Yapım Tarihi - 2012
Süre - 01:00:00
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Yunus Nihat Özcan
Yapımcı - Can Dündar
Delikanlım, iyi bak yıldızlara.
Onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin
Delikanlım,
sen ki, ya bi köşe başında kaşından kan sızarak gebereceksin
Ya da bir devrimci gibi darağacında Can vereceksin.
Deniz Gezmiş
Delikanlım İyi Bak Yıldızlara Belgeseli, CNN Türk'te
CNN Türk'te, bu akşam saat 21.30'da Can Dündar’ın hazırladığı Deniz Gezmiş
belgeseli "Delikanlım İyi Bak Yıldızlara" TV'de ilk kez yayınlanacak
görüntülerle ekrana geliyor.
Can Dündar belgeselinde, 6 Mayıs 1972′de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan
ve Hüseyin İnan’ın mücadelesi ve yaşamlarından kesitler dönemin tanıklarının
ağzından anlatılıyor.
Belgeselde dönemin tanıkları ve Deniz Gezmiş'in arkadaşlarının anlatımlarıyla
döneme damgasını vuran olaylar ekrana taşınıyor.
Bora Gezmiş, Ertuğrul Kürkçü, Mustafa Yalçıner, Gökalp Eren, Hacı Tonak, Mehmet
Asal, Ergin Konuksever, Halit Çelenk, Şule Albayraktaroğlu, Celal Doğan, Cemil
Gezmiş ve Mehmet Eymür, belgeselde 68'i ve Denizleri anlatıyor.
"Delikanlım... İyi Bak Yıldızlara..." belgeselinde yer alan şiirleri ve
mektupları Tuncel Kurtiz seslendirdi.
Ayrıca Deniz Gezmiş'e dair daha önce yayınlanmamış yurtdışı ve yurtiçi
arşivlerden derlenen fotoğraf ve görüntüler belgeselde ilk kez izleyiciye
ulaşacak.
Dündar'ın beklenen belgeselinin galası yapıldı.
Gazeteci-Yazar Can Dündar’ın “Delikanlım… İyi bak Yıldızlara” belgeselinin
galası Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’nin ev sahipliğinde, çok sayıda
gazeteci-yazarın katılımıyla gerçekleştirildi.
Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi ve eşi Gamze Akkuş İlgezdi’nin galasına
ev sahipliği yaptığı “Delikanlım…İyi bak yıldızlara” belgeselinde, 6 Mayıs
1972’de idam edilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın mücadelesi ve
yaşamlarından kesitler dönemin tanıklarının ağzından anlatılıyor.
Can Dündar ve Deniz Gezmiş’in abisi Bora Gezmiş ile çok sayıda gazeteci-yazarın
katıldığı gecede konuşan Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, bu belgeselin
bir döneme tanıklık ettiğini vurguladı. Belgeselin yapımcısı Can Dündar ve
arkadaşlarına teşekkür eden Başkan Battal İlgezdi, “Bu belgeselin ilk
gösterimine ev sahipliği yapmaktan onur duyuyorum. Belgeselin ikinci gösterimini
de yine Ataşehir’de yaptığımız Deniz Gezmiş Parkı’nda Pazar günü saat 20.00’de,
Zülfü Livaneli’nin konserinden önce Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun da
katılımı ile yapacağız” dedi.
Belgeselin yapımcısı Can Dündar da, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi’ye
teşekkür ettiği konuşmasında, “Yaklaşık iki aylık bir sürede hazırladığımız
belgeseli bu öğlen saatlerinde tamamladık. Ben de belgeseli ilk kez burada
izleyeceğim. Pazar günü de Deniz Gezmiş Parkı’nda binlerce kişinin katılımıyla
kitle gösterimi olacak. Ataşehir Belediyesi’nin katkılarıyla, ilk defa bir
belgeselim için böyle bir kitle gösterimi olacak” dedi.
60 dakikalık belgesel, geceye katılan gazeteci-yazarlar tarafından büyük beğeni
ile karşılandı. Başkan Battal İlgezdi, geceye katılan yazarlara “Bir Milletin
Diriliş Destanı Çanakkale” isimli 3 boyutlu albüm hediye etti.
gercekgundem.com
Delikanlım... İyi Bak Yıldızlara...
Can Dündar’dan, Deniz Gezmişler belgeseli 6 Mayıs’ta…
Gazeteci Can Dündar tarafından hazırlanan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf
Aslan'ın idamlarının 40'ıncı yılı nedeniyle Denizleri ve 68 hareketini anlatan
"Delikanlım... İyi Bak Yıldızlara..." belgeseli, 6 Mayıs Pazar günü İstanbul
Ataşehir Belediyesi Deniz Gezmiş Parkı'nda gösterilecek.
Belgeselde dönemin tanıkları ve Deniz Gezmiş'in arkadaşlarının anlatımlarıyla
döneme damgasını vuran olaylar anlatılıyor.
Bora Gezmiş, Ertuğrul Kürkçü, Mustafa Yalçıner, Gökalp Eren, Hacı Tonak, Mehmet
Asal, Ergin Konuksever, Halit Çelenk, Şule Albayraktaroğlu, Celal Doğan, Cemil
Gezmiş ve Mehmet Eymür, belgeselde 68'i ve Denizleri anlatıyor.
"Delikanlım... İyi Bak Yıldızlara..." belgeselinde yer alan şiirleri ve
mektupları Tuncel Kurtiz seslendirdi.
Ayrıca Deniz Gezmiş'e dair daha önce yayınlanmamış yurtdışı ve yurtiçi
arşivlerden derlenen fotoğraf ve görüntüler belgeselde ilk kez izleyiciye
ulaşacak. İlk gösterimi 6 Mayıs Pazar günü saat 20.00'de İstanbul Ataşehir
Belediyesi Deniz Gezmiş Parkı'nda yapılacak.
Belgeselin ilk gösteriminin ardından Zülfü Livaneli de bir konser verecek.
Tarih- 6 Mayıs 2012 Pazar
Saat- 20:00
Yer- Ataşehir Mustafa Kemal Mahallesi- Deniz Gezmiş Parkı
02 Mayıs 2012
demokrathaber.net
Can Dündar’IN SON BELGESELİ
DELİKANLIM İYİ BAK YILDIZLARA…
“DELİKANLIM… iyi bak yıldızlara…” Can Dündar tarafından Ataşehir Belediyesi’nin
katkıları ile hazırlanan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın
idamlarının 40. yıldönümü vesilesiyle Denizleri ve 68 hareketini anlatan bir
belgesel çalışması.
Belgeselde dönemin tanıkları ve Deniz Gezmiş’in arkadaşlarının anlatımlarıyla
döneme damgasını vuran olaylar anlatılıyor.
Bora Gezmiş, Ertuğrul Kürkçü, Mustafa Yalçıner, Gökalp Eren, Hacı Tonak, Mehmet
Asal, Ergin Konuksever, Halit Çelenk, Şule Albayraktaroğlu, Celal Doğan, Cemil
Gezmiş, Mehmet Eymür 68’i ve Denizleri anlatıyorlar.
“DELİKANLIM… iyi bak yıldızlara…” belgeselinde yer alan şiirleri ve mektupları
Tuncel Kurtiz seslendirdi.
Ayrıca Deniz Gezmiş’e dair daha önce yayınlanmamış yurtdışı ve yurtiçi
arşivlerden derlenen fotoğraf ve görüntüler bu belgeselde ilk kez izleyiciye
ulaşacak.
magazincity.com
4 Mayıs 2012
Son Sözleri
''Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizmin Leninizmin yüce ideolojisi.
Yaşasın Türk ve Kürt halklarının devrimci bağımsızlık mücadelesi. Yaşasın
İşçiler, köylüler. Kahrolsun Emperyalizm''
Deniz Gezmiş
''Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu uğrunda şerefimle bir defa
ölüyorum. Sizler, bizi asanlar şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz. Biz
halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerika'nın hizmetindesiniz. Yaşasın
devrimciler. Kahrolsun Faşizm"
Yusuf Aslan
''Ben hiç kişisel çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu
için savaştım. Bu ana kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. Bundan böyle bu bayrağı
Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler, köylüler. Yaşasın devrimciler.
Kahrolsun Faşizm.''
Hüseyin İnan
6 Mayıs 1972
Delikanlım İyi Bak Yıldızlara
68 baharını takiben esen devrimci rüzgârlar, hem egemen sınıfları hem de onlarla
uyum içinde olan reformist örgütleri fena halde sarsmıştı. Üzerinden yaklaşık
kırk yıl geçtiği halde bu önemli tarihsel sürecin izleri, bugünün devrimci
kuşakları içinde de eğrisi ve doğrusu ile varlığını sürdürüyor.
Türkiye toplumu da 68'i takiben, toprak ve fabrika işgalleriyle, 15-16 Haziranla
ve 'emperyalizmi ülkelerinden kovmak için' üniversiteden dağlara çıkmayı göze
alabilen genç insanların coşkulu mücadeleleri ile daha önceleri hiç yaşamadığı
bir atmosferi solumuştur. Çürüyen bir sistemin yıkılıp, yerine yaşanılası, yeni
bir dünya kurulabileceği inancı bu dönemi yaşayanların hissettikleri kuvvetli
bir duyguydu. Toplumun bu coşkulu ruh hali tabii ki egemen sınıfların buna karşı
şiddeti ve baskıyı yükseltmelerini de beraberinde getirdi.
Türkiye'de yaşayanların bu tarihsel dönemden anımsadıklarının başında
'Denizlerin idamı' gelmektedir. Çünkü Türkiye'nin '68'ini belki de trajik bir
biçimde bitiren 'Denizlerin idamı' ve düzenin genç devrimcilere dönük
acımasızlığı, kıyıcılığı, bu topraklarda yaşayanların zihinlerine kalıcı bir
biçimde kazınmıştır. Devrimci oldukları için idam edilerek katledilen Yusuf
Aslan, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan'ın yanı sıra, giriştikleri devrimci
mücadelede hayatlarını kaybeden Sinan Cemgil, Kadir Manga, Alparslan Özdoğan,
Ulaş Bardakçı, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya ve daha niceleri büyük sempatiyle
karşılanmış, adlarına türküler yakılmış ve Doğan binlerce çocuğa onların
isimleri verilmiştir. Onlar sahip çıktıkları devrimci değerlerle kavganın
simgesi olmuşlardı. Bugünün genç devrimcilerinin, onların devrimci ruhu ve
enerjisinden, atılganlıklarından, adanmışlıklarından ve tabii ki yanlışlarından
öğrenecekleri çok şey var.
68 baharı, yükselen sınıf mücadelesi ve gençlik hareketi
60'lı yılların sonunda, kapitalizmin II. Emperyalist Paylaşım Savaşından sonra
sağladığı istikrar ve büyüme dönemi kendi sınırlarına dayanmıştı. Bu dönem
boyunca biriken ve keskinleşen çelişkiler, dünya burjuvazisini özellikle
gelişmiş kapitalist ülkelerde kapitalizm karşıtı mücadelenin yükselişi ile yüz
yüze bırakmıştı. Kapitalist dünya ekonomisinin göreli istikrarı sarsılırken, bu
duruma dünyanın değişik bölgelerinde ulusal Kurtuluş mücadelelerinin alevlenmesi
de eşlik ediyordu.
ABD de dâhil olmak üzere pek çok ülkede, Vietnam'daki işgale karşı duyulan tepki
toplumsal muhalefeti yükseltiyor, savaşa ve ırkçılığa karşı yüz binlerce kişinin
katıldığı gösteriler yapılıyor, üniversite işgalleri yaşanıyordu. Bu rüzgârdan
elbette Türkiye de etkilenecekti.
Türkiye'deki devrimci ve sosyalist mücadele de, 60'lı yıllardan itibaren dünyada
esen rüzgârların etkisi altında biçimlenmeye başladı. O dönemin Türkiye'si, aynı
zamanda gittikçe yükselen ve militanlaşan bir işçi hareketine de şahit oluyordu.
Üniversite gençliğinin büyük bir kesiminin emekçi çocuklarından oluşmasının
doğrudan bir sonucu olarak, düzene karşı hoşnutsuzluğun damgasını taşıyan bir
gençlik mücadelesi de yükseliyordu. İşte öğrenci hareketi böyle bir zemin
üzerinde, ezilen ve sömürülen emekçi sınıflarla karşılıklı etkileşim içerisinde
Düzen için tehditkâr olmaya başladı. Yoksa öğrenci hareketinin yalnızca
üniversite sınırları içerisinde kalması egemen sınıflara ciddi bir rahatsızlık
vermezdi.
Türkiye'deki gençlik hareketinin tüm önderleri, hareketin yükselmesinden önceki
dönemde, Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesiydi. Deniz Gezmiş, TİP Üsküdar İlçe
Teşkilatına üyeydi ve yönetim organında sekreterdi. İbrahim Kaypakkaya, Mahir
Çayan, Sinan Cemgil, Hüseyin İnan da TİP üyesiydiler. Ne var ki TİP, dünyanın
dört bir tarafındaki benzerlerinin de gösterdiği reformist tutumlarla; öğrenci
gençliğin militan hareketini, grevci işçilerin, topraksız köylülerin
eylemliliklerini, kendi parlamenter çizgisine uygun bulmuyordu ve eylemci
kitlelerin kendisinden kopuşunun zeminini hazırlıyordu.
Gençler mücadelelerinde giderek TİP'i yanlarında bulamaz oldular. TİP
parlamenter mücadeleyle her şeyin değişebileceği yaklaşımını programının ve
pratiğinin merkezine koymuştu. TİP, gençleri bu çizgide tutmaya ve radikalleşme
eğilimlerini bastırmaya çalışıyordu. Bu durumun en tipik görüntülerinden biri
de, 6. Filo'ya karşı öğrenci gençliğin düzenlediği gösterilerde yaşandı. O
dönemin eylemci öğrencilerinin anlatıları, TİP'in tutumunu açıkça ortaya
sermektedir:
Dolmabahçe direnişi sırasında Taksim'de miting vardı. Taksim'deki mitingden
sonra, DÖB [Devrimci Öğrenci Birliği, İstanbul'da DÖB'ün Başkanı Deniz Gezmiş'ti
-SF], kitleyi Dolmabahçe'deki 6. Filonun erlerinin karaya çıktıkları yere
götürmeye çalışıyordu. FKF'li ve TİP'li arkadaşlar da barikat kurdular.
Olayların tırmanmasını önlemek için, sertleşmesini önlemek için barikatlar
kurdular. Önce o barikatlar yıkılarak kitleyle birlikte Dolmabahçe'ye inildi ve
Amerikan askerlerinden yakalanabilenler denize atıldı* (Bizim '68, Evrensel
Basım Yayın, 1997, s.74)
Bu gelişmeler temelinde devrimci gençler, parlamenter çizgisiyle TİP'in,
gençliğin devrimci eylemliliğinin önünde bir engel oluşturduğunu düşünmeye
başladılar. TİP, emperyalistlere karşı olduğunu söylüyordu ama mücadeleyi
parlamentonun ve legalizmin sınırları içine hapsetmeye çalışıyordu. Kendi
reformist çizgisine aykırı her türlü devrimci eylemliliği de TİP'ten
uzaklaştırmaya çalışıyordu. O dönemde radikalleşmeye başlayan gençlik hareketi,
TİP'in düşüncelerini teorik olarak eleştirmekten çok, pratikte TİP'ten ve onun
gösterdiği yoldan kopmaya başladı. TİP'in devrimci atılımı, devrimci coşkuyu
kucaklayabilecek bir parti olmayışı, gençlik önderlerini ister istemez başka
arayışlara zorladı. Ancak doğru yolu bulmalarını sağlayacak pusuladan da
yoksundular. Reformizmin ve bürokratizmin yarattığı düş kırıklığı, devrimci
Marksist bir alternatifin yokluğu koşullarında enerjilerini başka mecralara
akıtmalarına yol açtı.
Dünyanın dört bir yanında yaşanan ulusal Kurtuluş hareketleri, özellikle Çin ama
en çok da Küba devrimi olgusu, gerilla ve silahlı mücadele çizgisini bir cazibe
merkezi haline getirerek devrimci gençleri giderek daha büyük boyutlarda
etkilemeye başladı. Özellikle Vietnam'ın Kurtuluş hareketi ve Filistin halkının
Kurtuluş mücadelesi de Türkiye'deki devrimci hareket üzerinde derin izler
bıraktı. Vietnam'ın ABD emperyalizminin muazzam askeri gücüne karşı gösterdiği
kararlı silahlı direniş, ABD'nin yenilebileceği inancını öylesine pekiştirmişti
ki, gerilla çizgisini benimseyen devrimci gençlik kesimleri kısa bir süre sonra
Türkiye'de de benzeri bir başarının yaşanabileceğine inanmışlardı.
Devrimci Gençliğin Silahlı Mücadelesi Başlıyor
Bütün bu etkenler ve egemen sınıfların yükselen toplumsal hareketlenmelerden
duydukları endişeler, baskıların artmasını beraberinde getirdi. Gerici faşizan
saldırıların yoğunlaşması ve 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin ardından
İstanbul'da sıkıyönetim uygulanması, Türkiye'de burjuva rejimin giderek daha
fazla zora dayalı bir biçim alacağının ipuçlarını veriyordu. TİP'ten umudunu
keserek yeni arayışlara yönelen devrimci gençliğin büyük bir kesimi ise, silahlı
mücadeleye hazırlanıyordu. Sinan Cemgil, Hüseyin İnan ve Deniz Gezmiş'in başını
çektikleri çekirdek, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu'nu (THKO); Mahir Çayan, Ulaş
Bardakçı ve Hüseyin Cevahir'in başını çektiği çekirdek ise Türkiye Halk Kurtuluş
Partisi-Cephesi'ni (THKP-C) kurmuştu. İbrahim Kaypakkaya ve ekibi ise 12 Mart
askeri darbesi sonrasında 'kır gerillacılığını' savunarak TKP/ML'yi kuracaktı.
Böylelikle, '68 üniversite gençliği hareketinin liderleri, hızla, kurdukları
silahlı-politik örgütlerin liderleri haline gelmişlerdi.
Hepsi de reformist politik çizgilerin sistem içi niteliklerine büyük tepki
gösteriyorlar ve mücadele için gerillacılıktan başka bir yol göremiyorlardı.
Devrimci ruha sahip bu militanlar, ne yazık ki, işçi sınıfının devrimci
çizgisinden ve onun Bolşevik örgütlenme anlayışından uzaktılar. İşçi sınıfı
devrimcilerinin Bolşevik tarzda mücadele anlayışı ve onun ideolojik-teorik
birikimi, dünyada egemen resmi komünist çizgi tarafından tanınmaz hale
getirilmiş, adeta bir harabeye dönüştürülmüştü. Ama bu militan gençler, ne
olursa olsun bir şeyler yapmak gerektiği düşüncesindeydiler. Ertuğrul Kürkçü'nün
aktardığı anekdot, onların devrimci duygularını açıkça ortaya koyuyor:
Deniz'in '70'in sonbaharında ODTÜ'ye geldiğinde bana söylediği sözleri
hatırlıyorum, onlar oldukça kritik sözlerdi. çok ciddi bir tartışma içerisinde
Deniz şöyle bir öngörüde bulundu- 'Bütün Türkiye'ye sıkıyönetim gelecek, herkesi
cezaevine dolduracaklar. Orada her eğilimin bir koğuşu olacak. Kırmızı Aydınlık
koğuşu, Beyaz Aydınlık koğuşu, Sendikacılar koğuşu* Ziyaretçiler tavuk
getirecek, onlar bu tavukları nasıl paylaşacaklarını tartışacaklar.' Şimdi
hatırlamıyorum kimdi, birisi- 'Peki ya biz ne yapacağız' diye sordu. Deniz, 'biz
öleceğiz oğlum' dedi, 'çünkü biz dövüşeceğiz. Ve esas oportünizm nasıl bir
şeydir, mücadele nasıl bir şeydir, devrimcilik nasıl bir şeydir onu o zaman
herkes görecek.' (age, s.104)
Umudu boğamazlar!
Onlar düşüncelerinin arkasında durdular ve ölümleri pahasına düşmanla
dövüştüler.
Hızla gelişen bir süreçte, önce Nurhak dağlarında gerilla mücadelesine başlayan
THKO militanlarından Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan kontrgerilla
subaylarının başında bulunduğu bir birlik tarafından öldürüldü. Ardından onlara
katılmaya giden Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan Şarkışla'da, Hüseyin İnan ise
Sarız'da yakalandı.
Artık 12 Mart'ın faşizan yarı askeri diktatörlüğü rejimin iplerini eline almış
ve tüm ülkede bir 'cadı avı' başlatılmıştı. Bu dönemde binlerce devrimci
hapislere atıldı, işkencelerden geçirildi ve en önde gelenleri kontrgerilla
operasyonlarıyla katledildi. Yakalananlardan Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf
Aslan ise idama mahkûm edildiler. Bunun üzerine tüm devrimciler onları kurtarmak
için seferber oldular. Ancak binlerce devrimci 'içerde' idi ve bu yüzden
dışarıda kalabilenlerin olanakları son derece sınırlıydı. Devrimcilerin sarf
ettikleri son çabalar da ne yazık ki fayda etmedi. Onları kurtarmak için uğraşan
Mahir Çayan da dahil THKP-C'nin önder kadroları Kızıldere'de yine bir
kontrgerilla operasyonuyla 30 Mart 1972'de katledildiler.
Diğer yandan da idamların engellenmesi için geniş çaplı kampanyalar
düzenlenmişti. Hatta bir ara CHP'lilerin verdiği mesajlarla umutlar da artmıştı.
Ancak egemen sınıflar çoktan kararlarını vermişlerdi. Ertuğrul Kürkçü'nün
belirttiği gibi, devrimciler de aslında bu durumun farkındaydılar:
Deniz'lerin sadece bir idam tehdidiyle karşı karşıya kalmadıklarını aslında bu
tehdidi gerçekleştirme kararının da askeri rejimin önderlerinde bulunduğunu biz
biliyorduk ve bundan şüphe etmiyorduk doğrusu. Rejim açısından Denizleri ya da
bizatihi Deniz'in kendisini ortadan kaldırmak sanki bir siyasi zaruretti, diye
düşünüyorum, çünkü o, öylesine kendisinden bağımsız olarak büyüyen bir efsane
haline gelmişti ki, onun efsane değil gerçek, basit, öldürülebilir bir insan
olduğunu göstermek, böyle bir kasıt, Osmanlı Devletinin kendisine karşı
başkaldıranlara yaptıklarından birikmiş 600 yıllık bir tecrübenin Cumhuriyet
Türkiye'sindeki tekrarıydı diye düşünüyorum. (age, s.199)
6 Mayıs 1972'de, devrimci mücadelelerinin bedelini, burjuvazinin kurduğu
darağaçlarında tereddütsüz biçimde ölümü kucaklayarak ödeyen Hüseyin İnan, Yusuf
Aslan ve Deniz Gezmiş, fedakârlıkları, kararlılıkları ve mücadelecilikleriyle
şüphesiz Türkiye'deki devrimci hareketin önemli simgelerinden biri olmuşlardır.
Kır gerillasını örgütlerken 24 Ocak 1973'de Tunceli kırsalında yakalanan İbrahim
Kaypakkaya, 3,5 ay boyunca gözaltında ağır işkencelere yiğitçe direndi. Ondan
örgütsel sırları almak için vücudunu doğramak da dahil her türlü işkenceye
girişenler, yenilgilerini kabul edememenin kiniyle, sonunda Kaypakkaya'yı 18
Mayıs 1973'de katlettiler. 'Ser verip sır vermeyen' tavrıyla devrimci harekete
mal olan Kaypakkaya'nın da katledilmesiyle, devrimci-demokrasi akımının bu
tanınmış temsilcileri ve ilk kuşak önderleri, emekçi sınıfların gönüllerindeki
ölümsüz yerlerini alarak hayata veda etmiş oldular.
Türkiye'de, son otuz yıl içinde devrimciliğe meyletmeye başlamış neredeyse
hiçbir genç yoktur ki onların mücadelelerinden etkilenmemiş olsun. Yaşarlarken
büyük bir kinle onlara saldıran egemen sınıflar, yıllar sonra onları zararsız
ikonlar haline getirmeye çalışsa da; Denizlerin, Mahirlerin, Kaypakkayaların
devrimci ruhları bugünün genç devrimcileri için de Örnek olmayı sürdürüyor.
(*) "Delikanlım iyi bak yıldızlara"- Deniz Gezmiş'in ajitasyonlarına başlarken
sıklıkla kullandığı bir Nazım Hikmet dizesi.
Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin....
Belki bir daha yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..
Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar kadar güzel,
korkunç,
kudretli
ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.
Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında Can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin bir daha
Delikanlım!.
Belki beni anladın,
belki anlamadın.
Kesiyorum sözümü.
Sevmek mükemmel iş delikanlım.
Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var,
benden izin sana,
sev
sevebildiğin kadar.