Son günlerde tüm gazeteler, TRT’nin Ertem Eğilmez’in bir Yeşilçam klasiği olmuş
“Tosun Paşa” filminin nasıl makaslandığını yazıp duruyor.
Medya eksik haber yapmış ve algılar biraz sapmış da olsa “olay” duyuluyor.
Medya, haber okunsun diye, filmdeki hamam sahnesinden bir fotoğrafı kullandığı
için, haberi okuyanlar ilk anda filmin (Ramazan günlerinde) o erotik(!) sah...ne
i...çin makaslandığını sanıyor. Fakat benzer şeyler daha önce yüzlerce kez
yapıldığı ve bir sonuç alınamadığı için, herkes büyük bir yılgınlıkla, işin
peşini bırakıyor. Sadece sosyal medyada binlerce insan bu işgüzarlıkla alay
ediyor.
Fakat bu arada TRT panikliyor ve farkında bile olmadığı vahim hataya gaf üstüne
gaf yaparak cevap veriyor. Bu ne aymazlıktır! Dünyanın her yerinde, sinema ve TV
filmleri, TV kanallarının sinema kuşaklarında yayınlanır. Ve bu kuşaklarda
filmler, yaratıcılarının maddi ve manevi telif hakları gereği arka jeneriklerin
son karesine kadar yayınlanmak zorundadır. Ama bu ülkede kim takar telif
haklarını? Bu yüzden TRT basın müşaviri çıkıp, “…diğer programın yayına girmesi
için orada 20-25 dakikalık bir sürenin kısalması gerekiyordu. Tüm filmi
yayımlayıp sadece hamam sahnesini kaldırsak bu sansür olurdu. Ancak bahsedilen
şey, filmin genelindeki 25 dakikalık kısaltmada 30 saniyelik bir sahne. …kesilen
başka sahneler de var. Yani orada sansür yok kısaltma var. Yayın planını
oturtmak için yapılan bir kısaltma bu..” diyebilir. (Vatan Gazetesi’nden alıntı)
Der çünkü diyememesi için bir yasal yaptırım ve etik anlayış olması gerekir.
Çünkü düzen zaten “Mevlam kayıra” düzeni olmuştur!
Medya haberi desteklemek için filmin yönetmeni ve oyuncularından “bu olay için
ne diyorsunuz?” diye birer demeç almıştır ama tepki onların “ayıp edilmiş”
cevaplarıyla sınırlı kalmıştır. Oysa “Tosun Paşa” filmi üzerinde bu yaşananlar
bu ülkede telif haklarının ne kadar kangren bir hale geldiğinin bir
göstergesidir. Son yıllarda daha çok gündeme gelse de geçmişi 50-60 yılı bulan
bir süreçtir bu.
Oysa, yıllar önce, ekonomiyi dünyaya açmak isteyen bu hükümet dünya CEO’larından
bir brifing almıştı. Oradaki ilk maddelerden birisi de “telif hakları uyun”
uyarısı idi. AB uyum süreci her yıl “Telif hakları n’oldu?” diye sorar, ama top
hep bir sonraki yıla atılır.
Bu ülkede Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir “Telif Hakları ve Sinema Genel
Müdürlüğü” var ve bu kurum ne işe yarar, diye de sorulabilir! Cevabı basittir.
Galiba, sinemanın ve telif haklarının sorunlarını sürekli bekletmeye yarar! Dışa
karşı, yumurta kapıya gelince garabet yasaya çeşitli maddeler yamayarak durumu
idare eder, içeri de ise telif hakları için mücadele verenleri yormaya yarar!
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yapmadığını TRT bağlı bulunduğu bakanlık mı
yapacak? Hayır yapmayacak! Çünkü bir filmin yaratıcılarının o filmin üstündeki
maddi ve manevi hakları o bakanlığın hafızasında bir mefhum olarak zaten yoktur.
TRT zaten malumdur! Telif hakları yasalarının olmadığı ve tek kanal olduğu
yıllarda yetiştirdiği kadroları özel kanallara ihraç ederek, yasalar çıktıktan
sonra bile, sinema ve TV çalışanlarının sigortasız ve güvencesiz nasıl
çalıştırılacağını öğreten zaten TRT değil midir? TRT setlerde uzun çalışma
saatleri konusunda hangi adımı atmış ki telif hakları konusunda da atsın.
Ortak bir yaratı olan bir filmin üzerinde hala (uygulanmasa da) yasal olarak
senarist, film yönetmeni ve müzik bestecisinin maddi ve manevi, yapımcı ve
oyuncuların da maddi hakları vardır. Bu hakları koruyan (!) kurumlar yok mu?
Var! Adları aşağıdaki gibidir;
Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Meslek Birliği (Tesiyap)
Film Yapımcıları Meslek Birliği (Fiyab)
Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği (Se-Yap)
Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (Se-Sam)
Sinema ve Televizyon Eser Sahipleri Meslek Birliği (Setem)
Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (Sinebir)
Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB)
Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (Biroy)
Peki, çeşitli zamanlarda ayrı ayrı kurulmuş ama son birkaç yıldır “Güç Birliği”
adı altında bir arada hareket ettiklerini söyleyen bu meslek birlikleri ne iş
yapar? Kısa ve öz söylemek gerekirse, bol bol devlet ve bürokrasi ile sonucu
alınamayan toplantılar yaparlar! Bu kurumlar, Bakanlığa bağlı yarı resmi
kurumlar oldukları için bir arpa boyu da yol alamazlar. TRT ile yapılmış birinci
görüşmeden sonra 3 yıl geçtiği halde 2. toplantıyı bile yapamazlar!
Ayrıca üyelerinin sorunlarını kamuoyuna duyurmak için dernekler de vardır.
Adları aşağıdaki gibidir;
Sinema ve Televizyon Yazarları Derneği (Sender)
Film Yönetmenleri Derneği (Film-Yön)
Film Yapımcıları Derneği (Fiyap)
Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği(Çasod)
Sinema Oyuncuları derneği (Soder)
Peki bu kurumlar ne yaparlar? Ara sıra saman alevi gibi parlar (geçen kışın
yapılan “eylem” gibi) ses getirirler ama sonuçta 40 yıldır topu taç’a atan
iktidarlar ve bürokrasi yüzünden TV kanalları karşısında güçsüz kalır, yılarlar!
Peki, muhalefet partileri veya üniversitelerin sinema ve televizyon bölümleri ne
yapar? Onlar zaten bu sorunları uzayda sanırlar!
“Tosun Paşa”, “kral çıplak!” demek için yaşanan son olgudur. Fakat tebaası
yılmış krallıkta artık bir sorun yoktur! Bu yüzden “Tosun Paşa” istendiği kadar
makaslanabilir!
Hüseyin Kuzu
NOT: Bu yazı, yazarı ve alındığı yayın yeri belirtilerek, dileyen herkes
tarafında izinsiz olarak yayınlanabilir veya bir kısmı alıntılanabilir.