Yapım Tarihi - 2014
Süresi - 01:32:00
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Çayan Demirel, Ertuğrul Mavioğlu
Yapımcı - Ayşe Çetinbaş
Görüntü Yönetmeni - Koray Kesik
Montaj - Burak Dal
Ses Kayıt - Ahmet Bawer Aydemir
Final Mix - Ferhat Güneş
Yapım Şirketi - Surela Film Productions
Dünya Hakları - Surela Film Productions
“Bakur (Kuzey), Türkiye’de onlarca yıldır devam eden, adı konulmamış savaşın en
önemli öznesi olan PKK’ye; derinlemesine bakışa davet eden bir belgesel. Film,
Kürt coğrafyasının Türkiye sınırları içinde kalan üç ayrı bölgesindeki gerilla
kamplarında hayatı yakından takip ediyor. Çekimleri, 2013 yılının yaz ve
sonbahar aylarında gerçekleştirilen Bakur, 'kendi halklarının daha iyi bir
geleceğe kavuşması için' silahlı mücadeleye katılmayı tercih eden kadın ve
erkeklerle tanıştırıyor bizi. Ağırlıklı olarak ulusal kimlik talebi üzerinde
yükselttiği mücadelesi ile tanınan PKK’nin, nasıl olup da bir kadın hareketine
dönüştüğünü de anlatan Bakur, izleyiciyi PKK’ye farklı bir açıdan bakmaya davet
ederek, bu gizemli dünyaya ışık tutuyor.’’ - Çayan Demirel & Ertuğrul Mavioğlu
Diyarbakır 1 Nolu ve Dersim 38 belgesellerinin yönetmeni Çayan Demirel’in
Ertuğrul Mavioğlu ile birlikte yönettiği Bakur filminin fragmanı yayınlandı.
Kürt devrimci gerillalarının günlük hayatlarını ve gerillanın yaşama bakışını
anlatan Bakur (Kuzey), Türkiye’de onlarca yıldır devam eden, adı konulmamış
savaşın en önemli öznesi olan PKK’ye derinlemesine bir bakışa davet ediyor
bizleri.
Kaynak
İstanbul Uluslararası Film Festivali
34. İstanbul Uluslararası Film Festivali, Türkiye Sineması 2014 - 2015 Yarışma
Dışı, Gösterim. 2015
34. İstanbul Uluslararası Film Festivali, Gösterimi Yapılmadı. 2015
26. Ankara Uluslararası Film Festivali, Ulusal Belgesel Yarışması, Finalist. 2015
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ile yönetmen Çayan Demirel’in yönettiği,
yapımcılığını Ayşe Çetinbaş’ın üstlendiği Bir Gerilla Belgeseli- BAKUR (Kuzey)
34. İstanbul Film Festivali’nde yarışma dışı kategorisinde gösterilecek.
92 dakikalık belgesel 21 Mart 2013 Diyarbakır Newroz’unda PKK lideri Abdullah
Öcalan’ın PKK’ye geri çekilme çağrısıyla başlıyor.
Dağdaki gerillaların geri çekilme verdikleri tepkiden, dağlarla kurdukları
ilişkiye, sabah kalkmalarından akşam yatmalarına kadar gündelik ve siyasi
hayatına şehirdeki bizler için pencere açıyor.
Daha önce de belgesel için PKK’den talepte bulunduklarını ancak ateşkesle
birlikte koşulların oluşmasıyla izni aldıklarını söyleyen filmin
yönetmenlerinden Mavioğlu özellikle şunu vurguluyor:
“Tabi ki PKK’nin izniyle çekildi bu film. Gerilla sahalarına girdik. Özellikle
Dersim Amed Botan’da üç ana saha içinde çok farklı noktalarda çalışmalar
yaptık.“Kimseden finans desteği almadık. Kimsenin ön denetiminden geçmedi bu
film. Sözü bize emanet atmeye güvendikleri için bizi o sahalara soktular, biz de
özgürce çekimlerimizi yaptık. Ne çekimlerde, ne de sonrasında ne PKK’den ne de
devletten bir müdahale görmedik.”
Mavioğlu 2013’ün Temmuz’unda başlayan belgesel hazırlıklarının iki yıl sürdüğünü
söylüyor. Şehirli belgeselciler için en zorlandıkları şeyse dağ koşullarına uyum
sağlamak olmuş.“Şehir hayatına alışmış insanlar bir tuhaf oluyor” diyor Mavioğlu.“Mesela
Dersim’in patikaları eğimli ve zorlayıcıdır. Ayağınız kaydı mı kendinizi
Munzur’da bulursunuz. Yani yoksunuz artık o saatten sonra. Bu patikalardan
birinde Çayan önümde yürüyordu. Yerde oynak taş varmış, kimse üstüne basmasın
diye Çayan aşağı sallamış taşı. Müthiş bir gürültü çıktı. Herkes benim düştüğümü
zannetti. Çünkü en kötü yürüyüşçü bendim başlangıçta. Sonra öğrettiler bana
nasıl yürümem gerektiğini.”
Bir Gerilla Belgeseli- BAKUR
Yönetmen- Çayan Demirel - Ertuğrul Mavioğlu
Yapımcı- Ayşe Çetinbaş
Yapım- Surela Film
Görüntü Yönetmeni- Koray Kesik
Montaj- Burak Dal
Ses- Ahmet Bawer Aydemir
Süre- 92’
Format- HD
Aspect Ratio- 16:9
Yapım Yılı- 2015
Dil- Kürtçe, Türkçe
Altyazı- İngilizce
Gerillaların yedikleri yemekten, eğitimlerine, oynadıkları oyunlardan yattıkları
yerlere kadar gündelik yaşamlarını aktaran belgesel gerillanın dilinden
konuşuyor. Gerillalar anlatıyor, konuşuyor ya da oynuyorlar.
“Belgesel boyunca birlikte yattık, akşam sekiz, dokuzda yatıp sabah 4.30’da
kalktık” diyen Mavioğlu günlük yaşama birebir dahil oldukları için kameranın
varlığının da unutulduğunu söylüyor.
“Buradaki hiçbir şey kurmaca değil. Birilerine ‘yürü’ deyip yürütmedik, kimseye
‘hamur aç’, ‘yemek yap’ demedik. Onlar kendi normal hayatlarını sürdür biz de
biraz kamerayı dolaştırdık. Tabii ki söyleşilerimiz oldu.”
Mavioğlu, belgesel için “Hem PKK budur, hem de bundan fazlası” diyor.
Dertlerinin devletin ya da başka bir otoritenin süzgecinden geçirilmeden efsane
gibi anlatılan dağların hikayesini anlatmak olduğunu söylüyor.
Filmde güçlü bir kadın vurgusu var. Hem Öcalan’ın hem de PKK’nin kadın
meselesine bakışının anlatılmasının yanı sıra, kadın örgütlenmesinin ihtiyacını
da kadın gerillalar anlatıyor. İzleyeni hem gerillanın hem de hareketin
liderlerinin kadın meselesini içselleştirmedeki mücadelelerine tanıklık
ettiriyor.
Tüm bunların yanında dört kişilik çekim ekibinde kadın olmadığı için bir kadın
kampında nasıl fırçalandıklarını anlatıyor Mavioğlu:
“Onları tatlı dille çekim yapmaya ikna ettik. Ama zaten bizim patronumuz kadın,
daha ne olsun.”
Belgeselin en enteresan noktalarından biri kamp içindeki cezaevi. Hem
mahpusların konuşması hem de cezaevinin kamp içindeki taşıdığı anlam da bir o
kadar önemli.
Tabi tüm filmdeki en Can Alıcı konu geri çekilme ve gerillaların bu karara
verdiği tepki. Her ne kadar PKK ve Öcalan’ın açıklamalarını bilsek de gerillanın
ne istediğini, barış süreciyle ilgili Mavioğlu’ndan dinliyoruz:
“Hiçbiri dağdan inmek istemiyor. 20 senedir dağda yaşayanlar var. Hatırlasınız
geri çekilme açıklandığı dönemde Kandil’in ‘orta kademe yöneticiler
istemiyorlar, onları zor ikna ediyoruz’ dedikleri dönemde biz oradaydık.
Gerçekten de hiçbiri ikna olmuş değillerdi. ‘Önder Apo dedi, mecbur gideceğiz’
diyorlar. Peki gitmeye yönelik hazırlıklar var mıydı, o da yoktu. Yani böyle
ille biri arkalarından itecek de gidecekler, öyle bir halleri vardı.
“Gerilla daha çok somut adımlarla ilgileniyor. Çözüm sürecine ilişkin sadece PKK
adım attı. Çok uzun yıllardır savaş içinde olduğundan hükümet ve devlete
güvenleri sıfır. ‘Neyin üzerinden hareket edebiliriz’ sorusunun yanıtı ise
Abdullah Öcalan. ‘Ondan gelecek talimatlar bizim için esastır’ diyorlar.”
Mavioğlu dağdaki hayatı doğal kolektif ve komünal olarak tanımlıyor. Ve ekliyor:
“Birbirleri aralarındaki ilişkilerinde astlık, üstlük olmaması, verici olmaları
beni çok etkiledi. İnsan ilişkileri çok etkileyici. Burada ‘Ben PKKciyim’ diye
ortalıkta dolaşanlara benzemiyorlar. Aslı suretinden farklı. Belki biz çok
bireyci kaldık onların yanında. Bizim ekip de iyi insanlardan oluşuyor gerçi.
Ama belki elmanın kırmızısını biz yemişizdir.”
Bir Gerilla Belgeseli- BAKUR (Kuzey) filmini festival kapsamında 12 Nisan saat
16.00’da Atlas sinemasında izleyebilirsiniz.
Filme dair ayrıntılı bilgiye şu linkten ulaşabilirsiniz. (EA)
* Belgeselin diğer yönetmeni Çayan Demirel geçirdiği kalp krizi sebebiyle yoğun
bakımda kaldığı için gösterime katılamadı. Demirel’in durumu iyiye gidiyor.
Kendisine acil şifalar diliyoruz.
Ertuğrul MAVİOĞLU, Yönetmen
Türkiye’de 12 Eylül 1980 darbesi olduğunda 19 yaşında olan Ertuğrul Mavioğlu,
1980 - 1991 yılları arasında 8 yılını politik sebeplerle cezaevinde geçirdi.
Özgür olduğu dönemlerde gazetecilik lisans eğitimini tamamlayan Mavioğlu, otuz
yıla yakın bir süre çeşitli gazete ve televizyonlarda çalıştı ve araştırmacı
gazetecilik dalında Çağdaş Gazeteciler Derneği tarafından iki kez
ödüllendirildi. 12 Eylül 1980 cuntasını anlattığı, ‘Asılmayıp Beslenenler’,
‘Apoletli Adalet’, ‘Bizim Çocuklar Yapamadı’ adlı sözlü tarih türünde yazdığı
kitap üçlemesinin yanı sıra Türkiye’deki kontrgerilla örgütlenmesini anlattığı
‘Kırk Katır, Kırk Satır’ adlı iki ciltlik eseri, Ahmet Şık ile birlikte kaleme
aldı. Mavioğlu’nun yayınlanmış son kitabı, 2012 tarihli medya analizi
niteliğindeki ‘Cenderedeki Medya, Tenceredeki Gazeteci’dir. 2006’da Sedat Yılmaz
ile birlikte yönettiği ‘Apoletli Adalet’ adlı 26 dakikalık kısa belgesel film
çalışmasının ardından ‘BAKUR’ yönetmenin ilk uzun metraj belgesel filmi.
ÇAYAN DEMİREL, Yönetmen
Çayan Demirel 1977 yılında İstanbul’da doğdu. İktisat Fakültesi’ni bitirdikten
sonra 2000 yılında sözlü tarih çalışmaları ile belgesel sinemaya başlayan Çayan
Demirel 2006’da Dersim olaylarını anlatan ‘38’ adlı belgeselini tamamladı ve
2008 yılında SURELA FİLM YAPIM şirketini kurdu. Gerçekleştirdiği ‘5 Nolu
Cezaevi- 1980-84’ belgeseli ile Altın Portakal Film Festivali, Ankara Film
Festivali ve SİYAD’dan 2009 yılının ‘En iyi Belgesel Film’ ödüllerini aldı. ‘Dr.
Şivan’ (2013) belgeseli 1935-71 yıllarında yaşamışolan Kürt aydını ve ilk sol
Kürt gerilla hareketinin kurucusu olan Dr. Sait Kırmızıtoprak’ın hayatını
anlatıyor. Çayan Demirel’in belgeselleri birçok uluslararası film festivalinde,
üniversitelerde ve STKlarda gösterilmiştir. ‘BAKUR’ yönetmenin en son uzun
metraj belgesel filmi.
bianet.org
İki yıldır üzerinde çalıştığımız 'BAKUR' (Kuzey) isimli belgeselimiz sonunda
tamamlandı ve 34. İstanbul Film Festivali kapsamında ilk kez izleyiciyle
buluşacak...
'Bakur'un ikinci durağı 26. Ankara Uluslararası Film Festivali olacak.
Yakın zamanda vizyona sokmayı planladığımız belgesel ile ilgili haberleri
buradan ve internet sitemizden takip edebilirsiniz...
Bu vesileyle taze çıkmış posterimizi de buradan ilk kez paylaşıyoruz, grafik
tasarımcı arkadaşımız Sezgin İbik'e sonsuz teşekkürler.
Kaynak
Çayan Demirel
Kuzey - Bakur
34. İstanbul Film Festivali’nde gösterilmesi planlanan; ancak Kültür ve Turizm
Bakanlığı’ndan gelen yazı üzerine İKSV tarafından gösterimi iptal edilen Bakur
filminin galası, dün Şişli Kent Kültür Merkezi’nde, Documentarist İstanbul
Belgesel Günleri kapsamında gerçekleşti. Yoğun talep dolayısıyla yaşanan
izdiham, izleyicilerin coşkusuna ise gölge düşürmedi.
Gazeteci Ertuğrul Mavioğlu ile yönetmen Çayan Demirel’in yönettiği,
yapımcılığını ise Ayşe Çetinbaş’ın üstlendiği Bakur, İKSV’de yaşanan sansür
krizinin ardından dün İstanbul’da izleyicilerle buluştu. İstanbul Film
Festivali’nde yaşanan sansür nedeniyle sinemacılar arasında bir direniş
oluşmasını sağlayan Bakur’un gösteriminin engellenmesinin yarattığı kriz, 22
filmin festivalden çekilmesiyle sonuçlanmıştı. PKK propagandası yaptığı ileri
sürülen belgesel, yapımcı Ayşe Çetinbaş’ın ifadesiyle, henüz gösterimi
yapılmadan hakkında çıkan haberler aracılığıyla “bir suç unsuru” haline
getirilmeye çalışılmıştı.
Şişli’de yapılan gala ise oldukça renkli görüntülere sahne oldu. Rezervasyon
yönteminin düzenli bir işleyiş göstermemesi dolayısıyla kapıda yaşanan yığılma,
kimi zaman sloganlara eşlik etti. Salonun merdivenleri ve kenar alanları
dolduktan sonra yapılan “Dışarıda elli kişilik bir grup daha var, kimseyi mağdur
etmemek adına sıkışabilir miyiz?” anonsu, alkışlarla karşılandı. Çetinbaş ise,
bu şartlarda filmi izlemek istemeyen izleyiciyi anlayabileceğini, gösterimi terk
etmeleri halinde ise, yapılması planlanan bir sonraki gösterime ön rezervasyon
yapılabileceğini belirtti. Çetinbaş’ın ifadesinin ardından salonda bir boşalma
olmazken, film ise alkışlar eşliğinde başladı.
Medya ve Yurttaş Gazetecilik
Türkiye’nin medya ile verdiği sınav her ne kadar halk tarafından pek
sorgulanmamış olsa da, Gezi’de yapılan baskıların aksi yönde basına servis
edilmesi, apolitik gençliğin dahi medyanın duruşunu ve önemini sorgulamasına
sebep olmuştu. Yazıda buna yer vermemizin sebebi, kendisini medyada terörist
olarak bulan kesimin, karşılaştığı karalama politikası dolayısıyla şu
sorgulamaya gitmiş olmasıdır- “Biz Güney Doğu’da yaşananları da yıllarca bu
medyadan dinledik. Onlar da yansıtılırken bizim karşılaştığımız benzer
karalamalara maruz kalmış olabilirler mi?” Güney Doğu’da yaşananlar ile Gezi’yi
aynı terazide değerlendirmek akıl alabilecek bir karşılaştırma değil elbette,
amacımız bu değil; ancak orada yaşananları değerlendirirken de aradaki “medya”
faktörünü göz önünde bulundurmak gerektiği, akıllardan çıkmaması gereken bir
durum teşkil ediyor.
Günden güne artan teknolojiyle doğru oranda yayılan sosyal medya kullanımı ve
dolayısıyla artan yurttaş gazeteciliği, ekranlarda yer alan haberlerin hemen
ardından, gönüllü muhabirler aracılığıyla birincil tanıklık ve kanıtlarla
gerçekte neler olup bittiğini anlamamızı sağlıyor. Sorun şu ki, böyle bir
olanak, 10-20 sene öncesinde yoktu. Televizyon kutusunun anlattıklarıyla
yaşananlardan haberdar olmaya çalıştığımız yıllarda, yaşımızın da etkisiyle
değerlendirme yapamadığımız halde gördüğümüz görüntüler karşısında dehşete
düştük. Anne babalarımızın şehitlere ağlamasıyla biz de ağladık ve Güney Doğu’yu
“başka bir dünya” olarak değerlendirdik. İşte Bakur, bu “başka dünyanın” içinden
çıkıp geliyor ve Batı’dakilere, resmin görünmeyen kısmını göstermeyi amaçlıyor.
90 dakikalık belgeselin, dağlara yaptığı yolculuk ile kimini sempatiye, kimini
ise antipatiye iteceği aşikar; ancak önemli olan nokta, izleyiciyle buluşmasının
öncesinde değil, sonrasında bu duyguların ortaya çıkabilmesinin sağlanması…
Geri Çekilme Dönemi
Bir cenaze töreniyle açılan belgesel, daha açılış sahnesiyle izleyicinin üzerine
soğuk su serpiyor. Bugüne kadar “ölen şehitlerimiz” ve “öldürülen teröristler”
olarak gündemi takip etmiş olan Batılı için, Güney Doğu’dan gelen “kendi
şehitlerimiz” ifadeleri, yapımcı ve yönetmenin her fırsatta dile getirdiği
“onların insan olduğunu unutuyoruz” sözlerinin resmedilmiş hali olarak
sunuluyor. Dağda yapılan röportajlardaki ortak olan nokta ise, buraya çıkan
insanların kendi köylerinde yaşanan ölümlere tanıklık etmesi sonucu, ölmeyi ve
ezilmeyi artık daha fazla sindirememiş olması. Akraba ölümlerinin “sıradan” hale
gelmesinin artık kabullenilemeyecek bir noktaya gelmesi sebebiyle çıkılan dağ,
“Ölüm diye bir şey yok” şeklinde yapılacak olan bir ifadeye karşın, belgeselin
daha ilk dakikasında ölümün belirdiği bir yer oluyor. Cenaze töreninin yapılması
ise, aslında geri çekilme sürecinin sağladığı koşullar bünyesinde
gerçekleşebiliyor. Zira bu süreçte çekilmiş olan belgesel, ölüleri gömmeye
fırsat verdiği gibi, aile ziyaretlerine de olanak sağlayan bir zamana denk
geliyor ve savaşın kapıda olmaması, gülen yüzleri de yansıtıyor. Ancak kendileri
geri çekilme sürecinde olup vakitlerini oyunlar oynayarak geçirseler de, Türkiye
Cumhuriyeti’nin ateşkese uymadığı belirtiliyor- “Türkiye Cumhuriyeti savaşı
durdurmadı, cephesini değiştirdi.”
Devlet, Özerklik ve Kadın
Kendilerini bu konuma getirenin devletin kendisi olduğu görüşünün yanı sıra,
yapılan röportajlarda yeni bir devlet kurma fikrinin ise desteklenmediği
belirtiliyor. Eskiden “Ulusal Kurtuluş” ideolojisi benimsenirken, devlet
kurmanın da özgürlük olarak görüldüğünün düşünüldüğü; ancak zamanla birlikte
aslında karşı olunan duruşun, devletin kendisinin olduğu ve bu nedenle de devlet
içermeyen bir sisteme dahil olunması gerektiği belirtiliyor. Demokratik özerklik
ise, aynı ulus içerisinde farklılıkların yaşayabileceği bir sistem olarak öne
sürülüyor.
Devlete karşı takınılan bu duruşun merkezinde yer alan ise, erkeklikten kopuş ve
kadınlık. Erkekliği öldürmenin, egemenliği öldürmek ile eşdeğer tutulduğu nokta,
egemenliğin ise devleti temsil etmesi nedeniyle, özgürlüğün kadınla geleceği
düşüncesini doğuruyor. Kadınlarla yapılan röportajlar, adaletli sistemi yalnızca
kadınların kurabileceği, erkeklikten kopuşun ise fiziksel değil fikirsel bir
duruş sergilediği ifadelerini içeriyor.
Bir kadın komutan ise şu ifadelerde bulunuyor- “Belki bazıları diyecekler ki-
‘Siz de insanları öldürüyorsunuz, siz de şimdi savaşın içindesiniz.’ Ama biz
aslında kendimizi savunuyoruz. Biz insanlık tarihinin değer yargılarını
savunuyoruz. Biz diyoruz ki, yeter bizi öldürdüğünüz.”
Gösterim İhtimalleri ve karşı duruşlar
Bakur belgeselinin yeni bir gösterimi üzerinde çalışılıyor olmasına karşın,
bunun ne zaman gerçekleşeceği ise henüz belli değil. Gerçekleşecek gösterimle
birlikte ise, belgeseli sahiplenenler olduğu kadar, Bakur’a karşı propagandaya
geçecekler olacağı da aşikar. Nitekim, belgesel ekibi de bunun farkında olarak
işe başlamış; ancak en azından gösterim sonrasında bu durumun yaşanabileceğini
düşünmüş. Belgeselin yapımındaki birincil amaç, dağlarda neler olup bittiğinin
gösterilmesi iken, şu anda ise bu durum, görüntüleri mümkün olduğunca insana
ulaştırabilmek amacı taşıyor. Nitekim çoğunlukla belirtildiği üzere, gözleri
kapayıp, kulakları tıkamak ile dağ, bir günde boşalmıyor.
Şişli Kent Kültür Merkezi’nin ev sahipliğinde gerçekleşen galada, Documentarist
adına konuşan Necati Sönmez, bu belgesele yer vermekten gurur duyduklarını
belirterek, ilk kez böyle bir kitleyle karşılaştıklarına da değindi. Belgesel
ekibi ise, gelenlere teşekkürlerini sunarak, yeni gösterimler için çalışmalarına
devam ettiklerini belirtti.