"Türkiye Cumhuriyeti'nin kültürel mirası Hitit'ten Roma'ya Roma'dan Selçukluya
Selçukludan Osmanlı'ya ve Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne bir bütündür"
T.C Anayasası
Ünlü tiyatro araştırmacımız sayın Metin And'a göre gölge oyunu Türkiye'ye
XVI yy. Mısır'dan gelmiştir.Ona göre XVII.yy.ise artık Karagöz'ün kesin biçim aldığı Evliya Çelebi ve Türkiye'ye gelen yaban gezginleri kesin olarak kaynak göstererek bildirmektedir.
Sayın And,"Geleneksel Türk Tiyatrosu" adlı dev yapıtının Karagöz bölümünde Karagöz ile ile ilgili iki söylentiye de yer vermektedir.Birinci ve yaygın söylentiye göre: Sultan Orhan çağında
Hacivat'ın duvarcı ,Karagöz'ün demirci olduğu ,Bursa'da yapılan bir cami de çalıştıkları, söyleşmeleri ile öteki işçileri
oyalamaları, bu yüzdende cami yapımının gecikmesi üzerine Sultanın bunları ölümlerini buyurduğunu , sonradan pişman olarak anısını perdede yaşatılmasını istediği yolundadır.
Daha az bilinen ancak konumuz Karagöz'ün Hititler ile bağlantısını incelemek üzere bize göre daha anlamlı olan ikinci Karagöz söylentisi ise şöyledir:Evliya
Çelebiye göre Efelioğlu Hacı eyvad,Selçuklular zamanında Mekke'den Bursa'ya gidip gelen Yorkça Halil diye tanınmış biridir, bu yolculuklardan birinde kendisini
eşkıyalar öldürmüştür.Karagöz ise İstanbul Tekfuru Konstantin'in cevici olup Edirne dolaylarından Kırk Kilise
(Bu günkü Kırklareli S.A.)'den Kıpti Sofyozlu Bali Çelebi idi.Yılda bir kez Tekfur kendisini Alaaddin Selçuki'ye gönderdiğinde Hacivat ile buluşup konuşurlardı.Hayal-i zıll sanatçıları onların söyleşmelerini gölge oyunu olarak oynatırlardı.
Yukarıda zikredilen ''yılda bir kez bir araya gelmek'' motifinin altını çizerek devam edelim.
Sayın And, bu ikinci söylentiyi andıktan sonra amacını aşan ilginç bir yorumda bulunuyor ; ''Evliya'nın kendi cağından şöyle bir
dört yüzyıl öncesinin olayları üzerine vereceği bilgi ne denli doğru olabilirse bu söylentiye
de o denli güvenilebilir. Kimi incelemeciler bu söylentiyi tarih yanlışlarına rağmen doğru olarak benimsemişler ,
öyle ki bundan Selçuklularda gölge oyunu bulunduğu gibisinden dayancasız bir sonuca varmışlardır. ''
Sayın And, yukarıda anılan ikinci söylentideki tarih yanlışından söz ediyor.
her şeyden önce ortada bir tarih yok ki tarih yanlışı olsun. ''tarihsel'' demek istiyorsa o başka.Tarihsel , yani dönemsel bir hata , belki hatada değil , akronolojik bir montajla
Osmanlı ve Selçuklu devirleri , sözlü gelenekle , anonim bir şekilde bir araya getirilmiş olabilir pekala.
Söylentiler ,söylenceler, efsaneler, masallar birebir bir gerçeğe karşılık olmasalar da ,
edipte bir gerçeğe işaret ederler çoğu kez. Tıpkı Troya söylencesinde Şileman'ın antik Truva kenti keşfettikten sonra ortaya çıkan gerçek gibi.Neden bu ikinci Karagöz söylencesi de, isimler ve yerler
değişse de, kılık değiştirmiş olsa da bizi Karagözün en eski köklerine Osmanlı-Selçuklu-Bizans (Roma) yolunu Takip ederek Hititlere kadar götürmesin?
Sayın And, Hıristiyanlık dininin; kendisinden önceki binlerce yıllık geleneği olan bayram ve mevsim kutlamalarını "Yortu" ,"Noel", "İsa'nın Dirilişi" gibi yeni adlara nasıl kılık değiştirerek eski inanışların yeni inanışlara nasıl sızdığımı kanıtladığı kuramı eğer bu ikinci Karagöz söylencesinde de uygulamış olsaydı sonuç çok farklı olabilirdi.
Bu satırların yazarına göre Karagöz, büyük bir olasılıkla Hititlere ve belki de Hititlerden bile önce
Anadolu'da yaşayan bilinen en eski halk olan Luvilere kadar dayanıyor.Ne yazık ki bu sevimizi bilimsel alanda kanıtlayacak belgelere günümüzde sahip
değilsek de her gün ilerleyen arkeolojik çalışmalar sayesinde Çatalhöyük örneğinde olduğu gibi, bir gün sanat ve tiyatro ve Karagöz tarihinin yeniden yazılacağını umuyoruz.
Karagöz ve Hititler yap-boz resmindeki eksik parçaları arkeologlara bırakarak eldeki kırık dökük parçalara bakarak anlamlı bir projeksiyon yapabiliriz sanırım.
Her şeyden önce Hitit ülkesinde yaşayan Luvilerin hiyogralif yazı kullandıklarını biliyoruz.Çivi yazısı kullanan Hititler kendilerinden önce
Anadolu'da yaşayan Hatti ve Luvilerin (ve Hurrilerin) yalnızca görenek ve geleneklerini
değil , aynı zamanda dinlerini ve dillerini de aldıklarını söylüyor uzmanlar.
Hiyoraglif, yani resim yazı, daha incelmiş ve karmaşık konuları ele alabilen çivi yazısına oranla geniş halk kesimine seslenen görsel yapısı ile o zamanlar dinsel konuları kolayca anlatmada büyük kolaylık sağlamış Mısırda olduğu gibi
Anadolu'da da.Dinsel konuları işleyen ikonaları ve resimleri anımsayın, Hıristiyanların.
İşte Hititlerin başkenti Boğazköy'de (Eski adı Hattuşaş) Yazılıkaya adı verilen ve kayaların üzerine yapılmış
bir çok duvar kabartmaları ve hiyeroglif yazıları bulunan yerde böyle dinsel merkez olduğu sanılıyor.
Yazılıkaya, 1000 tanrılı Hitit Panteonunun en önemli tanrı ve tanrıçalarından 64'ünün tasvir edildiği bir
açık hava din müzesi görünümünde.Tanrıçalar-sıkı durun-Tıpkı Mevleviler gibi giyinmiş : döndüklerinde açılan geniş etekli ve uzun
külahlı! Mevlevi ilişkisi başka bir yazı konusu.
Yazılı kayada daha da ilginci ve çarpıcı olan Tanrı ve erkek tasvirleri.Çünkü uzaktan tam bir Karagöz
tasviri gibi duruyor ve her biri.
Başlık desen aynı Karagöz başlığı!...Karagöz gibi sakallı! Karagöz gibi profil duruş, bir elleri sakallarının altında,
diğer ellerin öne uzanmış!...
Karagöz gibi baldır bacak açıkta ve Karagöz gibi ev kalkık çarık-yemeni karışımı ayakkabılar.
Başka bir ilginç benzerlik Yazılı kayanın sağda erkekler, solda kadınlarla süslü iki konvay ortada sonradan adı zeus olacak Fırtına ve Şimşek Tanrısı Teşup ile sonrada adı Hera olacak karısı Hepat yılda bir defa gerçekleşen kutsal birleşme (Giyeros Gamos) halinde tasvir edilmeleri.Tıpkı yılda bir kere
bir araya gelen Hızır ile İlyas (Hıdırellez) gibi.Tıpkı yine yukarıda andığımız üzere, yılda bir kez biraraya gelen Karagöz ile Hacivat gibi.
Söz burada bitiyor.Bundan sonrası konunu uzmanı arkeolog ve tiyatro uzmanlarının işi Karagöz ve Hititler
konusunda öne sürdüklerimizi aşağıdaki resimleri karışlaştırarak bir de siz gözden geçirin.
Bakalım bize katılacak mısınız_?
Kaynak
Savaş Aykılıç
KARAGÖZ VE HİTİTLER isimli makalesi 5.10.2000
tiyatronline.com/editsav1.htm