Sanat alanının özgül soruları da yanıtları da insan yaşantılarıdır -experimenta
humana. Sanatsal etkinliğin nesnesidir yaşantı, bir bakıma hammaddesi. Sanat
yaşantıyı irdeler, işler, yaşantıyı sergiler; sanat yaşantılarla uğraşır.
(Necdet Sumer)
Özel doğa yaşantıları ile var olduğuna göre, yaşantıları genel doğadan bir şey
ile gösterme işlemine sanatsal metafor diyeceğiz.
Öyleyse metafor yaşantıyı algı dünyasında göstermeye çalışır; demek, sanat
yapıtı yaşantıya bir geri dönmedir. Genel doğanın dili bunu başaramaz. (Necdet
Sumer)
I
Belgesel Sinemacı, kendi yaşantılarını aktarmak üzere kullandığı metaforlarını
“gerçek” kavramı üzerine kurmaktadır. Yani “Belgesel Sinema”da “algı dünyası”
aynı zamanda “gerçekler dünyası” olmak zorunda görünmektedir. İşte sorun da
burada...
Oysa “Belgesel Sinema”nın da “gerçeği olduğu gibi” yansıtma şansı yoktur. Çünkü
söz gelişi:
1) Sinema’nın böyle bir teknik yeteneği yoktur (kokuyu aktaramaz söz gelişi);
2) Sinemasal zaman, gerçek zaman değildir, eğer bu kullanılmaz, bir olay gerçek
zamanlı olarak aktarılırsa, ürün sinema olmaktan çıkacaktır;
3) 20.yy ekinsel yapısına göre değişmez bir gerçek yoktur; bu durumda “gerçeği
aktarma görevi” kavramının ne demek olduğunu, açıklamak gerekir.
Ancak böyle olunca Belgesel Sinema’yı “Belgesel Sinema” yapan şeyin “gerçekler
dünyası” olduğu yanılgısına düşülmektedir. Oysa şunu hiç gözden kaçırmamak
gerekir gerekir ki, Belgesel Sinema’da “gerçek” yalnızca yaşantıların üzerine
yükleneceği bir metafordan yani bir araçtan başka bir şey değildir.
Kuşkusuz eğer yaptığımız iş Sinema ise...
Ancak bu, “gerçek” kavramına önem vermeme anlamına da gelmemelidir. Çünkü
Belgesel Sinemada “gerçek”, gerçek olmaktan çıktığında sanatsal metafor da
bozulmuş olacaktır. Bu durumda yine filmimiz, “sinema”, yani “sanat yapıtı”
olmaktan çıkacaktır. Yani Belgesel Sinema, bir gerçek yansıtıcısı olarak
kullanılabilme potansiyeline kuşkusuz sahiptir. Ancak bu yanı her zaman ikincil
kalmak zorundadır.
Yine kuşkusuz, yaptığımız iş Sinema, yani sanat ise...
Belgesel Sinema’da ne “gerçek”ten vaz geçilebilir, ne de “sinema”dan... Ama
ürünün sanat olması isteniyorsa, “gerçek”ten daha önce vaz geçilebilir ve
sinemanın öteki dallarına yönelinebilir.
Bu noktada “gerçek” kavramı üzerinde durmak isterim:
“Gerçek”, yani eski deyimle “hakikat”, İngilizce'siyle “truth”, Ortaçağın yaşam
ve dolayısıyla da sanat kavramıdır. Bize “bu böyledir” yanında “hiç
değişmeyecektir” i de anlatır. Yani akış dışı ve süreç dışı'yı anlatır. Bu durumda
anlattığı "değişmez gerçek", Ortaçağın "dinsel gerçek"i ile özdeştir. Çünkü
günümüzün kültüründe artık Ortaçağdan sarkan din alanı dışında “değişmez
gerçek”in zamanı geçmiştir. Din, salt bu kavram üzerine kurulu olduğundan kendi
"değişmez gerçek"iyle birlikte yıkılıp yok olmak üzeredir.
Günümüzde “akış” kavramı bize “değişmez gerçek” değil, değişebilir, göreli ve
kişisel “güncel doğru” kavramını getirmektedir. Eğer biz, belgeselciler olarak
ortaçağın sanat anlayışından gelen değişmez “hakikat/gerçek/truth” kavramı
yerine metaforlarımızı, değişebilir, kişisel ve göreli “güncel doğru” kavramı
ile kurarsak hem Belgesel Sinema’dan vaz geçmemiş, hem de günümüzün çağdaş
ekinsel yapısına uygun Belgesel Sinema anlayışına oturtmuş oluruz
Burada “güncel doğru” kavramı, değişmez bir gerçeğe değil, ama akış içinde
değişen bağımsız bir “doğru”ya bağlı olarak değişkendir. “Bağımsız doğru”, akışa
bağlı bir değişkenlik taşısa da objektiftir, yani bireyden bağımsızdır. Bilim
bunu kullanır. Sanatta kullanılması gereken "bağımsız doğru" ise “ben”im seçmeme
bağlı olarak sübjektiftir.
“Güncel doğru” ile hem sübjektifliği, hem de objektifliği birlikte içinde
taşıyan bir kavram yakalanmaktadır.
Böyle olunca bir sorun daha, “Gerçek, kişilere göre değişmiyor mu? Eğer
değişiyor ise Belgesel Sinemacı, söylediklerinin herkes için gerçek olduğu
savını nasıl öne sürebilir? Süremezse Belgesel Sinema nasıl mümkündür?” sorusu,
kendiliğinden yanıtlanmış olur: Belgesel Sinema, metaforlarını yönetmeninin
kendine özgü güncel doğrusu ile kurarsa, buna karşı, kendi güncel doğrusunu
kullanmak isteyecek başka belgesel sinemacıların ortaya çıkmasına da olanak
verecektir...
Belgesel Sinema uygulamaları bundan başka bir şey değildir. Çağdaş ekin bizi bu
noktaya getirmiştir. Ancak bunun ayırdına varabilmemiz, kendi güncel doğrumuza
"değişmez gerçek" nitelemesi ile bakmamamıza, çağımızın ekinine daha uygun,
demokrat bir ekine yönelmemize neden olacak ve ürünlerimizin "sanat yapıtı"
olarak nitelenmesine hak kazandıracaktır.
Dolayısıyla, ürünlerimizi bir izlemeyle tükenmeyen, her izlemede yeni yaşantılar
paylaşılan, zamana daha dayanıklı duruma getirecektir. Ancak bu durumda
ürünlerimiz, günümüzün bütün sanat yapıtlarında olduğu gibi, "yapanın adıyla
anılma"ya hak kazanacaktır.
Her Belgesel Sinema yönetmeninin kendi üslubunu yani kendi özel dilini yaratması
gerekmektedir. Böylece Belgesel Sinema izleyicisi, yönetmenlerin dilini tanıma
ve gördüğü imzasız bir filmin dilinden, yönetmenini kolayca kestirebilme
becerisini kazanacaktır.
Bunu başarmak için bir önerim daha var: Belgesel Sinemacı, belgesel olsun
olmasın bütün sinemanın yanında, öteki sanatların hepsinin iyi bir izleyicisi
olmak durumundadır. Yazın, Resim, Yontu, Mimarlık, Müzik vb... Temel olan sanat
izleyicisi olmaktır. Bu dilleri öğrenmiş olmaktır. Sanat dallarının içinden
zanaat (beceri) yanını en iyi becerebildiğinde ürün vermektir. Öğrenilecek
bilginin ve kazanılacak becerinin kendi seçtiği sanat dalında olması gerekir.
Belgesel Sinemacı, “güncel doğrular” ı işleme ve metaforlara dönüştürme
becerisini en iyi öğrenen insan olmalıdır. Ancak bu durumda öteki sanatlarda
kullanılan sanat dillerini, metaforları, bu metaforların nasıl kurulduğunu ve
sorunların nasıl aşıldığını görebilme ve kendi uygulamalarımızda onların üzerine
yeni yapılar kurma yani kendimize özgü dili yaratma olanağı buluruz.
Bu verilerin ışığında bir saptama yapmak gerekirse, Belgesel Sinema için
günümüzün sanat ölçütlerine uygun olarak, şu tanımı yapabiliriz: Yaşantıları
duyu verilerine yükleyip algılanabilir kılan metaforları yaratırken,
algılanabilir dünyadan “güncel doğru”yu seçen sanat dalına Belgesel Sinema
denir.
II
Yukarıdaki saptamaların ışığında, konferansın konusu olarak saptanmış olan
sorular şöyle yanıtlanabilir:
Belgesel Sinema Özgün ve Yaratıcı Olabilir mi?
Belgesel Sinema, yaratıcısının kendi "öz yaşantı"larını, şu anda dünyadaki başka
"ben"lerle ve gelecek zamanlardaki bütün "ben"lerle paylaşmayı amaçlar. Herkesin
kendi "öz yaşantı"ları ise ister istemez "özgün"dür.
Öz yaşantıların paylaşılması, ancak kendine özgü metaforlar yaratmakla
olanaklıdır. Güncel doğrulara yüklenmiş yaşantıları taşıyan her metafor, güncel
doğruların ve yaşantıların özelliğine de uygun olarak yeniden yaratılmak
zorundadır. Bu nedenle de Belgesel Sinema istenmese de "yaratıcı" olmak
zorundadır.
Belgesel Sinema Yeni Anlatım Biçimleri Arar mı?
Bütün insanların kendi yaşamları boyunca bile sürekli değişim içinde olduğu
düşünüldüğünde bile aynı yaşantıyı yeniden işleyecek olan sinemacı bile kendi
değişmişliği nedeniyle yeni anlatım biçimleri bulmak durumunda kalmaktadır.
Belgesel Sinemanın "Güncel Doğru"su da zamanla değişmekte olan bir şey olarak
algılandığında metaforu oluşturmak için yeni anlatım biçimi oluşturma
zorunluluğu
vardır.
Hele bu sürecin içine kuşaklar girdiğinde yeni anlatım biçimi oluşturmadan yeni
bir ürün verme şansı kalmamaktadır. Belgesel sinemada yeni anlatım biçimleri
kendiliğinden zorunludur.
Belgesel Sinema Yorumlar mı?
İnsanoğlunun kendinden bağımsız bir "Güncel Doğru"su bulunamaz. Yaşantıları da
kendine özgüdür. Bu ikisinin oluşturacağı metaforda yorumu bulunmaması olanaklı
değildir. Kaldı ki, Metaforlarımızı Ortaçağın "değişmez gerçek"i ile bile
kurmaya kalksak, yaşantılarımızı yüklediğimizde onlarla birlikte yorumumuz da
katılacaktır.
Bu nedenle, Ortaçağ yaratıcısı, ne denli tanrısal ve değişmez gerçeği anlatmaya
kalkarsa kalksın, dahası, ürününe imza atmazsa atmasın, ürününü yorumundan
kurtaramamaktadır.
Yorumlayan Belgesel Sinema İnandırıcılığını Kaybeder mi?
Belgesel Sinema'nın "inandırıcılık" ı, bilimsel düzeyde bir inandırıcılık olamaz.
Bu, daha çok, Nazım Hikmet'in Şeyh Bedrettin'indeki inandırıcılığa, Herodotos'un
ya da Evliya Çelebi'nin inandırıcılığına yakındır. Bu nedenle Belgesel Sinema
izleyicisi de izlediği ürünün bir yaratıcının yaratısı olduğunu bilmek
zorundadır. Belgesel Sinemada karşılaşılan bir "doğru", bilim insanlarının
buluşlarında olduğu gibi bağlayıcı olmaz. Belgesel Sinemanın ürünü "buluş"
değil, "yaratı"dır.
Belgesel Sinema'nın inandırıcılığı, özgün hali bir dilde bulunan bir şiirin
başka bir dile çevrilmesindeki inandırıcılığa benzer. Aynı şiir iki ayrı ozan
tarafından çevrilse bile aynı olmayacaktır. Çeviri şiirlerin orijinalini ne
denli yansıttığı düşünülebilirse, Belgesel Sinemanın da inandırıcılığı o
denlidir.
İşte bir örnek:
P. OVIDIUS NASO
NARKISUS
Lâtinceden çeviren: Can Yücel (1944)
Teiresias, o ünü her yana yayılmış kâhin Aonia şehirlerinden geçerken
Soranlara bir çok şeyler söyledi kusursuz ve doğru.
İlk defa gövel gözlü Leiriope denedi
Sözlerinin gerçek ve güvenilmeye değer olduğunu.
Günün birinde Kephius sularını döndüre döndüre onu kucakladı.
Dalgadan kollarıyle sardı, dileğine erişti.
Gebe kaldı o güzel Leiriope ve dünyaya geldiği anda nymphaların bile
Gönül vereceği bir çocuk doğurdu adını Narkissos koydu.
Danışanlara, onun yetişkin bir yaşın uzun senelerine
Erişip erişemeyeceğini soranlara geleceği söyleyen o falcı
“Kendi kendiyle tanışmazsa” buyurdu.
Boş sanıldı toyunun uzun zaman sözleri,
Sonunda olaylar sevdasının, garipliği ve ölüşü
Gösterdi doğru olduğunu dediklerinin.
Çocuk olduğu kadar, Kephisos’un oğluna,
Bir genç diye de bakılabilirdi onbeşine bir yıl daha katan ona.
Arzusunu kamçıladı nice kızların, nice delikanlıların;
Çıkmadı ama içlerinden ona ulaşabilen ne bir oğlan ne bir kız.
(Onun ince vucudunda yatan işte böyle bir gururdu.)
P. OVIDIUS NASO
NARKISUS
Lâtinceden çeviren: Can Yücel (1982)
TeyreziAS - o kâinata nam salmış yüce kâhin
Aonya kentlerinden geçerken, yolun kesip akıl danışanlara
Öyle çetrefil kelâmlar etti ki, aklı karıştı cümlenin.
İlk kez gövel gözlü Leyriope sınadı - hem de bağ’ra çağıra-
Kâhinin değil sade kehanet, keramet sahibi de olduğunu:
İki güne kalmadı o azgın boğa, o Kefisos Irmağı
Kızı kaptığı gibi köpürmüş kolları arasına aldı,
Erişti muradına, eyvah, yavrucağız gebe kaldı.
Öyle bir nur topu doğurdu ki dokuz ay on gün sonra,
Hayretinden hûrileri ormanın derin düşüncelerine daldı.
“Narkissos” olsun dediler “adı” (Türkçesi mi? Türkçesi: Nergis.)
“Bebe uzun ömürlü mü olacak acaba?” diye soran meraklılara
“Nefsiyle zinhar aş’nalık etmezse!” deyince Teyrezias,
“Salladı kâfir bu sefer!” diye dudak büktü herkes.
Sonunda ama elhak haklı çıktı ihtiyar.
Oğlanın başından geçen o olmadık olaylar,
Tutulduğu kara sevda ve de veda edişi dünyaya
Åyan etti ki, kâhinin beyânı değilmiş öyle fasarya...
Yıllar yılları kışkışlayıp kızan onaltısına bastığında,
Daha yaşı başı ne ki diyeceksiniz ama,
Delikanlısı, karısı, kızı, ardından koşan koşana,
Lâkin bir tanesi bile kanca atamadı bizim oğlana.
O tıfıl Nergis’deki kendini beğenmişliğe bak sen!
İşte Belgesel Sinema'da "inandırıcılık" böyle bir inandırıcılıktır: Bireysel ve
kendine özgü... Ama gene de "inandırıcı"...
Belgesel Sinema Tarafsız Olabilir mi?
Tarafsızdır. Ama kendi güncel doğrusundan yana bir tarafsızlıktır bu. Bilimsel
anlamda bir tarafsızlık değildir. Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, orijinalini
yansıtacaktır. Ancak kendi süzgecinden geçirerek.
Belgesel Sinema Gerçeği Aktarır mı?
"Güncel Doğru" anlamında "gerçek"i aktarmak zorundadır. Ancak bilimsel anlamda
değil. Metaforların oluşumunda "Güncel Doğru" kullanıldığı kadar...
BELGESEL SİNEMA SANAT MIDIR?
"Belgesel Sinema" da bütün sanatlar gibi bir sanat olmak durumundadır. Bu, sanat
dışında, teknolojik olarak filmin (ya da videonun, dijital kaydın)
kullanılamayacağı anlamına gelmez. Kara tahta-Öğretmen görüntüsüyle doğrudan bir
öğretim aracı elde edilebilir. Ya da bilimsel gözlemin filmi çekilebilir ve
yüzyıllar sonrası için yalnızca belgelemek amacını taşıyabilir. Bunlar Belgesel
Sinema olmak zorunda değildir.
Ancak bütün bu görüntülerle bir Belgesel Sinema yapıtı da ortaya konulmasına
engel yoktur. Yaratıcının izleyiciyle yaşantı paylaşması sanat olma için temel
ölçüttür. Böyle bir paylaşım çabasını (başarılı ya da başarısız olması önemli
değil) taşıyan filmlere, eğer yaşantıyı güncel doğrularla aktarma yolunu
seçmişse Belgesel Sinema denmelidir. Böyle bir çaba taşımıyorsa onun gene de
"değersiz" olduğunu göstermez. Ama sinema değildir, Belgesel Sinema hiç
değildir.