Gerçeklik, Tarafsızlık, Estetik Üzerine

Belgeselle ilgili sizlerle tartışmayı düşündüğüm; gerçeklik, tarafsızlık ve estetikle ilgili düşüncelerimi bu başlangıç yazısında basit bir örnekle olabildiğince sade bir şekilde ortaya koymak isterim. Üretilecek belgeselin konusunun bir bardaktaki su olduğunu düşünelim ve bu sözü geçen bardakta yarım bardak su olduğunu var sayalım. Bu bir belgedir. Bu konu ile ilgilenen birden fazla ve üstelik belli bir ahlaki kaygı taşıyan ve daha önceleri estetik değere sahip işler ürettiklerini kabul ettiğimiz birden fazla yönetmenin bu konuda belgesel yapacaklarını varsayalım. Su ve bardak aynı olduğu için belgeselcilerden biri bunu yarısı boş, diğeri de yarısı dolu olarak göreceklerdir. Belki bir üçüncü yönetmen "yarısı boş ve diğer yarısı dolu" olmasından hareket edecektir. Bunların üçü de başka başka gerçeklerdir. En azından her üçünde de gerçekliğin başka başka bölümleri öne çıkmış ya da önemli olmuştur. Her üçünün de anlatılması, ifadesi farklı olacaktır. Her üçünde de taraf olan bir konumdadır bu yönetmenler ve her üç yapım da farklı estetik yapı ve değer taşıyacaktır. Biraz daha abarttığımız takdirde "bardağın yarısının boş" olduğunu savunan iki yönetmen olduğunu kabul edersek, bu iki yönetmenin tamamlanmış eserlerinde görülecek farklılıklar, bir belgeye aynı açıdan bakan insanların gerçeklerinin de farklı olduğunu kanıtlayacaktır.

Belgesel adının ürkütücülüğü ya da yaptığı çağrışımın ciddiyeti yanıltıcı olmamalı, hiç şüphe yok ki belgesel film ya da video yapımlardan bahsederken, "kurmaca" ile çok benzerlikleri olan bir şeyden bahsetmekteyiz bir anlamda. Hatta tam manasıyla bir tür "kurmaca" yapıdan söz etmekteyiz. Ancak belgeselin etrafındaki kutsal halenin, koruyucunun da tam bu ciddiyet olması nedeniyle belgeselciler bu durumu (yaptıkları işin kurmaca olduğunu) kabul etmekte zorlanırlar.

Belki de en fazla üstünde durulmaya değer konu yapının etiği ve yapının estetik değeri olmalı. Ne kadar gerçekçi bir belgesel yaparsanız yapın, ne kadar objektif olursanız olun eğer estetik değer taşımıyorsa izlenmeyecektir. Ve belgeselde sağlanmaya çalışılacak estetik kullanılacak malzemenin yapısına göre farklılık gösterir. Belgesel etiği kavramı belki de şablon olarak kullanıla gelen "gerçekçilik ve tarafsızlık" kavramları ile pek ilgisi olmayan bir kavram olabilir. Belki bir yönetmenin etik değerler taşıyıp taşımadığı ile ilgili sorulara onun çeşitli filmlerini izlemiş ve anlamış olmak yetmeyebilir. Belki de onun setteki çalışma arkadaşları ile kurduğu ilişkinin biçimi, sevdiği kitaplar, yatırımları, çevre, eşitlik, paylaşım ve özgürlük gibi kavramların bu yönetmenin yaşantısında tuttuğu yer bilinmeden, onun etik değerlerine dair yorum yapmak sağlıklı olmayabilir. Belgesel hep kullanıldığı kadar keskin kesin ve saf bir yapı değildir. Ancak belgesel, yönetmenin yaşam biçimini, yönetmenin yaşam biçimi de belgeseli alabildiğine bütünleyen şeylerdir.

Tekrar vurgulamak gerekirse, tartışılması gereken önemli neredeyse tek konunun "estetik" olduğunu düşünüyorum. Yönetmenlerin belgeselleri birilerinin satın almasını göstermesini, diğerlerinin de ücret ödeyerek izlemesi için çektiğini düşünüyorsak, onları izlenilebilir kılmak zorundayız. Bizim gerçek kabul ettiğimiz şeyleri diğer insanlarla paylaşma arzumuzun eseri olan yapıtlar izlenir olmak zorundadır. Tartışma ve çalışmalar bu başarıyı sağlayabilecek alanlarda yoğunlaşırsa bir ilerleme sağlanabilir. Bu da yalnızca teknik süreçlerde mükemmelleşmekle olur. Teknik her şeydir.

Ethem ÖZGÜVEN
4 Eylül 2003
pub20.ezboard.com