Yapım Tarihi - 2006
Süre - 00:29:23
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Veysi Kayıran
Yapımcı - TRT, Veysi Kayıran
Kameraman - Hüseyin İmancı, Mazlum Demirbağ, Şerafettin Göker, Fuat Öktem
Kamera Asistanı - Rüştü Öksüz, Bayardelger Mandakh
Kurgu - Sevda Tunalıoğlu
Jenerik - Yener Paker
Metin Yazarı - Filiz Koçak, Veysi Kayıran
Seslendirme - Ahmet Aksoy, Sonat Dursun
Yapım, Yönetmen Yardımcısı - Deniz Bükey, Filiz Koçak, Manduha Tumurbatır
Müzik - Sonat Dursun
Danışman - Sadettin Gömeç, Salih Çeçen, Borr Cugder
Türk ve Moğol bilimcilerinin Göktürk yazıtlarını kurtarması ve koruma altına
alması ile Bilge Kağan ailesinin hazine değerindeki eşyalarının bulunmasını
anlatan TRT yapımı eşsiz bir belgesel. Göktürk tarihiyle ilgilenenlerin mutlaka
izlemesi gerekir...
Türk kültür ve medeniyeti için bir açık hava müzesi konumundaki Moğolistan’ın
Hoşo Çaydam bölgesinde ortaya çıkarılan Bilge Kağan Hazinesi’nin hikâyesi ve
Orhun Yazıtları.
Kaynak
TRT
Bilge Kağan Hazinesi
Bölüm Sayısı Süresi - 1 x 31’
Yayın Tarihi - 22.11.2006
Yönetmen - Veysi Kayıran
Yapımcı - Veysi Kayıran
Yapım Yardımcısı - Deniz Bükey, Filiz Koçak, Manduha Tumurbatır
Yönetmen Yardımcısı - Deniz Bükey, Filiz Koçak, Manduha Tumurbatır
Kamera - Hüseyin İmancı, Mazlum Demirbağ, Şerafettin Göker, Fuat Öktem, Rüştü
Öksüz, Bayar Delger Mandaklı
Kurgu - Sevda Tunalıoğlu
Danışman - Sadettin Gömeç, Salih Çeçen, Burr Cugder
Metin Yazarı - Filiz Koçak, Veysi Kayıran
Seslendiren - Ahmet Aksoy, A. Sonat Dursun
Özgün Müzik - A. Sonat Dursun
“Türklerin Anayurdu” Moğolistan’daki Türk Anıtları Projesi kapsamında yer alan
Orhun Kitabeleri, Bilge Kağan, Köl Tigin ve Tonyukuk Kitabelerinden oluşan
Göktürk Abideleri’ni çıkarmak amacı ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yurt
dışında gerçekleştirmiş olduğu en büyük arkeolojik çalışma konu edilmektedir.
Moğolistan’daki kazılarda bulunan, Göktürkler dönemine ait 4.000 parça altın ve
gümüş eşya Türk tarihini aydınlatacak değerde büyük bir keşif sayılan; Köktürk
Devleti’nden kalma taşlardan Orhun Kitabeleri, Köl Tigin Kitabesi, Bilge Kagan
Kitabesi, Tonyukuk Kitabeleri hakkında tarihsel bilgiler verilmektedir. Prof.
Dr. A. Bican ERCİLASUN, Prof. Dr. Sema ÖZÖNDER, Prof. Dr. Sadettin GÖMEÇ, Prof.
Dr. Salih ÇEÇEN, Yrd. Doç. Dr. Cengiz ALYOLMAZ ve Köl Tigin Derneği Yönetim
Kurulu Başkanı Davaaa NYAMAA; Bilge Kağan Hazinesi, Bilge Kağan Kitabesi’nin
bulunduğu alanda yapılan kazı çalışmaları ile Köktürk alfabesi hakkında bilgi
vermektedir. Programda ayrıca, Bilge Kağan Anıt Mezar Bekçisi Batcchir ve ailesi
ile yapılan söyleşi ve Türkiye’nin yurt dışında açtığı ilk müzede sergilenen
eserler de tanıtılmaktadır.
Kaynak
Geçmişten Geleceğe Belgeler... Bilgiler... 1968/2008
TRT Arşiv Dairesi Başkanlığı, N. Beyhan Karadağ
Bilge Kagan Hazinesi Nasıl Taşındı ?
1889 yılında, Yadrintsev tarafından bulunduğu günden beri dünya ilim aleminin
üzerinde en çok durduğu tarihi kaynakların başında hiç şüphesiz Türklere ait
olan Orkun Yazıtları gelmektedir. Dünyada bir eşine daha rastlanmayan bu iki
belli başlı yazıt, Bilge Kagan ile kardeşi Köl Tigin’in hatırasına
diktirilmiştir. Bunlardan ayrı olarak bir de Tunyukuk Yazıtları vardır ki, Orkun
Yazıtlarından yaklaşık 400 km daha güney-doğuda yer almaktadır.
Bilge ve Köl Tigin Abideleri Moğolistan’ın Arhangay eyaletine bağlı Haşat
ilçesinin Koşo-Çaydam bölgesindedir. Koşo-Çaydam Gölü fazla büyük olmayan bir su
birikintisidir ve yazıtların doğusunda yer alırken, bu Türk abidelerine ismini
veren Orkun nehri de eserlerin batısındadır. Ancak burada Orkun’un ana kolu
değil, ona karışan bir parçası yer almaktadır. Köl Tigin Yazıtı ile Bilge Kagan
Yazıtının arası yaklaşık 1 km kadardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 1995 yılında imzaladığı anlaşmayı hesaba katarsak altı
senedir bölgede bir dizi inceleme ve araştırmalarda bulunulmaktadır. 2000
yılından itibaren de sistemli kazılara başlanmış, ancak en verimli dönem olarak
şimdiye kadar 2001 yılı çalışma dilimi görülmüştür. 2001 senesi Moğolistan’daki
Türk Anıtları Projesi programı çerçevesinde Nalayh’taki Tunyukuk Yazıtları da
dahil olmak üzere Orkun’da harita ve jeofizik çalışmaları tamamlanmış, eserlerin
restorasyonu işinde büyük mesafeler katedilmiştir. Her şeyden önce, en az 100
yıldır üç parça ve toprak üzerinde yok olmaya bırakılmış olan Bilge Kagan Yazıtı
yeniden birleştirilerek, Orkun Yazıtlarının olduğu yerde bulunan ve müzeye
dönüştürülmeye çalışılan binanın içerisine dikilmiş durumdadır.
Dönem itibarıyla 2001’de Bilge Kagan külliyesinin kazı faaliyetlerinin % 50’si
bitirilmiş haldedir. Bu kazıların gerçek amacı zaten külliyenin esas planını
çıkarmak ve ileriye dönük olarak restorasyonlarını yapmaktır. Bu gayeye bağlı
olarak 2001 dönemi kazı ekibi ön hazırlıklarını bitirip, Bilge Kagan ve Köl
Tigin Yazıtlarının bulunduğu Orkun Havzasına vardığı ilk gün, Moğol tarafının
ilim adamlarıyla oturup, görüşmüşler, nereyi nasıl kazacaklarını
belirlemişlerdir.
İlk önce, yazıtın üzerinde bulunduğu kaplumbağanın önünden itibaren ilim
adamlarımız açmalara başlamışlar, süratle bu işlem sunak taşının yer aldığı en
batı noktaya kadar uzanmıştır. Sunak taşının da önünde, arkasında, sağında ve
solunda dört nokta açılmıştır. Burada yine Türk ve Mogol kültürüne dair önemli
ip uçları yakalandı. Ancak bu noktada ilgi çekici olan sunak taşının hemen
kuzeyinde bir sembolik mezarın ortaya çıkmasıdır. Ne Radloff’un, ne de daha
sonrakilerin üzerinde ciddiyetle durmadıkları bu sembolik mezar mutlaka Bilge
Kagan’ın eşi veya oğluna ait bir yapı olmalıdır. Bununla beraber bu sandukanın
etrafında da kaçak kazılar yapılmış, ama sistemli ve ilmi olmadığından olsa
gerek herhangi bir netice alındığını sanmıyoruz.
Kazı ekibimiz sunak taşının bu kuzey tarafında çalışmalarını yaparken, sunak ile
mezarın arasındaki dar bölgeyi de kazmaktan geri durmamışlar ve sonuç olarak 31
Temmuz 2001 tarihinde Bilge Kagan veya oğluna ait özel eşyaların bulunduğu
hazineye ulaşmışlardır. Buluntuların ortaya çıkmasıyla kazı çalışmalarının yarım
kalmaması ve meydana gelebilecek bir tehlikeye karşı ilim adamlarımız gece de
çalışarak, tabaka halinde bu değerli eserleri almışlar ve kampta oluşturulan bir
özel çadıra getirmişlerdir. Yedi ilim adamı bunların hem envanterini çıkarmak,
hem de durumunu belgelemek amacıyla gece-gündüz yaklaşık bir hafta çadırdan
ayrılmamacasına çalışarak, işlemi bitirdiler.
Hazinenin bulunmasından sonra kazı alanına en yakın yerleşim yerindeki Mogol
makamlarına, Mogol tarafı ilim adamları vasıtasıyla haber gönderilmiş ve yardım
talebinde bulunulmuştur. Fakat Moğolistan’ın içinde bulunduğu zor koşullar ve
böyle bir polisiye tedbirin çevredeki köylüleri heyecanlandıracağı ve daha çok
tehlike doğuracağı İleri sürülerek, maalesef Mogol makamlarından güvenlik
sağlanamadı. Bu yüzden bizzat proje başkanı olarak bizim de içinde bulunduğumuz
ilim adamlarından ekipler oluşturularak, bu değerli buluntular korundu.
Nihayet çadırdaki ilim adamlarımız Bilge Kagan veya oğluna ait olan 2000’den
fazla parçadan oluşan kıymetli malzemeyi kutuladıktan sonra, sıra bunların
Moğolistan yetkililerine teslim işlemine gelmiştir. Türk ekibinin çalıştığı yer,
Moğolistan’ın başkenti olan Ulan-batar’a yaklaşık 400 km uzaklıkta olup, yolun
büyük bir kısmı toprak ve bozuk satıhtan meydana gelmekteydi. Herşeye rağmen
Türk ve Mogol bilim adamları, yeniden kazı çalışmalarının sürdüğü ilçenin
yetkililerinden bu taşıma işlemi sırasında bir koruma istediyseler de, tekrar
Mogol makamları bunu karşılamaya imkanlarının olmadığını söylemişlerdir. Bu
yüzden hazinenin kendi imkanlarımızla taşınması konusunda Mogol bilim
adamlarıyla karara varıldı.
9 Ağustos 2001, perşembe sabahı saat 5 civarlarında, buluntular üzerinde çalışan
dört bilim adamı, Türk tarafı proje başkanı ve kazı sorumlusu ile beraber,
Mogollardan da bakanlık temsilcisi ve kazı başkanıyla birlikte sandıklar iki
cipe yüklendi ve peşpeşe yola çıkıldı. Daha güneş yavaş yavaş doğmakta, bozkırda
başı boş hayvanlar ya otlamakta veya onlar da insanlar gibi dinlenmekte olduğu
bir vakitte, bize göre Türk tarihinin şimdiye kadar ki en büyük buluntusunu
taşıyan ilim adamları, hem aşırı bir tedirginlikle, hem de tarihe geçmenin
heyecanı arasında; tozlu ve bozuk patikalarda yol almaya başladılar. Tarihi bir
olay gerçekte yaşanmaya başladı. Düşünün bir kere Türk tarihinin en mühim devlet
adamlarından birine ait olduğu sanılan özel eşyalar, ceplerinde sadece kalemleri
olan sekiz tane ilim adamının adeta sırtlarına yüklenmiş bir şekilde
götürülüyordu. O ana kadar, çevrede zaten Türklerin Orkun’da birşeyler bulduğu
yayılmış durumda idi. Bunları ele geçirmek için birtakım insanların herşeyi göze
alabileceği ihtimali de söz konusuydu.
Bu hazinenin bulunuşu ekipteki birçok kişi tarafından İlahî bir şekilde
yorumlanmıştır. Yüzyıldır bölgede çeşitli milletlerden ilim adamı veya soyguncu
pekçok kişi kazı yaptıkları halde, bir şey bulamamışlardı. Veya biz öyle
biliyoruz. Tanrı, Bilge Kagan’ın özel eşyalarını onun torunları Türklere
sakladı. Ama buraya daha önce Türkler de geldiler ve kazı teşebbüslerinde
bulundular. Kimse bunları bulamamıştı. Bu büyük olay sadece 2001 yılında giden
ekibe nasip oldu. Çünkü Moğolistan’a giden grup her bakımdan, hem ilim, hem de
idealler açısından seçilmişlerdi. Onlar nereye, niçin gittiklerinin
farkındaydılar. Onlar atalarına karşı olan vefa borcunu yerine getirmek için
oradaydılar. Bu kazı işini sadece bir arkeolojik olay olarak görmüyorlar, adeta
ibadet ediyorlardı. Üzerine bastığı toprağı incitmekten korkan, her mala
darbesiyle kaldırdıkları toprağa sanki taparcasına davranan bu insanlara elbette
Bilge Kagan mükafatını vermeliydi ve de verdi.
Pekçok kişi bu vakıayı İlahi bir olay olarak değerlendirmeyebilir. Ama Orkun’da
Türk ekibi mucizeler yaşamıştır. Buluntunun ortaya çıkmasıyla, göğün ağlamaya
başlaması, yani bardaktan boşanırcasına bir yağmur, bize göre bir delil idi.
Herşeyden önemlisi Hazinenin yola çıktığı sırada, Oguz Han’ın Bozkurtu’nun bize
öncülük etmesi, Türk tarihini ve kültürünü çok iyi bilen bir tarihçiyi mucize
olarak yorumlamaya sevk etmektedir. Bu olaya Türk ve Moğol sekiz bilim adamı da
şahittir.
Orkun’dan çıktıktan sonra ciplerimiz biraz yol almıştı ki, sabahın alaca
karanlığında önümüzde aniden iki Kurt belirdi. Belki de avlanmak için koyunların
peşine düşmüş olan bu hayvanların, bizim araçlarımızın önüne çıkması ve bir süre
onlar önde, biz arkada yol almamızın sadece tesadüfü bir olay olmasına
inanışımız gelmedi.
Kök Börü ya da diğer adıyla Bozkurt, Türklerin milli sembolü, bağımsızlığının
işareti, kutlu atasıdır. Türk’ün tarihten silinmesine o engel olmuş, yeniden
çoğalmasını sağlamış ve dünyaya hakim olurken de, hep önde o yol göstermiştir.
İşte, o anda sanki Bilge Kagan’a eşlik edercesine bizim önümüze çıkmışlar ve
koşuyorlardı. Ancak burada ilginç olan bir nokta, Kurt Mogollarca da kutsal bir
hayvandır. Araçlardaki Mogollar kurtu görünce adeta bizden daha çok
heyecanlandılar. “Çono, çono” diye bağırmaya başladılar. Hepsi çok büyük bir
sevinç içindeydiler. Şoförümüz kurtların peşinden koşturuyordu. Kendisine yavaş
gitmesini, arkada belki de tarihin en değerli buluntularının yer aldığını,
üstüne üstlük onları takip ederken arabalarımızın devrilebileceğini anlatmaya
çalıştıktan sonra, şoförümüz yavaşladı. Moğolların anlattığına göre; bu kutlu
hayvanı görmek uğur getirirmiş, o yüzden Moğollar büyük bir neşeye
kapılmışlardı.
Arabalardan ve seslerden ürken iki Kurt, daha sonra yolun solundaki tepeye doğru
tırmanmaya başladılar, bu arada Bilge Kagan’ın eşyalarını taşıyan iki vasıta da
durdu ve onları izlemeye başladık. Biraz sonra iki Kurt da tepeye çıktılar ve
onlar da bize bakmaya başladı. Sanki bize güle güle dercesine, bir süre
dikildikten sonra, kayboldular.
9 Ağustos 2001 tarihinde, Bilge Kagan’ın hazinesi böyle Ulan-batar’a ulaşmış,
bir tutanak ile de Mogolistan Milli Tarih Müzesi’ne teslim edilmiş oldu.
Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ
“Bilge Kagan’ın Hazinesi Nasıl Taşındı?”, Orkun, Sayı 45, İstanbul 2001