Umut Vakfı
Bireysel Silahsızlanma Film Öyküsü ve Kısa Metrajlı Film Yarışması
28 Eylül 2001
Düzenleyen
Umut Vakfı
umutsanat.com.tr
7. Bireysel Silahsızlanma Ödüllü "Gençlik ve Silah" Film Öyküsü Ve Kısa Metrajlı
Film Yarışmaları.
28 Eylül 2001
Gençlik ve Silah konulu film öyküsü ve kısa metrajlı film yarışması ödülleri
dağıtıldı. Film öyküsü dalında birinciliğe "Sapan" isimli yapıtıyla Zeynep
Heyzen Ateş ile Nilüfer Ünal değer bulundu. Kısa metrajlı filim dalında ise
Faldik adlı yapıtıyla Koray Budak birinci oldu. Belgesel dalında ödüle değer
yapıt bulunamadı.
Kısa Metrajlı Film Yarışması Etkinliği Birincisi
Eserin Adı: Faldik
Katılımcı: Koray Budak
Kısa Metrajlı Film ve Kısa Metrajlı Belgesel Film Yarışması Jüri Üyeleri :
Can Dündar
Doç. Dr. Esra Biryıldız
Vecdi Sayar
Ömer Faruk Sorak
Prof. Dr. Sami Şekeroğlu
Prof. Dr. Aydın Uğur
Eski Turizm Bakanı İlhan Evliyaoğlu Kısa Metrajlı Film dalında "Faldik" adlı
eseriyle birinci olan Koray Budak'a ödülünü verirken...
"Gençlik ve Silah" Konulu Film Öyküsü" Yarışması Birincisi
Eserin Adı: Sapan
Eserin Yazarı: Zeynep Heyzen ATEŞ
Metin Yazarı: Nilüfer ÜNAL
Film Öyküsü Yarışması Jüri Üyeleri :
Prof. Dr. İpek Gürkaynak
Nail Güreli
Seçil Büker
Prof. Dr. İlter Turan
SAPAN
28 Eylül 2001 Bireysel Silahsızlanma Günü
'Gençlik ve Silah' Konulu Film Öyküsü Yarışması
Birincilik Ödülü
Mutlu bir sabah. Evin içi. Hafif bir telaş, bir hareketlilik. Anne mutfakta
yemekleri paketlemekle uğraşıyor. Babanın salondan gelen sesi: "Yardıma
ihtiyacın var mı?" Gazetesinden gözlerini kaldırmadan soruyor bu soruyu, her
zaman bunu yapar, alışılmış bir oyun gibi. Kadın her zaman "hayır" yanıtını
verir, evet dese bile kocasının yardıma gelip gelmeyeceğinden emin olmayarak.
Hafta içi çok çalışıyor adam, kadın evin içinde bir o tarafa bir bu tarafa
koşturuyor. Mutlu Aile pikniğe gidecek. Bir anda hazırlanıp çıkıyorlar.
Yola çıkış, ailenin eşyaları arabaya yerleştirmesi, babanın aile üyelerini
arabaya yerleştirmesi. Sessiz bir yolculuk. Piknik alanına varıyorlar. Çocuk çok
heyecanlı. Hafif korkarak iniyor arabadan.
Bir masa bulunuyor, pazar ama ortalıkta fazla insan yok. Anne masayı kurmaya
başlıyor, paketleme anındaki aynı ihtimamla. Baba gazetesine geri dönmüş, ama
önünde bir de rakı var bu sefer. Çocuk merakla çevreye bakınmaya başlıyor.
"Fazla uzaklaşma" diyor kadın başını işinden kaldırmadan. Uzaklaşsa ne olur -
neyse bu bizim sorunumuz değil. Çocuk uzaklaşmayacak.
Etrafa bakınırken yerde çatal biçiminde bir dal buluyor. Çok masum. Aklına bir
sapan yapma fikri geliyor. Yerde bulduğu bir taşla yontuyor dalın eğri
kısımlarını. İşi bitince koşarak annesine gidip ona verebileceği bir lastik olup
olmadığını soruyor. Anne nedenleri sormaksızın (bu sırada babayla ikisinin de
aslında çok ilgilenmediği herhangi bir şeylerden bir görev misali konuşmaktalar
çünkü) paketlemek için kullandığı lastiklerden birini çocuğa veriyor. Çocuk "çok
kalın değil ama işe yarar" düşüncesiyle ne çok mutlu (oysa bir bulaşık eldiveni
bulup kesebilirse çok daha sağlam bir lastik olacak, bakınıyor masaya - hayır
anne yanında eldiven getirmemiş) ne de mutsuz alıyor lastiği sapana bağlıyor;
bir ayin edasıyla ne kadar gerilebildiğini kontrol ediyor.
Etrafta hedef aramaya başlıyor. Anne öne eğilmiş salata yapmakla uğraşıyor bu
sırada, baba önüne bir rakı açmış, artık anneyle ilgilenmediğini yüzünden
rahatça anlayabileceğimiz bir monoloğa geçmiş. Arada bir "hı..hı.." diyor kadın:
Salatasıyla gurur duyuyor.
Annenin arkasındaki ağacın dalının ucu kırılmış, ama kopmamış, öylece
sallanıyor. Çocuğun dikkatini çekiyor bu dal parçası -Tutturabilir mi?
Kararsızca başka bir hedef var mı diye bakıyor ama aklı dalın kırık ucunda.
Nişan alıyor, atmasıyla annenin hazırladığı salataya bakmak için doğrulması bir
oluyor, annenin kafasına geliyor taş. Kadın şaşkın, çok hafif kan akıyor
kafasından. Çocuğa bakıyor öylece ...
Zeynep Heyzen Ateş
Nilüfer Ünal
EPİLOG
Son sahnede başka bir hedeften yanlışlıkla anneye gelmesini tercih ettik ama
anneyle bir şakalaşma sırasında taşın elinden fırlaması da olabilirdi aynı
sonuca yol açan. Sadece kasıt olması - sadece atma kastı - istediğimizi
anlatmaya daha uygun geldi.
Buna karşın anne - baba - çocuk durumundan sadece koşulları oluşturmak için
yararlanılmalı ve asla baskın hale getirilip suç onlara yüklenmemeli. Bir sapan
var ise bir taş atılacak demektir öncelikle
Herşey bir oyun gibidir ama sonunda kan akar - işte bizim öykümüzün özeti bu...
Metin üzerinde düşünmeye başladığımızda "silah" tan bahsetmenin en iyi yolunun,
en ilkel formuyla şiddetten bahsetmek olduğuna ve ne kadar sade bir yerde
kalırsak, o kadar anlaşılır, bizim dediğimize denk bir metin olacağına karar
verdik.
Klasik "sorunlu çocuk, sorumsuz aile, kötü arkadaşlar üçgeni o kadar
kullanılmıştı ki bir değeri ve işlevselliği olmazdı ayrıca tamamen masum bir
hareketin duygunun doğasına daha uygun olacağını düşündük. Oyun kavramıyla bunu
birleştirince ortaya "Sapan" fikri çıktı.
Hem masum olmalıydı çocuk, hem de ne yaptığını bilerek yapmış olmalıydı sapanı.
Yani anne - insan - kaza sonucu vurulmuş olsa da TAŞI ATMAK ÇOCUĞUN BİLİNÇLİ
EDİMİ OLMALIYDI.
Bunca baskın baba figürünün ortalıkta olduğu bir dönemde aslında babanın hiçbir
şey yapmadığının altı çizmeliydi. Anne zaten yalnızken daha da yalnız kalmaktan
korktuğu için kabullenmemiş olmalıydı herşeyi; bu yüzden en ufak bir gerilim
bile olmamalıydı. Çocuğun hareketini olumlamak veya küçümsemekten dikkatlice
kaçınılmalıydı. Temelde bizim düşüncemiz " bir sapan varsa, taş atılacaktır"
dır. Çünkü ve taşı kuşa atan sapan değildir ne yazık ki..
28 Eylül 2001
Lütfi Kırdar Kongre Ve Sergi Sarayı - İstanbul
Nazire Dedeman
Umut Vakfı Kurucu Başkan
Konuşma Metni
Değerli konuklar,
28 Eylül Bireysel Silahsızlanma Günü "Gençlik ve Silah" konulu Forum ve ödül
töreni etkinliğinde sizlerle birlikte bulunmaktan mutluluk ve gurur duyuyorum.
Bildiğiniz gibi Umut Vakfı, başka pek çok konuda olduğu gibi, "Bireysel
Silahsızlanma" konusunda da senelerdir özenli ve ısrarlı çalışmalar
yürütmektedir. Bu sabah Maçka Parkın' da Sessiz Ayakkabıların Yürüyüşü
Etkinliğini gerçekleştirdik. Canından can koparılan bizler ayakkabı bıraktık
kırmızı bir halı üzerine sesimizi duyurabilmek, yaşama hakkını vurgulamak için.
Silahla ölümlere ve şiddete dur demek için. Buruk, buruk olduğu kadar da anlamlı
idi çağırımız ve haykırışımız. İstemimiz, çocuklarımıza ve torunlarımıza,
yurttaşlık bilincine sahip, hukukun üstünlüğüne inanan ve şiddete dayalı
duygulardan arınmış bireylerden oluşan bir dünya teslim etmektir.
Son günlerde yaşadığımız olaylar, bireysel silah bulundurma nedeninin, gösteriş,
kişisel savunma ya da saldırı amaçlarını aşıp ulusal ve uluslararası politikanın
aracı, ideolojilerin reklam aleti haline dönüştüğünü göstermektedir. NewYork'ta
Dünya Ticaret Merkezi'nin yok edilişinde kullanılan silah, paket açma bıçağıdır.
Ve bu bıçak dünyada savaş stratejisini değiştirmiştir. Herbert Khan'ın
belirttiği gibi, bıçakla başlayıp nükleer silaha uzanan şiddet araçları bireysel
silah kapsamına girmiştir. Savaş, devletlerin tekelinden çıkmış, bireyler,
gruplar da savaş arenasına katılmışlardır. Kitleleri etkileyen güç ve şiddet
kullanma , belirli merkezlerin elinden alınmış, kişiselleştirilmiştir. Bundan
böyle şiddet çok merkezli bireysel, grupsal güç odakları tarafından da
kullanılacak; ulusal, uluslararası politika da bundan etkilenecektir. Ulusal
sınırları tanımayan "yeni bir çeşit savaş" başlamıştır.
Sözünü ettiğim değişime ülkemiz açısından bakıldığında bu tür çok başlılığın
yaşamımızda öncelerden başladığını görmekteyiz. Türkiye'de toplumsal çözüm
üretme mekanizmaları çoktan hantallaşmış ve hatta tıkanmıştır. Buna bağlı olarak
da hukuk dışı yolları deneyenler, mafyadan medet umanlar çoğalmaktadır. "İhkak-ı
hak", kural olmaya başlamış; toplumun, yolsuzluğu, şiddeti reddeden kesimleri
etkisiz, umutsuz kalmıştır. Bu kanıksama, benim ve yandaşlarımın bütün gücümüzü
hukukun üstünlüğüne, şiddetsiz toplum oluşturma umuduna vakfetmemize neden
olmuştur. Umut Vakfı'nı kurduk. Yıllarca süren uğraşımızın sonucu bugün,
umudumuzu bu salonda olan kişilerle ve diğer milyonlarla paylaşabilmekteyiz.
Değerli Konuklar; sizlere bazı verileri dile getirmek istiyorum.
Adalet Bakanlığı Adli Sicil İstatistik Genel Müdürlügü'nden alınan alınan
veriler ise durumun vahimliğini gözler önüne sermektedir :
Ceza Mahkemelerinde, 2000 yılı istatiktiklerine göre, kasten ve taksirle adam
öldürme suçları nedeniyle açılan toplam dava sayısı 26.403 olup bu davalarda
yargılanan toplam sanık sayısı 38.865 tir.
Yine 6136 sayılı ateşli silahlar ve bıçaklar hakkında kanuna muhalefetten 2000
yılı içerisinde toplam 21.515 dava açılmış, ve toplam 27.933 kişi
yargılanmıştır.
Özetle; T.C. Kanununun adam öldürme cürümleri ve 6136 sayılı yasaya muhalefetten
yargılanan toplam sanık sayısı 66.798'dir.
Bu rakkamlara adam yaralama dahil değildir. En az onbinlerce kişide bu suçlardan
yargılanmaktadır.
Diğer bir gerçek ise Türkiyede kayıtlı 570 tane silah tamiri ve üretimi yapılan
yerin mevcudiyetidir.
Tablolar acı olduğu kadar şiddete ne denli meyilli olduğumuzun göstergesidir.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre ise
ceza evlerinde 59 bin 901 tutuklu ve hükümlüden 12 bin 529 'u adam öldürmek
suçundan mahkümdur. Bu da en az 12 bin 529 kişinin yaşama hakkı elinden alınmış
demektir.
Değerli Konuklar ;
Umut Vakfı, amacını gerçekleştirebilmek için gençlere yönelmeyi ve gelecek
kuşakları yetiştirmeyi seçmiştir. Zira, şiddet yanlısı ve uyuşmazlıkların
hallinde silaha sarılan anlayış, önce topluma belli bir zaman diliminde yön
veren yaş grubunun kemikleşmiş töresi olduktan sonra şimdi de geleceğe, yani
gençlere doğru akmaya başlamıştır. Ne var ki bu töre bizim töremiz değildir.
Aynı kuşaklara mensup olup geleceğe ve gençlere akıtacak çok daha aydınlık
öğretileri bulunanlar, bu töreyi ve bu karanlık resmi, gençler adına ve
gençlerle beraber reddetmektedir.
Mücadelemiz gençlere yurttaşlık bilinci vermenin, şiddeti ve silahı onların
dünyalarından ayıklamanın ve onları hukuk devleti ilkelerine bağlı kılmanın
mücadelesidir. Bunu yapmanın uygun mekanı sivil toplum örgütleri, uygun
araçlarından biri ise sanattır. Bugün bu ikiliyi bir araya getirerek umudumuza
doğru bir adım daha attık. Bu yılki yarışmamızın konusunu "Gençlik ve Silah"
olarak seçtik.
Birbirinden değerli olduğundan kuşku duymadığım eserler "Film Öyküsü" , "Kısa
Metrajlı Film" ve "Kısa Metrajlı Belgesel Film" kategorilerinde iki ayrı Seçici
Kurula sunuldu. Seçici Kurul üyeleri titiz çalışmalarının sonucunda, ödül alacak
yapıtları belirledi. Seçici kurul üyelerine, yarışmaya katılan tüm eser
sahiplerine teşekkür ederim. Türkiye Barolar Birliği' ne, İstanbul Barosu' na ,
Open Society Institute' a ve tüm Forum katılımcıları ile burada bulunarak
bizleri onurlandıran herkese, umutlarının peşinden koştukları için teşekkür
ederim.