Türkiye sinemasında son dönemde belgesel ve kısa film üretiminde hatırı sayılır
bir artış söz konusu. Bu olumlu gelişmeyi tetikleyen bazı nedenler var kuşkusuz.
Bunlardan birisi teknolojideki gelişmeler. Dijital kameraların yaygınlaşması ve
herkesin ulaşabileceği maliyetlerde satılması, "derdi" olan herkes için büyük
fırsatlar sunuyor. Öte yandan, son yıllarda sayıları hızla artan özel
üniversitelerle birlikte sinema bölümlerinin sayısındaki artış ve artık birçok
kentte düzenlenmeye başlanan film festivalleri Türkiye'de "kurmaca uzun metraj"
film dışında bir alan olduğunu göstermesi bakımından önemli oldu. Bugün artık
film festivallerine sayıları yüzlerle ifade edilen kısa film ve o kadar çok
olmasa da azımsanmayacak kadar belgesel film başvuruyor; her festival, yarışma
bölümleri için ön elemeler yapmak zorunda kalıyor.
Bu yıl 5'incisi düzenlenen Bodrum Uluslararası Film Festivali de bunlardan
birisi. Yıllardır belgesel sinemaya özel bir önem veren, bu alanda ilk ya da
ikinci filmini çeken yönetmenlerin filmlerini sinema eleştirmenlerinin
değerlendirmesine tabi tutarak ödüllendiren Bodrum Film Festivali'nde bu yıl da
birbirinden güzel belgeselleri izleme fırsat bulduk. Benim de aralarında
bulunduğum Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) jürisinin değerlendirdiği dokuz
belgesel dışındaki yapımlar da Türkiye'de belgesel sinemanın önemli bir aşama
kaydettiğinin göstergesi gibiydiler.
Bu yılki belgesellerde kadın hikâyelerinin fazlalığı ilk dikkat çekici özellik
olarak öne çıktı. Ayrıca bu filmlerin büyük çoğunluğunun kadınlar tarafından
çekilmiş olması da ayrı olumlu gelişme. "Son Kumsal", "Lilit'in Kız Kardeşleri",
"Gölün Kadınları" ve "She-J" kadın yönetmenler tarafından çekilen filmlerdi.
Karadeniz Sahil Yolu'nun yol açtığı olumsuzlukları ve binlerce yılda oluşan kıyı
şeridinin yok oluşunu anlatan "Son Kumsal" dışındaki filmlerin kadın
hikâyelerini perdeye taşımaları; sinemada kendisine fazla yer bulamayan kadın
yönetmenlerin ve kadın sorunlarının aktarılmasında belgeselin önemli bir rol
üstlenebileceğini göstermesi bakımından dikkate değerdi. Yine yönetmenleri
arasında kadınların da bulunduğu kolektif bir ürün olan "Bu Ne Güzel Demokrasi"
de bu kategorinin içine alınacak filmlerden.
Belgesel sinema tüm dünyada üretimi ve gördüğü ilgi artan bir alan. Bunun
nedenlerinden biri de bir tür habercilik yapıyor olmaları. Ama belgesel
sinemayı, televizyon haberciliğinden ayıran özellikleri var kuşkusuz. Her şeyden
önce, gerçekten bağımsız olabilmek gibi bir şansı kullanabiliyor. İkinci olarak,
haber görüntüsünün ötesinde, sinemasal bir görüntü estetiği ve kamera kadrajıyla
ve kurguyla karşılaşıyoruz. Televizyon haberciliğinin "şok" görüntülerinden ve
kurgusundan çok, sinema diline daha yatkın bir kurgudan söz etmek mümkün.
Böylece, Gölün Kadınları ve Kurbağa Sesiyle Uyanmak'ın anlattığı doğa
sorunlarına ya da "3 Saat", "Bu Ne Güzel Demokrasi" gibi filmlerin işlediği
Türkiye'nin iki önemli problemi üniversite sınavı ve demokrasi konularına daha
detaylı bir bakış atma fırsatı yakalayabildik.
Sonuç olarak Bodrum'da gösterilen filmler, gelişmeye açık yanlarının
eksiklerinden fazla olması, harcanan yoğun emek ve ele aldığı konuları
itibariyle Türkiye'de belgesel sinemanın gelişmeye açık bir damar yakaladığının
göstergesi olarak kabul edilebilir.
3 SAAT VİZYONA GİRMELİ
Festivalde SİYAD Ödülü'nü paylaşan iki filmden birisi olan "3 Saat",
üniversiteye hazırlanan farklı kültürlerden, farklı okullardan 6 gencin hazırlık
sürecine ve sonrasına dair önemli bir çalışma. Bütün bir yılı bu gençlerle
birlikte geçiren yönetmen Can Candan ve ekibi, ortaya 110 dakika gibi bir uzun
metraj film süresi kadar uzun ama tıkır tıkır işleyen akıcı bir yapım çıkarmış.
Karakterlerin sınav sürecinde ve sonrasında yaşadıklarına da yakından tanıklık
etme fırsatı sunan filmin Türkiye'deki sinema izleme alışkanlıkları ve
tercihleri nedeniyle vizyona girme şansı çok yok gibi. Umarız olur. Ama
üniversiteye hazırlanan gençlerin ve ailelerinin mutlaka izlemesi gereken bir
film.
DEMOKRASİ HERKESE LAZIM
Belmin Söylemez, Berke Baş, Haşmet Topaloğlu ve Somur Vardar tarafından
yönetilen "Bu Ne Güzel Demokrasi!" ise 2007 genel seçimleri öncesi milletvekili
olmak için aday olan altı kadının seçim öncesi çalışmalarını anlatıyordu. Bir
profesör, bir iş kadını, bir Kürt aktivist, iki eski genelev çalışanı ve
muhalefet partisin en genç adayı.. Filmin en güçlü yanı, anlatılan kadınların
ait oldukları siyasal partilerin kimliklerine bürünme ve bu dili benimsemelerini
süreç içinde göstermesi. Özellikle iktidar ve muhalefet partisinden aday
kadınların "kadın politikası" üretmek yerine parti programlarını öne
çıkarmaları; genelev çalışanı kadınlar ve Kürt aktivistin propagandalarını kadın
sorunları üzerine kurması ve bütün bu süreç içinde ortaya çıkan "eşitsiz"
rekabet koşulları Türkiye demokrasisinin sorunları hakkında da ipuçları taşıyor.
SON KUMSAL, BODRUM'DAYDI
Festivaldeki bir diğer olumlu gelişme ise bir süre önce İnebolu Belediye Başkanı
tarafından sansürlenen Rüya Arzu Köksal'ın yönettiği "Son Kumsal" belgeselinin
Bodrum'da özgürce gösterilmesi oldu. Öte yandan, Karabük Belediyesi tarafından
düzenlenen bir etkinlikte Başbakan'ı eleştirdiği için belediye başkanıyla
tartışan ve konuşması kesilen Latife Tekin, sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan, "Son
Kumsal" belgeselinin yönetmeni Rüya Arzu Köksal ve yapımcısı Aydın Kudu'nun
katıldığı "İfade Özgürlüğü" başlıklı panel festivalin dikkat çekici bir
etkinliğiydi.