Andrey Tarkovski
Çeviren: Ebru Kılıç
Agora Kitaplığı;
İstanbul, 2009, 14 x 20 cm, 245 sayfa, Türkçe, Karton Kapak.
ISBN No: 9786051030364
'Bütün sanatlar entelektüeldir, ama bana göre, bütün sanatlar hepsinden de fazla
sinema her şeyden önce duygusal olmalı ve kalbe hitap etmelidir. Sinemanın
kendine özgü olan yanı, zamanı mühürlemesidir; sinema, zaman heykeltıraşlığıdır.
Başka hiçbir sanat bu yetiye sahip değildir; hâlâ zamanın yatağındayız çünkü.
Ben de kendimin şiirsel sinema akımı içine yerleştirilebileceğime inanıyorum,
çünkü anlatı bakımından katı bir gelişme çizgisi ve mantıksal bağlantılar
peşinden gitmiyor, kahramanımın eylemine gerekçeler aramaktan hoşlanmıyorum.
Gerçek bir sanatçı deney yapmaz, bulur. Bulamazsa, bütün çalışması mahvolur.
Renkli filme karşı, siyah-beyazı sevmemin asıl sebebi budur; siyah-beyaz filmin
ifade gücü son derece yüksektir ve seyircinin dikkatini dağıtmaz. Bugün ise bir
sanatçı artık kaba taslaklar çizmemeli, eskiz karalamalarıyla uğraşmamalı,
önemli filmler yaratmalıdır.'
(Tanıtım Bülteninden)
Şiirsel Sinema ve Tarkovski
Şiirsel sinema deyince, Bresson’a hayranlık duyan ve onu izleyen Tarkovski
gelir. Sinemasına şiirselliğin tanımının yapılmasının nedeni, filmlerinde her
şeyden önce duygusallığı ön plana alması ve kalbe hitap etmesidir.
“En şiirsel imge, en masum imge bile tesadüfen ortaya çıkmaz, (…) Bu benim için
çok önemli bir şey. İşleri şansa bırakmaktan nefret ederim“ sözü, en temel
izleğini oluşturuyor.
Tarkovski, bir söyleşisinde şiirsel sinemayı, “(…) az ve öz olmayı, daha yoğun
bir ifade biçimi kullanmayı tercih ediyorum” biçiminde açıklar.
Çağdaş sinema yönetmenleri arasında, Tarkovski kadar şevk veren, coşkunluk
duygusu uyandıranı çok azdır. Hele inançlı olanların gözünde Tarkovski’nin
filmleri, ruhun ulaşılamayacak kadar uzak köşelerini titretebilecek, huşu
uyandıran estetik bir yolculuk vaadidir. Felsefesini ve bakış açısını
eleştirenlere göreyse aynı filmleri, yoğun bir şaşkınlık, sıkıntılı, durağan ve
düpedüz antipati duyguları uyandırıyor olabilir.
Ama Tarkovski’yi hayranlık duyanlarla tartmak gerekirse, sinema dünyasının hem
içinden hem dışından birçok büyük sanatçının yanı sıra Ingmar Bergman, Akira
Kurosawa, Michelangelo Antonioni ve Sergey Paradjanov gibi sinemanın önde gelen
yönetmenlerinin saygısını kazanmış bir yönetmen olduğunun altını çizmek gerekir.
Tarkovski, Devlet Sinema Enstitüsü’nden mezun olduğunda, 1960’ta yaptığı
Silindir ve Keman adlı filminin senaryosunu Andrey Konçalovski’yle birlikte
yazmıştı. Konçalovski ile birlikteliği sonraki yıllarda da sürmüştü.
İlk uzun metrajlı filmi İvan’ın Çocukluğu ise 1962’de Venedik Film Festivali’nde
En İyi Film Ödülü’nü kazanarak uluslararası bir başarıya imza atmıştı.
İkinci uzun metrajlı filmi ise Andrey Rublev (1966), Rusya’nın en büyük ikona
ressamının hayat hikayesinin (15. yüzyılda Tatar istilası döneminde geçiyordu)
büyük ölçüde yeniden kurulduğu bu destan, Sovyetler’de Eisenstein’in Korkunç
İvan’ından bu yana görülmemiş cüretkarlıkta tarihi bir filmdi.
Rublev, çok şiddetli, çizgisellik dışı, çok seksi ve siyaseten de çok
karmaşıktır. Moskova’da bir kere gösterildikten sonra, filmin rafa kaldırıldığı
söylenir. Yıllar sonra, 1971’de film ülke içerisinde yeniden gösterime girer.
Tarkovski’nin üçüncü uzun metrajlı filmi Solaris, çok satan Polonyalı
bilim-kurgu yazarı Stanislaw Lem’in bir romanından uyarlanmış ve 1972’de
Cannes’da Jüri Özel Ödülü’nü kazanmıştı.
Ayna (Zerkalo-1975), Tarkovski’nin otobiyografik filmi sayılmaktadır. Filmde
rüya sekanslarıyla sesleri, çocukluk hatıralarıyla sürmekte olan bir evlilikten
sahneleri, iki yönlü bir zaman çerçevesi içerisinde değerlendirilmiştir.
Bir sonraki filmi Stalker’ı, orijinal negatif bir laboratuvar kazasında zarar
gördüğünden neredeyse filmi yeni baştan çekmişti. 1979’da gösterime giren
filmde, iki Rus entelektüelin, bir gulag mahkumu gibi pis paçavralara bürünmüş,
kafası kazınmış, ıstıraba düşmüş bir aptalın peşinden, kirlenmiş, kıyamet
sonrasına çıkmış bir sanayi çöplüğündeki gizemli enerji kaynağına doğru yaptığı
alaycı-destansı yolculuğu anlatıyor.
Solaris (Solyaris-1972): İnsanın kendi kaderinin sınırları içinde verdiği
mücadele yolunda engelleri aşması, bu yoldaki inançları meselesi, ahlaki
dönüşümü.
Stanislaw Lem’in Solaris’i, yalnızca insan zihninin bilinmeyenle karşılaşmasını
değil, bir insanın bilimsel bilgide yeni keşiflerle ilgili olarak
gerçekleştirdiği ahlaki sıçramayı da anlatan bir roman. Bu yolda engellerin
aşılması, yeni bir ahlakın acılı biçimde doğmasını da beraberinde getiriyor.
Nostalghia, İtalya’daki bir yolculuk üzerine derin düşüncelere götürmektedir.
Yönetmen filminin, yabancı bir ülkede bulunan bir Sovyet entelektüelin ruh hali
ve hisleriyle ilgili olduğunu, “yani şu anda içinde bulunduğum durumla ilgili”
sözüyle dile getirir.
Bu arada, Yolculuk Zamanı (Tempo Dı Vıaggıo-1983) İtalya RAI TV’ye yaptığı filmi
Tonino Guerra ile birlikte yönetmişlerdi.
Son filmi Kurban (Offret-1986) Alexander’ın, iç dünyası uzun zamandır kiliseye
gitmeyen, muhtemelen Hristiyan bir ailede yetişmiş, ama geleneksel yol yordama
artık inanmayan, hatta artık hiçbir şeye inanmayan birinin iç dünyasıdır.
“Alexander, kendini kurban ediyor, herkesin kendini kurban etmesini istiyor. (…)
Bu rasyonel olma, tutarlı olma ihtiyacı insanı delirtebilir, bu anlamda Kurban,
başka hiçbir filmimle kıyaslanamaz.”
30 yılda 11 filme imza atmış ünlü yönetmen Tarkovski’nin, ‘sinemanın insanın en
yüksek sanatsal hırslarına cevap verme kapasitesine sahip olduğu’ inancına sıkı
sıkıya sarılarak, bireysel ‘anlam arayışı’ çabası, filmlerinin kalıcı başarısını
getirmiştir; o filmler ki, bilinçli bir sinema izleyicisinin aklına hep Francis
Bacon’un, “Sanatçının işi her zaman gizemi derinleştirmektir” sözlerini getirir.
O gizem ki, aralarında mutlaka mantıksal bir bağ olmayan şeylerin gösterilmesini
de içerir ve onları kendi içlerinde birleştiren şey, düşüncelerin hareketidir.
Filmlerindeki şiirselliği beğenilen, ama sıra hayata bakış açısına, felsefesine
gelince, çoğunlukla çelişkili görülen biridir Tarkovski.
KADINA BAKIŞ AÇISI
Örneğin kadına bakışı manidardır. Bunu söyleşilerinde de açıkça ifade etmiştir.
Brezna’yla yaptığı söyleşide, “Bana öyle görünüyor ki kadının anlamı, kadının
aşkının anlamı, kendini feda etmektir. Kadının büyüklüğü burada yatar” der. Ona
göre bir kadının hayatta kendini tam anlamıyla gerçekleştirebilmesi için
egosunu, sevdiğinin egosunda eritmeye hazır olması gerekmektedir.
VAROLUŞÇU, İNANCA DAYALI FELSEFEYİ SAVUNUYOR
“Tanrısız sanata inanmıyorum. Sanatın varoluş sebebi bir duadır, benim duamdır.
Bu dua, benim filmlerim, insanları tanrıya ne kadar yaklaştırırsa, o kadar iyi
olur.
Bana öyle geliyor ki, en uzlaşmaz mücadele, insanın kendi kendisiyle
mücadelesidir. Bu yüzden uzun zaman öncesinde yaşanmış başka bütün mücadeleler
normal, doğal bir hayatın parçalarıdır. Rublev filminde, Rus kültürüne, karşı
sevgimi, hassas du göstermem gerektiğini hissettim.“
Kaynak
Evrensel
Şiirsel Sinemanın Mucidi: Andrey Tarkovsky
Ömer Faruk Demirbaş
29.02.2008
"Sanat yaratma kapasitesidir. Yaratıcının aynadaki yansısıdır. Biz sanatçılar bu
jesti tekrarlamaktan, taklit etmekten başka bir şey yapmıyoruz. Sanat, Yaradan'a
benzediğimiz belirli bir andır. Bu yüzden Yaradan'dan bağımsız bir sanata asla
inanmadım. Tanrı'sız bir sanata inanmıyorum. Sanatın anlamı yakarmadır. Bu benim
yakarışım. Eğer bu dua, bu yakarış, benim filmlerim insanları Tanrı'ya
yöneltebilirse ne mutlu bana. Yaşamım esas anlamını bulacak: Hizmet etmek. Ama
bunu asla başkalarına empoze etmeye kalkışmayacağım. Hizmet etmek fethetmek
demek değildir."
Şair Arseniy Tarkovsky'nin oğlu Andrey Arsenyevich Tarkovsky 4 Nisan 1932
tarihinde Zavraje'de (Beyaz Rusya) dünyaya geldi. Dünyanın ilk sinema okulu olan
VGIK Sovyet Film Enstitüsüne başlamadan önce müzik ve Arapça eğitimi aldı.
VGIK'te Mikhail Romm'un öğrencisi olan Tarkovsky, 1960 yılında mezuniyet (kısa)
filmi olarak "Silindir ve Keman"ı çekti.
İlk uzun metrajlı filmi "Ivan'ın Çocukluğu (1962)" ile dünyaya adını duyurdu ve
üç ödül aldı. (Venedik Film Festivali, San Francisco Film Festivali, Acapulco
Festival Filmleri.) İkinci filmi "Andrey Rublyov (1969)" 1971 yılına kadar
Sovyet makamlarına takılmış, Cannes Film festivalinde de son gün sabah 4'te
gösterilmiştir.
1972'de "Solyaris" izleyici ile buluştu. 75'te "Zerkalo" (Ayna) sansüre uğradı.
Dört yıl sonra "Stalker"ın - iki defa da da olsa - çekimleri tamamlandı.
Nostalghia (1983) sürgünde çevirdiği ilk film unvanına sahiptir. Vasiyeti
niteliğindeki filmi "Offret (Kurban 1986)" filmografisindeki son filmidir.
Tarkovsky, 28 Aralık 1986'da akciğer kanseri nedeniyle öldü.
Bu kısa biyografiden sonra Tarkovsky'nin hayatına ve sinemasına daha yakından
bakalım; Üç yaşındayken ailesi Moskova'ya taşındı. Çocukluk ve gençlik yıllarını
Moskova'da geçiren Tarkovsky eğitimini de orada tamamlamıştır. Sinema okuluna
başlamadan önce Tarkovsky'nin şu üç alanda eğitim aldığını söylemek yanlış olmaz
sanırım: Müzik, Arapça ve Şiir. Filmlerindeki görsel ve içsel yapı bu alanların
etkisi altında şekillenmiştir. 1951'de Moskova Doğu Dilleri Enstitüsü'ne
kaydolmuş fakat bu bölümü tamamlamadan yarım bırakmış, ardından 54'te Sinema
Enstitüsü'ne kaydolmuş ve burada altı yıl eğitim görmüştür.
Tarkovksy filmlerinin önce görsel yönünü ele alalım. "Şiirsel sinema" diye tabir
edebileceğimiz yeni bir dilin mucididir Tarkovsky. Ingmar Bergman'a göre
Tarkovsky çağdaş yönetmenlerin en iyisidir, çünkü o hayatı zahiri bir görünüş
olarak değil, bir rüya gibi algılamasını mümkün kılan yeni bir dilin mucididir.
Tarkovsky Japon Haiku şiirlerinden de etkilenmiştir. Mühürlenmiş Zaman'da
Haiku'dan şöyle bahseder: "Bu dizeleri bu kadar güzel kılan, sonsuzluğa
karışmadan önce yakalanabilen anın tekrarlanamazlığıdır." Anlatım gücü yüksek
tablolar gibi planlara sahiptir filmleri. Herhangi bir Tarkovsky filminden sonra
zihninize kazınan birkaç planla bir sonraki haftayı geçirebilirsiniz. Tabi
cevapsız bıraktığı sorularla da... Fakat içsel yapıya yazının ikinci bölümünde
devam edeceğiz. Bu görsel etkinin arkasında Tarkovsky'nin kendine has şiirsel
üslubu vardır. Mühürlenmiş Zaman'da filmlerinin dayandığı görsel yapı ile ilgili
açıklamalara şöyle devam eder: "İnsan hayatının öyle yönleri vardır ki, bunlar
ancak şiirsel araçların yardımıyla oldukları gibi yansıtılabilir. Buna rağmen
film yönetmenleri sık sık şiirsel mantığın yerine kaba bir tutuculukla teknik
yöntemleri kullanmakta ısrar ediyorlar. Bu filmlerde rüyalar somut bir yaşam
fenomeninden modası geçmiş film hileleri karmaşasına dönüşüyor." Aslında
Tarkovsky'nin diğer yönetmenlerden farklılığını/özgünlüğünü ortaya koyan
cümlesidir bu. Benzer bir örnek de klasik dram mantığı ve şiirsel mantık
farklılığında kendisini gösterir. Tarkovsky şiirsel mantığın, yaşamın
yasalarına, klasik dram mantığından daha yakın olduğunu söyler. Bu nedenle
şiirsel mantık daha geniş bir anlatı olanağına sahiptir. Dramatik çatışmaları
ifade edebilmek için tek yolun klasik dram olduğu ön kabulünden de bu nedenle
rahatsızlık duyar.
Tarkovsky anlatılan bir anı veya rüyanın gerçekçiliği üzerine de şöyle der:
"Perdeye yansıyan "rüyanın öyküsü" hayatın görünür, doğal biçimlerinden
oluşturulmalıdır. Ama bazen bu öykü şu şekilde de yansıtılabiliyor: Ağır çekim
ya da sis bulutu yardıma çağrılıyor, modası geçmiş yöntemlere başvurulabiliyor
ya da uygun bir gürültü yapılıyor. Ve bu konuda artık eğitilmiş seyirci de hemen
beklenen tepkiyi gösteriyor: "Evet, bak şimdi hatırlamaya başladı!" "Kadın bunu
rüyasında görüyor demek!" ne var ki bu tür esrarengiz görünüşlü betimlemelerle
rüyanın ya da anıların filmsel bir etkisini yaratmak mümkün değil." Tarkovsky'yi
rahatsız eden etki-tepki durumu/kullanılan sahte ortam belki de. "Hayatın
görünür, doğal biçimlerinden oluşturulmalıdır" cümlesi ortaya konan sahte yapıya
işaret ediyor aslında. Gerçekçi olmayan sahne oyunları ile gerçeğin ifade
edilmeye çalışılması.
Nihai olarak söylenebilecek olan; Tarkovsky kendine has, gerçekçi, şiirsel bir
dil geliştirmiş ve filmlerini bu dil ile yazmıştır! Tarkovsky'ye ait herhangi
bir film izlemişseniz, izleyeceğiniz ikinci Tarkovsky filminden önce size hiçbir
bilgi verilmese de filmin ona ait olduğunu söyleyebilirsiniz. Sadece bu bile
Tarkovsky'nin özgünlüğünü ifade etmeye yetecektir sanırım.
Şimdi de Tarkovsky filmlerinde içsel bir yolculuğa çıkalım:
"Neye yarar sanat? Bu sorgulamanın cevabı şu formülde yatıyor: Sanat bir
yakarıştır. Bu her şeyi anlatıyor."
Tarkovsky filmlerini okurken bu cümleyi göz önünde bulundurmak gerekir.
Tarkovsky'nin tüm filmleri Tanrı'ya bir yakarış, birer hediyedir. Her ne kadar
kendisi yaptıklarının Yaratıcı'ya birer hediye olamayacağını söyleyerek mütevazı
bir yaklaşım sergilese de Tarkovsky bu övgüyü hak ediyor. Bu tanımın dışında bir
sanatın var olamayacağını ifade etmiştir (Bu bağlamda Picasso'nun sanata hiçbir
zaman ulaşamadığını bile iddia etmiştir.). Tarkovsky'nin sahip olduğu bu bakış
açısı nedeniyle onun tasavvuf düşüncesinden etkilendiği de yazılıp çizilmiştir.
Bu savı destekleyecek birçok örnek de bulunabilir belki. Bu konu kimin hangi
pencereden baktığına bağlı biraz da. Tekrar Tarkovsky'nin sözleri etrafında
sanat tanımına dönelim: "Sanıldığının aksine, sanatın işlevsel amacı, düşünmeyi
teşvik etmek, bir düşünce iletmek ya da bir örnek oluşturmak değildir. Hayır,
sanatın amacı, daha çok, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli
köşesinden vurmaktır." Mühürlenmiş Zaman'daki bu ifadeyi, üstteki röportaj'dan
alıntı ile beraber değerlendirirsek Tarkovsky, insanın ruhunu, iç dünyasını
anlatmaya, Yaratıcı'ya daha yakın, O'nu ifade etmeye çalışan bir sanat peşinde
koşmuştur. Filmlerine bir üst basamak olan sanat boyutundan bakarsak sanırım
manzara az çok bu şekilde görünecektir.
Her bir filmini kendi görsel ve içsel yolculuğu açısından değerlendirmeye
çalışırsak:
Silindir ve Keman (1960)
Sinema Enstitüsü mezuniyet filmidir. 45 dakikalık bu filmde keman yeteneği olan
bir çocukla, bir silindir şoförünün hikayesi anlatılır. Tamamı Sovyet
topraklarında geçen, tamamı renkli tek filmidir aynı zamanda. Tarkovsky
yönetmenliğinde çekilen filmin senaryosunu, kendisi dahil üç kişilik bir ekip
yazmıştır.
Ivan'ın Çocukluğu (1962)
Film hakkında bilgi vermeden önce filmin çekim aşamasındaki hikayesini ele
alalım. Filmin çekimlerine önce başka bir ekiple başlayan Mosfilm, çekimler
yarıya gelince ortaya çıkan filmi beğenmeyip projeyi durdurdu. Bunun üzerine
yeni bir yönetmen arayışına girdiler. Hiç kimse bu yarım filmi devam ettirmek
istemeyince Tarkovsky'ye teklif götürüldü. O dönemde Silindir ve Keman'ı
tamamlamaya çalışan yeni mezun denebilecek Tarkovsky bazı şartlar ile projeyi
kabul etti (senaryoyu yeniden yazmak, oyuncu ve teknik ekibin değiştirilmesi).
Şirkette paranın yarısını verme şartını öne sürdü ve nihayetinde anlaşma
sağlandı. Bu bağlamda konu seçimi dışında film tamamıyla Tarkovsky'ye aittir
denebilir.
Filmin teknik bilgileri ise; 1962 tarihli bu film Tarkovsky'nin ilk uzun
metrajlı filmidir. Filmin öyküsü Vladimir Bogomolov'un kısa öyküsü Ivan'a
dayanmaktadır. Senaryosu yine Tarkovsky'nin dahil olduğu dört kişilik bir ekip
tarafından yazıldı. Doksan bir dakikalık film siyah beyazdır.
Ödüller: Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan, San Francisco Film
Festivali'nde Golden Gate ödülü ve Acapulco Festival Filmleri Festivali'nde
(Meksika) büyük ödül kazanmıştır. İlk uzun metrajlı filmi ile uluslararası
arenada üç ödül almış kaç yönetmen vardır acaba? Ödüllerin siyasi yönü vs.
tartışılabilir belki ama daha sonraki filmleri de ortada yönetmenin.
Konusu: İkinci Dünya Savaşı sırasında öksüz bir çocuğun dramı anlatılır.
Tarkovsky Ivan ile, çocukluğunu yaşayamamış bir dönemin çocuklarını resmeder.
Tarkovsky'nin bu filmle ilgili en büyük sıkıntısı kendisinin tarih görüşünün bu
film ile okunmaya çalışılmasıdır. O'na göre film kendisinin dünya görüşünü ifade
eden bir filmden başka bir şey değildir. Genç bir yönetmenin ilk uzun metrajlı
filmi olarak onun dünya görüşünün okunabileceği bir filmdir Ivan'ın Çocukluğu.
Film hakkında Sartre'ın ifadesinin - "Savaşın canavarlar, sonunda yiyip
bitireceği kahramanlar ürettiği" - daha fazla gündeme gelmesi de rahatsız
etmiştir Tarkovsky'i. O'nun rahatsızlık duyduğu kendisinin de katıldığı bu görüş
değil, düşünce ve değerlerin ön plana çıkarılıp sanatın/sanatçının
unutulmasıydı.
Andrey Rublev (1969)
Tarkovsky'nin ifadesiyle Andrey Rublev, bir akşam Konchalovsky ve oyuncu bir
dostları ile sohbet ederken gündeme gelmiş. Oyuncu dostları "Niçin Rublev
üzerine bir film yapmıyoruz? Ben oyuncuyum, Rublev rolünü de pekala
oynayabilirim." İşte Rublev filminin doğumu bu cümle ile başlamış. 15. y.y.'da
yaşamış bu ikon sanatçısı hakkında çok az bilgiye sahip oldukları için Rublev'in
hayatını taramaya başlamışlar. Rublev'in sanat hayatındaki boş dönemi bir
reddiye olarak değerlendiren Tarkovsky filmini bu temel üzerine inşa etmiş.
Filmin senaryosunu Tarkovsky ve Andrei Konchalovsky yazmıştır. Filmin orijinal
versiyonu iki yüz beş dakikadır. Sovyetlerde sansürlü olarak yüz altmış beş /
yüz seksen altı dakikalık iki farklı süre ile gösterilmiştir. Renkli ve siyah
beyazdır.
1966'da çekimlerine başlanan film 69'da tamamlanabildi. Sovyet Film
Departmanı'nın sansüründen 71'de geçebilen film Cannes Film Festivalinde ödül
almaması için son gün sabah 4'te gösterilmiş buna rağmen bir ödül almıştır.
Cannes Film Festivali dahil üç festivalden ödülle dönmüştür.
Solyaris (1972)
Filmin konusu kısaca; Solyaris adlı gezegeni araştırmaya giden astronotlar garip
davranışlar sergilemeye başlar. Bunun üzerine durumu incelemek üzere gönderilen
psikolog-astronot Kelvin, uzay gemisinde yıllar önce intihar etmiş olan karısı
ile karşılaşır. Artık araştırma Kelvin için içsel bir yolculuğa dönüşmüştür.
Aşk, hayat, evren kavramları etrafında şekillenen bir içsel yolculuk...
Kendisiyle yapılan bir röportajda aşkı ve aşkın filmdeki yerini şöyle ifade eder
yönetmen: "Aşk hikayesi filmin yalnızca bir yönü. Belki de Kelvin'in Solyaris'te
bir tek amacı var: Başkasına duyulan aşkın yaşamak için vazgeçilmez olduğunu
göstermek. Aşksız bir insan, insan değildir."
Filmin teknik bilgilerine geçersek; Stanislaw Lem'in aynı isimli romanından
uyarlanan filmin senaryosunu Tarkovsky ve Fridrikh Gorenshtein kaleme almıştır.
72'de gösterime giren film yüz altmış beş dakika, renkli ve siyah beyazdır.
Solyaris Cannes Film Festivalinde 72 yılında gösterilmiş ve iki ödül almıştır.
Zerkalo / Ayna (1975)
Otobiyografi türündeki bu filmde Tarkovsky, çocukluğunu, pişmanlıklarını
resmetmiştir. Kendi ifadesi ile "çok sevdiği insanların" hayatlarını ve onların
sevgisine layık olamadığını anlatmaya çalışmıştır. Yüz sekiz dakikalık film,
1975 yapımı. Diğerleri gibi siyah beyaz ve renkli. Senaryo Tarkovsky ve
Aleksandr Misharin'e ait.
Stalker (1979)
Stalker'ın çekim aşaması ile ilgili birkaç detaydan sonra film ile ilgili
bilgelere geçelim. Stalker iki defa çekilmiş bir filmdir. (Kısmen bu yazı gibi)
İlk çekimler tamamlandıktan sonra bir laboratuar kazası sonucu çekimler yok
olmuştur. Söylentilere göre film Sovyet yönetimi tarafından sansüre uğramış bu
nedenle yok edilmiştir. Nihayetinde film düşük bir bütçe ile tekrar çekilmiştir.
Yine başka bir söylentiye göre Tarkovsky'nin ölüm nedeni olan akciğer kanserine
bu filmin çekimi sırasında yakalandığı söylenir. (Filmin son sahnelerine doğru
kar şeklinde yağan beyazlıkların kar değil, sanayi atığı olduğu ve ekipteki
birkaç kişinin de aynı şekilde akciğer kanserine yakalandığı iddia edilmiştir.)
Filmin teknik bilgileri; Senaryo Tarkovsky ve Boris Strugatsky tarafından
yazılmıştır. Senaryo Boris ve kardeşi Arkady'nin romanları "Yol Kenarında
Piknik"'ten uyarlanmıştır. Yüz altmış üç dakikalık film, 1979 yılında Rusya'da
çekilmiştir.
Konusu: Film üç kişinin (yazar, bilim adamı ve iz sürücü) yasak bir "Bölge"'ye (Zone)
yolculuğunu anlatıyor. Kişinin en çok istediği şeyi gerçekleştirebileceği bir
oda barındırdığına inanılan odaya doğruca, en kestirme yoldan gidilmez. Doğrudan
gidilmeyen, farklı bir yol izlemek gerekir odaya ulaşabilmek için. Yapılan
yolculuk içsel bir yolculuktur. Bireyin en çok istediği şeyi gerçekleştirme
arzusu ile yüz yüze gelmesi... Her bir karakter bir dünya görüşünü temsil ediyor
denebilir. Gerçi Tarkovsky sinemanın şiirselliğinin simgeselliğe aykırı olduğunu
söylüyor ama başka türlü de okunamaz karakterler sanırım. Yazar sanatı, profesör
bilimi, iz sürücü Tarkovsky'nin kendi deyimiyle idealizm'i simgeliyor. Filmi
izleme fırsatı bulursanız filmden sonra benzer birçok soruyla baş başa
bulabilirsiniz kendinizi. Tabi filmden kimi karelerde birkaç hafta zihninizden
çıkmayabilir de. Hem görsel açıdan hem de içerik açısından son derece etkileyici
bir bilim kurgu Stalker. Son olarak Tarkovsky'nin Bölge (Zone) ile ilgili
açıklamasını not düşelim: "Böyle bir "Bölge" yok. Stalker'ın kendisi yaratıyor
bu "Bölge"yi. Mutsuz insanları oraya götürmek ve onlara umut düşüncesi aşılamak
için yaratıyor. Dilek odaları da aynı şekilde Stalker'ın yaratımları."
Nostalghia (1983)
Tarkovsky'nin ifadesi ile Nostalghia, aşka ve yaşama konan sınırları
anlatmaktadır. Aşk sınırlandığı zaman kişi bundan acı duyar. İşte bu anda
kişinin yaşadığı çaresizliğin ve acının resmidir Nostalghia. Karakterin acı
çekmesinin bir nedeni olarak da modern dünyaya uyum sağlayamamasını gösterir
Tarkovsky. Maneviyatsız, içi boş modern dünyaya uyum sağlayamamış bir karakter.
Röportajın devamında çözümü de sunar. Kişi sürekli olarak yaratıcısına
bağımlılığını hissetmelidir. Bu bağlılık ortadan kaldırılırsa insan hayvan'a
döner diye devam eder. Kısaca filmin hikayesi yönetmenin ağzından böyle. Geçelim
teknik detaylara. Senaryo yine iki kişiye ait. Diğer yazar Tonino Guerra. 1983
yapımı film yüz yirmi beş dakika. Yine siyah beyaz ve renkli. Nostalghia, Cannes
Film Festivalinden üç ödülle dönmüştür.
Offret / Kurban (1986)
Tarkovsky'nin vasiyeti niteliğindeki filmi. Aynı zamanda bu filmi oğluna ithaf
etmiştir yönetmen. Konusu; Profesör Alexander'ın doğum gününü kutlamak için bir
araya gelen aile bireyleri, tam bu esnada televizyondan nükleer savaşın
başladığı haberini alırlar. Profesör ailesini kurtarmak için kendisini kurban
etmesi gerektiğini düşünür. Filmin giriş sahnesi çok az filmde görebileceğimiz
bir güzellikte açılır - ki bu sahne filmin sonunda tekrarlanacaktır. - Filmin
ilk bölümünde bir Tarkovsky filmi izlediğinizden şüpheye düşebilirsiniz. Çok
yoğun bir diyalog hakim çünkü bu bölümde. Gerçi diyalog deyince Hollywood
filmleri seviyesinde bir diyalog aklınıza gelmesin. Dolu dolu diyaloglar demek
daha doğru olur aslında. Bu bölümde, koltuğunda rahat rahat oturan izleyiciyi
alıp güzelce bir silkeliyor Tarkovsky. (Gerçi ilk izlemeye çalıştığımız
festivalde, film izleyici kitlesine kurban gitmişti orası da ayrı. Gerçi böyle
bir film nasıl ve hangi şartlarda izlenmeli o da ayrı bir yazı konusu olur
herhalde. Bu parantez böyle gidecek gibi... ) Sorular, sorgulamalar arka arkaya
geliyor. Eve giren aile bireyleri doğum gününü kutlamak için hazırlıkları
tamamlarken artık bildiğimiz Tarkovsky tarzı, filme hakim olmaya başlıyor.
Filmdeki en etkileyici sahnelerden biri olan Profesör'ün yakarış sahnesi de bu
bölümde. Profesör tüm insanlık için kendisini feda etmek ister ve bunu
izleyicinin de duyabileceği bir şekilde dile getirir. En dikkat çekici
sahnelerden biri de filmin sonunda, yaktığı evin ateşinden ve patlamalardan
korkan Profesör, kendisine kucak açan ailesine değil, Rahibe'ye doğru
koşmaktadır. Aslında O'na sığınmaktadır. Yine, her ne kadar Tarkovsky
simgeselliğe karşı olduğunu söylemiş olsa da ben açıkçası başka türlü
yorumlayamadım bu sahneyi. "Bireyi ölüm korkusundan ancak din kurtarabilir."
Aynı şekilde benzer bir simgesellik; Stalker'daki Profesör ile bu filmdeki
Profesör aynı düşünceyi mi temsil ediyor diye insanın aklından geçmiyor değil.
İkisi de bilimi ve/veya modern dünya görüşünü mü temsil ediyor diye sormadan
edemiyor insan. Tarkovsky'nin kemiklerini daha fazla sızlatmadan ve daha fazla
sormadan/cevaplamadan bırakalım. Nihayetinde Tarkovsky, simgeselliğe karşı
olduğunu ifade etmiş zaten.
Bu son filminde ölüm korkusunu, insanlığın hızla tükettiği dünyanın nereye
gittiğini resmeden Tarkovsky bu film ile filmografisine noktayı koymuştur.
Filmin yapım aşamasında Tarkovsky, Bergman'ın ekibi ile çalışmıştır. Diğer
filmlerinden farklı olarak senaryoda başka birinin imzası yoktur. Yazıp yöneten
Tarkovsky'dir. 86 yapımı film yüz kırk dokuz dakikadır. Yine diğer filmlerinden
farklı olarak renklidir bu film. Toplam yedi ödüle layık görülmüştür Offret.
Tarkosvky'nin aldığı tüm ödülleri detaylı bir liste olarak yazının sonunda
bulabilirsiniz.
Sinema tarihine adını altın harflerle üstelik sadece yedi filmle yazdıran
Tarkovsky, kamerayı bir kaleme dönüştürerek şiirlerini ve resimlerini onunla
yazmış/çizmiştir. Sinema tarihi tekrar ne zaman böyle bir şahsiyete sahip olur
bilinmez. Nihayetinde Tarkovsky kendi tarzını oluşturmuş, onu icra etmiş ve
sahneden alkışlarla ayrılmıştır.
Ödülleri:
Her film başlığı altında kısaca değindiğimiz ödüllerin detaylarını burada
bulabilirsiniz.
Tarkovsky toplam 19 ödül almıştır.
• Ivan'ın Çocukluğu (1962)
- Venedik Fim Festivali Altın Aslan
- San Francisco Uluslar arası Film Festivali En iyi yönetmen
• Andrey Rublev (1969)
- Cannes Film Festivali FIPRESCI Ödülü
- Sinema Eleştirmenleri En iyi yabancı film (1971)
- Jussi ödülleri En iyi yabancı film (1973)
• Solyaris (1972)
- Cannes Film Festivali FIPRESCI Ödülü
- Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülü
• Stalker (1979)
- Cannes Film Festivali Ekümenik Jüri Ödülü (1980)
- Fantasporto (1983)
• Nostalghia (1983)
- Cannes Film Festivali En İyi Yönetmen
- Cannes Film Festivali FIPRESCI Ödülü
- Cannes Film Festivali Ekümenik Jüri Ödülü
• Offret (1986)
- Cannes Film Festivali FIPRESCI Ödülü
- Cannes Film Festivali Jüri Özel Ödülü
- Cannes Film Festivali Ekümenik Jüri Ödülü
- Valladolid Uluslararası Film Festivali Golden Spike Ödülü
- BAFTA Ödülleri (1988)
Bunların dışında David di Donatello Ödülleri kapsamında 80 ve 82 yıllarında iki
ödül almıştır (Luchino Visconti Award ve Golden Medal of the Minister of Tourism)