Atatürk’ün Senaryosunu Yazdığı “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” Filminin Hüzünlü
Hikayesi
Atatürk'ün senaryosunu yazdığı Ben Bir İnkılap Çocuğuyum filminin hüzün dolu
hikayesine tanık olduğunuzda Ulu Önder'in ne kadar çok yönlü bir dünya lideri
olduğunu tekrar anlayacaksınız.
Ülkemizin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar çok yönlü
olduğunu hepimiz biliyoruz. O siyasetten askeriyeye, tarımdan ekonomiye,
geometriden sanata kadar pek çok alanda illaki bir fikir sahibi olacak kadar çok
yönlü bir lider. Atatürk’ün aynı zamanda sinemaya da özel bir ilgisi olduğunu
bilenler bilir. Peki, Atatürk’ün senaryo yazdığını söylesek? Gözlerinizin
faltaşı gibi açıldığını hissediyoruz. Atatürk’ün senaryosunu yazdığı Ben Bir
İnkılap Çocuğuyum filminin arka planındaki çarpıcı hikayeye gelin birlikte
bakalım!
Atatürk, bildiğiniz üzere çok yönlü bir liderdi
Özellikle, sanat alanına da özel bir ilgisi ve merakı olan dünya liderimiz aynı
zamanda Türkiye’de sinemanın da gelişeceği yönünde öngörülere sahipti. Öyle ki,
sinemayla ilgili söylediği şu söz çoğumuzu hayrete düşürmüştür:
“Sinema gelecekteki dünyanın bir dönüm noktasıdır. Şimdi bize basit bir eğlence
gibi gelen radyo ve sinema bir çeyrek asra kalmadan yeryüzünün çehresini
değiştirecektir. Japonya’daki kadın Amerikan artistine benzeyecek, Afrika’nın
göbeğindeki siyah adam Eskimo’nun dediğini anlayacaktır. Tek ve birleşmiş bir
Dünyayı hazırlamak bakımından si nema ve radyonun keşfi yanında tarihte devirler
açan matbaa, barut ve Amerika’nın keşfi gibi hadiseler birer oyuncak mesabesinde
kalacaktır.” Onun bu sözü, ne kadar ileri görüşlü bir lider olduğunu anlatmaya
yeter de artar bile!
Atatürk’ün sinemaya olan özel ilgisi de epey fazlaydı
Az önce de dediğimiz gibi, sinemaya özel merak duyan Atatürk, ülkemizin muasır
medeniyetler seviyesine çıkmasının yollarından biri olarak sanatı da önemli bir
yere koyuyor. Onun meşhur “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri
kopmuş demektir” sözü, her Türk gencinin kulağına küpe etmesi gereken cinsten!
Hem de bu ilgi, Atatürk’e senaryo yazdıracak derecede fazlaydı!
Evet yanlış duymadınız, Atatürk’ün 1936’da yazdığı bir senaryosu var. Bazı
kaynaklarda 1937’de yazdığı iddia edilen bu senaryo şu an Ankara’da Milli
Kütüphane’de bulunuyor ve senaryonun bulunduğu kasa iki anahtarla açılabiliyor!
Eee sonuçta Ata’mız yazınca altın değerinde oluyor, bırakalım da bol kapılı bir
kasa olsun tabii 🙂
Atatürk, Türkiye’nin ilk sinemacılarından Münir Hayri Egeli ile senaryoyu yazmak
için birlikte çalışıyordu
Son yıllarında bile hala ülkesinin gelişmesi için her türlü fedakarlığı yapan
Mustafa Kemal, dönemin önde gelen sinemacılarından Münir Hayri Egeli’nin bir
senaryo yazma fikrini duyar duymaz kolları sıvıyor.
O dönem aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisi’nin umumi rejisörü olan Egeli, o
yılları dokunaklı bir şekilde anlatıyor
Egeli, 1954’te yazdığı “Atatürk’ten Bilinmeyen Hatıralar” adlı kitabında Ata’nın
senaryoyla ilgili söylediklerini bir bir anlatıyor. Ata’nın filmin senaryosuyla
ilgili söyledikleri ise göz yaşartan cinsten. Senaryosu daha çok askeri film
niteliğinde yazılmış olan filmle ilgili Ulu Önder’imiz “İnkılabı gelecek
nesillere götürecek kıvılcım, öğretmenlerden fırlayacaktır. Tarık’ın bir
öğretmen olması daha uygundur. Ona göre düzeltmeli” diyerek eğitime verdiği
değeri de bir kez daha gözler önüne seriyor ve Ulu Önder senaryoyu iki kez
düzeltip Egeli’ye gönderiyor.
Atatürk, filmde sadece öğretmen ve eğitim unsuruna yer vermekle kalmıyor filmde
aşkın da ele alınmasını sağlayarak senaryoyu sağlamlaştırmayı hedefliyor; tıpkı
gerçek bir sinemacı gibi değil mi!
Başkahramanının niteliği değiştirilen filmle ilgili Atatürk, Münir Hayri’ye
“(Senaryoya) başka neler koymalıyız?” diye soruyor. O zamanların sinema
anlayışına uygun bir cevap veren Münir Hayri ise şu cevabı veriyor: “Bir filmde
kadın ve aşk unsuru da aranır. Ama bilmem nasıl emrederdiniz?”. Bu soru üzerine
Ata’nın verdiği cevap ise, “Benim de başımdan aşk hikayeleri geçti” oluyor. Ve
Ulu Önder başlıyor o dört ayrı hikayeyi anlatmaya!
Ata’nın talimatıyla birlikte film hazırlıkları hızla başlıyor ama maalesef sonuç
alınamıyor
Senaryoyu iki kez düzenleyip Münir Hayri Egeli’ye “Bay Münir Hayri’ye
gönderilecek” notuyla gönderilen senaryoyla ilgili hazırlıklara başlanması için
Ata’mız talimatı veriyor. Ancak film ekibinde yer alan dönemin Cumhuriyet Halk
Partisi Genel Sekreteri Recep Peker ile fikir ayrılıklarına düşünce ve Ata da
hastalanınca çekimler durduruluyor.
Ama yine de umutlar tükenmiyor ve filmin çekimi için 72 yıl sonra kollar
sıvanıyor
Bir öğretmen ailesi üzerinden yer yer Atatürk’ün fikirlerine ve inkılaplarına da
bağlı kalınarak ele alınan bu enfes senaryo, ne yazık ki hayata geçirilemiyor.
İpek Film Stüdyosu’nda başlatılan çalışmalar sonuçsuz kalsa da aradan geçen 72
yılın bir şeyler değişiyor. 2008’de “Ben Bir İnkılap Çocuğuyum” adlı film ve
senaryo konusu tekrar gündeme geliyor. Sarı Zeybek adlı kısa belgeselin ekibi ve
10 kişiden oluşan bilim kurulunun işbirliğiyle gerçekleştirilmesi planlanan
filmin yönetmeni ve senaristi ise Biray Dalkıran.
Umutlar tam tekrar filizlendi derken film iptal ediliyor
Biray Dalkıran ve ekibi film için 8-10 milyon dolarlık dev bir bütçeye sahip
oluyorlar. O dönem, “filmde Ata’yı canlandıracak oyuncu Rutkay Aziz mi yoksa
Uğur Dündar mı olsun” tartışmaları sinema dünyasını karıştırıyor. Ancak ne yazık
ki çeşitli sebeplerden dolayı bu yeniden yeşeren umutlar solmaya yüz tutuyor.
Önümüzdeki yıllarda tekrar gündeme geleceği meçhul
Atatürk’ün “Bu senaryonun ruhuna sadık kalınması elzemdir” diyerek adeta
vasiyeti kadar önem atfedilebilecek bu film, önümüzdeki yıllarda tekrar gündeme
gelir mi bilmiyoruz. Ama gelse ortaya milyonlarca insanda merak uyandıracak bir
iş çıkacağı kesin!