Yapım Tarihi - 2003
Süre - 00:45:00
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Yönetmen - Can Dündar
Hazırlayan - Barış Duran
Jenerik Müziği - Fahir Atakoğlu
Montaj - Ayhan Demir
Yapım Koordinasyon - Dilek Dündar, Nazan Gezer
Kamera - C. Murat Özcan
Set Ekibi - Doğan Türker, Mustafa Sütçü
Görsel Tasarım - Tuncer Şentürk
Jenerik - Digjital Sanatlar
Can Dündar’ın hazırladığı belgesel dizi “Yüzyılın Aşkları”nda, geçtiğimiz
yüzyıla damgasını vuran aşk hikâyeleri ekrana geliyor.
8 Mart 1972 gecesi Yüksel Menderes'in boşandığı eşi İpek'e bıraktığı son mektup
"Seni severek sana veda ederim" cümlesiyle bitiyordu...
İpek Tümer, 8 Mart 1972 Çarşamba gününün ilk saatlerinde bir kabus gördü.
Rüyasında bir morgda yatıyordu. Yanında, boşandığı eşi Yüksel Menderes'in ölüsü
vardı. Morgda eski eşinin bedenini bir yanından öbür yanına taşıyorlardı.
Yatağında bu kabusla boğuşurken kapısının çalınmasıyla uyandı. Kapıda Günaydın
gazetesi muhabiri Ertuğrul Akbay bekliyordu. Elindeki fotoğraf makinesinin
flaşı, her an patlatılmaya hazır şekilde açıktı.
Tümer, gazeteciyi içeri buyur etti.
"- Hayrola" diye sordu.
"- Yüksel Bey..." diye kekeledi Akbay...
"- Ne oldu? Evlendi mi?"
"- Hayır, daha kötü!.."
"- Ne yani öldü mü?"
"- Evet!.."
Koltuğa çöktü İpek...
Akbay'ın o anda, o koltukta çektiği fotoğraf, halen Günaydın gazetesi arşivinde
duruyor.
Mahzun bir kadın ile şaşkın bir kız çocuğunun yüzü var fotoğrafta...
Bir rüyanın, belki de bir kabusun bittiği anın fotoğrafı...
YÜZYILIN AŞKLARI
Yıllar önce BBC'de "Yüzyılın Aşkları" belgesellerini izlediğimde, bu serinin
Türkiye versiyonunun da yapılabileceğini düşünmüş ve "Yüksel - İpek Menderes
ilişkisi, orada yayımlanan pek çok öyküden daha fazla belgeselleştirilmeyi hak
eden bir öykü" diye geçirmiştim aklımdan...
O zaman aklımdan geçirdiğim şey, bu akşam CNN Türk'te belgesel olarak geliyor
karşınıza...
BBC için hazırlanan "Yüzyılın Aşkları" serisi, salı akşamları dünyadan
örneklerle yayına girecek. Bu aşklarla birlikte bizim hazırladığımız Türkiye'den
örnekler de yayımlanacak.
İlk bölüm bu akşam:
Ve konusu, Yüksel ve İpek Menderes'in darağacının gölgesinde filizlenen trajik
aşk hikayesi...
SON MEKTUP
8 Mart 1972'ye dönelim.
Ankara Kavaklıdere'de, bugün hala ayakta olan Güney Apartmanı'nın 10 numaralı
çatı katı...
41 yaşındaki Yüksel Menderes, konuklarını uğurlamış, evde yalnız kalmıştı.
Saat ilerleyince bir miktar yatıştırıcı almış, üzerine bir şişe viski içmişti.
2 yıl önce boşandığı eşi İpek'in eski mektuplarını okudu, onları birer birer
salona yaydı. Sonra oturup üç mektup yazdı:
Biri kuzenine...
Biri annesine...
Biri de İpek'e...
İpek'in savcılıkta öğreneceği ve savcının okuduğu satırlardan not alıp
saklayacağı bu "son mektup" şöyleydi-
"Yıllar önce beni seven, benim de sevdiğim eşsiz sevgilim... İpeğim... Canım
İpeğim...
Sana bazı günlerimizin hatırası olarak benden kalan biçare buseyi bırakırım
(...) Ne olur eşsiz sevgilim, aşkımızın eseri olan çocuklarımızı sen kabullen.
(...) Seni sevdim. Yanından uzak olsam da yine sana yakınım. Gerisi boş. Bir an
için var, sonra yokuz. Ne olur kabir acımı paylaş.
Seni severek sana veda ederim."
'KÖTÜ ŞARTLAR...'
Yüksel Menderes, annesi Berin Hanım'a bıraktığı mektupta da "Babamdan daha kötü
şartlarda gidiyorum" demişti.
Babası Adnan Menderes de ölüme giderken "Oğlum Yüksel'e" diye başlayan bir
vasiyet - mektup bırakmış, "Cesaretini hiç kaybetme" demişti.
Ama olmamıştı işte...
Onun idamının ertesinde ve idam sehpasının gölgesinde gelişen bir aşk,
yürümemişti.
Nedeni, yeni evlilerin devraldığı o büyük "Menderes" efsanesi miydi?
Yüksel'in yeni hayatında o efsanenin yerini doldurma gayreti miydi?
İpek'in henüz 17 yaşında olması ve gençlik coşkusunun, yaslı bir aileyi yeniden
hayata döndürmeye yetmemesi mi?
Mazinin tortusu kinler mi?
İçki mi?
Aile içi şiddet mi?
İhanet mi?
Kıskançlık mı?
Sorun her neyse, hata her kimdeyse, kopma noktası neresiyse; kopmuştu işte...
Ve Umut dolu bir aşk, geride mutlu mutsuz anılar, şiddetli tartışmalar, sorunlu
çocuklar, hayal kırıklıkları bırakarak tarihe karışmıştı.
KRAVAT VE FOTOĞRAF
Yüksel, gece yarısından sonra kahverengi takım elbisesini giydi. Kravatını
taktı.
Yatak odasındaki Yeşil yorganı getirip mutfağa serdi.
Babasının başbakanlık günlerinden kalma çerçeveli resmini mutfak tezgahının
üzerine yerleştirdi.
İpek'le nikah fotoğraflarının bulunduğu mavi kapaklı albümü başucuna koydu.
Sonra havagazını açtı ve Yeşil yorgana uzanıp ölümü bekledi.
Sabah 7.30'da eve gelen hizmetçisi Anjel Karnik, onu bu halde cansız yatarken
buldu.
Sağ ayakkabısı ayağından çıkmıştı.
Yüksel, üç kuşaktır aileye kan kusturan uğursuz bir soyağacının son dalıydı.
Babası Adnan Menderes, o soyağacında bir önceki kurbandı.
Babasının kayınvalidesi Naciye Hanım'ın iki kardeşi de damatlarını darağaçlarına
kurban vermişlerdi.
Biri Atatürk'e suikast davasında...
Diğeri yine Yassıada'da...
Soyağacı köklere indikçe hepten acımasız bir hal almış ve Adnan Bey'in
evlatlarının da yakasını bırakmamıştı.
İBRETLİK ÖYKÜ
Üzerine nice roman yazılıp, nice film çekilecek bu öyküyü insani boyutta, ama
siyasi arka planıyla ekrana getirmek istedik.
Amacımız, tarih kitaplarına kuru satırlar olarak kaydedilen kimi olayların,
insanlar bazında ne acılara, ne kavgalara mal olduğunu sergilemek; bir yandan da
güçlü bir iradenin bu acılarla nasıl baş edip, nasıl onların üstesinden
gelebileceğini sergilemek...
Bu gece, söz konusu ilişkinin kahramanlarından biri, bütün samimiyeti ve
cesaretiyle çıkacak ekrana...
Diğeri, duygularını mektuplarıyla aktaracak.
Ama sanıyorum tümüyle bakıldığında "Yüksel - İpek Menderes" aşkı, birçok ilişki
için ibretlik bir Örnek oluşturacak.
İşte Yüzyılın Aşkları...
Can Dündar imzalı "Yüzyılın Aşkları" belgeseli, bu akşamdan başlayarak her salı,
saat 22.10'da CNN Türk'te ekrana gelecek.
Bu akşam yayımlanacak "Yüksel - İpek Menderes", serinin ilk bölümü...
Belgeseli Barış Duran hazırladı.
Müzik; Fahir Atakoğlu imzalı...
Yüksel Menderes'in mektuplarını Cihan Ünal seslendirdi. Belgesel pazar akşamı
19.05'te tekrar yayımlanacak.
Belgeselin gelecek haftalarda ekrana gelecek "Dünyadan" bölümünde Evita - Juan
Peron, Hitler - Eva Braun, Liz Taylor - Richard Burton, Grace Kelly - Prens
Ranier, John Lennon - Yoko Ono, Charlie - Oona Chaplin, Orson Welles - Rita
Hayworth, Marilyn Monroe - DiMaggio, J. F. - Jackie Kennedy, Kral 8. Edward - Wallis Simpson, Ingrid Bergman - R. Rosselini, Maria Callas - Onasis gibi
çiftler var.
Türkiye'den ise kasımda Fatoş - Yılmaz Güney aşkı ekrana gelecek.
Kaynak
can.dundar @ e-kolay.net
Yalçın Doğan´DAN Can Dündar´A ÇOK Ağır ELEŞTİRİ
Can Dündar´ın hazırladığı Yüzyılın Aşkları belgeseline en ağır eleştiri grubun
içinden geldi. Yalçın Doğan, gerçekle zerre kadar ilgisi olmayan senaryolar
olarak nitelendirdi...
Yüzyılın aşkları bir fiyasko...
CNN Türk'te yeni bir dizi. Can Dündar'ın hazırlayıp sunduğu dizinin adı Yüzyılın
Aşkları. Hoş, eğlenceli bir dizi.
Ne var ki, dizinin daha ilk bölümü fiyaskoyla başlıyor. İlk bölümde, eski
Başbakanlardan Adnan Menderes'in oğlu, Yüksel Menderes'in aşkı anlatılıyor. İpek
Kramer ile...
Buna aşk demek, aşka bir başka anlam yüklemek demek!.. Çünkü, cümle alem biliyor
ki, Yüksel Menderes ile İpek Kramer'in evliliğinden (aşkından değil), bir
çocukları oluyor. Çocuk ne yazık ki, sakat. İpek Kramer evi terkediyor ve bir
başka hayatı seçiyor. Çocuğa babaanne, Adnan Menderes'in eşi Berrin Menderes
bakıyor. Aşk, bu evliliğe teyet geçmiyor.
Yaşadığı dram, Yüksel Menderes'i intihara sÜrüklüyor. İpek Kramer dizide büyük
aşkı Yüksel Menderes'i ‘‘psikolojik dengesiz’’ olarak niteliyor!.. Aşk ve sevgi
sözcüklerini ağzına pek almıyor.
Yüzyılın Aşkları denilince, insan acıları, olumsuzlukları, her türlü sıkıntıya
rağmen, birbirlerine olan sadakatı, bağlılığı ve elele vererek, sadece aşkla
aşılan güçlükleri, sonunda aşkın açtığı aydınlık kapıları ve ulaşılan mutluluğu
düşünüyor.
Yoksa, gerçekle zerre kadar ilgisi olmayan senaryoları değil!..
medyatava.net
Yalçın Doğan
4/11/2003
"Aşk Bu mu" Yalçın Doğan?...
Yalçın Doğan, Can Dündar’ın CNN’de başlayan “Yüzyılın Aşkları” dizisine verip
veriştirip fiyasko diye nitelemiş. Sağ olsun kendince aşkın nasıl olması
gerektiği hususunda da biz okurları “aydınlatmış”. Eğer aşk Yalçın Doğan’ın
dediği gibiyse vay halimize. Aşkın ille de iki kişilik olması şart mıdır? Sen
elmayı seversin, ama elmanın seni sevmesi farz mıdır?
Aslında uzun yıllar Milliyet’te aşk konusunun “baba” yazarının yanında çalıştı.
Ben olsam o yazıyı (4 Kasım 2003/Hürriyet) kaleme almadan önce bir “tiyo”
alırdım. Ne bileyim, bir telefon açıp Haşmet Babaoğlu’na çıtlatırdım birazcık.
Anlaşılan hiçbirini yapmamış.
Nereden biliyorsun derseniz, aşkı tarifinden.
Gelelim mevzuya:
Can Dündar, oturup yüzyılımızda yaşanan aşkları anlatan bir dizi hazırlamış. İlk
bölümünde Yüksel Menderes ile İpek Kramer’e yer vermiş. Doğal olarak Yüksel
Menderes aramızda olmadığından konuşulacak bir kişi var, o da sayın İpek Kramer.
Kramer’in anlattıklarını dikkatlice dinlediğimizde Yalçın Doğan’a hak vermemek
elde değil. Sayın Kramer aşık olmamış olabilir. Ya Menderes?
Gerek diziden edindiğimiz izlenim, gerek Yüksel Menderes’in “acı bir son” ile
noktalanan yaşamıyla ilgili yazılıp çizilenler bize “aşık bir adan” portresi
çıkarıyor.
Olayın “bam teli” burada.
Yalçın Doğan’a göre madem Kramer aşık değildi o halde ortada aşk meşk falan
yoktu. Çünkü inanılan oydu ki aşk iki kişilikti.
Böyle olunca aşkın tanımını da, daha doğrusu nasıl olması gerektiğini de aynen
şöyle kaleme alıyordu Yalçın Doğan:
“Yüzyılın Aşkları denilince, insan acıları, olumsuzlukları, her türlü sıkıntıya
rağmen, birbirlerine olan sadakatı, bağlılığı ve elele vererek, sadece aşkla
aşılan güçlükleri, sonunda aşkın açtığı aydınlık kapıları ve ulaşılan mutluluğu
düşünüyor.”
Bu tanımın karşılığı iki kişinin fedakârca bir arada yaşaması, dostluk kurması,
paşa paşa geçinmesi olabilir, peki aşk olabilir mi?
Aşk bir “anarşist bomba” olmasa, insanı nerede ne zaman vuracağı belli olmasa
aşk olabilir mi? Sadakatin karşılığı olabilir mi? Ah keşke hepimizin bir
yerlerinde özene beze yarattığımız ihanetleri ölçebilen bir alet olabilseydi.
Aşk bir Bakkal defteri midir? Sen sırılsıklam aşıksın diye o da sana aşık olmak
zorunda mıdır?
Siz elmayı seviyorsunuz, ama elma sizi sevemiyor. Ne olacak şimdi?
Ben şahsen demokrat bir baba olmama karşın kızıma ve oğluma, yaşını başını almış
evli barklı “aşk yazarları”nı okumalarını yasakladım.
Allah’ınızı severseniz söyleyin, Yalçın Doğan’ın bu yazısını okuyan bir gencin
sere serpe aşık olabilmesinin imkânı var mı?
Aşk, el ele vermekle, sadakatle, bağlılıkla, efendime söyleyeyim güçlüklere
birlikte göğüs germekle olsaydı, oh ne kolaydı. Aşk tüm bunlardan başka bir şey
olduğu için aşktır, birçok şeyi göze almak gerektiği için aşktır.
Aşk, sizin burun büktüğünüz, “gerçekle zerre kadar alakası olmayan
senaryolardır” sayın Doğan...
Ümit Otan / İzmir
5 Kasım 2003 04:27
E Posta- umitotan@ttnet.net.tr
sansursuz.com
İpek Kumbaracıbaşı & Yüksel Menderes
Başbakan Adnan Menderes’in büyük oğlu Yüksel Menderes babasının 17 Eylül
1961’deki idamının ardından, ailenin üstünden eksik olmayan o darağacının
gölgesinde İpek Kumbaracıbaşı ile büyük bir aşk yaşadı. Öyle bir aşktı ki Türkiye’yi altüst eden bir dönemi kapatan idamların gölgesinde
filizlendi, olgunlaştı ve bir yuvaya dönüştü. Öyle bir aşktı ki sancılı bir dönemin izlerini taşıyan Yüksel Menderes’in
intiharının içinde yer buldu.
Menderes ailesinin büyük dramına eklemlenen hüzün ve acı dolu bir aşk öyküsü
kaldı geriye..
İlk mektup İpek tarafından Yüksel Menderes’e, Adalet Partisi Aydın milletvekili
adayı olarak seçim gezisinde olduğu dönemde yazılmış-
“Hayatım Kocacığım,
Seni sevdiğimi her gün biraz daha fazla hissediyorum.
Beni şefkatinden, sevginden, alakandan yoksun bırakma. Bıraktığın zaman kendimi
derin bir uçurumun kenarında düşmek üzere görüyorum. Beni canlandıracak ve
tekrar hayata bağlıyacak sen ve senin (bazen dışına sızan) sevgindir. Senin
küçücük karın İpek”
Son mektup onlar ayrıldıktan sonra, Yüksel Menderes’in ölümünden hemen önce
yazdığı :
“Yıllar önce beni seven, benim de sevdiğim eşsiz sevgilim... İpeğim... Canım
İpeğim...
Sana bazı günlerimizin hatırası olarak benden kalan biçare buseyi bırakırım. Ne
olur eşsiz sevgilim, aşkımızın eseri olan çocuklarımızı sen kabullen. Seni
sevdim. Yanından uzak olsam da yine sana yakınım. Gerisi boş. Bir an için var,
sonra yokuz. Ne olur kabir acımı paylaş. Seni severek sana veda ederim.”
Yüksel Menderes mektubunu bitince kahverengi takımını giydi. Kravatını taktı. Babası Adnan Menderes’in büyük boy portresini, İpek’le evlilik fotoğraflarının
bulunduğu albümü ve yorganını alıp mutfağa taşıdı. İpek’le evlendikleri gün çekilen fotoğraflarına ve babasının resmine son bir kez
baktı.
Sonra yorganı yere serdi, havagazını açtı ve sırt üstü yorgana uzandı...
Öldüğünde tarih 8 Mart 1972’ydi...
Kaynak
derki.com
Yüzyılın Aşk Mektupları
Barış Duran