Belgesel Bildirgesi

Aşağıda yer alan 'Türkiyeli' 'Belgesel Sinemacılar Bildirge Taslağı' bir tartışma metni olarak değerlendirilmelidir. Mart 2003'de son çerçevesine sahip olacaktır. Bildirge Taslağı için görüş ve önerilerinizi bekliyoruz. Enis Rıza Sakızlı


Küresel zaman ve şu bin bir sorunuyla üzerinde yaşamak zorunda olduğumuz dünya...

Geleceği tasarlayabilmek ve kurabilmek için ‘insanoğlunun’ ‘doğru’ soruları gündemine alabilmesi ve ‘doğru’ ve yaygın bir dili ve iletişimi hayatın merkezinde taşıyabilmesi gerekiyor. Böylesi bir umut, açıktır ki, eğitimin ve kültürün, toplumların bütün sivil ve kurumsal alanlarında, ortak bir davranış biçimi olarak, en yüksek düzeyde ve özgürce gelişmesine bağlıdır.

Dünyanın bütün 'azınlıklarının' ve kültürel kimliklerinin ve bütün renklerinin ve ayrıntılarının birer mevzi olarak savunulması insanlık geleceğinin belirleyicisi olacak.

Bilim, sanat ve kültür kaynaklarını ‘insandan’ alır ve insana karşı sorumludur. 

Dolayısı ile engellenemez, yasaklanamaz, hiçbir iktidarın ve özel mülkiyetin rant ölçüt ve işleyişleri ile tanımlanamaz... Daha açıkçası, ‘piyasa’ kavramları ile tartılamaz. 

Oysa insanlığın bu can damarları kesilmekte.

Sanat, bilim, kültür dışlanmakta. 

Pazarlanmaya yaramayan kimlikler elenmekte. 

Küreselleşme, bir yandan sınırları yok ederken, acımasız ve keskin yeni sınırlar oluşturmakta.

Ve dünya büyük bir hızla -karşı yönde çabalara rağmen- tek boyutlu-tek ‘kültürlü’ bir geleceğe doğru yuvarlanmakta. O gelecek, doğal dengesi bozulmuş, çocuğun ve kadının daha çok nesneleştiği, hoyrat ve acımasız bir dünyayı da çağırıyor. 

Hemen belirtmek gerekir ki, Belgesel Sinemacılar olarak bizler 'tek çözümleri' reddediyor, başka dünyaların da olabilirliğini işaret ediyoruz.

BELGESEL SİNEMA TOPLUMSAL HAFIZANIN VE GELECEK HAYALİNİN GÖSTERGESİDİR. 

Her şeyden önce, dünya insanlarının kendileri ile yüzleşmelerinin, kendilerini ifade edebilmelerinin ve birbirlerini anlayabilmelerinin temel alanlarından biri, kültürün-bilimin-sanatın çözümlemesi olan BELGESEL SİNEMADIR.

Vurgulamak gerekir ki ‘hep gerçeği arayışın bir serüveni olan sanat tarihi, belgesel sinema ile ona yaklaşmıştır.* 

Eğer bir ülkede özgür ve bağımsız bir belgesel sinema alanı oluşmamışsa, o ülke dilsiz olmanın ve kekelemenin bütün zaaflarını yaşayacak demektir.

Çünkü bu durum bütün yaratıcılıkları çevreleyen, kıskacı altında boğan sefil koşullara da işaret etmektedir. 

* Luis Bunuel


BELGESEL SİNEMA BİR DÜNYA DİLİDİR. 

Kültürel sürekliliğin, kültürel yenilenmenin, tarihi kavramanın, bir toplumun kendini yeniden üretebilmesinin, insanlığın özgüvenini kazanabilmesinin imkanı olarak Belgesel Sinema, dünya ile ortak ve eşit bir dili konuşmanın olmazsa olmaz koşuludur. Belgesel Sinema kimliğini, bir yandan sivil ve bağımsız olma özelliğinden; diğer yandan kendi tarihi ile birlikte insanı ve insan hakları mücadelesini gözetmesinden alır. İnsan’ın kendisi kadar, İnsanoğlu’nun tarihi boyunca ürettiği ve üreteceği bütün değerler onun öznesidir çünkü. 

BELGESEL SİNEMA GERÇEKLİK ARAYIŞININ ESTETİĞİDİR. 

Belgesel sinema insanlık mirasını ve kendi duruşunu, sahip olduğu etik değerlerle korurken, bilimi ve sanatı buluşturduğu noktada, kendi estetiğini kurar.

Bu niteliği, ‘sinemanın’ gelişkinlik ölçütünün ve dinamiklerinin ifadesidir de;

Reyting ve pazar kaygılarının ve popülerleşmenin oluşturduğu; tarihe ve insanın gerçeğine gizli-açık her türlü saldırı ve sorumsuzluğun yarattığı bozulma karşısında, açık ve saydam bir kimliğin işaretidir de.

BELGESEL SİNEMA ETİK BİR ZEMİN OLARAK, ORTAK AKLIN VE ÖZGÜR DÜŞÜNMENİN YANSIMASIDIR. 

Biz belgesel sinemacılar olarak, yukarıda özetlenen bakış açısından hareketle,

1. Bütün kurum ve kuruluşların-özel ya da kamu- topluma ve insanlığa karşı reddedilemez ve ihmal edilemez bir sorumluluk taşıdıklarını; eğitimin ve kültürün koşulsuz olarak güçlendirilmesi ve yaygınlaşması için görevlerini yerine getirmelerini ve yatırımdan kaçınmamalarını,

2. Aynı gerekçe ile, bütün televizyonların belgesel sinema ve düzeyli kültürel programlara yatırım yapmalarını,bunu yaparken, etik ve estetik değer ve kaygılarla, bir editoryal anlayışını işlevsel kılmaları gerekliliğini hatırlatırız.

Tekrarlamak gerekir ki, reyting bir pazar değeridir. Bütün anlamları ile kültür ve belgesel sinema bu pazar değerleri ile ölçülemez.

Televizyonlar bağımsız belgesel çalışmalara yatırım yapmalıdırlar.
Onların görevi merakın kalitesini yükseltmek olmalıdır.

Talebimiz, televizyonlarda 'daha çok belgesel film gösterilmesi' olarak algılanmamalıdır. Sorun, varlıkları, 'topluma verdikleri' ile açıklanan bütün kurumların bir bütün olarak kâra dayalı anlayışlarının 'toplumsal sorumluluk' bakışı ile yeniden yapılandırılmasıdır. Bu doğrultuda her türlü yasakçı tutuma karşı olduğumuzu da vurgulamak gerekir. 

3. Diğer yandan, toplumların, öne sürülenlerin aksine, iyi ve güzel olan her şeye duyarlı olduklarına inanıyoruz. Onların zaafları, bu taleplerini ortaya çıkaracak ve kendilerini ifade edecek örgütlenmelerden ve dinamiklerden yoksun kılınmış; sözün ve görüntünün sersemletici salvolarına maruz bırakılmış olmalarında yatmaktadır. 

4. Telif ve fikri haklar konusundaki duyarlılık, yaratıcılığa karşı saygının bir ölçütüdür. Hiçbir koşulda ve biçim altında yaratıcılığın hakları gasp edilemez. Tam tersine telif ve fikri haklar, yaratıcılığın sürdürülebilirliğinin ve toplumsal gelişkinliğin temel kurumu olarak ele alınmalıdır. 

5. Bütün kurumlar, kültürsüzleşme ve bozulma karşısında sanatçıların ve Belgesel Sinemacıların bağımsızlıklarını koruyarak üretkenliklerini sürdürmelerini kolaylaştıracak ve onların toplumsal olarak kucaklanmalarını sağlayacak destek yapıları ve anlayışları oluşturmak için harekete geçmelidirler. 

Üretimi zenginleştirmek ve gösterim alanlarını çoğaltmak için vergi indirimleri; fon örgütleri; ucuz kredi işleyişleri; proje destek, Arşiv ve Sinema kurumları; kültür yatırım bankaları ve benzeri yapılar hayata geçirilmelidir. 

6. Belgesel Sinemacılar, basın görevlilerinin sahip oldukları bütün haklar ve kolaylaştırıcı tedbirlerle güçlendirilmelidirler. Ancak böylece, Organik bir toplum olabilmenin ve dünya ile eşit ilişkiler geliştirebilmenin imkanı kazanılabilir. Yaşadığı kırılma noktalarında, toplumların kendileri ile yüzleşme iklimlerini karşılıklı ve eşit olarak yaratmaları olanaklı olabilir. 

Geleceğimizin ufkunu daraltan ve bizi geleceksizlik ile tehdit eden geçmişin hafıza boşlukları insan hayatından yok edilebilir, toplumların kendilerini ve hayatı yeniden üretebilmelerinin damarlarının açılması sağlanabilir. 

Kültürsüzleşme ve 'kültürel' hegemonyalar karşısında direnişin alanları yaratılabilir. 

Bilinmelidir ki, geleceğin hayalini kurabilmek, bilginin ve sanatın önerdiği estetik ile onu yükselten yaratıcılık ve toplumların ruhsal ve zihinsel özgürleşmelerinden geçecektir.

Biz BELGESEL SİNEMACILAR olarak, bu görüşleri ileri sürerken, içinde yaşadığımız şu küresel zamanda, belgesel sinemacı kimliğin ve duruşun yeniden ele alınmasını ve tanımlanmasını; ve sahip olduğu tüm birikiminin ve zenginliğinin gücüyle belgesel sinemanın, kendi Rönesansını gerçekleştirmesini öngörüyoruz. 

Bu öngörü, belgesel sinemanın, ulusal ve uluslararası düzeyde belgesel sinemacılar dayanışması ile yeni iletişim kanallarının ve bağımsız belgesel sinema alanlarının yaratılmasını ve kendi ekonomisini oluşturmasını da işaret ediyor.

Yüzünü ve ruhunu kaybetmekte olan dünya, sahibi olamadığımız bir geleceğe doğru savruluyor. Söz ve görüntü şiddeti, gerçeklik kavramını (duygusunu) parçalıyor ve yaşama sevinci insan hayatından kopartılıyor.

Biz, belgesel sinemacılar...

Görüntü imparatorluklarının paryası olmak istemiyoruz.

İnsanoğlu’nun dili olan Belgesel Sinemanın dünya yurttaşlık hakkını, hayatı anlama ve ifade etme tutkusunu bugün bir kez daha hatırlatmayı kimliğimizin gereği sayıyoruz.