İlk Türk Sineması 19 Mart 1910'da "Milli Sinema" adıyla kuruldu.
Türkiye'de ise ilk kez sesli film gösterimi 25 Eylül 1929'da o dönemin en lüks
sinema salonlarından olan Elhamra Sineması'nda yapıldı ve "Kadının Harbe Gidişi"
isimli film seyircilerin beğenisine sunuldu.
Osmanlı'nın sinemayla tanışması ise ilk kez Lumiere Kardeşler'in "Bir Trenin La
Ciotat Garına Varışı" adlı filminin 1896'da bir Alman Yahudisi olan Sigmund
Weinberg tarafından, İstanbul Galatasaray'daki bir birahanede gösterilmesiyle
oldu.
Türkiye'de sinemanın kurumlaşması 1915'te gerçekleştirildi.
Halka açık sinema salonları gösterilerini, yabancı uyruklu ve Türkiye'deki
azınlıkların egemenliğinde sürdürürken, ilk Türk sineması İstabul'un
Şehzadebaşı'nda semtinde 19 Mart 1910'da "Milli Sinema" adıyla kuruldu.
Türkiye'de sinemanın kurumlaşması ise Birinci Dünya Savaşı döneminde
gerçekleştirildi. Alman ordularının, filmleri bir propaganda unsuru olarak ve
askerlerin eğitimi için kullandığını gören, dönemin Başkumandan Vekili ve
Harbiye Nazırı görevlerini sürdüren Enver Paşa, 1915'te Merkez Ordu Sinema
Dairesi'ni (MOSD) kurarak, Türk Sineması'nın kurumlaşmasının temellerini attı.
MOSD'nin kurulması ve takip eden dönemde yapılan hikayeli filmler sinema tarihi
için o yılların en önemli gelişmelerinden biri oldu. Aynı dönemde Fuat
Uzkınay'ın çektiği "Ayastefanos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı" adlı belgesel Türk
Sineması'nın ilk eseri, Uzkınay da ilk Türk sinemacısı olarak kabul edildi.
Çeşitli kaynaklara göre 14 Kasım 1914'de gösterime giren ve 150-300 metre
uzunluğunda çekilen ve Ayastefanos'ta (Yeşilköy) bir utanç abidesi olarak
görülen Rus anıtının halk tarafından yıkılışını gösteren filmin hiçbir kopyası
bugüne ulaşmadı.
Bazı kaynaklara göre birçok sinemacı ve tarihçi de Türkiye'de sinemanın doğuşunu
19. yüzyıl sonunda, Osmanlı uyruğu Manakis Kardeşler'in Balkanlar'daki yaşam
üzerine çektikleri kısa belgesellere dayandırdı.