Yapım Tarihi - 2004
Süre - 00:12:16
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Demet Sert, Elif Akarsu, Nuri Ertuğ Tuğalan
(Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mezunları)
Yapımcı - Elif Akarsu
Görüntü Yönetmeni - Nuri Ertuğ Tuğalan, Elif Akarsu
Kurgu - Demet Sert
İnsanlık için bir şey ifade etmeyen öd kesesi özellikle Ebru sanatının olmazsa
olmazıdır. Ebru sanatı için vazgeçilmez öğe olan öd sadece mezbahalarda
bulunmaktadır. Böylece aralarında kavramsal zıtlıklar olan iki kişi ve iki mekan
ortaya çıkar. Mezbaha-kasap, Ebru sanatçısı –atölye. Estetik, vahşet, kan, hayat
ve Kırmızı üzerine...
Dünya Hakları - Ankara Üniversitesi
Telefon - +90 312 319 7714
Elektronik Posta Adresi - ozkam@media.ankara.edu.tr
10. Altın Portakal Uluslararası Kısa Film ve Video Yarışması, Belgesel Dalı Birincilik
Ödülü. 2004
Gerekçe :
Kırmızı sanat ve hayatı son derece kritik bir noktada renk üzerinden
birleştiriyor- sanatın kırmızısı ile kanın kırmızısı. Vahşetin ve sanatın hayatın içinde
birbirleri ile ne kadar örtüşüp ne kadar ayrıldıklarını bu film üstün bir metotla
tartışıyor- Mezbahanın kasabı ile, ebru sanatçısı birbirlerine monitörler vasıtasıyla
sesleniyorlar. Yönetmen hayatın bu iki döneminde video monitörü aracılığıyla karşı karşıya
getiriyor. Konu seçimi, görüntü düzenlemesi, kurgusu ve zamanlaması açısından başarı
bulunarak birinciliğe layık görüldü.
16. Uluslararası Ankara Film Festivali, Ulusal Belgesel Film Amatör Dalı Yarışma. 2005
İnönü Üniversitesi Sinema Topluluğu Kısa Film ve Belgesel Gösterimleri. 7 Mart
2006
3. Akbank Kısa Film Festivali, Ulusal Bölüm. 2006
5. Alanya Belgesel Sinema Günleri. 2006
5. Ay Işığı Belgesel Sinema Akşamları, Gösterim. 23-27 Ağustos 2006
New York CINEMAEAST Film Festivali Belgesel Kategorisi Finalist. 2005
Uluslararası Offensyva Polonya Film Festivali En İyi Belgesel 2.lik Ödülü. 2005
Luksuz Film Festivali Belgesel Dalı Finalist. 2005
Dokufest Prizren Uluslararası Belgesel ve Kısa Film Festivali Finalist. 2005
Uluslararası Detmold Kısa Film Festivali Finalist. 2005
Kaynak
Akbank Kısa Film Festivali Web Sitesi
Altın Portakallı Yeni Belgeselciler
Öncelikle en güncelden başlamak istiyorum. Altın Portakal’ı kazandınız, yani
Türkiye’de yapabileceğinizin en iyisini yaptınız. Bu nasıl bir Duygu?
Elif- Bu kadar mutlu olabileceğimi tahmin bile etmemiştim. Harcadığımız emekler
fark edildi. Bu işi bilen insanlar bizim ortaya koyduğumuz emeği
ödüllendirdiler, bu çok önemli. Biz yarışmadan önce çok heyecanlıydık. Filmde
gözümüze batan, bizim fark ettiğimiz hataları gidip jüriyle konuştuk, acaba
onlar da fark etmişler midir diye? Bütün hataları görmüşler tabi, ama bizim bu
hataları çok büyüttüğümüzü söylediler, olur böyle şeyler dediler aslında.
Demet- Verdiğimiz emeklerin boşa gitmediğini görmek bizi çok mutlu etti.
Dışarıdan bakan, tarafsız insanların yapmış olduğumuz işi anlamaları en
önemlisiydi bence. Gerçekten anlaşılmışız, bu çok önemli bir şey. Tabi bu
ödülden sonra belgeselimiz hakkındaki görüşlerimiz değişmedi. Hala eksiği,
gediği olduğunu düşünüyoruz.
Filmin konusu kafanızda şekillendikten ya da çekim, kurgu, her şey bittikten
sonra ödül almak gibi bir beklenti oluştu mu sizde?
Demet- Biz aslında çok riskli bir iş yaptık. Belgeselin konusu hayatın içinden
bir sorun, insanları ilgilendiren bir problem olmadığı için yaptığımız iş
insanlara anlamsız gelebilirdi. İyi güzel çekmişler, ama bana ne bundan
denebilecek bir konu işledik. Birbiriyle bağımsız görünen iki ayrıntı,
karşılığını bulması zor bir konuydu gerçekten.
Elif- Kırmızı ortalama bir belgesel olamazdı. Ya dibe vuracaktık ya da sağlam
bir şekilde çıkacaktık bu işten. Her şey daha iyi olabilirdi tabi, teknik
yetersizlikler sebebiyle görüntülerde, planlarda büyük problemler yaşadık. Ama
yine de, sağlam bir şekilde çıktık bu işten.
Filmin konusunu kim, nerden buldu? Gazetede, televizyonda falan mı gördünüz
böyle bir ayrıntıyı?
Elif- Bu belgesel boyunca en ortak ilerleyen şey düşünme aşamasıydı aslında.
Adım adım, ortaklaşa bir şekilde bulduk bu konuyu. Hayatın içinde olan ama
kimsenin dikkatini çekmeyen bir ayrıntıyı yakalamak istiyorduk işin başında. Her
gün yaptığımız konuşmalar, tartışmalar bizi bu konuya getirdi. Onun için; ben
buldum, şurada gördüm diyemeyiz hiç birimiz. Bizim de hiç bilmediğimiz bir
konuydu aslında, ebru sanatının öd kesesi olmadan yapılamayacağı çok da
bilinebilecek bir şey de değil zaten. Bir yerden böyle bir şey olduğunu
duymuştuk yalnızca ve sırf bunu doğrulatmak için bile günlerce ebrucu aradık.
Demet- En başında daha farklı bir şey düşünmüştük biz. Üç ayrı buluşma olmasını
tasarlamıştık. Ama, ebru sanatı - öd kesesi bağlantısını öğrendiğimizde bu konu
bize yeter dedik ve 3 ayrı buluşma fikrini iptal ettik.
Çekimleri nerede yaptınız? Kullanılan mekanları, filmin iki kahramanını kim
ayarladı?
Elif- Çekimler Ankara’da yapıldı. Ertuğ, çekimleri İstanbul’da yapmak istiyordu,
ebrunun mistisizmini daha iyi yansıtabilmek için. Ama daha sonra, belgeselde bu
mistisizmden bahsetmeyeceğimiz üzerine anlaşıp Ankara’da kaldık.
Demet- Ebru atölyesi bulmak çok zor oldu, uzun süre onu araştırdık. Mezbahayı
bulmak işin en kolay yanıydı. İnternetten bulduk mezbahayı.
Elif- Kendi çevremiz vasıtasıyla ebrucu bulmaya çalıştık. Güzel sanatlarla,
resimle falan uğraşan arkadaşlarıma ebruyla uğraşan tanıdıkları olup olmadığını
sordum sürekli. Sonra birini bulduk ,bir arkadaşın tanıdığı, gittik konuştuk.
Ama bize çok yardımcı olabilecek biri değildi, biz de onu kullanmamaya karar
verdik. Bir süre sonra da, yine bir arkadaşım vasıtasıyla filmde kullandığımız
ebrucuyu bulduk. Belgeselin konusu çok hoşuna gitti, onun için oynamayı kabul
etmesi hiç de zor olmadı. Zaten bütün bu işler boyunca “tatlı söz yılanı
deliğinden çıkarır” sözünün doğruluğuna inandım.
Demet- Kahramanlarımızla yaşadığımız en büyük sorun anlaşılamamak oldu. Ebru
atölyesiyle mezbaha arasındaki bağlantıyı kuramadılar. Biz de anlamaları için
çok çaba sarf etmedik zaten, her şeyin doğal olması gerekiyordu çünkü.
Elif- Mezbahada çekim yaparken yalnızca onlarla ilgili bir belgesel
hazırladığımızı düşünüyorlardı, aynı şekilde atölyede çekim yaparken yalnızca
ebru ile ilgili bir belgesel hazırladığımız sanılıyordu. Demet’in de dediği
gibi, biz de derdimizi anlatmak için çok uğraşmadık, her şey doğal akışı içinde
devam etti. Mezbaha çalışanına ebru sanatını ya da ebrucuya mezbahayı
anlatmadık. Birbirine fazlasıyla yabancı olan, hayatın hiçbir alanında bir arada
duramayacak iki farklı dünyayı birleştirmeye çalışmadık. İki yabancı hayatı,
yabancı olarak bıraktık.
Çekimler sırasında zorluklar yaşadınız mı? Özellikle mezbaha gibi hiç
bilmediğiniz, herkesin aklına vahşeti getiren bir yerde çalışmak zor olmadı mı?
Demet- Mezbahadaki çekimler gerçekten çok zor oldu. Hayvanları kesip dinlenmek
için durdukları bir-iki dakikada çalışanları yakalamak zorundaydık. Orada işler
çok hızlı yürüyordu ve biz onları yakalayabilmek için onlardan daha hızlı olmak
zorundaydık. Çok koşturduk yani.
Elif- Mezbaha çok kalabalık bir yer, çok fazla çalışan var. Üstelik tam bir
fabrika gibi çalışıyorlar. Bu kalabalık ve koşturmaca içinde olayların akışına
müdahale edemiyorsunuz doğal olarak, hep çalışanların zaman ayırmasını beklemek
zorundaydık ilk günler. Ancak daha sonra çalışan insanlar bize alışmaya
başladılar. Sabah altıda onlarla birlikte servise biniyorduk, birlikte kahvaltı
yapıyorduk, birlikte çay sigara muhabbetleri çeviriyorduk. Bütün bunlar bizi
kabul etmelerini sağladı tabi, kısa süre sonra aralarından biri olarak
benimsediler bizi. Ondan sonra işimiz çok kolaylaştı.
Demet- İlk gittiğimizde boş işlerle uğraşan çoluk çocuk olarak görüyorlardı
bizi. İki genç kadın mezbahaya gelmiş ve çekim yapmak istiyor. Onların alışık
oldukları bir durum değil tabi bu. Doğal olarak ilk zamanlarda çok da ciddiye
alınmadık. Ancak daha sonra kanın, bokun balçık olduğu yerlerde çalıştığımızı ve
hiç sızlanmadığımızı gördüler. Bütün bunlar bize bakışlarını tamamen değiştirdi.
Erkek gibi algıladılar, benimseyip sevdiler bizi.
Belgeselin bütününü düşündüğünüzde; çekim sırası, öncesi, sonrası en keyifli ya
da en Can sıkıcı anlar nerelerde yaşandı?
Demet- Bana en keyifli gelen anlar çekim sırasında yaşandı. Biraz önce
bahsettiğimiz gibi, mezbahada kabul gördükten, içlerinden biri olarak
algılandıktan sonra her şey çok keyifli gitti. En çok da kurguda zorlandık.
Görüntüler çok yetersizdi, planları oturtmakta büyük zorluklar yaşadık.
Elif- Filmin üç aşamasında da yaptığımız işe çok yabancılaştık. Bir gün çekelim
deyip ertesi gün vazgeçtik. Çok gelgitli ve zor bir süreç oldu. Ancak biz,
konumuza ve üslubumuza çok güvendik. Özellikle filmin içinde televizyon
kullanmak derdimizi çok iyi anlatmamızı sağladı. Televizyon sayesinde mezbahayı
ebrucuya, ebruyu mezbahaya götürdük. Onları asla bir araya getirmeyi düşünmedik,
çünkü onlar asla bir araya gelemeyecek dünyaların insanlarıydı. En çok üslubumuz
keyif verdi yani bana.
Altın Portakal’ı kazanıp gerçekten büyük iş başardınız, ancak filmde hala
içinize sinmeyen yerler, keşkeleriniz var mı?
Elif- Aslında biz derdimizi zor olanla, yani görüntüyle anlatmak istiyorduk.
Sözü öne çıkarmaktan özellikle kaçınmak gibi bir derdimiz vardı en başta. Ancak
çektiğimiz görüntüler buna pek de imkan tanımadı. Teknik yetersizlikler,
tecrübesizlik gibi nedenlerden istediğimiz görüntüleri alamadık. Filme dair tek
keşkemiz de bu aslında. Ama bu bizim ilk belgeselimiz ve böyle sorunlar
yaşamamız da doğal bence.
Demet- Gerçekten de tek keşkemiz görüntülerle ilgili kısımlar. Çok daha iyi
olabilirdi çekimlerimiz. Ama, bu işle büyük tecrübe kazandık, ilk filmimizde
böyle problemlerin olabileceğini de öğrenmiş olduk.
Belgeselle ilgilenen insanın bu kadar az olduğu, çok zor şartlar altında
çalışılan bir yerde, derdinizi anlatmak için neden belgeseli tercih ettiniz?
Demet- Bizim kafamızda en baştan beri belgesel fikri vardı zaten. Çekimlere ne
yapacağımızı bilerek gittik yani. Onun için de belgesele uygun görüntüler,
planlar, çekimler yaptık.
Elif- Biz birilerinin, bir şeylerin hikayesini anlatmak istiyorduk.
Anlatacağımız hikayeyi bulduktan sonra elimizde hayatın içinden iki oyuncu da
hazırdı zaten. Onun için zorlamaya hiç gerek olmadığını düşündük. Ayrıca, en saf
anlamıyla belgesel yaptığımızı da düşünmüyoruz. Filmin içinde kurmaca da var
çünkü. Ebrucuya mezbahayı, mezbaha çalışanına ebruyu filmin içinde televizyon
kullanarak götürdük. Film bittikten sonra, ne olduğuna da uzun süre karar
veremedik zaten.
Peki sizin belgesele bakışınız nasıl, nasıl tanımlıyorsunuz belgeseli?
Elif- Belgesel hayatın her noktasından yapılabilir bence. Toplumsal sorunları
anlatması ya da gereksiz, ufak ayrıntılardan bahsediyor olması bir şeyi
değiştirmez. Bir bardaktan bile bir belgesel çıkarabilirsiniz örneğin. Burada
önemli olan konunuz değil, konuyu ne şekilde işlediğinizdir bence, yani
üsluptur.
Demet- Belge niteliğindeki, toplumsal konulu belgeseller keyif verici ve önemli
yapıtlar bence. Ancak ben, gözleme daha çok önem veriyorum. İşleyeceğim konunun
herkese önemli gelmesi gerektiğini düşünmüyorum. Hayatın içinde olan, insanların
hayatlarını değiştirmeyen ufak ayrıntıları belgelemek benim gerçekten hoşuma
gidiyor.
Elif- İleride, geleceğe belge bırakmak için toplumsal konulu belgeseller de
yapabilirim. Ama şu anda, hoşuma giden işleri yapıyorum.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerinin yaptığı belgeseller
Türkiye’de ve dünyada çok sayıda ödül kazandı, burası Türkiye’de bir ekol olmuş
durumda aslında. Siz belgeselinizde buradan ne kadar faydalandınız?
Demet- İletişim Fakültesi Kısa Film ve Belgesel Atölyesi Türkiye’de gerçekten
bir ekol ve dünya çapında da bir çok başarı kazandı. Ancak, bizim bu filmdeki
tarzımız biraz farklı. Atölyede yapılan filmler genelde belge niteliğinde
filmler ve hepsi de çok başarılı. Bizim filmimiz başından beri konuştuğumuz
gibi, iki ufak ayrıntının ilişkisi üzerine ve biraz daha farklı. Bu farklılık
bilerek ortaya çıkarılmış bir şey değil tabi, bizim farklı olalım gibi bir
çabamız hiç olmadı.
Elif- Kişisel birikimlerimizi birleştirdiğimizde ortaya böyle bir film çıktı.
Demet’in de dediği gibi farklı olmak çabasıyla oluşmuş bir şey değildi bu. Ben,
işin bütün teknik kısmını bu atölyede öğrendim. Kişisel olarak buraya çok şey
borçluyum. Ayrıca, atölyede çalışan arkadaşların hepsi bütün yaz bize yardımcı
oldular. Sabahın köründe atölyeye gelip akşama kadar bizim filmimiz için
uğraştılar. Filmde teşekkür kısmı çok kısa olmuştu, burdan atölyede çalışan ve
bize yardım eden bütün arkadaşlara çok teşekkür ediyorum.
Hayatınızın geri kalanı için sinemayla ilgili başka projeleriniz var mı, yoksa
bu kadarı yeterli mi?
Demet- Çekilmeyi bekleyen projelerimiz var. Teknik imkanlarımız ve zamanımız
uygun olduğunda çekmeyi çok istiyoruz.
Elif- Bir kısa film, bir de deneysel film projemiz hazırda çekilmeyi bekliyor.
Tabi şu anda okulumuz bitti ve iş hayatına girmek zorundayız. Para kazanmak için
çalışmak zorundayken sinemayla uğraşmak biraz zor olacak . Ben de bunun için
sinema sektöründe iş arıyorum. Hem sevdiğim işle uğraşabilmek, hem de sinemadaki
teknik işleri çok daha iyi öğrenebilmek için.
Son olarak eklemek istediğiniz, soruların cevabı olmadığı için söyleyemediğiniz
bir şeyler var mı?
Elif- Tek bir şey söylemek istiyorum ben; bu belgeseli şimdi çekseydik çok daha
iyi olurdu. Çok şey öğrendik çünkü yaptığımız işten.
Demet- Ben de aynı şeyi düşünüyorum. Bu belgesel sayesinde üslubumuz çok
gelişti, eminim daha iyi işler çıkarabiliriz.