Yapım Tarihi - 2003 / 2004
Süre - 00:20:00
Bölüm Sayısı - 5
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Rıdvan Akar
Hazırlayan - Can Dündar
Kameraman - Murat Özcan
"Karaoğlan"ın vedası
Yakın tarihe ışık tutan "Ecevit belgeseli"nin beşinci ve son bölümü kaçıranlar
için yeniden yayınlanıyor...
Can Dündar ve Rıdvan Akar imzalı "Karaoğlan"ın son bölümü tekrarlanıyor. Beş
bölümlük belgeselde Ecevit çifti, 50 yıllık siyasi tarihin pek çok önemli
olayının perde arkasını anlattı. Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın ürünü olan "Karaoğlan",
Ecevit'in doğumundan siyasi yaşamına noktayı koyduğu güne kadar önemli olayları
tanıklarıyla ekrana getiriyor. Ecevit'in kendi şiirlerini seslendirdiği ve 50
yıllık kişisel arşivini açtığı belgeselin son bölümünde şu başlıklar var - "Kıbrıs fatihi Ecevit'in Kenya fatihi olması", "Merve Kavakçı olayı", "17
Ağustos depremi sırasında yaşananlar", "Tarihi MGK toplantısı", "Kemal Derviş'in
Türkiye'ye getirilişi", "Ecevit'in 67 gün hastanede yaşadıkları", "Ecevit'in
Hüsamettin Özkan ile ilgili düşünceleri", "Ecevit'in siyasete vedası ve
emeklilik planları." CNN Türk / 22.05
Bülent Ecevit'in yaşamını anlatan "Karaoğlan" belgeseli ilk bölümüyle CNN
Türk'te. Can Dündar ve Rıdvan Akar'ın hazırladığı ve 2 yıllık bir çalışmanın
ürünü olan "Karaoğlan" belgeseli Bülent Ecevit'in doğumundan başlayarak,
Ecevit'in siyasi yaşamına noktayı koyduğu güne kadar ki olayları gündeme
getirecek. Dündar ve Akar'a 15 saatlik bir söyleşiyle yaşam öykülerini anlatan
Ecevitler, 'Başbakanlık Dönemi'nde yaşanan birçok önemli olayla ilgili tarihi
bilgiler de verecek. CNN Türk / 23.05
"Karaoğlan" belgeselinin dördüncü bölümünde, Ecevitler’in yaşamlarındaki en
duygusal ve en hüzünlü dönem anlatılacak. Belgeselde Bülent Ecevit’in
cezaevinden Rahşan Hanım’a yazdığı mektuplar ilk kez Ecevit çiftinin kendi
seslerinden ekrana gelecek. Belgeselin 4. bölümünde, 12 Eylül’den Bülent
Ecevit’in tekrar başbakan seçildiği tarih olan 1999 yılına kadar geçen 19 yıllık
süreç anlatılacak. "Demireller ile Hamzaköy’e götürülen Ecevitler’in askeri
kamptaki günleri", "CHP’nin feshinden sonra bir dönem on binleri meydanlara
dolduran Ecevit’in sıkıyönetim mahkemesindeki yalnızlığı", "Ulucanlar
Cezaevi’nden Bülent Ecevit’in Rahşan Hanım’a yazdığı duygusal mektuplar",
"Bülent Ecevit cezaevindeyken gümüş çay kaşıklarını satmak zorunda kalan eski
bir başbakan eşi Rahşan Ecevit’in mücadelesi", "DSP’nin kuruluşu, DSP
amblemindeki ak güvercin ve mavinin sırrı", "Ecevitler’in parti içi hizip
fobisi", "sonradan üyesi olmadığı bir partiye genel başkanlık yaptığını anlayan
Necdet Karababa’nın Ecevitler’le ilgili düşünceleri", "1987-1989-1990
seçimlerinde barajı aşamayan DSP ve Ecevit’in solda birleşmeye karşı çıkış
nedenleri", "Bülent Ecevit’in Saddam Hüseyin ile röportajı" ve "Bülent Ecevit’in
Fethullah Gülen ile diyalogları" ekrana gelirken 1979’dan 20 yıl sonra 1999’da
Bülent Ecevit’in yeniden bir Umut haline gelişi, bu bölümün konu başlıkları
olacak. Belgeselin müzikleri Fahir Atakoğlu’na ait. CNN Türk / 22.05
Kasketlerle fötrler
Can Dündar'ın hazırladığı Ecevit'in yaşamını konu edinen belgeselde onun
1960'larda çekilmiş bir filmi gösterildi. Ailenin ilginç görüntüleriydi
izlediklerim, ama gene de bana daha çekici geleni, pek yakışmamıştı ama
Ecevit'in başındaki fötr şapkaydı.
O yıllar öyleydi. Ben de babamı ve arkadaşlarını başlarındaki fötr şapkalarıyla
tanıdım. Hele, 12 Mart'a giden günlerde, bir akşam babamın görkemli vücudu ve
bütün kız arkadaşlarımın kendisine belli bir 'ilgi' duymasına yol açan
yakışıklılığıyla, alışkanlığının çok tersine, geççe bir vakit, birkaç bina
ötemizdeki bankaya atılan bombadan sonra gelen adli kişilerin tahkikatı
yapmaktaki beceriksizliğine gülerek, başında Duran, kendisine çok yakışmış,
İngiltere'den alınmış fötr şapkayla kapıdan eve girişini bugünmüş gibi
anımsıyorum. 1950'li yıllardaki resimleri gene öyle. Mesele sadece fötrde değil
üstelik; şıklıkta. Bir tanesinde iki dayımla bakmış makineye, Taksim Anıtı
önünde, üçü de jilet gibi, şapkalar da cabası.
Fötr, o zamanlar kentli olmanın alameti farikası gibiydi. Ankara'da, İstanbul'da
bir erkeğin başında fötr şapka olmaksızın ortaya çıkması düşünülemezdi bile.
Aradan zaman geçti, fötr şapka yerini kaskete bıraktı. İşin başını Ecevit çekti.
Ecevit, 'Karaoğlan' olduğu yıllarda ilk iş fötrü attı, başına bir kasket
geçirdi. Başlangıçta daha köylü kasketlerini andıran şeyler kullanırdı;
sonraları bir acayip, gemici şapkasına benzer şeyleri kafasından çıkarmaz oldu.
Şehirlilikten 'halkçılığa' geçişin bir bedeli olacaktı, zahir. Kaldı ki,
1970'ler hepten öyleydi. O yılları yaşamış kim unutabilir, asker postalları,
haki renk parkalar, el örgüsü balıkçı yaka kazaklar giyen, kalın bıyıklı
devrimcileri.
Öte yandan, Demirel, daima başında fötrle dolaştı. Onu Kars'ta ilk kez 1965
yılında gördüğümde elinde fötr şapkası vardı. Öyle, önümden geçmişti. O gün
bugündür fötr şapkadan kopmadı. Oysa köyden yetişmişti ve ilk fotoğraflarında
başında basbayağı kasket vardı. Sınıf atlamış muhafazakâr Demirel, elde ettiği
'statü'yü asla bırakmadı. İşin şaşırtıcı yanı, Ecevit'in adı dağa taşa 'Halkçı
Ecevit' diye yazılsa da Demirel'in şapkası halk arasında daha yaygın bir ün
kazandı. Üstelik, Demirel, '70'lerin kasket baskısına direniyordu.
Nitekim, 1970'lerde gene babam ve dayımla çekilmiş bir fotoğrafıma bakıyorum. Şu
an gibi anımsıyorum- kurşun rengi bir kış günüydü. Ankara'daydık. 'Gökdelen'in
önündeydik. Aralarına girdim. İkisini de kollarından tuttum. Fotoğrafı gençten
bir çocuk çekti. Baktık, gülümsedik- üçümüzün de yüzüne başımızdaki kasketlerin
gölgesi düşmüş. Bir daha da Demirel'den başka kimseyi fötrle görmedim.
Fakat ben de ara ara fötr şapka taktım. Hâlâ da çok hoşuma gider. Hele yazları
hasır şapkalar giymeye bayılırım. Ama... Bütün bir toplumun dönüşümünü bu
'kasket-fötr' ikileminde bulmak mümkün. Hele köy kökenli Demirel'in fötrüyle
kent kökenli Ecevit'in kasketini düşününce bu iş haydi haydi böyle. Siyasal,
toplumsal tarihi hep 'olgular' üstünden giderek yazmaya çalışıyoruz. Ama bu
türden çelişkilerin en kapsamlı kuramsal açıklamalardan daha belirleyici
olduğunu unutuyoruz. Odamda Duran, Ecevit'i İnönü'yle gösteren hiçbir yerde
yayımlanmamış fotoğrafa bakıyorum. İnönü'nün şıklığıyla yarışan, şık, pırıl
pırıl bir Ecevit var. Oysa, son 30 yılını Ecevit aynı 'gardırop'la geçirdi.
Bu lider tavırlarının toplumsal kuram açısından anlamı yok denebilir mi? Şu
sıralarda ise sokakta gördüğüm kadınlar ve erkekler ise başlarına Amerikan
beysbol oyuncularının o acayip şapkasını takıyor. Bakalım meydanlarda sallayan
ilk siyasetçi kim olacak? H.Bülent Kahraman, 16/08/2004
Belgeselci ve Ölü
Cenaze
levazımatçısı gibi müşterisinin ölümünü bekleyen biri midir belgeselci?
Avının cansız düşmesi için saat sayan vahşi bir akbaba mı yoksa?
Adi bir koleksiyoncu gibi, elindeki tablonun ressamının ölüp malının
kıymetlenmesini mi düşler günler boyu?
Tersine...
Ödü patlar her ölüm haberinde... Büyük rakibi Azrail'le yarış halindedir. Canı
pahasına savaşın tanıklarına ulaşmalıdır. "Son Gazi"yi çekmelidir. Depremi
belgelemelidir. Bir yaralı Kuşu yuvasında görüntülemelidir.
Her ayrıntıyı kaydetme, her tanığı konuşturma, her olayı belgeleme tutkusu, ona
hayatı zindan eder.
Tanıkların ölümünden, mekanların yıkımından, belgelerin yitiminden, belki
herkesten çok acı çeker.
Çünkü tarih, onlarla yazılacaktır.
Bülent Ecevit'in bayram öncesi bir söyleşisinde "Can Dündar belgeselimi çekti,
ama yayımlamak için herhalde ölümümü bekliyor" demesi, bir belgeselciden önce
bir insan olarak yaraladı beni...
Nazik bir siyasetçinin ve duyarlı bir şairin, espritüelliğine verdim.
Yine de ayrıntıları yazmak istedim:
Sevgili dostum Rıdvan Akar'la birlikte yaklaşık 1 yıldır bir "Karaoğlan
belgeseli" üzerinde çalışıyoruz. Bu, kapsamlı bir biyografik belgesel için
normal bir süre... Hele konunun Ecevit gibi Cumhuriyet'in her dönemine tanıklık
etmiş bir lider olduğu düşünülürse...
Bu süre içinde Ecevit üzerine yazılmış ne varsa okuduk. Türkiye'de ve dünyada
kaydedilmiş görüntülerini toplamaya çalıştık. Onu tanıyan 30'a yakın tanıkla
kamera karşısında söyleştik. Sonra Bülent - Rahşan Ecevit çiftiyle 10 gün bir
stüdyoya kapanıp son derece ayrıntılı bir söyleşi yaptık. 7 bölümlük belgeselin
montajı bitti. Jeneriği, müziği hazırlandı.
Belgesel Kanal D ve CNN Türk'te yayımlanacaktı.
Yayın için uygun tarihi kasım olarak belirledik.
Çünkü o tarihte DSP kongresi toplanacak ve "Karaoğlan" ya siyaseti bırakacak
veya "Sonuna kadar devam" kararı alacaktı.
Beklemediğimiz iki engel çıktı:
Birincisi, kasımda toplanacağı açıklanan kurultaydan hiç ses çıkmadı.
İkincisi, - acı ama gerçek - Ecevit başbakan olsa böyle bir yapımı destekleyecek
pek çok sponsor bulunabilecekken, devrik bir liderin belgeseline katkı sunacak
gönüllü çıkmadı.
Kanal D ve CNN Türk, belgeselin asgari masraflarını karşılasalar da, dakikası 2
bin dolara varan yurtdışı görüntülerin ve özel ellerdeki filmlerin alınması için
daha büyük miktarlara ihtiyaç vardı.
Dolayısıyla kurultay bekleyişiyle birlikte sponsor arayışımız da sürdü. Bu süre
içinde ekip - Rıdvan ve ben dahil - gönüllü çalıştı. Ve bu sayede film, - kimi
görüntü eksikleriyle - her an yayına girebilecek şekilde hazırlandı.
Bundan sonrası Kanal'ın kararıydı.
Zarafetine her zaman hayranlık duyduğumuz Ecevit'i bu sorunlarla meşgul etmek
istemedik. Ama iş, "ölümümü bekliyorlar" suçlamasına varınca bu açıklama zaruri
oldu.
Bu vesileyle kendisine ve eşine uzun ömürler diliyor, belgeseli en kısa zamanda
birlikte izlemeyi umuyoruz.