukçu, Nazmi Kal, Mehmet Akif Erbaş, Münip
Şenyücel, Daver Atabey, Semra Güzel, Fahrettin Polat, Handan Kümbetli Ve Tülay
Akça'ya
Teşekkür Ederiz.
Akıp giden hayatın
rengidir sofralar; servis biçimleri, konukları ve fikir sohbetleriyle. Bu nitelikleriyle
sofralar, Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'Ün yaşantısında önemli
bir yer tutar. Onun sofrasında nice değerli kimseler buluşmuş, nice önemli konular
ele alınmıştır.
Sosyal, siyasi ve kültürel yaşamın bir zamanlar omurgası niteliğindeki Atatürk'ün
sofraları, TRT tarafından hazırlanan belgeselde bu özellikleriyle anlatılıyor.
Ulusuna karşı beslediği sorumluluk bu sofraları önemli kılar.
Yemek masasını iş sofrasına dönüştürür.
Zaman zaman tartışmalar çıkar.
Burası Milletin Sofrasıdır der.
Sofra bazen imtihan sofrasıdır.
Kalem defter bulunur.
Bazen Kara tahta vardır.
Burada Türkiye inşa edilir.
Memleketin nabzı tutulur.
Devrimlerin bazıları bu sofralarda olgunlaşmıştır.
Çoğu zaman müzik de eşlik eder.
Safiye AYLA, Münir Nurettin Selçuk masada görülür.
Bazen Ankara Palas'ta topluca yenen yemeklerde, müzik eşliğinde dans edilir.
Modern ülkelerde olduğu gibi kadın erkek birlikte olunabileceğinin mesajını verir.
Cumhurbaşkanlığı Köşkünde Recep Usta, Çankırılı Bekir Usta yemekleri yapar.
Ata sofra düzenini ve yemekleri itinayla kontrol ederdi.
Türk misafirperverliğinin örneklerinden olan ve sofra geleneğinde bulunan çeşit
çeşit yemeğin sofraya konulmasını onaylamaz ve her fırsatta dile
getirirdi. İsrafı sevmezdi.
Fikir sofralarının saati yoktu. Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürebilirdi.
Salih BOZOK, Kılıç ALİ, Manevi kızları Safiye ve İsmet Paşa sofrada sıkça
bulunanlardı.
Atatürk'ün sofrasında bulunan bir Fransız yazar :
Karşısındaki konuştuğu zaman dinlemesini biliyor.
Uzun konuşanları Dinler kısa cevap verirdi...
Kaynak
TRT Radyo - Televizyon Dergisi
Sayı 161 Sayfa 36
Belgeselin Yayını 10 Kasım 2003
BİR OSMANLI BEYEFENDİSİ Atatürk
"Ben zoraki ve insafsız davranmayı bilmem. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak
hükmetmek isterim." Mustafa Kemal Atatürk
Şık giyimi ve sofra adabı
Atatürk, Aydın, düşünceye saygılı, nezih bir aile ortamında yetişmiş tam bir
Osmanlı beyefendisidir. Atatürk'ü seçkin bir Osmanlı beyefendisi yapan
özelliklerinden birisi de giyimine gösterdiği Özen ve bu konuda sahip olduğu
derin zevkti. Atatürk, gayet temiz giyinen, giydiğini kendine yakıştıran, şık,
kuvvetli, zinde bir insandı.
Yaz günleri daima İnce gri pantolon üzerine kolları kısa ipekli veya keten
gömlek giyerek gezerdi. Bu kıyafetle çıktığı zaman da ayaklarına çorapsız sandal
giyerdi. (Atatürk'ün Hususiyetleri, s.100)
Atatürk'ün sahip olduğu giyim zevki günümüz modacılarının da dikkatini
çekmiştir. Nitekim Ünlü Türk modacı Faruk Saraç, Atatürk'ün ölümünden 60 yıl
sonra, Atatürk'ün kostümlerini arşiv fotoğraflarından incelemiş ve iki yıllık
bir çalışma sonucunda O'nun giyim zevkini ortaya koyan bir defile düzenlemiştir.
Ünlü modacı bu olayı meslek hayatının en önemli olayı olarak nitelendirmiş ve
Atatürk'ün giyim zevkine ve giyimindeki detaylara olan hayranlığını açık bir
şekilde ifade etmiştir.
Büyük devlet adamı Atatürk'ün gerçek bir beyefendi olduğunu gösteren
özelliklerinden biri de sofra adabına verdiği önemdi. Sofrası Atatürk'ün en
büyük zevklerinden biriydi. Çok muntazam, çok dikkatli olduğu için, sofranın da
çok muntazam olmasını isterdi. Onun için sofraya otururken herşeyin yerli
yerinde, düzgün halde bulunmasına özellikle dikkat ederdi. Sofranın tanziminde,
sofra örtüsünde, tabaklarla çatal bıçaklarda bir çarpıklık, bir yanlış görürse,
bunları bizzat düzeltir, ondan sonra sofraya otururdu.
Bu düzene sadece kendi evinde değil, davetli bulunduğu başka yerlerde de dikkat
ederdi. Sofra, Atatürk'ün karar ve düşüncelerinin bir nevi mihrak noktası,
müdavimlerinin ise adeta feyz kaynağı idi.
Atatürk'ün sofrası bir yemek sofrası, bir içki sofrası, bir eğlence sofrası
değil, bir nevi akademi, adeta bir nevi dershane idi. Sabiha Gökçen Ata'nın bu
özelliğini şu sözleriyle anlatmıştır:
"Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşa'nın sofrası asla bir işret alemi yeri, bir vakit
geçirme, bir zaman öldürme yeri değildi.. O bu sofrayı adeta bir okul haline
sokmuştu. Dünya sorunlarının, yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın,
insanlık idealinin ve uygar Türk Ulusu'nun geleceğinin sabahlara kadar
tartışıldığı bir okuldu bu sofra... Aydınlıklarla, iyi niyetlerle dolu bir
sofra." (Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s.55)
Bununla beraber sofra, bazılarının sandığı ve telkin ettirmek istedikleri gibi,
bütün devlet işlerinin müzakere yeri değildi. Atatürk, sofrasında dedikodu
mevzularının konuşulmasına da asla müsaade etmezdi. (Atatürk'ün Hususiyetleri,
s.100)
Akşam sofrasında iltifat etmek istediği beş-on arkadaşını etrafına toplamak,
onlarla konuşmak, sohbet etmek ve böylece tatlı bir gece geçirmek biricik
eğlencesiydi. Onlarla geçmiş şeylerden bahseder, olaylar nakleder, sırasına
getirerek hoş öyküler söyler, maceralar anlatırdı. Bu, onun için bir zevkti.
Atatürk sofra adabının yanı sıra İnce bir musiki zevkine de sahipti. Atatürk
alaturka sazdan hoşlanır, çoğu zamanlar kendisi de şarkılara iştirak ederdi.
Ancak en keyifli eğlence anında sofrada bile karşısında görevlilerden birini
gördü mü sohbeti, konuşmayı hemen yarıda keser, "Beni mi istiyordun?" diye
kalkıp giderdi. Ülke işlerini herşeyin üstünde tutardı. (Devrim Tarihi ve Toplum
Bilim Açısından Atatürk, s.138)