12 - 16 Mart 2007
Son Başvuru Tarihi : 15 Ocak 2007
Yılın en iyi kısa filmlerinden oluşan Hisar Kısa Film Seçkisi için başvurular
başladı. Filmlerinizi bekliyoruz.
Başvuru Formu : hisarfilm.boun.edu.tr
3. Hisar Kısa Film Seçkisi
26. İstanbul Uluslararası Film Festivali, 3. Hisar Kısa Film Seçkisi Bölümü,
Gösterim. 2007
Beyinsiz (Brainless) / 2006 / Canlandırma / Ayçe Kartal / 00:07:14
Bir Damla Su (Une Goutte d'eau) / 2006 / Kurmaca / Deniz Gamze Ergüven /
00:19:00
Diriliş (Resurrection) / 2006 / Kurmaca / Halit Aktı / 00:04:59
Gewok / 2006 / Belgesel / Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan / 00:20:00
Poyraz (Northeast Wind) / 2006 / Kurmaca / Belma Baş / 00:14:00
Si u Ba (Gölge ve Rüzgar) / 2006 / Kurmaca / Arin İnan Arslan / 00:15:00
Taş (The Stone) / 2006 / Deneysel / Gizem Erbirer / 00:05:05
Tek Duvarlı Şehir / 2006 / Belgesel / Sevgi Ortaç / 00:06:00
Yürüyoruz... / 2006 / Belgesel / Aykut Atasay / 00:27:36
Zombi İffet / 2006 / Kurmaca / Orçun Baştürk / 00:11:48
Ana Jüri
Barış Pirhasan
Kutluğ Ataman
Nuri Bilge Ceylan
Ön Jüri
Berke Göl
Fırat Yücel
Senem Aytaç
Soruşturma: Hisar Kısa Film Seçkisi
Yönetmenlerinin Ağzından Kısa Film
Mithat Alam Film Merkezi, 2005 yılından bu yana bir yıl içerisinde yapılmış en
iyi on kısa filmi kapsayan Hisar Kısa Film Seçkisi’ni gerçekleştiriyor. 2007
yılı seçkisinde yer alan filmlerin yönetmenleriyle gerçekleştirdiğimiz
soruşturma Türkiye’de kısa filmin şimdisi ve geleceğiyle ilgili genel bir fikir
sağlaması ve kısa filmcilerin yine genel olarak ne gibi zorluklarla
karşılaştıkları ve sinemayla ilişkilerinin hangi boyutlarda olduğunu göstermesi
bakımından fikir açıcı oldu. Yönetmenlerin cevaplarını geçtiğimiz yılki
soruşturmada olduğu gibi kısa filme dair konu başlıkları altında topladık.
Böylece aynı konuda kısa filmle ilgilenen kişilerin neler düşündüklerini açıkça
görebilir hale geldik.
Soruşturmaya Katılan Yönetmenler
(soyadı sırasına göre)
Arin İnan Aslan (Si u Ba, 2006)
Aykut Atasay (Yürüyoruz, 2006)
Belma Baş (Poyraz, 2006)
Orçun Baştürk (Zombi İffet, 2006)
Ayçe Kartal (Beyinsiz, 2006)
Mutlu Meriç (Gewok, 2006)
Sevgi Ortaç (Tek Duvarlı Şehir, 2006)
GENEL SORULAR
Çekim öncesinde nasıl bir ön hazırlık yaptınız? (Senaryo,
oyuncu, mekân, vs.)
Arin İnan Aslan: Henüz bu proje ortada yokken üzerinde
çalıştığım başka bir tema mevcuttu. Ancak onun okumalarını
yaparken Onat Kutlar’ın hatıralarını anlattığı kitabında
Mardin’de yaşadığı bir anısından etkilenip senaryolaş-
468 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
tırmayı düşündüm. Metin üzerinde çalıştıkça konuyu ala-
şağı ederek bambaşka yerlere ulaştım. Filmi yine diyalogsuz
planlıyordum. Konuşmayan karakterleri bize anlatacak
bir yansımaya, iç dünyaya ihtiyaç duyduğumdan öncelikle
mekânı bulmaya gittim. Mardin’de aradığım mekânı
Urfa Viranşehir’de buldum. Buraya bir kaç defa gidip gelmem
ve orada bir hafta gözlemlemek için kalmış olmam
senaryonun akışında ciddi belirleyici oldu. Böylece mekân,
sözcüklerini ve mizansenini yarattı. Onat Kutlar’ın anısı
ise bir feyz ya da çıkış noktası oldu. Köye gidiş gelişlerimde
yaptığım ön çekimlerle elimde ne gibi imkânların olduğu
noktasında artık kesin bilgiye sahiptim. Oyuncular böyle
çıktı örneğin. Orada yaşlı bir teyzenin olduğunu biliyor
olmak beni rahatlatıyordu. Geriye ise Zeliha Teyze’yi kamera
karşısına geçmesi için ikna etmek kalıyordu.
Aykut Atasay: Aslında ben Yürüyoruz belgeselini yapaca-
ğım diye yola çıkmamıştım. Bursa’da yürüyüşümüzün engellenme
olasılığını aktivistler olarak öngörüyorduk, fakat
polisin ve taraftarların bu denli bir eylem içine gireceğini
tahmin edememiştik. Ben de yaklaşık bir yıldır Türkiye’deki
LGBTT hareketinin eylemlerini video kameram ile
çekiyordum görsel bir arşiv oluşturma adına. O gün de
kameram açıktı ve olan tüm olayları çekmeye çalıştım. Ardından
yaptığım bir kaç röportaj ve arşiv görüntüleri ile
birlikte Yürüyoruz’u oluşturdum.
Belma Baş: Senaryoyu zaten belli bir mekândan, anneannenim
köydeki tarihi konağından hareketle yazmıştım.
Ancak konak da, konağı çevreleyen doğal manzara da eski
özelliklerini fazlasıyla yitirmişti ve her geçen gün biraz daha
yitiriyordu: Evin senaryoya esin veren halini bir anlamda
yeni baştan kurduk. Dış çekimlerde de doğal mekânın
büyüsünü bozan şeyleri kadraj dışında bırakmaya gayret
ettik.
Çekimlerden bir yıl önce ekip oluşana kadar mekânda
video kamerayla ve fotoğraf makinesiyle çekimler yapmak
gibi kendimce bazı hazırlıklar yapmaya başlamıştım. Ayrı-
ca senaryoyu çekim senaryosu haline getirmek için uzun
süre teknik detaylar üzerine çalıştım; sinema pratiğine yö-
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 469
nelik kitaplar okudum, internette sinemaya ilişkin siteleri
yakın takibe aldım. Yapımcımız Seyhan Kaya’nın önderli-
ğinde çekirdek ekip oluştuğunda (görüntü yönetmeni
Mehmet Zengin ve asistanları Serdar Güz ile Ceren Yıldız;
yardımcı yönetmen Serpil Ülker, ortak yapımcı ve kurgucumuz
Berke Baş, sanat grubu Budak Akalın ve Yasemin
Özcan Kaya, sesçimiz İsmail Karadaş, bestecimiz Erdem
Helvacıoğlu, ışıkçılarımız Ferdi Eskicioğlu ile Sinan Yıldı-
rım) hazırlıklarımız benim doğal çalışma ritminin hayli
ötesine geçti. Toplantılar yaptık, filmi çekmemizi sağlayacak
ekipman ve lojistik destek için sponsor arayışına giriş-
tik. Çekimlerden bir ay önce mekânların ön araştırmasını
yapmak için Ordu'ya gittik. Bu keşif gezisinin çok faydalı
olduğunu düşünüyorum. Oyuncular, annem-babam başta
olmak üzere en yakınımdaki insanlar oldukları halde neredeyse
son dakikada kesinleşti: Sevinç Baş, Rüştü Baş,
Oktay Kaptan, Şeyma Uzunlar ve Müjgan Öztürk. Bir de
filmden sonra kayıplara karışan köpeğimiz Çıtır var. Kadroya
en son katılan oydu, çekime bir gün kala geldi; ama
filme en çok katkısı olanlardan biri o. Poyraz'ı çeşitli zorluklar;
hava muhalefeti vs. derken 2005 Eylül'ünde 12
günde çektik. Bir ay sonra ek çekimler için, özellikle de
filmin çekilemeyen finalini telafi edecek sahneleri çekmek
için dört günlüğüne tekrar Ordu'ya gittik. Gerçi finali yine
çekemedik, bu nedenle bir bakıma film kurguda yeniden
doğdu. Aylarca Final Cut'ta kurgu çalışması yaptık ve filmi
sonuç olarak 2006'nın Mayıs ayında Cannes Film Festivali'ne
yetiştirdik.
Orçun Baştürk: Senaryoyu ve diyalogları bir anlık düşünceden,
bir ‘b-movie’1 yapmak fikrinden yola çıkarak yazdım.
Oyuncularla senaryo üzerine konuştuk, kafamda
sessiz olacağı fikri belirmeye başladıktan sonra diyalogları
çok önemsemeden oyunculuk, vücut dili ve mimik üzerine
yoğunlaştık. Mekânlar ise önceden ekip çalışması ile bulundu.
1 Genellikle düşük bütçe, kısıtlı bir ekip ve kadroyla gerçekleştirilen;
kimi örnekleri zaman içinde özel bir hayran kitlesi edinen filmler.
470 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
Ayçe Kartal: Benim için bir filmin hayata geçirilmesindeki
en önemli ve en heyecan verici kısım senaryodur. Senaryoma
güveniyorsam ve gözlerimi kapadığımda filmi görebiliyorsam
benim için film başladı demektir. Senaryonun
oturtulmasından sonra story-board aşamasına geçtim.
Story-board senaryodan sonra bana ışık tutan en önemli
şeydir. Aşamalarımı mümkün olduğunca hızlı şekilde bitirmeye
çalışırım çünkü kişisel bir problemim var bu konuda
işler uzadı mı heyecanımı kaybediyorum. Bu sebepten
dolayı senaryomu en fazla 1 hafta içinde, story-board
aşamasını da 2-3 gün içerisinde bitirdim. Animasyon filmi
yaptığım için oyuncular benim yarattığım karakterlerdir.
Karakter yaratma aşaması en keyifli bölümlerden birisi.
Önce kabaca eskizlerini yaparım karakterlerimin daha
sonra bilgisayar ortamında yaratımlarına başlarım. Bazen
eskizlerden çok daha farklı karakterler ortaya çıkar bilgisayar
aşamasında ama benim için önemli olan yarattığım
tipin bana bakışını beğenmem. “Bu karakter yaşıyor” dedi-
ğim saniye o karakter başrol oyuncusu olmuştur.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Kevork Demirci’den haberdarlığımız
Okan Konuralp’in kendisiyle yaptığı röportajı
okumamızla gerçekleşmişti. Araştırmaya başladık, tabi rö-
portajla farklı olan gerçeklikler de vardı ve bulduklarımızı
birleştirerek bir hikâye oluşturduk. Mardin’e ilk gidişimiz
hazırlık amaçlı oldu. Kevork’la tanışıp konuştuk ve isteğimizi
kendisine bildirdik. Sadece birkaç soru diye başladık (
korkutmamak için) mekânı gördük ve ilçenin (Derik’in)
tamamını gezdik. İsteklerimizi sürekli arttırıyorduk. Bir
süre sonra Kevork artık her şeyi anlamıştı ve bizi benimsemişti.
Artık bizim Kevork Dayımız olmuştu.
Sevgi Ortaç: Tekduvarlışehir çekim süreci içerisinde adını
ve senaryosunu buldu. Çekim öncesinde ve sırasında film
için yaptığım hazırlığın büyük kısmını yol gösterebileceğini
umduğum yazılı ve görsel kaynakların taranması oluşturdu.
Mekân, algı ve hafıza ilişkisi üzerine yazılıp çizilenleri
araştırdım, sineması mekân kullanımıyla öne çıkan yö-
netmenleri tekrar gözden geçirdim. Çekimleri çok uzun bir
zamana yaymıştım, mevsimler değişiyordu, ben de bu işin
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 471
başıyla sonu arasında hayli savruldum, ama nihayetinde
okuyup izleyip gezip çekimler yaptığım, başını sonunu tahayyül
edemediğim bir süreç oldu. Çekimler öncesinde en
çok kafamı kurcalayan şey bu kadar uzun ve belirsiz bir
sürece kimin ortak olacağıydı. Başta yalnız yapmayı kafama
koymuştum ama alet edevatın güvenliği ve benim ruh
sağlığım açısından birinin çekimlere eşlik etmesi gerekliydi.
Surlar boyunca günlerce yürümekten benim kadar
zevk alacak birine, yani kamera asistanından çok yol arkadaşına
ihtiyacım vardı. Barış Kızıltoprak’ın çekimlere
katılabileceğini söylemesiyle filmin iki kişilik ekibi kurulmuş
oldu. Barış bir yandan bana yardımcı olurken bir
yandan da kendisi için fotoğraf çektiğinden çekimler ikimiz
için de sıkıntısız oldu. Barış olmasa sanıyorum bu kadar
özgür ve uzun bir çekim süreci mümkün olmaz, film baş-
langıçtaki bir grup ham fikre sıkışmaya mahkûm olurdu.
Kısa filmlerinizde oyuncularınızı nasıl seçiyorsunuz?
Amatör ya da profesyonel oyuncu seçiminiz var mı?
Arin İnan Aslan: Aslında oyuncu seçtiğim söylenemez.
Olanaklarım neye elverişli ise o şekilde çalışma biçimimi
değiştirebilirim. Bileşenleri belirleyen istekler değil; koşullar.
Elimdeki imkânları masaya koyuyorum. Sonra da projemi.
Ve en son olarak nereye kadar bunları zorlayabilece-
ğime bakıyorum. Bunlar sadece oyuncu seçimi için geçerli
şeyler değil. Diğer birçok ayrıntı içinde aynı yöntemi kullanıyorum.
Mekân belirlendikten sonra o mekânı yüzünde
taşıyan insanlar zaten orada yaşıyor olduklarından oyuncu
seçmek de pek zor olmuyor. İşin asıl zor kısmı onları
proje süresinde o projeye dâhil olmaya ikna etmek. Çünkü
biz işimizi bitirip de hamlarımızla yola düştüğümüz andan
itibaren artık onlar için sadece bir hatıra haline geliyoruz
ve o insanlara hiç bir şey sunamıyoruz. Bu ise yaptığım
işin içtenliğini ve samimiyetini sürekli sorgulamama neden
olan bir çelişki.
Belma Baş: Poyraz için tümüyle ailemle, yani amatör
oyuncularla çalıştım. Ama ister profesyonel olsun ister
amatör, oyuncunun oynamamasından yanayım. Sanırım
bu sonuca ancak belli bir oyuncu yönetimi anlayışıyla ula-
472 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
şılabiliyor. Bu konuda bana en çok Robert Bresson’un Sinematograf
Üzerine Notlar’ı ve Judith Weston’ın Directing
Actors adlı kitabı yol gösterdi.
Orçun Baştürk: Şimdiye kadar hep arkadaşlarımla ya da
amatör oyuncularla çalıştım. Oyuncuların fizik özelliklerine
ve uyumlu insanlar olmalarına bakıyorum. Çok yetenekli
ama uyumsuz bir insandansa, daha az yetenekli ve
uyumlu birini tercih ederim.
Ayçe Kartal: Karakterlerimi kendim yaratıyorum. Bu bir
anlamda oyuncu seçmekten daha kolay, bir anlamda daha
zor bir mesele. Kolay, çünkü ihtiyacım olan karakteri aramıyorum,
zaman harcamıyorum onu bulmak için ve en
önemlisi bir ücret ödemem gerekmiyor. Diğer taraftan zor,
çünkü onun yapması gereken her türlü hareketi yaptırmak
zorundasınız. Mutlu olması, üzülmesi, sinirlenmesi
atlaması zıplaması benim enerjime ve emeğime bakıyor.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Belgeselde oyuncu olmaz
yoksa tamamıyla samimiyeti ve doğallığı kaçırırız.
Senaryonuz özgün mü yoksa uyarlama mı? (Uyarlamaysa
nereden ya da kimden lütfen belirtiniz.)
Arin İnan Aslan: Onat Kutlar benim çıkış noktamı oluşturuyor.
Ama hiç bir şekilde ilişkilendiremeyeceğiniz bir öykü.
Senaryo özgün. Bu ülkeye ve bu ülkenin insanlarına
ait. Onlar tarafından yazıldı.
Belma Baş: Özgün
Orçun Baştürk: Özgün
Ayçe Kartal: Senaryolarımı her zaman ben yazıyorum Beyinsiz’in
senaryosu da bana ait.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Hikâyeyi kendimiz yarattık.
Nuh tufanını ve Kevork’un hayatının gidişatını inceleyerek
nasıl hikâye çıkarabileceğimizi kararlaştırdık. Kolay
olmadı tabi, uzun bir süreçti.
Sürekli birlikte çalıştığınız bir ekibiniz var mı?
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 473
Arin İnan Aslan: Söz konusu kısa film olunca süreklilik
diye bir şeyin olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Hemen
her şey o projeyi kotarmaya dair işliyor ve düşünülüyor.
Ben de öyle yapıyorum. Filmin hemen her türlü yükünü
omuzlarında taşıyan Sinan Yalvaç dışında şimdiye kadar
kimse sabit değildi. Sabit bir ekip oluşturmak için defalarca
girişimde bulunmama rağmen her defasında bunun hiç
de kolay bir iş olmadığını görüp hayal kırıklığı yaşadım.
Aykut Atasay: Aslında iki kişilik bir ekibiz diyebilirim.
Travesti Terörü’nü ve Yürüyoruz’u yardımcım ve ortak yapımcım
Boysan Yakar ile gerçekleştirdik.
Belma Baş: Umarım olacak. Poyraz’da birlikte çalıştığım
ekibimden çok memnunum.
Orçun Baştürk: Yok, ama olmasını isterdim.
Ayçe Kartal: Hayır yok. Bizim mesleğimizde (animasyon
yönetmenliğinde) sanırım böyle bir problem var. Herkes
yönetmen ağırlığına sahip ve kimse yaratıcı kimliğinden
ödün veremiyor, fikrinden vazgeçemiyor bu problemden
dolayı 10 senelik arkadaşlarımızla birbirimize giriyoruz.
Yani benim mesleğimde ışıkçı, kameraman, art direktör
diye kategorilere ayrılacak bir ortam olmuyor. Çünkü ışık-
çı da sizsiniz, kameraman da sizsiniz, art direktör de. Tabi
bu söylediklerim uzun metrajlı animasyon filmlerini kapsamıyor.
Gerçi uzun metrajlı animasyon filmi Türkiye’de
hiç yapılmadı.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Bu ilk filmimizdi; fakat
bundan sonra da beraber çalışmayı düşünüyoruz.
Sevgi Ortaç: Arkadaşlarımın kısa filmlerinde ve benim eski
projelerimde birlikte çalıştığımız bir avuç insandan söz
edilebilir ama buna bir ekip diyemem. Ustalıklardan çok
arkadaşlığın bir arada tuttuğu bir grup insandan söz ediyorum.
Bu biraz da tanışma vesilemizin okul olmasından
kaynaklanıyor. Yeni yeni yollarımız belirginleşiyor ve buna
göre görev bölüşümleri yapıyoruz ama henüz kendi kendine
yeten bir ekip oluşturamadık. Bu üretilen işin niteliğini
474 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
etkiliyor tabi, ama kötü yanı mı ağır basıyor iyi yanı mı
emin olamıyorum.
Sinema dilinizi oluştururken dünyadan ve Türkiye’den
etkilendiğiniz yönetmenler oldu mu?
Arin İnan Aslan: Bir kısa film yönetmeni olarak sinema
dilinden söz etmek benim için ağır ve erken bir belirleme
olur. Çünkü kısa filmlerimin her birini bir dil arayışı olarak
da görüyorum. Dili belirleyen en önemli öğenin ahlak
olduğuna inanıyorum. Ve bir “ahlak” edindikçe bir dil de
edineceğim kanısındayım. Çünkü güneşin altında söylenmemiş
söz yoktur. Biz sadece bir şeylere yeniden ve yeniden
bakıyoruz hepsi bu. Son filmim dil anlamında eklektiktir.
Belki bunu yorumlamak bana düşmez ama
Tarkovski’nin, bir akım olarak ‘yeni gerçekçiliğin’, sebebini
henüz anlayamadığım bir biçimde Zeki Demirkubuz’un,
yoktan var etmenin sırrını veren ve her izlediğim filminde
‘bunu ben yapacaktım ama onu da yapmış’ dediğim Nuri
Bilge Ceylan’ın üzerimde etkisi olduğunu düşünüyorum.
Ve anmadan geçemeyeceğim iki film: Il Postino ve Bisiklet
Hırsızları.
Aykut Atasay: Marlon Riggs’in Tongues Untied, Trinh T.
Minh-ha’nın Reassemblage ve Luis Bunuel’in Las Hurdes
belgesellerini benim bundan sonraki belgesel biçimimi en
çok etkileyecek filmler olarak görüyorum. Ama Yürüyoruz
için konuşursak, özellikle biçim açısından, herhangi bir
yönetmenden ya da belgeselden etkilendiğimi söyleyemem.
Belma Baş: Ziyadesiyle. Gerçi sinema dilim tek bir kısa
filmle oluşmamıştır kanımca. Poyraz’da zaten izlerinin
açıkça okunduğunu düşündüğüm ustalarım, Andrey
Tarkovski, Robert Bresson, Ingmar Bergman, Luis Buñuel
beni fevkalade etkilemiş yönetmenler; filmlerini her izleyi-
şimde de etkilemeye devam ediyorlar. Türkiye’den de gerek
sinema estetiği anlayışları, gerek temaları, gerekse film
üretim tarzlarıyla kendimi Ömer Kavur, Semih
Kaplanoğlu, Nuri Bilge Ceylan ve 'Karanlık Üstüne
Öyküler' dönemiyle Zeki Demirkubuz'a yakın buluyorum.
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 475
Orçun Baştürk: Türkiye’den Metin Erksan’ı çok önemserim.
Dünyadan ise John Cassavetes, Werner Herzog, Jim
Jarmusch, Gus Van Sant, Russ Meyer, Maya Deren, Jess
Franco, Herschell Gordon Lewis’i sayabilirim ama bu isimlerin
sinema dilimi ne ölçüde etkilediği konusunda bir fikrim
yok.
Ayçe Kartal: Öğrencilik yıllarımda Tim Burton benim için
bir kahramandı. Kafamda ki estetiği Tim Burton filmlerinde
görünce “İşte bu” diyordum. Fakat giderek o tarzdan
uzaklaşıyor filmlerim. Artık Burton filmlerini de sevmez oldum
daha doğrusu rutinleşti benim için.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Yılmaz Güney, Nuri Bilge
Ceylan, Milcho Manchevski.
Sevgi Ortaç: Sinema dilimi oluşturduğuma inandığım bir
gün gelirse cevaplarım muhtemelen biraz değişmiş olacak.
Tek Duvarlı Şehir’i yaparken sırtımı 20’lerin belgesel akımlarına
yasladım diyebilirim. Chris Marker, Joris Ivens,
Dziga Vertov bu nedenle benim için önemli isimler. Ayrıca
Calvino’nun hikâyelerinden, özellikle Görünmez Kentler’den
çok etkilendim. Wenders, Jarmush, Leos Carax,
Wong Kar Wai; özellikle mekân kullanımlarıyla beni heyecanlandıran
yönetmenler.
Türkiye’de ortak bir kısa film dilinden söz edebilir miyiz?
Arin İnan Aslan: Türkiye’de bir kısa film yönetmenlerinin
filmlerinde koruduğu bir dilden dahi söz etmek zor. Bir
kaç istisnası var biliyorum. Açıkçası böyle bir şeye elverişli
bir ülke değiliz. Zenginliğimizin kaynağının farklılıklarımız
olduğunu unutmaz isek, her yönetmenin bir “dil” olması-
nın, nasıl bir aşure olacağını tahmin dahi edemiyorum.
Belma Baş: Hayır. Hiçbir zaman da olmasın bence. Farklı-
lık iyidir.
Orçun Baştürk: Edemeyiz. Ama belki; doğru dürüst bir
hikâye yazıp anlatmamayı marifet sayan bir sinema dilinden
bahsedebiliriz.
476 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
Ayçe Kartal: Bence her sene yenileniyor o dil. Dört beş
sene önce kısa film festivallerinde duramazdım sıkıntıdan.
Aldığım en derin solukları alırdım festivallerde.
Ancak bu sene bir reform gördüm Türk kısa filmlerinde.
Sıkılmadan zevkle seyrettirdiler kendilerini. Tabi girdilere
göre şekilleniyor çıktılar. Bence Kısa Filmler hızlanmaya
başladı yani aktifleşti ve sinematik anlatım da zenginleşme
görüyorum geçen yıllara göre. 2007 filmlerini merakla
bekliyorum.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Hayır. İnsanların hayatla
olan bağları çok farklıdır. Hayata bakış açısı, yaşamı... Dolayısıyla
gün içinde kullandıkları dil bile farklıdır. Zaten
aynı dili kullanmak, kısa film için bir çıkmaz veya tekrar
demektir.
Sevgi Ortaç: Türkiye’de kısa filmle ilgili ancak ortak sıkıntılardan,
bahtsızlıklardan söz edebiliriz. Ben herhangi bir
ülkenin kısa filmlerinde ortak bir dil fark ettiğimi hatırlamıyorum.
Kısa filmin doğasında var galiba biraz yalnızlık.
Parça başı izliyoruz kısa filmleri, iyi de oluyor bence.
Kısa filmciler olarak birbirinizin projelerini destekliyor
musunuz? Bir örgütlemeye dâhil misiniz?
Arin İnan Aslan: İnternet üzerinden senaryo gelişimine
katkı sunduğum arkadaşlarım oldu. Ancak fiili bir yardımda
bulunduğum kimse olmadı şimdiye dek. Herhangi
bir örgütlemeye dâhil değilim. Tamamen bağımsız çalışıyorum.
Benim projelerime destek sunacağını söyleyen birçok
kısa filmci arkadaşım var.
Aykut Atasay: Filmlerimdeki teknik detaylar için ya da
beyin fırtınası koparmak için diğer kurmaca ya da belgesel
çeken arkadaşlarıma elbette danışıyorum. Son belgeselim
Travestiler’de ilk kez kamera bende değil, kurmaca ve belgesel
filmler çeken başka bir arkadaşımdaydı. Zamanla
hem ekibi genişletmeyi hem de işbölümünü arttırmayı hedefliyorum.
Belma Baş: Kısa, uzun ya da belgesel alanında faaliyet
gösteren dostlarımla, özellikle bilgi ve ekipman paylaşımı
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 477
açısından birbirimizi destekliyoruz. Kısa film alanında bir
örgütlenmeye dâhil değilim.
Orçun Baştürk: Dâhil değilim ama böyle bir oluşumun
içinde her zaman yer alabilirim.
Ayçe Kartal: Tabi ki destekliyorum ancak bir örgütlenme
dâhilinde değilim.Bence kısa filmin tiraj kaygısı gibi maddi
stresleri olmadığı için özgürlükte son noktada. Şuna inanıyorum
ki hiç bir uzun metrajlı film bir kısa metrajlı film
kadar özgür, rahat ve deneysel olamaz. Bir piyasada deneysellik
yoksa o konunun profesyonel platformu da olu-
şamaz. O yüzden ortaya bir formül çıkartmamız gerekirse
kısaca şöyle diyebiliriz. Kısa film olmasaydı uzun metrajlı
film ortamı ve ihtiyacı oluşamazdı.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Bir örgütlemeye dâhil de-
ğiliz; ama kısa filmci arkadaşlarımız var ve zaman zaman
birbirimize yardımcı oluyoruz.
Sevgi Ortaç: Değilim, ihtiyacını hissetmiyor da değilim.
Kısa filmlerde müzik kullanımı hakkında ne düşünü-
yorsunuz? Kullandığınız müzik telifli mi?
Arin İnan Aslan: Kullandığım müzik telifli. Mehmet Atlı
tarafından film için yapıldı. Müzik, sinemada çok kolay
ihmal edilecek bir yerde duruyor. Günlük hayattan herhangi
bir görüntüyü güzel bir müzik ile kurgulayarak insanlara
izletip onları manipüle edebilirsiniz. Daha önce de
belirttiğim gibi bu tamamen izleyicinizle kurduğunuz ahlaki
bağla ilişkili bir seçimdir. Benim şu ana kadar biçimlenen
sinema anlayışım, filmi izleyici ile birlikte kurmayı
ve onunla noktalamayı gerektiriyor. İnsan okuyarak ya da
izleyerek öğrenmiyor. Sadece haberdar oluyor. Öğrenmek
için yaşamak gerek. Bu ise izleyicinin deneyimleriyle filmin
içine girmesine olanak tanınmasıyla oluyor.
Aykut Atasay: Türkiye’de çekilen çoğu kısa film video klip
formatına uygun şekilde çekiliyor. Özellikle sesteki teknik
sorunlar ve diyalog yazamama ve oyunculuklardaki performans
başarısızlıklarından dolayı birçok kurmaca film
sonunda görüntü ve müzikten oluşan bir estetiğe kavuşu-
478 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
yor. Senaryo için mi müzik seçildiğini yoksa müzik için mi
senaryo yazılmış diye birçok kez düşündüm kısa film festivallerinde
gösterilen kurmaca filmleri izlerken. Kendi belgesellerimde
özgün ya da klasik müzik kullanmayı tercih
ediyorum.
Belma Baş: Kısa ya da uzun fark etmez, müzik, daha doğ-
rusu filmin ses kuşağı, büyük bir titizlikle yaklaşılması gereken
bir konu. Biz Erdem Helvacıoğlu’yla çalışırken daha
çok ‘ses tasarımı’ tanımından hareketle yola çıktık. Erdem’in
Kapalıçarşı’da kaydettiği ortam seslerine dayanarak
yaptığı A Walk Through the Bazaar çalışması ona teklif
götürmemizde çok etkili oldu örneğin.
Orçun Baştürk: Ben müzik kullanmıyorum. Kullanırsam
da kendim yapmaya çalışıyorum. Bazı kısa filmlerde başka
filmlerin soundtracklerinin kullanılması çok trajik bir durum.
Bunun dışında hep aynı şeylerin kullanılıyor olması
ya da müziğin dramatik etki-manipülasyon- aracı haline
gelmesi talihsizlik.
Ayçe Kartal: Müzik kısa filmciler için bir problem tabi ki.
Orijinal müzik kullansanız telif hakkı, özgün olsa müzik
bir ücret ödenmesi gerekiyor. Ben filmim Beyinsiz de
Çaykovski kullandım dolayısıyla telif hakkı sorunum yok.
Ancak her filmimde klasik müzik kullanamayacağım için
ister istemez müzik de yapmaya başladım. Diyorum ya
animasyon filmi yapmak her işi yapmak oluyor benim için
ama çok iyi oldu kendimi mecburen bu konuda da eğitmek
durumunda kaldım. Gerçi müzik çok sevdiğim bir konu,
uğraşmaktan çok zevk alıyorum, tek problem o kadar yo-
ğun iş temposunda film müziği çıkartmak hem zaman alı-
yor hem de stres yaratıyor. Ancak benim için bir gerçek
var ki sıkışık zamanlarda üretkenlik en az beşe katlıyor.
Dolayısıyla filmi de bitiriyorum müziği de.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Genellikle öğrenci işlerinde
kullanılan müziklerin telif hakları alınmıyor. Çok küçük
bütçeli işler olduğu için müzik için fazladan para harcanamıyor.
Bunun dışında, bu konuda bizce en önemli olan
şey müziğin kullanımının abartılmamış olması, yoksa bir
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 479
anda filminiz klibe dönüşebilir. Müziğin doğru ve yerinde,
asla görüntünün önüne geçirilmeden kullanılması gerekir,
görüntüyle anlatılmak isteneni destekleyici olmalı.
Sevgi Ortaç: Kullandığım müziklerin sahiplerinden, filmi
ticari amaçlarla kullanmayacağım sözünü vererek, izin aldım.
Çok iddialı bir şey müzik, başkasının yaptığı bir şeyi
senin filmin için yapılmış olsun olmasın kullanmak çok
tuhaf, ama film böyle bir şey herhalde, genelde bir grup
işi, ben idrak edip uygulamaya geçiremedim hala.
Yeni projeleriniz var mı? Kısa metrajlıyla mı devam
etmek istiyorsunuz yoksa uzun metrajlı projeleriniz de
var mı?
Arin İnan Aslan: Fikir aşamasında olan bir kaç projem
var. Ancak henüz hiç biri olgunlaşmış değil. Kısa metraj
dağıtım olanakları çok kısıtlı olan bir tür. Asıl derdim öykü
anlatmak olduğundan öykülerimi paylaşacağım insanları
arıyorum. Uzun metrajlı projelerle bunun daha kolay olacağı
kanısındayım. Özellikle ülkemizde kısa film henüz sinema
olarak benimsenmediğinden, gösterim ve dağıtım sı-
kıntıları had safhada. Bu nedenle uzun metrajlı sinemaya
yönelmek istediğimi söyleyebilirim.
Aykut Atasay: Travestiler adlı kısa metrajlı belgeselimi
yeni bitirdim. Türkiye’deki trans kadınlara dair algıyı ve
temsili absürd ve ironik bir dille yeniden üreten bir belgesel
yaptım. Bundan sonraki birkaç belgeselimde özne olarak
kendimi ele almayı düşünüyorum. Kamera önüne
geçmek ya da sesimi kullanmak hep kaçındığım deneyimlerdi.
Ama sanırım artık vakti geldi.
Belma Baş: Şu sıralar uzun metrajlı projeler üzerine çalı-
şıyorum. Kısa metrajın başlı başına bir sanat türü ve ifade
aracı olduğunu düşünsem de Poyraz'ı uzun metraja hazırlık
olarak çektim daha çok.
Orçun Baştürk: Kısa metrajla devam etmek istiyorum.
Ayçe Kartal: Her ne kadar diğer işlerin yoğunluğu devam
etse de, her sene ortalama yeni bir film yapıyorum. 2007
için taptaze yeni filmimi bitirdim. Yine kısa bir film oldu
480 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
ancak süre olarak her sene yaptığım filmler uzuyor. İster
istemez uzun metrajlıya kayıyorum gibi hissediyorum. Bu
yeni filmde kadrom genişledi bir yapımcım oldu, gerçi prodüksiyon
da çok yakın arkadaşlarımdan oluşuyor. Çok kı-
sa zamanda büyük başarıyla tamamladık filmi. Umuyorum
Beyinsiz’den çok daha büyük başarılar elde edecek.
Uzun metrajlı filmin stresi çok fazla; kadro çok önemli, tabi
hepsi bir yana bir yapımcı gerekiyor. Türkiye’de şu ana
kadar uzun metrajlı animasyon filmine kimse elini atmadı.
Aslında hiç kimse neyle karşılaşacağını bilmiyor bu konuda.
Bu gidişle ben prodüksiyonu da üstleneceğim gibi geliyor.
Yıllardır bir uzun metrajlı animasyon filmi olarak Alice
Harikalar Diyarında’yı ve Alice Aynalar Diyarında’yı uyarlamak
isterim. Bambaşka bir Alice bambaşka bir atmosferle
izleyiciyle buluşsun isterim.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Evet var. Kısa metraja bir
süre daha devam etmek istiyoruz fakat daha sonra bir
uzun metraj film yapma isteğimiz de var. Ama bu kesinlikle
“kısadan uzuna geçiş yapmak” gibi bir istek değil. Anlayacağınız
kısaya her zaman devam. Fakat bunun yanında
uzun metraj için öncelikle iyi bir birikim ve deneyim gerekiyor.
Çünkü işin içine halledilmesi gereken birçok şey
dâhil oluyor, hepimizce bilinen.
Sevgi Ortaç: Kısa film benim için daha yeni başladı ve pek
çok açıdan uzun metraja tercih edeceğim bir ortam sunuyor.
Uzun metraja özenmiyor değilim ama kısa filmi de yol
üstünde bir durak olarak görmüyorum. Şu ara kafamda
çevirip durduğum film her şey yolunda giderse Tek Duvarlı
Şehir’inkine benzer bir çekim süreciyle kurmaca bir senaryonun
birleşimi olacak. Bu da ortaya çıkmasına daha çok
zaman olduğunu gösteriyor korkarım.
BÜTÇE VE DESTEK
Film çekmek için herhangi bir yerden destek aldınız
mı? Yoksa kendi imkânlarınızla mı çektiniz? Filminizin
bütçesi nedir?
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 481
Arin İnan Aslan: Mekan bakmak için Mardin’e gittiğimde
Mardin Belediyesi Kültür Müdürü M. Hadi Baran’ın aracı-
lık etmesiyle Mardin Yalım Belediyesi Başkanı Abdülkerim
Adam yapacağımız projeye tam destek sunabileceğini söyledi.
Daha sonradan filmi Viranşehir’de çekmiş olsak da
başkanın bize desteği devam etti. Filmin toplam maliyeti
yaklaşık 8 bin YTL civarında. Bu miktar filmin ne kadara
yapıldığını değil de yapılabileceği minimum rakamı göstermekte.
Çünkü birçok ihtiyacımızı para ile değil de ilişkiler
yoluyla karşıladık.
Aykut Atasay: Yürüyoruz için herhangi yerden destek almadım.
Benim ve Boysan’ın cebinden çıkan paralarla hallettik.
Aslında genç yaşta bağımsız filmler çeken kişiler ço-
ğu zaman ebeveynlerinden para alırlar bütçe için. Biz de
öyle yaptık, fakat onların isimlerini yapımcı olarak yazmadık.
Birinci neden, filmlerle ilgili herhangi bürokratik bir
işlemde muhattap olmalarını istemedik ki zaten hâkim oldukları
bir alan değil, hem filmin içeriği olarak hem de
belgesel medyumu olarak. Örneğin bu film Bursa olayları
için mahkemede delil olarak kullanılıyor. Herhangi bir
mahkemeyle ilgili bir durumda açıkçası babalarımızın
mahkeme salonunda yer almasını istemeyiz. İkinci olarak
da, yapımcılığı salt para sağlamak olarak da algılamadığı-
mız için ve filme dair hemen hemen tüm organizasyonu biz
yaptığımız için yapımcı kısmında kendi isimlerimizin yer
almasını istedik.
Belma Baş: Film öncelikle aile ve eş dost desteğiyle ger-
çekleştirildi. Senaryonun 2004 yılında Kodak-Antrakt Kısa
Film Senaryosu Yarışması'ndan kazandığı 1000 dolarlık
ödül, her şeyin başlangıcı oldu denilebilir. Ailemin ve Erman
Film’in sağladığı bir miktar nakit para desteği dışında
diğer her şey, ana sponsorlarımız Sinefekt, İmaj, Gölge Işık
Prodüksiyon, Kodak başta olmak üzere sinema sektöründen
ve Ordu’daki kişi ve kurumların aynî destekleriyle
mümkün oldu. Kurumsal desteğin yanı sıra, söz konusu
kuruluşlarda teşriki mesai yaptığımız uzmanların bilgisinden,
deneyiminden ve sabrından da çok yararlandık! Büt-
482 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
çemiz, büyük bölümü aynî destek olmak üzere aşağı yukarı
40 bin YTL.
Orçun Baştürk: Kendi imkânlarımızla çektik. Filmin büt-
çesi 500 milyonu geçmez.
Ayçe Kartal: Hiç bir yerden destek almadım. Tamamıyla
kendi imkânlarımla yapıldı. Çok komik ama sadece elektrik
faturasına + 5 YTL fazlalık yaptı bu film benim için.
İşin en güzel taraflarından birisi de bu oluyor animasyon
filmi yapmanın. Ne kamera, ne oyuncu, ne dekor hiç
bir masrafınız yok kendi emeğinizden başka. O yüzden aslında
çok kârlı bir iş, sıfır masrafla bir film yapıyorsunuz
ve karşılığında birçok para ödülü alıyorsunuz. Yeni filminiz
için de bir yatırım yapmanız gerekmiyor o da bedavaya
geliyor. Yani animasyon filmi yapmak bedava, gelirler tamamıyla
size kalıyor.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Aydın Ayaydın küçük bir
bölümünü kapsasa da maddi destek verdi. İsmail Sancak
ağabeyimiz kasetlerimizi karşıladı. Derik Belediyesi’nin
katkılarını da unutamayız. Ama yine de büyük bir kısmını
kendi imkânlarımızla karşıladık. Ailelerimize teşekkür etmeliyiz.
Sevgi Ortaç: Bu film bitirme projemdi, dolayısıyla İstanbul
Bilgi Üniversitesi’nin ekipmanını kullandım. Bunun dışında
sembolik de olsa bir bütçe desteği verdi okul, zaten
prodüksiyon masrafım yemek ve yol parasından ibaretti.
Dolayısıyla bir bütçe çıkartmadım.
Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan destek aldınız mı?
Aldıysanız bu süreçten ve ne kadar destek aldığınızdan
bahsedebilir misiniz?
Arin İnan Aslan: Şimdiye dek destek almak için Bakanlığa
başvuruda bulunmadım.
Aykut Atasay: Hayır.
Belma Baş: Başlangıçta herhangi bir destek almadık ama
film Cannes Film Festivali’ne seçilince filmi temsilen festivale
davetli olarak katılacak ekibin yol masraflarını Kültür
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 483
Bakanlığı üstlendi. Daha sonra ise festival ve kültürel etkinliklerde
kullanılmak üzere filmin 35mm bir kopyası satın
alındı.
Orçun Baştürk: Almadım.
Ayçe Kartal: Hayır almadım.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Almadık.
Sevgi Ortaç: Kültür Bakanlığından destek almamın daha
mantıklı olacağı bir konuda, Fransız Kültür Merkezi’nden
destek aldım. Film Fransa’daki bir festivalin yarışma bö-
lümüne seçildi, davet ettiler, sadece konaklama masraflarını
ödüyorlardı. Fransız Kültür’den Guillaume Pierre filmimle
ilgilenip hem beni bir takım kaynaklara ve insanlara
yönlendirdi, hem de yol masraflarımın Fransız Kültür
tarafından karşılanmasına ön ayak oldu. Filmden kazandığım
en güzel şey bu Fransa yolculuğuydu, o yüzden
kendisini anmadan edemedim.
Kısa filminizden para kazandınız mı?
Arin İnan Aslan: Bir sonraki projemi yapmaya yetecek
kadar değil. Tahran Kısa Film Festivali’nde ve Sony
BMG’nin yaptığı kısa film festivalinde ödüllerin para olarak
da karşılıkları vardı.
Aykut Atasay: Yurtdışı festivallerine gönderildiğinde bazı
festivaller gösterim ücreti ödüyorlar. Ya da bir üniversitenin
kütüphanesine alındığında bana cüzi miktarda bir para
veriliyor. Ama şu ana kadar filmin aldığı ödüllerden henüz
bir para gelmedi.
Belma Baş: Akbank Kısa Film Yarışması’nda ‘En İyi Kurmaca
Film’ ödülü olarak 5.000 YTL kazandık. Ama borçları-
mızı ve zararımızı kapatacak bir getirisi olmadı filmin henüz.
Orçun Baştürk: Hayır.
Ayçe Kartal: Evet, kazandım hem de oldukça iyi bir para
kazandım. Ulusal ve Uluslararası birçok ödül kazandı film.
Maddi ödüllerin yanı sıra bir sene içerisinde elimde ödül
484 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
olarak aldığım kameram oldu, kitaplarım oldu ve en zevklisi
birçok yerde misafir olarak ağırlandım.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Aldığımız bir ödülün, kü-
çük bir para karşılığı vardı, bunu sayarsak evet kazandık.
Sevgi Ortaç: Sony’nin düzenlediği kısa film yarışmasında
En İyi Belgesel Ödülü’yle birlikte, 2.500YTL aldım.
TEKNİK
Filminizi hangi teknik imkânlardan ve hangi postprodüksiyon
imkanlarından yaralanarak çektiniz?
Arin İnan Aslan: Filmi çekmek için en büyük avantajımız
o dönemde elimizde bir Canon XL 1S’ in bulunuyor olmasıydı.
Işık ve ses için gerekli olan malzemeyi ise görüntü
yönetmeni Mehtap Bayer, sponsor olarak ayarladığımız
Gelincik Ajans’tan aldı. Işık sistemleri sanırım bu filmin
ikinci olmazsa olmazıydı. Eğer onlar olmasaydı iç çekimleri
yapmamız imkânsızlaşırdı. Ses için getirdiği boom ne yazık
ki aparat eksikliğinden dolayı XL1 S’e takılamıyordu. Böylece
kameranın kendi mikrofonunu kullanarak sesleri almaya
çalıştık. Çok fazla rüzgâr olduğundan ve sesleri daha
sonradan da alabileceğimizi düşündüğüm için fazla önemsemedim.
Ama kurgu aşamasına geldiğimizde anladım ki
sonradan olmuyormuş. Sesler, bana söz veren sesçi arkadaşımın
kurbanı oldu bu filmde. Jimmy Jib olarak tahta
kalaslar kullandığımız oldu. Sadece bir plan için gerekti-
ğinden sorun olmadı. Zaten ayağımızı yorganımıza göre
uzatıyorduk: sürekli sabit kare çekim yaptım. Postprodüksiyonda
ise hem görüntü hem ses kurgusunu kendi
bilgisayarımda yaptım. Müziklerin kayıtlarını İstanbul’da
Murat Öztürk yaptı, kurgusunu yine kendim yaptım. Kurgu
programı olarak Adobe Premeiere Pro 2.0 kullanıyorum.
Aykut Atasay: Kamera, ışık seti ve kurgu yapacağım bir
bilgisayara sahibim. Bu yüzden de teknik anlamda bağımsızım
diyebilirim. Kameram Panasonic AGDIVX100A, bilgisayarım
ise I-mac G5 ve Final Cut’ta kurgumu yapıyorum.
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 485
Belma Baş: 35 mm olarak, Arri BL 4S’le sesli çekim yaptık.
Negatiflerimizin tamamı toplamaydı: Kodak 500T,
250D ve 50D kullandık. Işık malzememiz, 1.2 KW HMI; bir
Kino Flo set, bir Dedo set ve 3 adet 500W tungstenden
oluşuyordu. Ses malzemesi olarak, Fostex PD-4 dat
recorder, Sennheiser MKH 416, Sennheiser EW 122 yaka
mikrofon, Sennheiser HD 250 kulaklık kullandık.Filmin
offline kurgusunu Final Cut Pro'da yaptık. Negatif kurgu
ve tüm laboratuar işlemleri Sinefekt'te, ses işlemleri İmaj'-
da, telesine Sinemaj'da yapıldı. Pozitifleri Kodak sağladı.
Altyazılar da Sinemaj'da ve Fono Film'de yapıldı.
Orçun Baştürk: Post-prodüksiyonda Final Cut Pro kullanarak
kurguladım. Colorist olarak arkadaşım Alican Tezer
çalıştı.
Ayçe Kartal: Teknik olarak yararlandığım tek şey bilgisayar
ortamı ve çeşitli animasyon programları oldu. Tüm filmi
bilgisayar ortamında tamamladım.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Mini DV kamera ile çektik
ve PC’de Edius programı ile kurguladık.
Sevgi Ortaç: Bilgi Üniversitesi’nin sağladığı Sony PDX10
model bir dijital kamera kullandım. Kurguyu ve sesi kendi
bilgisayarımda yaptım.
Filminizi dijitale mi peliküle mi çektiniz?
Arin İnan Aslan: Dijital.
Belma Baş: Peliküle.
Orçun Baştürk: Dijital.
Ayçe Kartal: Filmim Beyinsiz’in master kopyası DVD, aslında
bilgisayar çıkış formatı QuickTime. Hiç bir kalite
kaybı olmadan DVD kopya olarak çoğaltıyorum.
Sevgi Ortaç: Dijital.
486 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
GÖSTERİM OLANAKLARI, FESTİVAL VE
YARIŞMALAR
Son zamanlarda kısa film festivallerinin sayısında bir
artış var. Yönetmen olarak kısa film festivallerini nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Arin İnan Aslan: Festivallerin nicelik olarak artışı ne yazık
ki niteliklerine yansımıyor. Ben bu konuda hala tutucu
davranıyorum. Filmlerimi gönderdiğim sayılı festival var.
Şöyle de bir şey var; festivallerin isimleri değişiyor ama finans
kaynaklarına baktığınızda aynı kapılara varıyorsunuz.
Yani çokluk aynı zamanda renkliliği de sağlayan bir
avantaja dönüşmüş değil. Ve farklı farklı isimlerdeki festivalleri
hep aynı kitle takip ediyor. Özet olarak diyebilirim
ki benim açımdan birçok festivalin olmasının bir mahsuru
yok. Tabii yarattıkları görüntü kirliliği dışında.
Aykut Atasay: Festival sayısındaki artıştan ziyade istikrar
beni ilgilendiriyor, birkaç yıl sonra birçok festivalin devam
edemeyeceğini düşünüyorum. Sponsorlarla ya da öğrenci
inisiyatifiyle gerçekleştirilen bu festivallerde organizasyon
anlamında da büyük farklar olduğunu düşünüyorum. Örneğin
İzmir Uluslararası Kısa Film Festivali’nde, davet edilen
yönetmenlerin uçak biletleri karşılanıp 5 yıldızlı otelde
ağırlanıp gayet keyifli birkaç gün geçirttikten sonra ödül
alan filmlerin yönetmenlerine salt plaket verilmesi bana
çok absürd gelmişti. Veyahut birkaç iyi festivalden biri
olan Akbank Kısa Film Festivali’nde yer alan filmlerin yö-
netmenleri ne birbirleriyle tanışabiliyor ne de izleyicilerle
buluşabiliyor. Ben festivallerin en büyük sorununu yö-
netmenleri es geçmesi olarak görüyorum. Yönetmene ilginin
ve saygının tam olarak gösterildiği festival olarak ise
rahatlıkla Hisar Kısa Film Festivali’ni söyleyebilirim.
Belma Baş: Festivallerin artması, çeşitlenmesi kuşkusuz
güzel. Nitelikten, festival düzenlemenin asgari gereklerinden
ödün verilmediği, festivallerin varlık nedeninin filmler
ve yaratıcıları olduğu unutulmadığı sürece sorun yok. Aslen
kaotik bir çokluk bana pek cazip gelmiyor ama çekilen
her film kendi gösterim kulvarını buluyor böylece sanırım.
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 487
Orçun Baştürk: Çok olumlu değerlendiriyorum. İçerik olarak
da kendini geliştiren festivaller bekliyorum. Burada
film yapımcılarının altyapı sorunu devreye giriyor. Bu noktada
‘konsept’ ya da ‘genre’ belirleyen festivaller de yardımcı
olabilir.
Ayçe Kartal: Şehir destekli festivaller (İzmir, Ankara Film
Festivalleri) uzun zamandır bu işi yapıyor olmalarına kar-
şın yaşadıkları maddi yetersizliklerden dolayı daha genç
festivallerin yanında davranış olarak amatör kalıyorlar.
Özel sektörün düzenlediği festivaller maddi olanaklarından
dolayı hem organizasyon olarak, hem de konukların ağırlanması
ve verilen ödüller açısından çok yapıcı ve başarılı-
lar. Kısa film festivallerinde büyük artış var, hatta şöyle
söyleyebilirim neredeyse her ay yeni bir festival yapılıyor.
Bir kısa film yönetmeni olarak çok büyük mutluluk duyuyorum.
Devlet destekli festivallerin de arkasında devlet olduğunu
hissetmek istiyorum.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Elbette ki güzel. Fakat
Jüri üyelerinin seçimlerindeki özensizlik sıkıntılar doğurabiliyor.
Bazı festivallerde belgesel dalında filmleri değerlendiren
jüri üyelerinin belgesel sinema ile uzaktan yakından
alakası olmadığına tanık olduk. Böyle bir jüri istese de iyi
bir değerlendirme yapamaz kanımızca. Bu durum diğer
dallarda da yaşanıyor, bunu duyuyoruz çevremizden. Kısa
filmler festivaller için yapılmıyor tabi, ama festivaller yapı-
lacaksa da hakkıyla yapılmalı. Kısa filmlerin izleyiciyle buluşabildikleri
tek ortam bu festivaller ve genellikle ödül
alan filmler izlenmeye değer bulunuyor ülkemizde. Umarız
bu işin sorumluluğunu alabilecek jüri üyeleriyle devam
eder bu festival yoğunluğu.
Sevgi Ortaç: Yaşasın festivaller, hep festival olsun, hiç
bitmesin diyorum. Dertlerimi diğer sorulara saklıyorum.
Kısa film festivallerindeki ve yarışmalarındaki süre sı-
nırlandırmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Süre şartından
dolayı müdahale etmek durumunda kaldığınız
bir filminiz oldu mu?
488 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
Arin İnan Aslan: Bence olması gereken bir sınır bu. Ancak
tüm festivallerin üzerinde anlaştıkları bir sınır olması kaydıyla.
Çünkü bazı festivaller bu sınıra beş dakika derken
bir diğeri yirmi dakika diyebiliyor. Bu rahatsız edici bir
şey. Çünkü böyle yapıldığında kısa film değil de ayrıca
minnacık film yaratmış oluyorsunuz. Eğer beş dakikanın
altı kısa film oluyorsa altı dakikalık film ne peki? Zaten
festivallerde gördüğüm kadarıyla bir film on dakikanın
üzerinde ise seyirci sıkıntısını peşin belli ediyor. Bu biraz
da nesnenin özneyi, özenin de nesneyi biçimlendirişi gibi
geliyor bana. Seyircinin kısa filmden beklentisi ringe çık ve
ilk raunda ne yapacaksan yap ve in şeklinde. Oysa söz
konusu olan sanat.
Aykut Atasay: Dehşet sıkıcı bir durum. Ben kendimi kısa
filmci olarak tanımlamıyorum mesela ve bu sınıflandırıcı
ya da çok bağlayıcı ve indirgemeci olduğunu düşünüyorum.
Süre mefhumunun salt bir pazarlama aracı olarak
festival kurumları aracılığıyla ortaya atıldığını söylemek ne
kadar akla uygun bilemiyorum ama festivallerin bir süre
dayatması ve bu süreye bağlı olarak sizi kısa filmci olarak
kodlaması pek trajikomik. Bu şikâyetimi de 2007’de konuşmacı
olduğum Kısa Filmciler Paneli’nde dile getirmiş-
tim, her ne kadar ben bir kısa filmci olmasam da!
Yürüyoruz’un iki ayrı hali var biri 36 dakika diğeri 30.
Ben 36 dakikalık halini seviyorum ve yurtiçi festivaller dı-
şında uzun halini gösteriyorum. Çünkü orta metraj üvey
evlat muamelesi görüyor bu ülkede. İlk çektiğimiz 2 orta
metrajlı film çok az yerde gösterim olanağı buldu mesela.
Belma Baş: Cannes başta olmak üzere bazı festivallerin 15
dakika süre sınırlaması olması nedeniyle Poyraz’ın 20 dakikalık
ilk kaba kurgusunu kısalttık ve film 13,5 dakika
oldu.
Orçun Baştürk: Şansıma olmadı. Süreyle ilgili sıkıntı ya-
şasaydım müdahale etmeden yollar, yayınlayıp yayınlamamayı
jüriye bırakırdım. İyi bir filmin süresi gerektirdiği
kadardır.
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 489
Ayçe Kartal: Şu ana kadar süre ile ilgili bir sorun yaşamadığım
için bu konuyla ilgili bir hassasiyetim oluşmadı.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: İnsanların filmlerin sürelerine
bakarak bir ön eleme yapmalarına anlam veremiyoruz.
Eğer bir sorun varsa izlenildiğinde anlaşılır diye dü-
şünüyoruz. Biraz üşengeçlikle alakalı galiba, bir de “kısa
film”in kısa olması gerektiğini düşünenler böyle bir karara
varıyorlar sanıyoruz, onlara “Yağmurdan Önce” filmini izlemelerini
tavsiye ediyoruz ki, bizce bu film uzun süresine
rağmen çok iyi bir kısa film örneği.
Sevgi Ortaç: Neyse ki olmadı. Tekduvarlışehir Altın Portakal’da
uzun metraj belgesellerle yarışırken bir tuhaflık var
bu işte demiştim. Bir yandan da birçok kısa film festivali
belgesel kategorisinde daha uzun film süresine imkân veriyor.
Belgeselin; kurmacadan, deneyselden, canlandırmadan
bu açıdan ayrı tutulması neden? Neden belgeselin
derdini anlatmak için daha çok zamana ihtiyacı var? Ben
kendimi bu konuda hiç ikna edemiyorum. Edenlerin de
belgesele yaklaşımlarında örümceklenmiş bir tavır arama
eğilimindeyim. Kısa film dediğimiz şey kurmacayı, canlandırmayı,
deneyseli bir terbiyeden geçiriyorsa belgeseli neden
geçirmiyor? Kurmaca, uzun metrajdaki hem ekonomik
hem geleneksel krallığını bir kenara koyup kısa filmde
başka bir bedende yeniden yaratılıyorsa; canlandırma çizgi
dizilerdeki, bilgisayar oyunlarındaki ruhu bir yana koymuş
kısa film adı altında başka arayışlara giriyorsa, deneysel
kimsenin önceden tahayyül edemediği içeriğine rağmen kı-
sa film denen disiplinin süresine boyun eğiyorsa, belgesel
neden olduğu yerde sap gibi dikiliyor?
Festivallerdeki tür ayrımları hakkında ne düşünüyorsunuz?
(Geleneksel olarak, kurmaca, deneysel, animasyon,
belgesel, vs.)
Arin İnan Aslan: Tür ayırımlarının yetersiz kaldığı durumlara
da şahit oldum. Kesinlikle olması gereken bir şey.
Çünkü yaratımların değerlendirme kıstasları farklı. Eğer
yarışma yapılıyorsa, olabildiğince türlerine de ayırmak gerekir.
Dijital ile pelikülün aynı kategoride yarışması ise
490 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
normal karşılanacak bir durum bence. Bizim gibi üçüncü
dünya ülkelerinde olanaklara eşit ulaşma hakkı olmadı-
ğından ayrı dünyaların ürünleri gibi duruyor filmler. Ancak
zamanla bu ayrımın ortadan kalkacağını düşünüyorum.
Zaten festivallerde her halükarda ödül alacak filmi
belirleyen şey jürinin eğilimleri oluyor.
Aykut Atasay: Elbette artık keskin ayrımların ortadan
kalktığı çok aşikâr. Ama belli bir türe sadık biçimde ve içerikte
filmler çıktığını da görüyoruz. Açıkçası ben film diliyle
oynamayı ve yapı bozuma uğratmayı seven bir sinemacı
olarak bu tür mevzusuna pek takılmıyorum.
Belma Baş: Tür ayrımını olumlu buluyorum, çünkü ayrım
olmazsa elmalarla armutlar toplanıyor gibi geliyor bana.
Orçun Baştürk: Bence doğru. Belli bir türde uzmanlaş-
maya, türün gereklerini yerine getirmeye çalışmanın sanatçı
üzerinde olumlu etkiler yapacağını düşünüyorum.
Fakat asıl önemli olan film için iyi bir fikrin olması gerektiğidir.
O zaman türler ikinci planda kalır.
Ayçe Kartal: Kesinlikle ve kesinlikle olması gereken bir
ayrım. Bu konuda çok profesyonel bir festival olmasına
rağmen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Kısa Film
kategorisinin tüm kategorileri bir arada yarıştırması akılsızlığına
tahammül edemiyorum. Bu amatörlüğü herhangi
bir festival yapabilir ancak Altın Portakal’ın ne sıfatına ne
de kalitesine oturmayan bir yaklaşım. Dileğim en kısa zamanda
bu problemden sıyrılmalarıdır. Bir belgeselle bir
animasyon filmini aynı terazide tartmak imkânsızdır. Bu
şöyle saçma ve anlamsız bir kıyaslamaya götürüyor, zenciler
mi daha komik, yoksa beyazlar mı daha kilolu? Cevap:
Antalya Altın Portakal Film Festivali.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Evet bu ayrımı yapmak
değerlendirme yapabilmek açısından kolaylık sağlıyor;
ama bazen türleri birbiriyle karıştıranlar çıkabiliyor. Bir
festivalde deneyselde yarışan bir filmi başka bir festivalde
belgesel olarak ya da kurmaca olarak görebiliyoruz; şaşırtıcı
değil mi?
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 491
Sevgi Ortaç: Bu kategorilerin kısa filmin esprisini gölgede
bıraktığını düşünüyorum. Belki bu ayrı kategorilerin içlerinin
dolabilmesi için zamana ihtiyacımız var. Şu aşamada
kendi kendilerini karikatürize etmekten başka bir işe yaramıyorlar.
Deneysel kategorisine aslında kurmaca olup
ne anlattığını anlamadığımız filmleri uygun görüyoruz. Yö-
netmeniyle arasında hiçbir bağ olmayan, uzun ve sıkıcı
filmleri belgesel kategorisine koyuyoruz. Kurmaca film konusunda
hiçbir çelişkimiz yok, herkes kurmaca nedir çok
emin. Canlandırma kendi içinde yukarıdaki türlerin en az
birini barındırdığı ve belki de görsel biçiminden ziyade o
türlerin anlatım biçimleriyle ayakta durduğu halde dokunulmazlık
verdiğimiz bir tür olarak ayrı bir yerde tutuluyor.
Filmleri türlere ayırmamız, bu filmlerin kendi türlerine
yeni bir bakış kazandırmalarını ya da bir adım daha öteye
gidebilmelerini falan sağlamadığı gibi türün karikatürize
hatlarını dayatmaktan da geri durmuyor. Bir filmin belgesel
kategorisine konması sıkıcı olmasını meşrulaştırıyor,
diğer bir film belki de kurmaca türün sınırlarını zorlayacakken
deneysel kategorisine tımarhaneye kapatılır gibi
kapatılıyor. Türkiye’deki deneysel filmler için fazla iyimser
bir yaklaşım oldu tabi sınır zorlamak falan, baskın durum
yukarıda da dediğim gibi daha çok olmamışlığın meşrulaş-
tırılması sanki. Neden deneysel kategorisinde kötü bir sü-
rü film arasından aslında deneysel olmayan ama iyi olan
bir filmi seçip deneysel birincisi yapalım? Neden kötü bir
filmi belgeseldir nasıl olsa sıkıcı olmak hakkıdır diyip belgesel
kategorisinde gösterelim. Biraz beklesek, Türkiye’de
kısa film kendi kategorilerini yaratana kadar beklesek, o
zamana kadar tür gözetmeden kısa filmin kendisini bir tür
olarak ele alsak olmaz mı?
Festivaller dışında gösterim olanağı bulabiliyor musunuz?
Arin İnan Aslan: Eğer internet gibi ortamları saymazsak
çok az oluyor. Yine festival benzeri organizasyonlar sayesinde
gösterim yapabiliyoruz. Üniversitelerin öğrenci topluluklarının
düzenledikleri gösterimlerde, dernek ve sivil
toplum kuruluşlarında gösterme imkânı buldum. Bunlar
492 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
dışında filmlerim DESEM sinemasında bir haftalık programa
alınmıştı.
Aykut Atasay: Birçok üniversitede belgesellerimi derslerde
ya da panellerde gösterip üstüne uzun uzun tartışma ortamını
çokça yaşadım. Ayrıca kültür merkezlerinde, derneklerde
ya da müzik festivallerinde birçok kez Travesti
Terörü ve Yürüyoruz gösterildi.
Belma Baş: Evet; filmin İstanbul galasını, Bilgi Üniversitesi
Sinema-TV Yüksek Lisans Programı gerçekleştirdim örneğin.
Orçun Baştürk: Bunu hiç düşünmedim.
Ayçe Kartal: Festivaller dışında internette düzenlenen bir
çok online yarışmaya girdi filmim ve bu sayede yüz bin ki-
şiye yaklaşan bir izleyicisi kitlesi oldu. Yani izleyiciye
ulaşmak anlamında internet büyük önem taşıyor. Dünyanın
öbür ucunda ki insanlar evlerinden filminizi seyrediyor,
yorum yapıyor, kendi sitelerinden veya farklı sitelerden
linkler veriyorlar. Harika bir durum. Üstüne üstlük
seyredilme oranınızla paralel ciddi bir maddi kazanç sağlı-
yorsunuz.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: Maalesef hayır.
Sevgi Ortaç: Televizyon diğer bir olanak… Festival gösterimlerinin
bitmesini bekliyorum, bir iki kanalda gösterilecek
film. Bir de Hisar seçkisinin DVD’si var tabi. Daha ne
isterim?
SİNEMA-EĞİTİM
Sinemayla uğraşmak için sinema okumanın ne gibi
faydaları oluyor? Eğer sinema okuyorsanız ya da okuduysanız
okuldan teknik ya da maddi destek imkânı
bulabildiniz mi?
Arin İnan Aslan: Sinema eğitimi almadım. Bildiklerim
filmlerden, kitaplardan öğrendiklerimdir. Bir insana metaforun
ne olduğu öğretilebilir. Ancak yazacağı şiiri ortaya
çıkaran yaşantısıdır. Ben de kendi hayatımın şiirini yazmaya
çalışıyorum. Zor olan işin tutarlı bir teknik ile iler-
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 493
lemesi değildir. Benim için hayati olan şey sanatın kendi
nesnesi ile olan ilişkisidir.
Aykut Atasay: Her alanda pratik ve teorik donanıma sahip
olmayı çok önemsiyorum. Fakat özellikle sinema alanında
alaylı olanların daha yaratıcı olduğuna tanıklık ediyoruz
özellikle söz konusu Türkiye olduğunda. Sosyoloji,
politika ya da psikoloji eğitimi almış bir sinefilin çok daha
deneysel ve yaratıcı işler çıkartacağına inanıyorum.
Bahçeşehir Üniversitesi’nde Sinema-TV yüksek lisansı
yaparken, Travesti Terörü’nü çekerken o zamanki İletişim
Bilimleri Fakültesi dekanı olan Ali Atıf Bir’le ilginç bir diyalog
yaşamıştık. Okul dışı projem için okuldan teknik ekipman
istediğimi kendisine söylediğimde, kendisi bana, “Sana
kamera ışık desteği sağlarsak o zaman ailesinden birinin
düğün çekimi için bizden kamera isteyecek birine de kamera
vermemiz gerekir. Hayır, sana teknik destek sağlayamayız”
demişti. Ben de Mithat Alam Film Merkezi’ne başvurup
kamera ve ışık seti temin etmiştim. Halbuki Bilkent’te Siyaset
Bilimi lisansı yaparken çektiğim iki filmde de okulun İletişim
bölümündeki tüm teknik imkanları kullanabilmiştim.
Belma Baş: Resmi olarak sinema eğitimi almadım, ama
TÜRSAK Vakfı'nda sinema seminerleri ve atölyelerinin koordinasyonu
yürütürken bizzat katıldığım derslerde çok
şey öğrendim. ABD’deki sinema okullarının listesini sunan
bir kitabın girişinde Milos Forman’dan şu mealde bir alıntı
vardı: “Sinema okullarının asıl işlevi, ilham vermektir, bunun
dışında okuldan aldığınız her şey bonustur.” Benim
okullara bakışımı, yıllar önce karşıma çıkmış olan bu
cümle belirledi.
Orçun Baştürk: Sinema okudum. Şu anda da sinema üzerine
master yapıyorum. Sinema okumak benim için sinema
üzerine daha kapsamlı düşünmek demek. Burada teori devreye
giriyor. Film yaparken, özellikle senaryo yazarken bu
altyapı işe yarıyor ama film yapmak için sinema okumaya
hiç gerek yok. Film kafada başlar ve kafada biter, gerisi ise
gündelik yaşamda ne kadar pratik olduğunla ilgilidir.
Projeni düzgün bir şekilde sunarsan okuldan destek
alabiliyorsun. Her şeyi de okuldan beklememek lazım.
494 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
Ayçe Kartal: Ben Türkiye’nin ilk ve tek Animasyon Bölü-
münden mezun oldum. (Anadolu Üniversitesi). 4 senelik
animasyon eğitimi veren bu bölümde sadece 2 dönem sinema
dersi verildi. Yani sinema haricinde, sinematik anlatım
haricinde her türlü gereksizlik okutuluyor maalesef.
Animasyonun sinema olduğunu değil bilgisayar programları
çorbası olduğunu dikte eden bir eğitim aldım. Daha
sonra 4 senelik bir akademisyenlik hayatım oldu. O süreç
içerisinde de sinema dersleri artırılsın, sinema hocası gelsin,
senaryo dersi artırılsın diye ben ve aynı dönemde
araştırma görevlisi olmuş bir kaç heyecanlı insan olarak
avaz avaz bağırdık ama hiç bir değişiklik yapılmadı. Hatta
daha da beter oldu. Bir iki iyi hocam haricinde gereksiz bir
yönetimin kurbanı olmuş bir bölümdür okuduğum bölüm.
Sonrasında kendi imkânlarımla yurtdışında çağdaş sinema
eğitimi aldım. Orada öğrendim izleyiciyi sinema denen
araçla nasıl ekrana yapıştırabileceğinizi. İzleyici filmi hangi
teknikle yapmışsınız, kaç tane bilgisayar programı kullanmışsınız
bunlara bakmıyor. İzleyiciyi kendinize çekmek için
1 ila 5 dakikanız var, o ilk dakikalarda izleyen bağlanırsa
bağlanıyor size, yoksa sevgilisini düşünmeye başlıyor, yarınki
işlerini kafasında planlamaya başlıyor baktı o da olmadı
kanalı çat diye değiştiriyor. İşte bu kadar!
Alıp götürmezseniz, izleyici sizi bırakmaya zaten çok
meğillidir. İzleyici bir çocuk gibidir. İlgisi çabuk dağılır ve
hep etkilenmek ister, beğenmezse arkasına dönüp bakmadan
bırakır sizi gider.
Meriç Ozan, Mutlu Karadoğan: İstekliyseniz öğrenecekleriniz
konusunda zaman kazanımı olarak özetleyebiliriz aslında
bunu, piyasada uzun sürede kazanacağınız teorik
bilgiyi ve gözlem gücünü okulda daha kısa bir sürede belleğinize
ekleyebiliyorsunuz. Ama piyasanın da pratikteki
önceliğini atlamamak gerekiyor; çünkü okullardaki ekipmanın
ne kadar sınırlı olduğunu biliyoruz. Çoğunlukla video/dijital
video ağırlıklı, çağına göre eski teknolojilerle
donatılmış devlet okullarından bahsediyoruz tabiî ki. Biz
Gewok’ta okulumuzun ekipmanlarını kullandık, teknik anlamda
elimizden geleninin en iyisini yapmaya çalıştık, ger-
Hisar Kısa Film Seçkisi Soruşturması 495
çi şimdilerde prodüksiyonlu, geniş bütçelere dayalı kısa
filmler popüler.
Sevgi Ortaç: Bilgi Üniversitesi’nde sinema okudum. Özel
okul dediğimiz şeyin alet edevat zenginliği var. Işığı, kamerası,
kurgu stüdyosu var. Bunlar hareket kabiliyeti veriyor
insana tabi, işleri hızlandırıyor ama bu noktadan sonrası
çok belirsiz. Sinema eğitimi diğer sanat eğitimleri gibi çok
tartışmalı bir mevzu. Sıkıldık da artık tartışmaktan. Okul,
dert edindiğim şeyleri yeniden dönüştürdü, dertlenmek
için daha iyi nedenler verdi; bana en büyük faydası budur.
Bir de insan tanımak tabi. Film yapmaya gelince kimin
kime nasıl faydası olacağını söylemek çok zor, ortada bir
usta çırak ilişkisi yok, ama en azından insan tanımak
mümkün. Bir de yapılanı anlamak mevzusu var, ben bu
uğurda geçilen yolların hastasıyım ve bu konuda faydasını
gördüğüm çok insan oldu. Film üzerine düşünmek için
çok bereketli ve çok zevkli bir alan. Okulun bu açıdan faydasının
daha elle tutulur olduğunu düşünüyorum. Deste-
ğe gelince, bugün artık iyi bir projenin gerçekleştirilebilmesi
için daha çok olanak var. Hem destek alınabilecek
kuruluşlar var, hem de dijitalin nimetleri var. Okullar parasal
destek anlamında çok da birincil kaynaklar değillerdi
zaten, hala da değiller. Teknik destek açısından da ancak
yine insan tanımayı okuldan gelebilecek anlamlı bir fayda
olarak gösterebilirim.
496 Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi, Panel ve Sunum Yıllığı 2007
HİSAR KISA FİLM SEÇKİSİ 2007
Bir Damla Su
Deniz Gamze Ergüven / 18’57"/ Kurmaca
Güzel bir akşam olmalıydı ama Lale kayboldu. Bu genç
Türk kadınının hikayesini ona aşık bir adamdan dinliyoruz.
Lale Fransa’da büyümüştür ama ait olduğu iki kültür
arasındaki çelişkilerle baş etmek için şaşırtıcı bir yolu vardır.
Adam onun hakkında her şeyi bildiğini sanmaktadır.
Ama Lale’nin tam anlamıyla bir yabacıya dönüşmesine tanık
olacaktır.
Yönetmen Hakkında:
1978 yılında Ankara’da doğan Deniz Gamze Ergüven Paris’te
büyüdü. Çeşitli dönemlerde Türkiye ve Güney Afrika’da
yaşadı. Edebiyat ve Afrika Tarihi okuduktan sonra
2002’de Paris’te La fémis film okulunun yönetmenlik bölümüne kabul edilen Ergüven Haziran 2006’da bu okuldan
mezun olmuştur.
Beyinsiz
Ayçe Kartal / 7'14” / Animasyon
Bir gün gökten bir çocuk düşer ve onu bir aile evlat edinir.
Ailece çok güzel geçirdikleri günlerden sonra çocukta bazı
tuhaf davranışlar belirir. Doktorun tetkiklerinden sonra
çocuğun beyni olmadığı ortaya çıkar. Verilen tedavi bol beyin
yemesidir.
Yönetmen Hakkında:
2000 yılında Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar
Fakültesi Animasyon Bölümünden mezun olan Ayçe Kartal
2000-2004 yılları arasında aynı fakültede Araştırma Görevlisi
olarak akademik kariyerine başlamıştır.1998 yılından
bu yana ulusal ve uluslararası birçok ödül kazanmış olan sanatçı hareketli
görsel ve plastik sanatlar alanında çalışmalarını devam ettirmektedir.
Diriliş
Halit Aktı / 5'/ Kurmaca
Karısı tarafından aldatılan ve bunun üzerine cinayet işleyen
bir adam felaketle sonuçlanan hayatını geri kazanmak
için şeytanla işbirliği yapar. Sonrasında ise adam, kadın ve
gardiyan arasında bir hesaplaşma başlar.
Yönetmen Hakkında:
1986 Isparta doğumlu. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi
Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü'nden 2006 yılında
mezun oldu. Diriliş ilk filmidir.
Gewok
Meriç Ozan-Mutlu Karadoğan / 20' / Belgesel
Derik’te bugün sadece üç Ermeni yaşamaktadır: Kevork,
Naif ve Nurşalin.Belgeselde, kasaba halkının Kürtçe’de güvercin anlamına gelen Gewok adını taktığı Kevork’un
gerçek hikayesi Nuh Tufanı mitine paralel olarak anlatılır. Ve
bu parallellik günümüzdeki aidiyet tufanına ilişkin bir şey
içermektedir
Yönetmenler Hakkında:
Meriç Ozan 1982 yılında doğdu Mutlu Karadoğan ise 1981
yılında doğdu. Her ikisi de Ankara Üniversitesi Radyo, Televizyon
ve Sinema bölümünde lisans öğrencisidir.
Poyraz
Belma Baş / 13'25''/ Kurmaca
Dağlık bir köyde, annesinden babasından uzakta yaşlı akrabalarıyla
yaşayan bir çocuğun, yetişkinler ve doğayla
ilişkisi çerçevesinde yaşama ve ölüme tanıklığı.
Yönetmen Hakkında:
1992 yılında İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı
Bölümü'nden mezun oldu. 1991-1998 yılları arasında sinema
kurumlarında uluslararası ilişkiler ve festival koordinatörü
olarak çalıştı. 1990'dan beri kitap ve dergi çevirmenidir.
Si u Ba
Arin İnan Aslan / 15’ / Kurmaca
Yalnızca bir ağacı bulunan taşlık araziye sahip köyde, çocukların
oyun alanları sadece bu ağacın gölgesidir. Ağaca
salıncak kurmuş, gölgesinde de çamurdan oyuncaklar yapan
çocuklardan birisi, annesi tarafından eline ekmek çıkını verilerek köyün dışında bir yerlere gönderilir. Ve orada
kötü bir rüya görür.
Yönetmen Hakkında:
Tunceli’de doğdu. 2004’te ilk kısa filmi “Kırıntı”yı çekti. 2005 yılında Ege
Üniversitesi Bilgisayar Öğretmenliği bölümünden mezun oldu. Halen İzmir’de bağımsız olarak sinema
yapmaya devam ediyor.
Taş
Gizem Erbirer / 5'05” / Kurmaca
Doğar doğmaz herkesin bir taşı olduğu ve yaşları büyüdükçe taşlarının da törenle büyüdüğü, eğer taşlarını bırakırlarsa
başlarına çok kötü şeylerin geleceğine inanan ve
sürekli bu taşları taşıyan insanlardan oluşan bir toplumda bir çocuğun taşını
bırakmayı sorgulaması ve bunun üstüne toplum tarafından parçalanmasını anlatan
bir hikaye.
Yönetmen Hakkında:
Gizem Erbirer 1984 yılında İstanbul’da doğdu. İstanbul
Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Sinema/TV
Yönetmenliği bölümünden mezun olan Erbiber çeşitli televizyon
dizilerinde ve filmlerde yönetmen yardımcısı olarak
çalışmaktadır.
Tek Duvarlı Şehir
Sevgi Ortaç / 5'40'' / Kurmaca
Film İstanbul surlarının bugün hala arkasında kalan yerleri
ve insanları koruması, saklaması, ayırması üzerinden
işleyen, tek duvarlı bir şehir hayalini anlatıyor. Sur bir bakıma şehrin tek
duvarı gibi çalışarak, arkasında kalan yaşama, daha az duvarlı;bahçesi, sokağı ve evleri içiçe
geçmiş bir düzeni mümkün kılıyor..
Yönetmen Hakkında:
1984’te İstanbul’da doğdu. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema
TV Bölümünü bitirdi. Gezi ve röportaj fotoğrafçılığı,
kısa film ve belgesel kameramanlığı yapıyor.
Yürüyoruz
Aykut Atasay /29'18'' / Kurmaca
Bursa, 6 Ağustos 2006. Eşcinsel, biseksüel, travesti ve
transseksüel aktivistler, Bursa ve İstanbul Valilikleri tarafından
derneklerinin kapatılma isteğiyle açılan davaları
protesto etmek için bir yürüyüş, ardından basın açıklaması
yapacaklardı... Fakat Bursaspor taraftarları ve polis engel
oldu... Hegemonik erkeklik, iki yüzlülük ve korku üzerine
bir belgesel.
Yönetmen Hakkında:
Aykut Atasay 1982 İstanbul doğumlu. Lisansını Bilkent
Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi üzerine yaptı. Şu an
Boğaziçi Üniversitesi’nde Atatürk Enstitüsü’nde Tarih
yüksek lisansına devam ediyor.
Jüri :
Kutluğ Ataman
Nuri Bilge Ceylan
Barış Pirhasan
Ön Eleme Jürisi:
Fırat Yücel (Altyazı Genel Yayın Yönetmeni)
Berke Göl (Altyazı İçerik Koordinatörü)
Senem Aytaç (Altyazı İçerik Koordinatörü)
Nadir Öperli (Altyazı Yazı İşleri Müdürü)
Gözde Onaran (Altyazı Yayın Kurulu Üyesi)
Hisar Kısa Film Seçkisi Kısa Filmcilere Neler Sunuyor?
Seçkide yer alan filmler İngilizce altyazılı DVD olarak yayınlanacaktır.
Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi yayınlanan DVD’yi yurtdışındaki
belli başlı kısa film festivallerine, yurtiçi ve yurtdışındaki sinema
kurumlarına ve sinema okullarına gönderecektir.
Hisar Seçkisi 2006 Kısa Film Seçkisi 25. Uluslararası İstanbul Film Festivali
programında yer alacaktır.
Hisar Seçkisi’nde yer alan yönetmenlere bir sonraki filmlerini gerçekleştirmek
üzere Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi tarafından teknik
ekipmanlar sunulacak, yeni ve çıtası yüksek kısa filmlerin üretimine birinci
elden destek olacaktır. (Macintosh kurgu seti, Final Cut Pro, Canon XL-1, ışık
ve ses sistemleri, teknik danışmanlık).
Aylık Sinema Dergisi Altyazı’da Hisar Seçkisi’nde yer alan yönetmenlerle
röportajlar yayınlanacaktır.
Her yıl düzenli olarak yayınlanan ve önemli sinema adamlarına ulaşan Boğaziçi
Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi Söyleşi ve Panel Yıllığı olan Sinema
Söyleşileri kitabında Hisar Kısa Film Seçkisi’nde yer alan yönetmenlerle
yapılacak olan anket çalışmasına yer verilecektir.
12-16 Mart 2007 tarihlerinde Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde
gerçekleşecek olan Hisar Kısa Film Festivali 2007’nin bu yılki programı Şubat
sonunda açıklanacaktır.
Bu yılki retrospektif bölümünün yönetmenleri Eylem Kaftan ve Deniz Gamze Ergüven.
Festival programında her yıl olduğu gibi bir sinema okulu seçkisi, Mithat Alam
Film Merkezi Türk Sineması Görsel Hafıza Projesi Belgeselleri, Ustalardan Göze
Çarpanlar, Hisar Seçkisi, Hisar Göze Çarpanlar gibi bölümler bulunacak.