Meğer En Çok Belgesel Severmişiz

Kendisini kandırmak isteyen insanı durdurmak zordur. Kolesterolünün yüksek olduğunu bilen birisi tahlil sonuçlarının düşük çıkmasını istiyorsa laboratuara bir başkasının kanını verebilir...

TRT'nin yaptırdığı izleyici araştırması aklıma getirdi bunu. Bu araştırmaya göre Türkiye'nin en fazla seyredilen kanalı, hem de açık farkla, TRT 1 imiş. TRT ayrıca güvenilirlikte de bir numaraymış. 4 bin 353 kişiyle yüz yüze yapılan görüşmelerin sonuçlarına göre necip milletimizin televizyonlarda program tercihleri şöyle sıralanıyormuş:

1) Belgeseller
2) Sinema Filmleri
3) Eğitim ve Kültür Programları
4) Diziler.

Gördüğünüz gibi ne 'reality show'lar var, ne yarışmalar var, ne futbol maçları var. Vay anasını sayın seyirciler!

Bazılarınızın 'Keşke' dediğini duyar gibiyim. Bunlara ben de dahilim. Bazılarınız ise 'Siz hangi ülkeden bahsediyorsunuz allasen? Bu sonuçlar kimin sonuçları? Siz bizimle dalga mı geçiyorsunuz?' diye homurdanmaktadır eminim.

Belli ki TRT'yi yönetenler 'Bu kadar para alıyorsunuz, gene de özel kanalların arkasından nal topluyorsunuz!' türünden eleştirilerden yılınca böyle bir yola başvurmuşlar. Elmalarla armutları aynı kefeye koymayı uygun görmüşler. Oysa, asıl işlerini iyi yapıyor olsalar böyle bir avuntuya hiç ihtiyaçları kalmazdı.

Biliyorsunuz ülkemizin televizyon yayıncılığı sistemi 'karma' bir sistem olarak biliniyor. Bir yanda asıl amacı para kazanmak olan özel televizyon kanalları var, öte yanda asıl amacı kamu hizmeti vermek olan TRT'nin kanalları var.

Bu iki tür yayıncılık arasındaki en önemli fark, izleyicisini tanımlayışında yatıyor. Özel (ticari) kanallar için izleyici her şeyden önce TÜKETİCİdir. Yani alışveriş eden bir yaratıktır. Homo tüketimus'tur! Özel kanallar göz alıcı programlarla onları ekranın önüne çekmeye çalışıp, kelle hesabı üzerinden reklamcılara satarlar.

Kamu yayıncılığı yapan kanallar içinse izleyici her şeyden önce YURTTAŞtır. İletişim ihtiyaçları olan bir varlıktır. Homo communicatus'tur. Kamu kanalları, parasal kaynakları farklı olduğu için, özel kanallar gibi kelle hesabı yapmaz, başarılarını başka ölçütlerle değerlendirirler.

Hangi ölçütlerle mi? Örneğin şunlarla :

Ülkenin ne kadarından rahatça izlenebiliyorum?
Her yurttaşa ulaşabiliyor muyum?

Özel kanallar nüfusun yoğun olduğu yerlere odaklaşırken, kamu yayıncılığı tenha bölgeleri de kapsamayı görev bilir. Ülkedeki tüm beğeni öbeklerine sesleniyor muyum? Özel kanallar beğeninin 'en küçük ortak paydası' peşinde koşup birbirlerini taklit ederken, kamu yayıncılığı ülke mozaiğinin büyük ya da küçük hiçbir parçasını ihmal etmemeye çalışır. Bunlara etnik, kültürel, hatta cinsel azınlıklar dahildir.

Siyasal iktidardan ve çıkar gruplarından gerçekten bağımsız mıyım?
Özel kanallar finansal ve hatta siyasal baskılara boyun eğerken, özerk kamu yayın kurumu habercilikte editoryal bağımsızlığından taviz vermez.

Program kalitesi rekabetinde neredeyim? Özel kanallar için başarının yegâne ölçüsü 'reyting'tir. Kamu kanalı ise, ülkenin gündemine yol göstermekle, beğeni ölçütlerini yükseltmekle ve kamusal bilinç oluşturmakta önde gitmekle övünür.

Kamu kanalı, ticari kanalların reyting baskısı ve bağımsızlık noksanlığı nedeniyle sağlayamadığı özgür tartışma ortamını sağlayabilir. Sağlamak zorundadır. Onu izlemek için para ödeyen YURTTAŞ bunu beklemektedir.


Haluk ŞAHİN
radikal.com.tr/haber.php?haberno=147787