AFSAD [ www.afsad.org.tr ]
Ankara Fotograf Sanatçıları Derneği
Adres: Büklüm Sokak No: 22 / 11 Kavaklıdere / Ankara
Tel : 0(312) 417 21 15
Fax : 0(312) 417 21 16
Ankara Fotoğraf Sanatçıları Derneği, 2002 yılından beri Kısa Film ve Belgesel
Yapımı Seminerleri ile Senaryo Yazım Seminerleri derneğimizin eğitim programına
alınmıştır.
AFSAD KISA FİLM ve BELGESEL
YAPIMI SEMİNERLERİ
2003-2004 SEZONU ÜRETİLEN FİLMLER
Yönetmen - Seda CESUR
Yönetmen Yardımcısı - Kıymet ŞAHİN, Hatice BAYLAN
Kamera - Sabri KARA, Seda CESUR
Ses Teknisyeni - Hatice BAYLAN
Kurgu - Seda CESUR
Senaryo - Kıymet ŞAHİN, Seda CESUR
Eğer yüksek bir yerde kurulan bir mahallede yaşıyor ve hele de futbol
oynuyorsanız, kaçıracağınız topun peşinden gitmeyi ve de olacakları göze almanız
gerekir. Uzak mahalleleri anlatan kara bir mizah filmi.
Yönetmen - Senaryo - Ozan Emre YURDAKUL
Senaryo - Ozan Emre YURDAKUL
Yönetmen Yardımcısı - Burak Gökhan YOLCU
Kamera - Mustafa ERTEKİN, Burak Gökhan YOLCU, Senaryo - Ozan Emre YURDAKUL
Işık : Burak Gökhan YOLCU
Ses Teknisyeni - Can DEĞER
Kurgu - Burak Gökhan YOLCU
Bir apartman kapıcısının geçmişi ve kendisi ile hesaplaşması için apartman
boşluğuna çöplerin atılması gerekmektedir. Bu yüzleşmenin sonunda ise kapıcı bir
çözüm üretir. Apartmanın boşluklarında geçen bir kara film çalışması.
Yönetmen - Erol BÜYÜKYAZICI
Senaryo - Erol BÜYÜKYAZICI
Kamera - Deniz TOKAY
Işık - Emre OKTAR
Kurgu - Deniz TOKAY
Takıntı derecesinde düzenli bir adamın bir Cumartesi sabahı, keyifle hazırladığı
kahvaltısını yaparken okuyacağı gazetesinin gelmemesi üzerine yaptıkları.
Yaşamımızda adını belki ilk kez duyduğumuz bu sözcüğün anlamını, filmin iki
yönetmeni insan faktörünü de katarak izleyiciye açıklıyor. Bolu’nun ücra bir
köşesinde yaşlı yalnız bir adam ve Siyat.
Yönetmen - Oğuz KARAKÜTÜK, Deniz TOKAY
Kamera - Oğuz KARAKÜTÜK, Deniz TOKAY
Seslendiren - Güven ŞENER
Metin Yazarı - Yeliz KARATÜRK
Kaynak
Özgür ULUPINAR, Afsad Eğitim Birimi
Biri olabildiğince somut, gerçek ve bugüne ait...
Öyküleri genellikle mutsuz son la biten...
Diğeri bir o kadar soyut, gizemli ve geçmişe ait...
Kahramanları hep mutlu sona ulaşan...
İkisini yan yana getirme düşüncesi ise imkânsızı istemek gibi bir şey...
Oysa kentin içinde her gün, her gece yeni masallar yazılıyor. Kahramanları
değişiyor, mekânları değişiyor; belki hepsi mutlu sona ulaşmıyor ama her gün bir
masal yazılıyor işte... O masalları okuyabilmek için tek yapmamız gerekense,
çocukluğumuzdaki gibi gözlerimizi sıkı sıkı kapayıp hayal etmek yerine iyice
açıp olan biteni görmek...
Yaşadığımız kente artık yalnızca bakmayı bırakma vakti geldi. Bundan sonra her
şeyi görmek zorundayız.
Görmek anlamak demektir. Ama yalnızca görmek de yetmez; gördüğünü anlamlandırmak
gerekir. İşte biz bunu yapacağız. Aksi taktirde yapılan her şey, havada birkaç
saniyeliğine salınıp, eninde sonunda sönecek bir sabun köpüğüne dönüşür. Böyle
bir riski kim göze almak ister ki? Bunun içindir ki artık yalnızca masalın
kahramanı olmak yerine, anlatıcısı da olmamız gerekiyor.
Her gün gidip geldiğimiz yollara, yanından geçtiğimiz dükkânlara, birbirine
benzediğini sandığımız ama aslında hepsi ayrı birer öyküye sahip insanlara, itiş
kakış kalabalığa, tıkış tıkış trafiğe, iş yerlerimizdeki tekdüzeliğe,
okulumuzdaki rutinlere, saat 17.00 den sonra sanki tek bir komutla ortalığı
kaplayan seyyar satıcılara, okula gitmek için yol parası bulamayan öğrencilere
ve daha pek çok şeye yalnızca bakmak yerine; onları gerçekten görmenin,
izlemenin, dinlemenin, anlamanın vakti geldi.
Aslında bazı konular için çok fazla araştırma yapmaya gerek bile yok. Çünkü
çoğunun öznesi zaten biziz; bazı olayların öznesi ise neredeyse her gün bizimle.
Tek yapacağımız; bugün yaşadıklarımızı, belleğimizden çekip çıkaracağımız
anılarımızla birleştirmek ve günümüzün masalını yazmak... Masalın yalnızca
kahramanı rolünden sıyrılıp, masalın anlatıcısı olmak...
Uyutan değil, uyandıran masallar
Baktıklarınızı ya da gördüğünüzü sandıklarınızı biraz kazıyın, bakın altından
neler çıkacak? Buna sizler bile
şaşacaksınız.
Tüm güzellikleri, çirkinlikleri, kızgınlıkları, kırgınlıkları, umutları ve
umarsızlıkları ile, bazen kaçıp gitmek istesek de, acı-tatlı anıları,
yaşattıkları ve yaşatacakları ile bu kent bizim. Şimdi sinema sevgimizi ve hatta
bazılarımız için sinema aşkını, bu büyük şölenle perdeye taşıma zamanı...
Anlatacak ne çok şeyimiz var aslında; biz ona masal diyoruz ama gerçekte mişli
geçmiş zamanı ifade etmek için değil; yalnızca bakmakla yetinildiği, yalnızca
bazıları tarafından bilindiği, yalnızca bir tarafına bakıldığı için... O nedenle
kameramıza yansıyacak görüntülerle, uyutan değil, uyandıran masallar yazmak
zorundayız.
Gökten üç elma düşer: Biri senariste, biri kameramana, öteki de yönetmene
Şimdi bu masalları gerçeğe çevirme vakti geldi. Bizim amacımız bilineni bir daha
anlatmak değil; bilindiği
sanılan şeylerin başka bir yanını, başka bir rengini göstermek. Bunun için de
elimizde sanatlar içinde anlatım olanakları açısından en zengin, en geniş ve en
renkli olanı var. Sinema!
Gerisi bizim düş gücümüze, bilgimize ve yaratıcılığımıza kalıyor.
Şu koca kentte, kimi kıyıda köşede kalmış, kimi hemen yanı başımızda duran,
aslında hepsi birer gerçek olan ama nedendir bilinmez uzak durulan o şeyler,
yani "Kent Masalları" bizi bekliyor.
Artık onları daha fazla bekletmeyeceğiz.
Soyutla somutu, gerçekle gizemli olanı, bugünle düne ait olanı birleştirmek de
öyle!