Düzenleyen
Mülkiyeliler Birliği Vakfı
Bilim ve Sanat Dergisi
Bilar A.Ş.
Festival Başkanı
Mahmut Tali Öngören
UZUN METRAJLI TÜRK FİLMLERİ YARIŞMASI
En İyi Film - Med Cezir Manzaraları / Mahinur Ergun
İkinci Film - Bütün Kapılar Kapalıydı / Memduh Ün
Üçüncü Film - Film Bitti / Yavuz Özkan
En İyi Yönetmen - Mahinur Ergun / Med Cezir Manzaraları
En İyi Senaryo - Süheyla Acar Kalyoncu / Bütün Kapılar Kapalıydı
En İyi Görüntü Yönetmeni - Ertunç Şenkay / Bütün Kapılar Kapalıydı
En iyi Sanat Yönetmeni - Ödüle değer çalışma bulunamadı
En İyi Kurgu - Memduh Ün / Bütün Kapılar Kapalıydı
En İyi Müzik - Ödüle değer çalışma bulunamadı
En İyi Işık - Süleyman Çekiç / Bütün Kapılar Kapalıydı
En İyi Stüdyo - Fono Film
En İyi Kadın Oyuncu - Zuhal Olcay / Med Cezir Manzaraları
En İyi Erkek Oyuncu - Kadir İnanır / Med Cezir Manzaraları
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu - Film Bitti / Meral Oğuz
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu - Halil Ergün / Film Bitti
Umut Veren Yeni Yönetmen - Ödülü değer çalışma bulunamadı
Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu - Aslı Altan / Bütün Kapılar Kapalıydı
Umut Veren Yeni Erkek Oyuncu - Uğur Polat / Bütün Kapılar Kapalıydı
Seçiciler Kurul Özel Ödülü - Ponente Feneri / Şahin Gök
Konu: Sinema İzleyicisi
Büyük Ödül - Mehmet Ali Türkmen
Başarı Ödülleri - Alper Susuzlu, Muhammed Şengöz, Firuz Kutsal, Sami Caner
Karikatürcüler Derneği Özel Ödülü - Ömer Çam
3. Ankara Film Şenliği
En Büyük Sînbad
3. Ankara Film Şenliği kapsamında 98 yapıtın katıldığı kısa film yarışması
sonuçları belli oldu. 4 kategoride yapılan kısa film yarışmasında Canlarıdırma
dalında birincilik ödülü, mizahi, teknik ve sinemasal anlatımı en iyi şekilde
birleştirdiği için "Arıza" adlı filme verildi. Çankaya Belediyesi özel ödülü
"Mart" ve "Tesi" adlı çalışmalara, özendirme ödülü de "Bir Zamanlar Nasreddin"
adlı yapıta verildi.
Video dalında ödülü, çağdaş insanın kentle ilişkisini çarpıcı bir sinema dili,
iyi bir oyuncu yönetimi ve yaratıcı görüntülerle aktaran Osman Denker'in "Kent
Üzerine Küçük Bir Film" adlı çalışması aldı. Bu dalda Mustafa Altıoklar'ın
"Çizgim", Rıza Sakızlı'nın "İstanbul'a Dair" adlı yapımları Çankaya Belediyesi
özel ödülüne, Yücel Ünlü'nün "Yaşasın Çocuklar" adlı yapıtı özendirme, "Kent
Üzerine Küçük Bir Film" AFSAD özel ödülüne değer görüldü. Kısa film yarışması
dalında dereceye giren yapımlara birer milyon lira para ödülü verilmesi
kararlaştırıldı.
8 mm. dalında ödüle değer eser bulunamadı.
16-35 mm dalında Semih Taytak'ın "Büyük Sinbad"ı birinci oldu. Önce süresinin
uzun olması nedeniyle yarışma dışı bırakılan daha sonra 40 dakikalık film haline
getirilip yarışmaya yeniden sunulan "Uygarlığın Adımlan" adlı yapıt bu dalda
seçiciler kurulu özel ödülüne değer görüldü.
16-35 mm dalında birinciliği kazanan "Büyük Sinbad", Gençlik Parkı'nda
sihirbazlık gösterileri yaparak yaşamını kazanan "Sinbad"ın yaşam Öyküsünü konu
alıyor. Seçiciler kurulu bu filmi, yalnızlık ve hüznü, kurduğu başarılı ve
inandırıcı atmosferi iyi görüntülerle birleştirdiği için ödüle değer gördü.
Senaryosunu İbrahim Karaoğlu'nun yazdığı "Büyük Sinbad"ı Semih Taytak yönetti.
Filmin başrolünü Prof. Dr. Şahin Venişehirlioğlu oynuyor. 3 yıllık bir araştırma
sonucu hazırlanan "Büyük Sinbad", karikatürist Asaf Koçak'ın da katkılarıyla
ekip çalışması olarak gerçekleştirildi. Ankara Kalesi çevresi ve Ankara Garı'nda
yaklaşık 3 ayda çekilen "Büyük Sinbad" ve dereceye giren diğer yapımlar, bugün
saat 11.00'de Alman Kültür Merkezi'nde gösterilecek. Video dalında birincilik ve
AFSAD özel ödülüne değer görülen "Kent Üzerine Küçük Bir Film", 1984'ten bu yana
kısa metrajlı ve deneysel film çalışmaları yapan Kâmil Osman Denker'e ait.
17 Mart 1990
Cumhuriyet Ankara Bürosu
Ankara Film Şenliği Sonuçları
Bu yıl üçüncüsü yapılan Ankara Film Şenliği'nde, Mahmur Ergun'un yönettiği
Medcezir Manzaraları, En İyi Film ödülünü kazandı. 9-18 Mart tarihleri
arasında gerçekleştirilen şenliğin Uzun Metrajlı Film Yarışması bölümüne 18 film
katıldı. Fee Valiant başkanlığındaki seçici kurulda Agâh Özgüç. Yılmaz Duru,
Oğuz Adanır, Önder Şenyapılı, Aytaç Arman ve Çetin öner yer aldılar, ödül
listesi şöyle:
En iyi birinci film: Medcezir Manzaraları (Mahinur Ergun)
En iyi ikinci film: Bütün Kapılar Kapalıydı (Memduh Ün)
En iyi üçüncü film: Film Bitti (Yavuz Özkan)
En iyi yönetmen: Mahinur Ergun (Medcezir Manzaraları)
En iyi kadın oyuncu: Zuhal Olcay (Medcezir Manzaraları)
En iyi erkek oyuncu: Kadir İnanır (Medcezir Manzaraları)
En iyi yardımcı kadın oyuncu: Meral Oğuz (Film Bitti)
En iyi yardımcı erkek oyuncu: Halil Ergün (Film Bitti)
En iyi senaryo: Süheyla Acar Kalyoncu (Bütün Kapılar Kapalıydı).
En iyi görüntü yönetmeni: Ertunç Şenkay (Büyük Yalnızlık / Film Bitti / İkili
Oyunlar)
En iyi kurgu : Memduh Ün (Bütün Kapılar Kapalıydı)
En iyi ışıklandırma: Süleyman Çekiç (Bütün Kapılar Kapalıydı)
En iyi sanat yönetmeni: ödüle değer çalışma bulunamadı.
En iyi özgün müzik: ödüle değer çalışma bulunamadı.
En iyi stüdyo: Foto Film (Medcezir Manzaraları /Bütün Kapılar Kapalıydı)
Umut veren yeni yönetmen: ödüle değer çalışma bulunamadı.
Umut veren yeni kadın oyuncu: Aslı Al tan (Bütün Kapılar Kapalıydı)
Umut veren yeni erkek oyuncu: Uğur Polat (Bütün Kapılar Kapalıydı)
Umut veren yeni senaryo yazarı: Süheyla Acar Kalyoncu (Bütün Kapılar Kapalıydı)
Seçiciler Kurulu özel ödülü: Şahin Gök
Afsad ödülü: Bilge Olgaç (Gömlek)
Seçiciler Kurulu'nca yapılan açıklamada, Medcezir Manzaları'nın, gerek başrol
oyuncularının, gerek yönetmeninin olumlu ve uyumlu çalışmaları ve ortaya
koydukları başarılı performansları dolayısıyla en iyi film ödülüne uygun
bulunduğu; Bütün Kapılar Kapalıydı adlı filmin, başarılı kurgusu, tempolu
anlatımı ve bir deneyim birikimini sergileyen genel yapısı dolayısıyla en iyi
ikinci film olarak seçildiği; Film Bitti'nin de, yeni yönsemeler gösterdiği ve
yeni denemelere girişme rizikosunu göğüslediği için en iyi üçüncü film seçildiği
belirtildi. Açıklamada, ayrıca, 'Seçici Kurulun', bugüne değin yaptığı
çalışmalardan çok farklı bir çalışmasını izlediği yönetmen Şahin Gök'e şenliğin
amacına uygun bir değerlendirmeyle Seçiciler Kurulu özel ödülü verilmesini
kararlaştırdığı ifade edildi. Seçiciler Kurulu, bundan sonraki şenliklere
katılacak filmlerin bir ön elemeyle kabul edilmelerinin uygun olacağını da
açıkladı.
3. Ankara film Şenliği Kısa Film Yarışması ise dört kategoride yapıldı.
Seçiciler Kurulu'nda Sabahattin Çetin, Bilgin Adalı, Alpaslan Aydın, Erdem
Gökgücü, Tomris Ciritlioğlu, Oğuz Makal ve Şahika Tekand'ın yer aldıkları bu
yarışmanın sonuçlan da şöyle:
8 mm
Birincilik ödülü: Yok
16-35 mm
Birincilik ödülü: Büyük Sinbad (Semih Taytak)
Seçici Kurul özel ödülü: Uygarlığın Adımlan (Rıfat Araş)
Canlandırma
Birincilik ödülü: Anza (Nilgün Bayraktaroğlu)
Çankaya Belediyesi ödülü: Mart (İsmail Turan)
Çankaya Belediyesi ödülü: Tesi (Refik Güley)
özendirme ödülü: Bir Zamanlar Nasreddin (Anadolu Üniversitesi Sin - TV Bölümü
son sınıf öğrencileri)
Video
Birincilik ödülü: Kent Üzerine Küçük Bir Film (K.Osman Denker)
Çankaya Belediyesi ödülü: Çizgim (Mustafa Altıoklar)
Çankaya Belediyesi ödülü: İstanbul'a Dair (E.Rıza Sakızlı)
Çankaya Belediyesi ödülü: Oyun (Hakan Çiğdem)
Özendirme ödülü: Yaşasın Çocuklar (Yücel Ünlü)
Afsad özel ödülü: Kent Üzerine
Küçük Bir Film (K. Osman Denker)
3. Ankara Film Şenliği etkinlikleri arasında yer alan ve konusu "Sinema
Seyircisi" olan geleneksel karikatür yarışması Büyük Ödülünü ise Mehmet Ali
Türkmen kazandı. Ali Ulvi Ersoy, Femıh Doğan, Semih Balçıoğlu, Kamil Masaracı ve
Nezih Danyal'dan oluşan seçiciler kurulu, Alper Susuzlu, Muhammet Şengöz, Finiz
Kutal ve Sami Caner'i Başarı ödülü ile ödüllendirdi. Ömer Çam'a da
Karikatürcüler Demeği özel ödülü verildi.
Beyazperde
Nisan 1990
Sayı: 6
3. Ankara Film Festivali, Mülkiyeliler Birliği Vakfı, Bilim ve Sanat Dergisi ile
Bilar A.Ş. tarafından, Çankaya Belediyesi'nin katkılarıyla 9-18 Mart 1990
tarihleri arasında düzenlenmiştir.
Festival kapsamında, Türk sinemasına emeği geçmiş kişilere verilen "Sinema Emek
Ödülü" yönetmen Metin Erksan değer görüldü.
Üçüncü Ankara Film Şenliği'nin ” En” leri...
* Türk sinemasına en yabancı Türk yönetmen: Tevfik Başer.
* En uzun süre konuşan konuşmacı: Sebahattin Çetin (üç kişinin katıldığı
söyleşide 75 dakikanın 45 dakikasında sadece kendisi konuştu).
* En ateşli konuşmacı: Mengü Yeğin.
* En yavaş konuşan: Oğuz Onaran
* En bilimsel konuşan: Seçil Büker
* En çok alkış*alan konuşmacı: Mengü Yeğin
* En büyük karar birliği': "Sesam ölü doğmuştur".
* En sert oturum yöneticisi: Oğuz Adanır ("Otur yerine, sıra sana gelince
konuş") '
* En yararlı oturum: 'Türk Sinemasının Bunalımına Çözümler" (Sebahattin Çetin, Tevfik Çavdar ve Oğuz Onaran katıldılar).
* Şenliğin en uzun filmü: Lawrence of Arabia (227 dakika: 3 saat 47 dakika)
* En çok izleyici toplayan filmler: Gandhi, Lawrence of Arabia.
* Şenliğin en kısa filmi: A Fassbinder Lie (1/24 sn. - Sabri Kaliç)
* En çok ilgi gören toplu gösteri: Metin Erksan filmleri.
* En çok izleyici toplayan konuşmacı: Söyleşisine gelmeyen Zuhal Olcay.
* Şenlikte alınan en yanlış karar: Rıfat Aras'ın 74 dakikalık Uygarlığın Adımları
adlı filminin Kısa Film Yarışması'na alınması ve sonradan yarışma dışı
bırakılması.
* En "canlı" film: Metropolis (İki piyano eşliğinde sunuldu).
Derleyen: Cüneyt Özdemir
Finalist Filmler
Kısa Metraj Film Yarışması, 16-35mm Dalı
Bir Semah... Bir Nefes... / 1990 / Belgesel / Ahmet Yüzüak / 00:11:00
Çarşı Pazar İstanbul / 1990 / Belgesel / Canan Evcimen İçöz / 00:30:00
Yerimi Arıyorum / 1988 / Kurmaca / Fethi Arslan / 00:18:00
Eski Evler Eski Ustalar: Doğu Anadolu: Ateşin Göçü / 1989 / Belgesel / Hasan
Özgen / 00:34:00
Eski Evler Eski Ustalar: Marmara: İstanbul Hatırası / 1989 / Belgesel / Hasan
Özgen / 00:35:00
Damlar / 1988 / Belgesel / Kemal Demirer / 00:25:00
Yaşam Üç Dakika / 1989 / Kurmaca / Mustafa Kemal Orhon / 00:03:00
Uygarlığın Adımları / 1990 / Belgesel / Rıfat Aras / 01:14:00
A Fassbinder Lie / 1987 / Kurmaca / Sabri Kaliç / 00:00:24
Not The Longest Film… / 1988 / Kurmaca / Sabri Kaliç / 00:00:01
Büyük Sinbad / 1990 / Kurmaca / Semih Taytak / 00:25:00
F-Otokopi / 1990 / Kurmaca / Taner Akvardar / 00:13:00
Kısa Metraj Film Yarışması, Belgesel Dalı
Uygarlığın Adımları / 1990 / Belgesel / Rıfat Aras / 01:14:00
İstanbul'a Dair / 1989 / Belgesel / Enis Rıza Sakızlı / 00:40:00
Keçenin Teri / 1988 / Belgesel / Ertuğrul Karslıoğlu / 00:25:00
Gap Belgeseli: Deve Geçidi Sulaması / 1990 / Belgesel / Ömer Faruk Yılmaz /
00:25:00
Bir Damla Su İçin: Suya Çağrı / 1989 / Belgesel / Tülin Erarslan / 00:30:00
Kısa Metraj Film Yarışması, Canlarıdırma Dalı
Bir Zamanlar Nasreddin / 1990 / Canlarıdırma / Anadolu Üniversitesi Öğrencileri
Arıza / 1990 / Canlarıdırma / Nilgün Bayraktaroğlu
Büyüklere Masal / 1990 / Canlarıdırma / Özcan Karaçam, Macide Yüksel / 00:02:30
Hoca İle Eşek / 1988 / Canlarıdırma / Tunç İzberg / 00:03:00
Kısa Metraj Film Yarışması, Video Dalı
Fantazya / 1990 / Kurmaca / Aziz Bahadır Özkan / 00:17:00
Aragis / 1989 / Kurmaca / Başol Özyayla / 00:07:30
Çok Ciddi Bir Aşk Öyküsü / 1990 / Kurmaca / Başol Özyayla / 00:10:00
Eyüp - Sütlüce Kayıkları / 1989 / Belgesel / Cihan Zarakol / 00:26:00
Kent Üzerine Küçük Bir Film / 1990 / Kurmaca / Kamil Osman Denker
Ankara Film Şenliğinden
Ü ç ü n c ü A n k a r a F i l m Ş e n l i ğ i ' n i n e n ç o k i l g i g ö r e
n b ö l ü m l e r i n d e n b i r i d e
a ç ı k o t u r u m l a r v e s ö y l e ş i l e r d i . K a t ı l ı m l a r ı n
f a z l a o l d u ğ u v e ç o k s a y ı d a k i ş i n i n
a y a k t a k a l d ı ğ ı s ö y l e ş i l e r d e v e a ç ı k o t u r u m l a r
d a g e n ç l e r ç o ğ u n l u k t a y d ı .
Ö z e l l i k l e " S e k s e n S o n r a s ı T ü r k S i n a m a s ı " v e " A
m e r i k a n S i n a m a s ı n m
E t k i l e r i " k o n u l u a ç ı k o t u r u m l a r t a r t ı ş m a l ı b i
r h a v a d a g e ç t i . B u s a y f a l a r d a ,
ş e n l i k ç e r ç e v e s i n d e y a p ı l a n s ö y l e ş i v e a ç ı k o t
u r u m l a r ı ö z e t l e y e r e k s u n u y o r u z .
Tevfik Başer:
"Güzel bir film
heryerde
kabul görür"
D erleyen: M ehm et E rişti
Şenlik çerçevesindeki ilk söyleşi, açılış filmi olan Yanlış
Cennete Elveda'nın yönetmeni Tevfik Başer ve oyuncusu Zuhal Olcay ile olandı.
Ancak film çalışması nedeniyle Zuhal Olcay gelemediği için
söyleşide Tevfik Başer bulundu yaklaşık on yıldan beri Almanya'da yaşıyor
olmasına karşın, Türk sinemasının sorunlarıyla yalandan ilgilendiğini belirten
Başer, Türk sinemasmda finansman
yetersizliğinin her zaman kendini gösterdiğini ve bu olanaksızlıklar içinde
film çekebilen Türk yönetmenlerini
kutlamak gerektiğini söyledi. Tevfik
Başer, Almanya'daki çalışmalarına ilişkin olarak şu bilgiyi verdi;
"Almanya'da film çekerken de sıkıntılar yaşıyoruz, örneğin, ilk filmim
olan 40m2 Almanya (içyüz bin marka
maloldu. Fakat buna rağmen, Almanya'da devlet ve belli çevreler finansman
açısından çok kolaylıklar sağlıyor. îlk
filmimi devlet finanse etti. Şu anki olanaklarla iki yılda bir film
çevirebiliyorum. Ama Almanya'da geçinebilmek
için yılda en az bir film yapmam gerekiyor."
Tevfik Başer, bir soru üzerine Amerikan sinemasının etkilerine de değindiği
konuşmasında "Amerika bugün büyük bir film endüstrisi oluşturmuştur.
Bunun paralelinde, Türkiye’de olduğu
gibi, bütün dünyada da büyük bir pazar
payına sahip. Fakat Avrupa'da birçok
sinema ve sinematekler kaliteli, özgün
filmleri oynatıyorlar. Hatta sadece bu
filmlerin oynadığı sinemalar var. Hollywood firmaları, gittikleri ülkelerde
büyük yatırımlarda bulunuyorlar, buralarda sinema satm alarak sadece kendi fi1
imlerini gösteriyorlar. Bu da ülkelerin
özgün sinemalarının yaşam asım engelliyor. Sanırım tek çözüm, devletin
yardımıdır." dedi.
Tevfik Başer, Türk sinemasının Avrupa'daki yerine ilişkin bir soruyu yanıtlarken
de "Kaliteli türk filmlerini Avrupa'da izlemde mümkün, önemli olan
filmin güzel olması, örneğin, H akkari'de Bir Mevsim, Umut gibi filmler
Avrupa'da seyrediliyor ve çok beğeniliyor. Film güzel midir, değil midir?
önemli olan o. Güzel bir film her yerde
kabul görür" diye konuştu.
Bir yönetmenin başka bir yönetmeni eleştirmesinin kötü bir şey olduğunu
belirten Başer, kendi filmlerine ilişkin
olarak da şunları söyledi:
N40m2 Almanya ve Yanlış Cennete Elveda arasında, her ikisi de kapalı
mekanda geçmeleri dışmda bir benzerlik yok. Birincide, kapalı mekanı dışardan
çok farklı bir ortama gelen kadının
kapatılmışlığını anlatmak için kullandım. İkincide ise, aynı mekanı kadının,
kapandığı yerde oradaki insanlarla olan
entegrasyonunu anlatmak için kullandım. Ben sosyal içerikli filmler yapıyorum.
Almanya'da yaşayan beş milyon
yabancı var. Tüm Avrupa'da ise on milyon. Bu insanlar İstanbul, Ankara'yı
görmeden bambaşka bir dünyada buluyorlar, kendilerini, Ük kuşak çok fazla
sorunla karşı karşıya kaldı. İkinci kuşak
da, yine arada kalmıştı. Ne Türk, ne Alman.. Üçüncü kuşak ise, orada doğan,
büyüyen insanlar. O kültürü bilen, entegre olmakta/zorlanmayan insanlar.
Onlar kendi sorunlarına daha iyi sahip
çıkabilecekler, kendi edebiyatçılarım,
sinemacılarını çıkaracaklar. Ama bunun için bir on-onbeş yıl beklemek gerekli.
Ve o zaman bu insanlar, sorunlarını çok daha iyi anlatabilecek."
Tevfik Başer, çok film izlediğini ve
güzel filmleri kıskandığını da belirttiği
söyleşide "Ben bir anlatım bulmaya çalışıyorum. Kendi beğendiğim filmlerin
ölçüsünde film yapmaya çalışıyorum.
Başarılı olmayabilirim de." dedi ve
Yanlış Cennete Elveda filminde Tarkovski'den etkilendiği izlenimi bırakan
sahneler olduğuna ilişkin bir soruya şu
karşılığı vad i.” Şimdi tabii ki, her yönetmen önünde yapılmış olan iyi
örneklerden etkilenir, onlara benzetmeye çalışır. Benzete, benzete kendi özgün
biçimini bulur yakalar. Tarkovski büyük bir
usta. Onlar büyük adamlar. Ben bir
sahnede ona yaklaşmışsam o zaman
ben yırttım derim."Q
Metin Erksan:
"Ben bir
başkaldırı
sinemacısıyım"
D erleyen: C üneyt Ö zdem ir
Ankara Film Şenliği kapsa1 1 mında, Türk Sinemasına kat-
* kılarından dolayı kendisine
Emek ö d ü lü verilen Metin Erksan'm
da bir söyleşisi vardı. Metin Erksan,
söyleşide ilk olarak, Kemal Tahir ile
olan ilişkisine değindi. En büyük ortak
yanlarının tarihi aynı şekilde algılamaları olduğunu, bu algılamanın bakış
açısının, adetlerin, gelenek ve göreneklerin aynı olmasından dolayı bir
paralellik içinde geliştiğini belirtti.
Amerikan sinemasının etkileri hakkındaki bir soruya karşılık, bu etkinin
yeni bir şey olmadığını söyleyen Metin
Erksan, "Türkiye'de sürekli bir Amerikan sineması etkisinden sözediliyor.
özellikle belirtilmesi gereken bir nokta
da, bu etkinin sinema dilinden çok, dağıtım ve filmlerin oynatılacağı salon
anlam mda ele alınmasıdır. Oysa Amerikan filmleri 1923'den beri Türkiye'ye
geliyorlar. Hem o zamanlar bu filmler
adeta Türkiye'ye akıyorlardı" dedi. Bu
film akışının 1939'a kadar sürdüğünü
belirten Ersan", ancak 1939 yılında n .
Dünya Savaşı'nın eşiğindeki Türkiye'nin çeşitli politik kaygılardan dolayı
sansür uygulamasına başladığına, bu
uygulamanın da savaştan sonra hiç bir
işe yaramadığına, hatta Türk filmlerinin
salon bulmasında sorun Werner
Bros'un Türkiye Cumhuriyeti gibi
1923'de kurulduğunu söyleyen Erksan,
"şimdi kıyameti koparan eski sinemacılar yenimi uyandı?" diye sordu.
İlk söylediği zaman büyük tartışmalara neden olan "ben kendim için sinema
yaparım" sözünü anımsatan Erksan,
bu sözün birçok sanatçı tarafından yanlış anlaşıldığını ya da anlaşılmadığım
vurgulayarak, "Bu sözüm üzerine bugüne kadar hakkımda o kadar kötü şeyler
yazıldı ki, hatta o dönemde belirli bir
sanatçı grubu o sözümden dolayı bir
manifesto yayınlayarak Metin Erksan'm yaratcılığınm engellenmesini istediler"
dedi. Erksan "Ben Robenson
değilim. Toplum içinde yaşıyorum. Bir
millete mensubum. Ortak bir tarihim
var. Toplum içinde alışverişim var.
bunlardan soyutlanarak nasıl bir şey yaparım ki? O zamanlar şunu vurgulamak
istemiştim: O tarihlerde ben sanat için
film yapıyorum, devrim için film yapıyorum diyerek sanatçılar izleyiciyi
yönlendiriyorlardı. İşte ben bundan kaçındığım için, "ben kendim için film
yapıyorum ’ dedim . Cervantes D on K işot'u
insanlar için m i yazdı? Y a d a Y aşar K em al İnce M em ed’i insanlar için m i
yazdı? B ence hayır. Bütün yazarlar kendileri için yazarlar. A m a birşeyler
diyerek
bunu çarpıtm ak yanlıştır. Y aptıktan zaten dolayısıyla insanlar içindir"
sözleriyle konuşm asını sürdürdü.
"M etin Erksan, neden artık film
yapm ıyor?" sorusuna karşılık olarak
Erksan, "Sinem acı kam era başm da nöbet tutmam alıdır. Belli dönemlerde
okuyup düşünm elidir de. D ışanyla kıyaslarsak ben aslm da çok bile film yaptım
. am a şu anda da devam lı alarm halindeyim . Çok film yapm ayı düşünüyorum . B
en yeryüzünde bugüne kadar yaşam ış v e yaşayacak sinem acılar arasınd a en
fazla tasan üreten kişiyim. D ünyaya bu kadar çok tasan üreten bir sinem acı
daha gelm emiştir." dedi.
K aragöz ve Hacivat'ı oynatan adam ın da bir amacı olduğundan sözeden
Erksan, "Sinemacı da bunu görm eli, seyirci d e bunun farkında olmalı. Ben bir
başkaldın sinem açışıyım" dedi.
M etin Erksan, konuşm asında son
olarak Türk sinemasında Türk tarihini
anlatan b ir film yapabileceğini ve şimdiye kadar m illi günlerde televizyonda
gösterilen Şim al Y ıldızı", "M eşh u r
K a h ra m a n la r" gibi, Rum yapım cılar
tarafından çekilm iş film lerin yerine
Türk yapım cıların kendi öz tarihlerini
anlattıkları film lerin alm asın m çok daha iyi bir şey olacağım söyledi.
Beyazperde
Nisan 1990
Sayı: 6
Film Şenlikleri açık oturumu...
3. Ankara Film Şenliği'ndeki açık oturumlardan biri de, Şenlikler başlığım
taşıyordu. Mahmut Tali Öngörenin yönettiği Film Şenlikleri konusundaki açık
oturuma Oğuz Makal, Turgut Aslan, Doğan Taşdelen, Vecdi Sayar ve Fee Vaillant
katıldılar.
Fee Vaillant (Mannheim Film Festivalinin yöneticisi)” Mannheim Film Festivali
1952 yılında ilk defa Mannheim şehrinde yapıldı. 1950lerde Mannheim Film
Festivalinin en önemli işlevi, kısa filmler ve belgesel filmlerdi. Mannheim
Belediye Başkanı, Almanya'daki, sayılan 40001 bulan film kulüplerine bir çağnda
bulanarak bu festivali uluslararası bir düzeye getirmeye çalıştı. Bunu
yapmamızın nedeni, 19501ı yıllarda ilk kısa filmlerini yapan Wajda gibi
yönetmenlerin daha sonra çok ünlenmiş olmalarıydı. Biz de, ilk kısa filmlerini
yapan yönetmenlere destek oluyorduk. Mannheim Film Festivali, o günden bugüne
çizgisini değiştirmedi. İlk filmlerini yapan yönetmenlerin kendini ilk defa
tanıtabilecekleri, ödül alabilecekleri bir festival olarak kaldı. Szabo gibi,
bugünün ünlü yönetmenleri, ilk filmleri Mannheim'da büyük ödülü aldılar. Ayrıca
beş Çek yönetmenin filmleri de büyük ödülü aldı. Ancak bu filmler, 1968'deki Çek
olaylarından sonra yasaklandılar. Mannheim 39. festivalini yapıyor. Ve çizgisini
hala koruyor, ve bence bir festivalin çizgisi olmadı. Bu daima korunmalı. Hem
yönetmenler, hem yapımcılar bu festivale geldiklerinde o festivalde ne
göreceklerini bilmeliler. Bu özellikle Sosyalist ülkelerden gelen yönetmenler
için çok faydalı oluyordu. Çünkü bu yönetmenler, kendi ülkelerinde büyük politik
baskı altındaydılar. Ben böylece; yetmişli yıllarda Perestroyka’dan önce birçok
Sovyet ve Doğu Alman filmcisine yardım etmiş oldum. Bu yönetmenlerin filmlerini
çok büyük çabalar harcayarak Mannheim'a getirdim ve bunlar çok kaliteli
filmlerdi. Bu yönetmenler, ödül aldıkları zaman, kendi ülkelerindeki durumları
ve film kariyerleri de düzeliyordu. Bu, aynca Amerika'daki bağımsız yönetmenler
dediğimiz yönetmenler için geçerli, iki yıl önce bir Türk filgune, Orhan Oğuz'un
Herşeye Rağmen adlı filmine büyük ödülü vermekten büyük mutluluk duyuyorum. Türk
filmleri çok kaliteli. Mannheim Film Festivali kalitesine uygun. Avrupa'da ve
Türkiye'deki en büyük sorunlardan biri, festival enflasyonu. O kadar çok
festival yapılıyor ki, hem yapımcı, hem dağıtımcılar hangi festivale nasıl,
nerede katılacaklarım bilemiyorlar. Tabii bu çok önemli ve kapsamlı bir konu."
Doğan Taşdelen (Çankaya Belediye Başkanı): "Biz şenliğe niye katıldık? Bizim
düşündüğümüz en önemli olgu, insan mutluluğunu öne geçirmektir. Alabildiğince
özgür ve demokratik bir yapıda sanata alabildiğince önem vermek lazımdır. Sanat
ve kültür toplumu öne çıkaran, toplumu bilinçlendiren öğedir."
Vecdi Sayar (Sinema yazarı) İstanbul Uluslararası Film Festivali yöneticisi) :
Şenlikler alacakaranlık ortamında parıldayan küçük kıvılcımlardır. Ve hangi
koşulda olursa olsun, gelecek için umut ışıklandır. Festivaller giderek, 1950
sonrası gelişen kapitalizmin kurallarına uygun olarak, ticaret kurallarına da
boyun eğdiğim görüyoruz, örneğin, Cannes Festivali gibi büyük birtakım
festivaller artık büyük yapım tekellerinin neredeyse bir reklam vitrim olmak
durumuna geldiler. Buna rağmen, festivallerin önemli boyutu bu özelliği bile
aşıyor. Cannes bu yıl ve her yıl, heme kadar bu vitrin özelliğim korursa
korusun, yaratıcı sinema orada mutlaka bir çıkış kapısı buluyor. Cannes'da bile
bu özelliğim gösterebiliyor. Bazılarında ise genye doğra bir gidiş var. örneğin,
Berlin'de iki bloğun yakınlaşmasını, buzların erimesini hedef alan bir anlayış
belki hakim oldu, son zamanlarda. Ama bu giderek Amerikan tekellerinin reklam
aracı olmasıyla da gölgelendi. Seyirci faktörünü de tartışmak isterim. Seyirciye
yönelen festivaller hala benim için en önemli festivaller. Orada bir konuyu, bir
sinema düşüncesini, bir duyguyu bir kitleyle paylaşma ve bir yerlere gitmek
şansı doğuyor. Bunlar arasında, belki şu anda İstanbul gibi bir yerde dünyanın
en çok seyirciye sahip dört-beş festivalinden biri (150 bine ulaşan bir seyirci)
yapılıyor. Ankara potansiyelini çok iyi tanıyorum. Çok yalanda bu seyirci
boyutuna ulaşacaktır. Çok ülkeye nasip olmayan bir durum bu. Belki bizim ticari
ortamımızın kısırlığının da getirdiği bir şans. Gönül ister ki, ticari ortam
biraz daha zenginleşsin ve biraz seyirci kaybedelim. Ama şunu söylemek istiyorum
ki, biz bu niteliğimizi korumakta ısrarlı olacağız, ve seyirciyle bağımızı hiç
koparmadan gelişmenin yollarım arayacağız. Çünkü festivallerin bir bölümü,
profesyonellere dönük, neredeyse aile içinde diyebileceğimiz festivallerdir.
Topu topu 1000-2000 kişi arasında dönen, yani dünyanın belli kritikleri, film
eleştirmenleri, festival yöneticileri ve belli sinemacıları arasında bir
tartışma ortamı diyebilirim. Filmlerin değerlendirildiği, filmlerin keşfedildiği
bir ortam. Fakat bu ortamda biz, bu ortamı oynamaktan daha çok, seyirciye sinema
kültürünün en önemli ürünlerini seyrettirmeyi yeğledik. Sanıyorum Ankara'da bunu
yapıyor. Programdan gördüğüm bu. Tek söyleyebileceğim, özellikle ülkemizdeki
uygulamaya dönük. Fee Valliant'nın da işaret ettiği gibi, belki Avrupa'daki
festival enflasyonu Türkiye'ye de sıçrar gibi. Şimdiden dört festivale ulaştık.
Yerel festivallerin de tarihlerini alıyorum, duyuyorum. Bunun olumlu yanları,
seyircinin bir talebine bir cevap getirmekteler. Ama aynı zamanda da, özellikle
uluslararası ortamda işin ciddiyetini zedelemesi açısından sakınca getirir.
Türkiye gibi, henüz platformda tam yerini almamış bir ülke için belki dön tane
uluslararası festival bir güçtür. Burada benim Önermek istediğim, festivaller
arasında bir eşgüdümün, bir bölümünün gerçekleştirilebilmesi... Türkiye'nin bu
konuda pek çok olanakları var. Türkiye gerek coğrafi açıdan, gerekse karşı
karşıya olduğu sorunlar açısından pek çok ilgi alanları seçebilir, kendine. Yani
Akdeniz Festivali yaratabilir. Politik Filmler Festivali yaratabilir. Birçok
konu tartışılabilir. Ankara'nın kısa filme ağırlık vermesini çok olumlu
buluyorum... Ankara kısa filmlere sahip çıkmalı, biz bunun üstüne gitmemeliyiz.
Türk filmleri konusunda bir fazla üst üste düşme var gibi. İstanbul'da on gün
sonra bir başka festival başlayacak, yine aynı filmleri bir başka jüri
değerlendirecek. Antalya'da yine aynı filmler değerlendirilecek. Gerek devlet
kuruluşları, gerekse sinema kuruluşları kendi aralarında bir işbirliği, bir «
tak anlayışa varmaları gerekir ki, nerede yarıştıracağız filmleri, nerede bir
panorama olarak sunacağız, nerede seyirciyi hedefleyeceğiz, nerede yurtdışından
gelecek uzmanlara bu sinemayı tanıyacağız?..."
Oğuz Makal (Öğretim Görevlisi): "önümüzdeki yıl, İzmir Film Şenliğini bir
Akdeniz Ülkesi Filmleri Panoraması, bir Akdeniz Ülkeleri Film Şenliği olarak
gerçekleştirmek istiyoruz. Şuna inanıyorum ki, her şeyin çizgisi belli olmalı.
İzmir'de daha yapıcı ve daha yaratıcı ve çizgisi belli olan bir şenlik
geliştirmeliyiz. Bir ülkede bir şeyin çok ya da az olması o kadar önemli değil.
Fakat bunların birbirleriyle bir işbirliği halinde olmaları, birbirlerinden
yararlanabilmeleri bence önemlidir. Ne yazık ki biz, bu eşgüdüm olayım unuttuk
veya erteledik, önümüzdeki yıllardan itibaren, bir eşgüdüm içerisine girersek
birbirimize katkılarımız olacaktır, bazı şeyleri paylaşmak mümkün olacaktır, hem
de belki uluslararası anlamda da bazı şeyleri dış ülkelere götürmek şansım elde
edeceğimiz görüşündeyim."Turgut Aslan (Kültür Bakanlığı Telif Haklan ve Sinema
Dairesi Genel Müdürü): "Batılı gelip filmlerimizi görüyor, beğeniyor ve biz
ondan sonra uyanıp, bizde ne güzel şeyler varmış diyoruz ve bunları keşfetmeye
çalışıyoruz. Bu Türkiye'nin yazgısı Türk sineması bir piyasadır, sanayi değil.
Sanayi oluşmadığı için de alt yapısı yoktur. Türkiye'de sinema salon sayısı 2500
- 300'den 250 - 300'e düşmüşse bunun bir sebebi olmalı. Demek ki, işler iyi
gitmiyor. Sinema üç unsurdan oluşur. Film, Sinema Salonu, Seyirci... Bu
unsurlardan biri eksik ise, hem sinema hem de sinema çalışanları sarsılır. Fakat
iki unsur birden yok olmaya başlarsa, o ülkede sinemanın varlığı tartışılır.
Sinemada temel sorunlardan biri de, film sektöründen elde edilen paranın yeniden
bu sektöre dönmemesidir. Bunu sağlamak zorundayız.
Festivaller, şenlikler, haftalar ve sinema günleri tanıtıma dönük faaliyetlerdir
ve önce sinemanın varlığım kabul ettirir. Bu bakımdandır ki, Türkiye'de sinemaya
ilginin arttırılması için, Türk sinemasının istenilen seviye)!« ulaştırılması
için, her faaliyet, her çaba, her etkinlik bakanlığımız ilgi ve desteğine
layıktır. Biz meseleye böyle bakıyoruz. Yaptığımız katkı ve desteklerle de
övünmüyoruz. Çünkü bunları temel görevimiz sayıyoruz. Nitekim m
. Ankara Film Şenliğine üç yıl içinde 105 milyon lira katkıda bulunduk. Bu
yıllarda imkanımız bu. Yarın bu rakamlar yükselebilir. Bunları sağladık, fakat
şenliğe ve şenlikteki faaliyetlere en ufak bir şekilde yönlendirici bir şeyimiz
olmamıştır. Gönlümüzde yatan temel düşünce, Türk sinem as mm önündeki her türlü
engeli kaldırmaktır. Sözgelişi, festival ve şenliklere gelen filmlerin hiçbiri
denetime tabi değildir. Aslında biz devlet denetimini Türk sinemasının üzerinden
almak istiyoruz. Bunun için çalışmalarımız mevcuttur.
Türk sineması altyapıdan yoksundur. Bu da, Türk sinemasının en önemli sorunudur.
Bunun bu yılki Ankara Film Şenliği, daha çok Türk sineması ağırlıklı
tartışmalarla geçti. Bunlardan biri de, Oğuz Onaran, Tevfik Çavdar ve Sabahattin
Çetin'in katıldıkları söyleşiydi. Sabahattin Çetin, konuşmasında, Türk
sinemasını çok ciddi enerji taşıyan bir atlete benzeterek, bazı noktalarda ciddi
birikimlerin oluştuğunu söyledi. Oyuncu, yönetmen ve yapımcı tipinde ciddi
gelişmeler olduğuna değinen Çetin "Son beş yılda devletin sinemaya bakışında
olumlu gelişmeler var. Sinemaya sansür haricinde ilk defa bakmaya başladı.
Sinemada örgütlenme başladı. SESAM ölü doğmuşa benziyor. Sinema sektörünün
devletle ilişkilerini özerk bir yapıya kavuşturmak gerekiyor." dedi. Video
kesimi ile sinema kesiminin hukuki anlamda örgütlendiklerini belirten Çetin
devletin sinema ile bir sözleşme yapması gerektiğini kaydetti. Kültür ve sanatın
devletten mümkün o
liçin bütçemizde 6 milyar lira para ayırdık ve biz bunu harcamak istiyoruz.
İstanbul'da ismine ve tabii güzelliklerine layık olacak bir plato yapmak
istiyoruz. Bunun için projemiz hazardır ve temeli bir yıl içinde atılacaktır.
Biz Türk sinemasının dışa açılmasıyla meselelerin önemli bir kısmının
halledileceğine inanıyoruz, iyisiyle kötüsüyle Türk sineması mutlaka dışa
açılmalıdır. Dışa açılmayla kendi kendini yenileyecektir, yeni destekler
bulacaktır, daha güzeli ortaya konulacaktır, sinemaya eğlence aracı olarak
bakmıyoruz. Avrupalı ve Amerikalı buna kültür meselesi olarak bakıyor. Mayıs
başlarında İstanbul'da bir sinema kurultayı düzenleyeceğiz. Türk sineması için
düşünen herkes bu kurultaya davet edilecek ve Türk sineması tartışılacaktır.