Ülkemizin başarılı görüntü yönetmenlerinden Uğur İçbak’ın mesleğin incelikleri
hakkındaki öğretici yazısı
Ülkemizde görüntü yönetmeninin sorumluluk sınırlarının ve çektiği filme yaratıcı
katkılarının hala tam olarak anlaşılamadığını üzülerek görmekteyim. Yıllardır bu
konuda çevremi aydınlatmaya çalıştım ve çok sayıda yazı yazdım. Aşağıda yine
mesleğimin püf noktaları ile ilgili bir yazı bulacaksınız.
Görüntü Yönetmeni Kimdir? Ne yapar?
Yönetmen, görüntü yönetmeni ve sanat yönetmeni filmin yaratıcı üç önemli
kişisidir. Bu kişiler zanaatkâr değil, her biri kendi alanında çalışan
sanatçılardır.
Eğer filmin senaristi filmin yönetmeni değil de bir başka kişi ise, o da ana
yaratıcı ekip içinde yerini alır. Doğal olarak bu yaratıcı sanatçıların başında
projenin ana orkestra şefi, yönetmen gelmektedir. Tabii ki makyaj ve müzik de
başlı başına yaratıcılık gerektiren unsurlardır. Ama film hayal mahsulü bir
senaryo olmaktan çıkıp elle tutulur, görünür bir eser haline öncelikle, bu üç
sanatçı ile gelir. Görüntü yönetmeni, filmin yönetmeninin en önemli
yardımcısıdır. Görüntü yönetmeninin sanatını icra ederken kullandığı en önemli
iki unsur aydınlatma ve kompozisyondur. Işık görüntü yönetmenini fırçası,
boyasıdır. Görüntü yönetmeni senaryo üzerinde çekimler başlamadan çok önce
çalışmaya başlar. Yönetmenin hayal ettiği dünyayı, teknik bilgisini ve
yaratıcılığını kullanarak perdeye aktaran tek sorumlu kişi olduğu için,
yönetmenle büyük bir uyum içinde çalışır. Yorum konusunda yanlışlara sebep
vermemek için birbirlerini anlamaya çalışırlar. Görüntü yönetmeni, yönetmen ve
sanat yönetmeni ile filmin mekânlarını belirlemek için mekân gezilerine katılır,
güneşin yönüne göre çekim saatlerinin planlanmasına yardımcı olur. Yapılacak
dekorların ışık yönlerine karar verir. Pencere yerleri ve dekorda kullanılacak
doğal ışık malzemeleri konusunda sanat yönetmenine önerilerde bulunur.
Görüntü yönetmeni senaryoyu birkaç kez daha gözden geçirip, kullanacağı ışık
malzemesinin ve kamera malzemesinin listelerini çıkarır. Kamera vinci, kamera
arabası, çok geniş ya da çok uzun odaklı özel objektiflerin hangi sahnelerde
kullanılacağını belirtir. Çalışacağı teknik ekip konusunda yapımcıya önerilerde
bulunur. Özellikle kendisinin en önemli yardımcıları olan birinci kamera
asistanı ve ışık şefini belirler. Görüntü yönetmeni temin edilecek ışık
malzemesi ve aksesuarlarını ışık şefine bildirir. Birinci kamera asistanı ise bu
sırada kendi yardımcılarını belirleyerek kamera malzemesinin hazırlanması ve
kamera testleri ile uğraşır.
Görüntü yönetmeni kesinleşmiş mekânları bir kere de ışık şefi ile gezer. Bu ışık
şefinin mekândaki zorlukları ve sorunları görmesi açısından çok önemlidir. Bu
gezide jeneratör kamyonunun park edeceği yerler, kablo uzunlukları, mekândan
elektrik alınacaksa ana elektrik panosunun yerleri, ışık ekibinin kullanacağı
merdivenlerin uzunlukları ve sayısı ışık şefi tarafından tespit edilir. Ayrıca
görüntü yönetmeni büyük ışık vinçleri kullanmaya karar vermişse istediği ışık
açısına göre bunları koymak istediği yerleri ışık şefine gösterir. Film
çekimleri başlamadan önce her şey netleştirilir. Görüldüğü gibi ışık ile ilgili
yaratıcı anlamdaki tüm kararlar görüntü yönetmeni tarafından alınır. Görüntü
yönetmeni zaman zaman ışık şefinin görüşünü alabilir ama bu karar verme ve
uygulama yetkisinin ışık şefine geçtiği anlamına asla gelmez! Bu yönetmenin
asistanına, montajcısına fikrini sorması gibi bir şeydir.
Görüntü yönetmeni çekimlerde kullanacağı negatif filme, hatta filmin gösterim
kopyalarının basılacağı pozitife de karar verir.
Çekim sırasındaki durum:
Çekeceği her sahne görüntü yönetmeninin önüne açtığı boş beyaz bir sayfadır. Bu
sayfayı ışıkla, gölgeyle boyar, ışık ve kamera filtreleri ile zenginleştirir. Bu
sebeple bir sahnenin çekimine başlanacağı zaman yönetmen ve görüntü yönetmeni
çekim mekânında oyuncularla makyajsız kostümsüz teknik prova yapar. Bu sırada
görüntü yönetmeni ışık yönünü yerlerini, ışıkların gücünü belirler. Onu bir
gölge gibi takip eden ışık şefine gerekli talimatları verir. Teknik prova
sırasında kamera yerleri ve kullanılacak objektifler ve kamera hareketleri de
belirlenir. Oyuncular makyaj ve kostüm için gönderilir. Böylece görüntü
yönetmeni için zor ama bir o kadar da zevkli, yaratma süreci başlamış olur.
Kendi talimatları doğrultusunda yerleştirilen ışıkları denetler. Işık ölçüm
aletleri ile ışıkların gücünü rengini ayarlar. Bu cihazları ışığı yaratan kişi
olarak sadece görüntü yönetmeni kullanır. Işık ölçüm aletlerinin kullanımı
yoruma açıktır. Başka bir deyişle; ışığın tasarlanışı ve ölçümü matematiksel
formüllere bağlı değildir. (Eğer öyle olsa idi dünyanın her yerindeki binlerce
görüntü yönetmeninin bir sahneyi aydınlatırken aldığı sonuç ve çekilen sahneler
ışık olarak aynı olurdu.) Bu sebeple kullanılan negatifin, basılacağı pozitifin
özelliklerine, sahnenin içinde yer alan objelerin parlaklığına hatta oyuncuların
cilt yapısına göre, bu ışık ölçüm aletlerini yorumlayan ve elde edilecek
sonuçtan tek sorumlu olan kişi görüntü yönetmenidir. Çekim sırasında ne
yönetmen, ne yapımcı, ne oyuncular, ne de ışık şefi, aylar sonra gösterim
kopyalarına yansıyacak sonucu tahmin edemez. (Böyle bir zorunlulukları da yoktur
zaten!)
Çekimden sonraki durum:
Filmin çekimleri bittikten sonra ciddi ve sorumluluk sahibi bir görüntü
yönetmeninin işi bitmez. Yönetmen filmin montajını, ses ve miksajını bitirdikten
sonra sıra tekrar görüntü yönetmenine gelir. Gösterim kopyalarının basılacağı
laboratuarda filmin montajlınmış negatifini renk analizörü denen bir makineye
takarak, bu cihazı kullanan renk programcısı(colorist,colour timer) ile
beraber,filmi oluşturan yüzlerce planı tek tek geçer, o planların renklerini
tonlarını, koyuluk ve açıklıklarını,bir önceki ve bir sonraki planı da göz
önünde bulundurarak ayarlarlar, baskı değerlerini belirlerler. O negatifi
pozlayan, ışığı tasarlayan, çekim sırasında ışıkların önünde ve kamerada çeşitli
filtreler kullanan kişi görüntü yönetmeni olduğundan, bu son kararların alındığı
ve son rötuşların yapıldığı yaratım aşamasında da laboratuarda görevinin
başındadır. Eğer orada olmazsa renk programcısı çekimi göz önünde
bulunduramayacağından kendine göre teknik olarak doğru bir iş yapmaya çalışır,
çekim sırasında görüntü yönetmeninin yaptığı efektler kaybolabilir, olaya farklı
bir yorum gelir.(Bir ay ışığı maviliği hata sanılıp beyaz hale getirilebilir,
gün batımı kırmızılığı da aynı akıbete uğrayabilir!) Bundan dolayı renk
programcısını suçlayamayız. Görüntü yönetmeni bu aşamada kesinlikle görevinin
başında olmalıdır. Renk programı denilen bu aşamada belli sınırlar dâhilinde
çekimdeki parlak bir ışık koyu, daha parlak, ya da farklı bir renge
dönüştürülebilir.
Görüntü yönetmeninin işi burada bitiyor mu?
Hayır. Bilinçli, modern bir yapımcı görüntü yönetmenini televizyon gösterimi ve
gelecekteki dvd basımı için gerekli olan telesine işlemi için bir kez daha arar.
Telesine işlemi filmin videobanda aktarılmasından ibarettir. Bu aktarım
sırasında aynen renk programında olduğu gibi plan plan düzeltme, ya da tümden
bir ayar mümkündür. Filmin sinemalar için basılan kopyası televizyon için çok
kontrast olacağından genellikle negatiften telesine yapılır, bu da plan plan
ayar anlamına gelir. Sinema kopyalarında elde edilen renkler tonlar, koyuluk ve
açıklıklar, telesine aşamasında bambaşka bir hal alabilir, bu sebeple görüntü
yönetmeni imza attığı eser için bir kez daha ekran başına oturur, telesine
operatörü arkadaşını yönlendirir.
Peki, bu arada filmin yönetmeni ne yapıyor diye düşünebilirsiniz. Tabii ki
filmin ana yaratıcısı olan yönetmen tüm bu aşamaların sonuçlarını denetler
görüntü yönetmeni ile çıkan sonuçları izler görüşünü belirtir. Ama filme
başlamadan önce görüntü yönetmenine hayal ettiklerini aktarıp ondan yorumu
konusunda emin olduktan sonra ayrı bir teknik bilgi ve beceri gerektiren
yukarıdaki işleri onun yaratıcılığına bırakır.
Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere bitmiş bir filmin gösterim kopyalarına
yansıyan final aydınlatma; sette lambaların yerlerine koyulmasından ibaret
değildir, zincirin birçok halkasının eksiksiz ve doğru olması ile elde
edilmektedir. Tüm bu halkaları bilen ve denetleyen tek yaratıcı kişi görüntü
yönetmenidir. Bir orkestrayı yöneten birkaç şef, bir filmi yöneten birkaç
yönetmen olamayacağı gibi, bir filmin ışığından ve görüntülerinden sorumlu
birkaç yaratıcı olamaz!
Işık şefinin durumu:
Işık şefi görüntü yönetmeninin en önemli yardımcılarından birisidir. İyi bir
ışık şefi öncelikle görüntü yönetmeninin talep ettiği ışık malzemesini ve
aksesuarları iyi tanıyıp kullanabilecek beceriye sahip olabilmeli, onun
talimatlarını doğru şekilde uygulayabilmelidir. Tüm bu malzemelerin ekip ve
oyuncular açısından herhangi bir tehlikeye yol açmayacak şekilde
kullanılmasından yerlerine asılmasından ışık şefi sorumludur. Ayrıca kendi
belirlediği ışık asistanları da, hızlı, seri ve emniyeti elden bırakmadan
çalışabilmeli, ışık ekibinde en az bir kişi de elektrik konusunda yeterli
bilgiye sahip olmalı, tüm elektrik bağlantılarını emniyetli bir şekilde
yapabilmelidir.
Işık şefi jeneratörün doğru yere yerleştirilmesinden, jeneratörle çekim seti
arasındaki kablo mesafelerinin doğru hesaplanıp, çekimde yakılan lambaların
teknik olarak hatasız çalışmasından, jeneratörün frekansının sık sık kontrol
edilerek istenen sınırlarda tutulmasından da sorumludur.
Görüntü yönetmeninin direktifleriyle ışık hazırlandıktan sonra çekime
geçildiğinde, görüntü yönetmeni kamera ve çekimle uğraştığından, iyi bir ışık
şefi çekimi takip ederek, ışık önünde yanıp rengi değişen bir ışık filtresini,
bir oyuncu veya başka birisi tarafından yanlışlıkla çarpılıp yönü değişen bir
lambayı ,veya herhangi bir sebepten sönen bir ışığı fark edebilmeli görüntü
yönetmeninin uyarmasına fırsat bırakmadan gerekli değişiklikleri yapıp her şeyi
eski haline getirebilmelidir.
Görüntü yönetmenin direktifleri ile istenen ışık efektlerinin koordineli bir
şekilde uygulanmasından yine ışık şefi sorumludur.(bir lambanın istendiği anda
ağır ağır sönmesi aynı anda bir diğerinin yanması vb.)
Görüldüğü gibi ışık şefi, aynen birinci kamera asistanı gibi görüntü
yönetmeninin en önemli yardımcısıdır. Bu sebeple ışık şefinin önemi görüntü
yönetmeni için çok büyüktür. Bu yüzden, dünyada ve ülkemizde görüntü
yönetmenleri alıştıkları ışık şefleri ile çalışmaya özen gösterirler.
Işık şefi işinin erbabı bir zanaatkârdır, ama ışığı yaratan, tasarlayan sanatçı
görüntü yönetmenidir. Işık şefinin yukarıdaki çalışmalarını bitmiş filmi
izleyerek değerlendirmeniz mümkün değildir, nasıl, bir kamera asistanının
kamerayı hazırlayışını, filmleri kameraya takışını, bir set amirinin seti
hazırlayışını gerekli yerlere takozlar koyup fon bezleri asmasını, kamera
arabasını itmesini, bir vinç operatörünün vinci ne kadar seri hazırlayıp iyi
kullandığını anlayamayacağınız gibi. Tüm bu elemanlar ve daha sayamadığımız
birçok kişi filmi oluşturan değerli teknisyenlerdir. Filme katkıları
tartışılamaz
sinema literatüründe görüntü yönetmenine director of photography ,cinematographer,lighting
cameraman denmektedir.Hatta görüntü yönetmenleri sanatlarını icra ettikleri ana
unsur olan aydınlatma ile o kadar yoğun meşgul olmaktadırlar ki , çekimde
kamerayı bir başka kişi kullanmaktadır. Yine görüntü yönetmenine bağlı olarak
çalışan bu kişiye kamera operatörü(camera operator) denmektedir.
Bizdeki ışık şefinin, sinema literatüründeki adı şef elektrikçi anlamına gelen
gaffer’dir.
İlk filmini çekmekte olan bir görüntü yönetmeni, deneyimli bir ışık şefinin
önerilerinden yararlanabilir, fakat negatifi pozlayan ışığı yorumlayan
yukarıdaki çalışmalardan sorumlu tek beyin, ilk filmi de olsa 1000’inci filmi de
olsa yine o görüntü yönetmenidir. Sette ışıkları yerlerine koyup yakmak ışık
çalışmasının küçük bir kısmını kapsamaktadır. Kaldı ki; bu yerleri
yükseklikleri, ışığın gücünü yine görüntü yönetmeni belirlemektedir. İşin asıl
yaratıcı, riskli ve zor kısmı ışığın gücünün renklerinin ölçülüp yorumlanıp
negatife geçmesi ve çekimden sonraki uzun zorlu aşamalardır.
Neden kafamız karışıyor?
Işık şefi ve görüntü yönetmeninin sorumluluk alanlarının karıştırılmasının ana
sebebi bazı eski yapımlarındaki bozuk çalışma düzenine dayanmaktadır. Eski siyah
beyaz dönemde filmler uzun sürelerde titiz bir çalışma ile stüdyolarda, hatta
sesli olarak çekilirmiş. Biz bu dönemden bahsetmiyoruz. Daha sonra film çekim
süreleri kısalmış, ucuzcu zihniyet özensiz ve hızlı çalışma tarzını da
beraberinde getirmiş. Filmler sesli çekilmez olmuş. Senaryoların sete zor
yetiştiği, hatta sette yazıldığı, çekime birkaç gün kala ekiplerin kurulup
herkesin birbirinden bihaber film çektiği dönemde kamerası olan kameramanlar ne
yazık ki görüntü yönetmenliği vasıfları için değil sanki kameraları için filme
çağrılır duruma gelmiş, ışık malzemesi satın almış ışıkçılar da malzemeleri ile
birlikte ellerinde olanlarla film ekiplerinde yer almışlar. Bırakın yaratıcı
anlamda ışık çalışmasını, sadece görüntü çıkacak şekilde teknik anlamda ışık
yapılıp hızlı çalışılır olmuş. Böyle bir durumda görüntü yönetmeninin yaratıcı
katkısı olamadığı için, bazı ışıkçılar usta çırak ilişkisi ile öğrendiklerini,
lambaları yerlerine koyup yakarak ve sadece teknik anlamda ışık yaparak ve bazen
de gerçek görüntü yönetmenliğinin farkında olmayan deneyimsiz görüntü
yönetmenlerinden, ortalığı boş buldukları için yetkiyi alarak, çalışmaya
başlamışlar. (Hepimizin çok iyi tanıdığı, değerli ve emektar görüntü
yönetmenlerimizi kastetmiyoruz).
Tüm dünyada görüntü yönetmeninin sorumlulukları bu şekilde belirlenmiştir.
Ülkemizde de sorumluluk sahibi ve bilinçli görüntü yönetmenleri, yukarıda
özetlemeye çalıştığımız şekilde çalışmaktadır. Bu çalışma tarzı sayesinde
filmlerimiz son yıllarda görsel ve teknik anlamda dünya standartlarını
yakalamaya başlamıştır.